Noah, önündeki manzarayı adeta bir film gibi izliyordu. Oldukça şiddetli bir kavga olmak üzereydi. Yine de buna rağmen sakindi ve sanki biraz da… heyecanlıydı?
'Neden bu kadar heyecanlıyım? Kalbim hiç atmadığı kadar hızlı atıyor, düşüncelerim oldukça yavaş bir şekilde bulanıklaşıyor… ve karnım aç. Kan… Ruh… Soylarımla alakalı bir şey mi bu?'
Hislerine bir tarif bulmaya çalışırken Julia gidip gitmeme arsında tereddütteydi. Noah nedenini bilmediği şekilde donakalmıştı. Bu yüzden endişeliydi. Tüm dikkatini Noah'a endişeyle vermesine rağmen onun yavaşça beyazlaşan saçlarını fark etmedi. İlk başta tek bir teldi. Sonra saçının önü oldu. Ancak sonra yavaşlamaya başladı. Ve durdu.
Noah’ın saçlarının beyazlaması durduğu esnada da azıcık savaşma potansiyeli olanlar -kimisi intihar saldırısı düzenlemek üzere gibiydi- pozisyonlarını almış, insanların saldırmasını bekliyordu.
Kibirli insan ise güçlerini detaylıca hissedebilmek için, manasını tüm köylüleri kaplayacak derecede yaydı. Bu tip bir şeyi yapmak çok mana tüketirdi. Fakat kibirli olsa da aptal değildi. Karşısında çok fazla Usta varsa savaşmaktansa gururunu zedelemeyi tercih ederdi. En azından hayatta olurdu.
Ve bulduğu keşifle yüzünde soğuk bir sırıtış belirdi.
“Demek beni kandırmaya cüret edersiniz aciz yaratıklar. Hehehehe! Ben Leonardo Alev hepinize ölene kadar yaşayabileceğiniz en korkunç acıyı yaşatacağım! Alev Klanının gizli sanatına boyun eğin!”
Devam etmeden önce sanki dua ediyormuş gibi ellerini göğe doğru açtı. Açtığı andan itibaren dantianından etrafa dehşetengiz bir miktarda mana yayılmaya başladı. Alev kadar canlı kırmızı renkte mana etrafında toplanırken mana bir enerjiden çıkıp yanmaya başladı. Yanarken ise kocaman bir doğu ejderhası şeklini aldı.
Pek canlı gözüktüğü söylenemezdi. Bir origami gibiydi. Sahte olduğu belli, fakat insana farklı duygular yaşatıyordu. Yine de bu doğu ejderhasını, sıradan bir origami ile karşılaştırmak pek doğru olmazdı.
Her neyse, sonuç olarak yanan dev bir doğu ejderhası tezahür etmişti.
“Hahaha! Tekniğimin gücünün önünde eğilin! Alev Ejderinin Öfkesi!”
Ejderha öfkeyle kükredi. Öfkesi görünümünün aksine oldukça canlıydı. Hızla çeşitli ırklardan oluşan bu topluluğa ilerledi alev ejderhası.
Bunu gören elli zirve kademe bilge engellemek için atıldı. Kimisi avuç içi teknikleri kullanırken, kimisi bu alev ejderhasına benzeyen, ama daha minyatür ve daha canlı tezahür edilen teknikler kullandı.
Alev ejderhasının ise bu teknikler pek umurunda değil gibiydi. Tek amacı hepsini yok etmek olan bir canavarmış gibi tüm tekniklere göğüs geldi ve elli bilge alemi gelişimcisinin de içinden geçti.
Sonrasında hepsi yanarak öldü. Çığlık atmaya bile fırsat bulamadılar.
İşte bu bir Usta aleminde olan bir uzmanın gücüydü!
Elli bilge alemi gelişimcisini bir hiçmiş gibi yok etmişti bir saldırısıyla. Üstelik bu daha başlangıç gibiydi. Ejderha hiç bir durma belirtisi göstermeden dehşete düşürücü bir hızla ilerledi.
Kan isteyen şeytani bir canavar gibiydi.
Bunu gören yaşlı adam dişini sıkıp, onu durdurmak için öne doğru zıpladı. Benzer şekilde tehlikeli bir aura yayan bir kadın da ona katıldı. İkisi de ayrı teknikler kullanarak onu durdurmaya çalıştılar.
“Kaplan Pençesi!”
“Şeytani Lotus Vuruşu!”
Birinin kaplan pençesini andıran saldırısı ile diğerinin bir lotusun olmaması gereken tehlikeli bir cazibesi olan vuruşu bir bir şekilde kudretli alev ejderhasına daldı.
Güm!
Sonunda alev ejderhası durma belirtisi gösterdi. Fakat sadece bu kadardı. Alev ejderhası için kullanılan mana miktarı o kadar fazlaydı ki, ejderha dağılmayı reddedermiş gibi, sadece durdu ve kendi zekası varmış gibi bu yaşlı adamla, kadının etrafında dönmeye başladı. O sırada nefes nefese olan kadınla, yaşlı adam yere inmişti.
“Hahaha! Bir işe yaramaz! Bu tekniği kullandığımda ejderha üstünde belirli bir düzeye kadar kontrol sahibi olurum. Onu durdursanız bile bir kaç kez daha saldırtabilirim. Buna dayanabilir misiniz? Hahahaha! Hiç sanmıyorum. Beni kızdırarak kendi sonunuzu hazırladınız.”
Kahkahalar eşliğinde kibirli adam bir kez daha bir şeyler mırıldanmaya başladı. Ve ejderhanın bakışlarında küçük bir tutam irade izi belirdi.
Sonrasında dönmeyi bırakıp, yükseldi. Ve ejderha beşe bölündü. Boyut olarak ilk hallerinin beşte biriydi. Güçleri de boyutu gibiydi. Yine de bu ikili için kötü haber demekti. Dev bir tanesiyle uğraşmak zaten zordu. Şimdi çoğalmışlardı.
“Ben üçünü alıyorum. Sende diğer ikisini al.”
Kadın onayladı. Gücünün hacmini biliyordu ve ikisiyle mücadele etmesi bile yeterince zordu. Bu yüzden iki ejderhanın önüne geçip tuhaf bir pozisyonda saldırıya geçti. Hareketi oldukça tuhaf olmasına rağmen açan bir lotusu andırıyordu. Tıpkı ilk tekniği gibi fakat bu sefer lotusun güzelliği daha belirgindi.
Gözleri ışıltıyla parıldarken saldırıya geçti. Aynı anda da iki ejderha ona saldırdı. Kibirli adam gücüne öylesine güveniyordu ki onların istediği gibi oynamıştı.
İki alev ejderhası birleşip bir ejderhaya dönüştü saldırırken, kadın ise karşılık olarak bir avuç içi saldırısı yolladı.
“Dağılan Taç Yaprakları…”
Avuç içiyle, alev ejderhası çarpışırken bir şok dalgası oluştu ve ejderha alev parçacıklarına ayrıldı. Kadın da yorgunlukla diz çöktü.
“Tek hareketle işi bitirmek istemiştim ama… Hah, hah… Eskisi kadar güçlü olmadığımı unutmuşum.”
Kibirli adam, şaşırdı. Fakat sadece biraz. Hemen bir şeyler mırıldanmaya başladı. Ve öncekinden çok, çok daha kısa sürede bir alev ejderhası oluşturdu. Bunu beklemeyen kadın afalladı ve bu boşluğundan istifade ederek alev ejderhası, tüm kudretiyle, ona çarptı.
“Ahhh!”
Yanmaya başlarken acıyla çığlık attı. Cayır, cayır yanıyordu.
Yaşlı adam da o sırada benzer şekilde mücadele vermekteydi. Üç alev ejderhası önceki gibi tek saldırıda toplanmak yerine belirli bir düzende saldırıyordu. Bu da ona zor zamanlar yaşatıyordu. Kadının sesini duyduğunda ise karanlık bir ifadeye büründü. Yapabileceği bir şey yoktu.
“Lanet olsun…”
Ellerini pençe şekline getirerek, alev ejderhalarından birine atıldı. Hızlıydı. Tek kelimeyle oldukça hızlıydı. Bir bilge alemi gelişimcisinden beklenmeyecek derecede bir absürtlükteydi.
Alev ejderhası tepki veremeden parçalara ayrıldı. Fakat bunlardan birisi fırsatı kullanarak hemen yaşlı adama atılırken, diğeri diğerlerine saldırmak için fırladı.
O sırada da kibirli adam diğerine alev manası yollamaya başladı. Uzaktan mana aktarımı yapmak zordu ama usta alemine ulaşan birisi için bu mesafeden mana aktarımı yapmak nispeten kolaydı.
Yine de kolay olmasına rağmen oldukça mana tükettiği söylenebilirdi. Ejderha büyüyordu ama onunda manası tükenmenin eşiğine gelmek üzereydi. O sırada diğer ejderhanın boyu, yirmi beş metreyi aşmıştı ve daha da büyüyordu boyut olarak. Neredeyse tüm mağarayı kaplayacak gibiydi.
Yaşlı adam ise onu durduracak kadar hızlı değildi. Ayrıca ona saldıran bir ejderha daha mevcuttu.
Büyük Ejderha, tüm görkemiyle süzülerek saldırırken, yaklaşık yüz bilge alemi durdurmak için bir olurken kimisi manayı emip içinde zapt etmek için özel absorb teknikleri kullanırken kimisi direkt dağıtmak için güce güçle karşılık verecek saldırı teknikleri kullandılar.
Güm! yerde çatlaklar belirdi. Şok dalgaları önde olan gençlerin bir kısmını geriye doğru fırlattı.
Gençler bu gücü görünce şok oldular. Ne kadar da güçlüydüler. Yine de oluşan duman nedeniyle sonucu göremediler.
Kimileri endişeli, kimileri korkuyorken orada en geride bir tek Noah umursamaz bir şekilde duruyordu. Bunun sebebi cehaleti veya aşırı umursamaz olması değildi. Umursamazdı çünkü şu an kendi işiyle meşguldü.
Havada süzülen elliden fazla ruh vardı. Kimisi ölmeyi reddediyor gibiyken bazıları çoktan yükselip ortadan kaybolmak üzereydi. Noah nedenini bilmese de onları tüketmesi gerektiğini hissettiğinden ne yapması gerektiğini düşünebilmek için meditasyon pozisyonu aldı. Ve aldığı pozisyonda iken soyunda dalgalanmalar meydana geldi. Beyaz bir aura yükseldi ve yükseldi. Ta ki tüm ruhları içine alana kadar.
Ruhları hapsedip, yavaşça kendine doğru çekerken gram mana harcamamıştı. Bu… oldukça korkutucuydu ve bunları kontrollü bir şekilde yapmıyordu. Belli bir dereceye kadar aktif olmuş olan soyu yapıyordu bunu. Onun üzerinde müdahalesi oldukça azdı.
[Hehe soyu tamamen uyanmak üzere. Bu kadar ruhu tükettikten sonra uyanmaması çok tuhaf olur.] (Heron)
Heron’un dediğini duysa da cevap verebilecek veya düşünebilecek pozisyonda değildi. Ruhlar tek tek ruhunun belirli bir kısmına doğru gidiyordu. Bu ruhları nasıl yaptığını anlamadan yutmaya başlamıştı. Ve öğüttüğü her ruhta saçı gittikçe beyazlıyor ve aurası insanlığından kalan ufak parçalardan arınıyordu. Bir kabus, vampir melezi olarak tekrar doğuyordu adeta.
Aynı zamanda ruhları yutarken, kendi sarayını oluşturması gerektiğini fark etti. Çok fazla ruh vardı ve ruh sarayı veya ona benzer ruhunda bir yapı oluşturmazsa ileride çok sorun yaşayabilirdi.
Ruh yapıları ya da diğer adıyla Ruh sarayları, ruh enerjisini muhafaza etmek ve ruh enerjisini geliştirmek için gerekli olan bir yerdi. Noah’ın şu an haddinden fazla ruh enerjisi olduğundan ruhu patlayabilirdi bile. En azından tahmini bu yöndeydi.
Bu yüzden Akshay’a bunu nasıl yapacağını sordu ve onun anlattığı şekilde ilerlemeye başladı. Öncelikle kendi boşluğu olarak adlandırılan anılarının bulunduğu yere girmesi ve orada ruhlardan bir temel atması gerekiyordu.
Yine de bu işlem oldukça uzun sürerdi. O boşluğu kavrayıp girebilmek için aylarca meditasyon yapmak gerekirdi. Bunu duyunca ümitsiz de olsa ruhları yutmaya devam ederken odaklanmaya çalıştı ve kısa bir odaklanmayla o boşluğa ulaştı.
Noah şok oldu. Bu nasıl mümkün olmuştu? Bir an potansiyelinden kaynaklı olabileceğini düşündü. Fakat etrafı inceledeğinde iyice şok oldu.
‘Burası benim… ruhumun içi mi?’
Gördüğü şey sıradanlıktan çok uzaktı. Burası sıradan bir boşluk değildi. Burası bildiğin farklı bir gezegendi!
Aslında tam olarak gezegen olarakta tabir edilebilir miydi, Noah emin değildi. Gördüğü şey oldukça tuhaftı. Öncelikle gökyüzünden başlayalım. Evet bir gökyüzü vardı. Fakat gökyüzü biraz garipti. Beyaz ile kan kızılı arasında değişip duruyordu gökyüzü. Buna bağlı olarak da bulutlar kızıl olduğunda siyah, beyaz olduğunda ise gri oluyordu.
Etrafında ise şu an kendisinin olduğu yer dışında her yerde saray benzeri yapılar vardı. Kimisi kötücül bir şekilde parıldarken kimisi harabeye dönmüştü. Bazısından dehşetengiz bir aura yayılırken, bazılarından rahatlatıcı bir aroma yayılıyordu.
Noah anlamsızca bakarken gökyüzünde bir ruh belirdi. Öğüttüğü ruhlardan biriydi bu. Bir erkeğin ruhu gibi gözüküyordu. Sade kaba hatları belliydi. Ruh aşağı doğru inerken ruhun kafası birden koptu!
Noah afallasa da izlemeye devam etti. Kopan kafa hızla yeniden çıktı. Fakat o kafayla birlikte bir şeylerin gittiği kesindi. Ruh daha da soyut ve daha saf bir hal aldı ve Noah’ın arazisine indi.
Arazi demek en uygun tabirdi. Etrafına bakıp, anlayabildiği kadarıyla buraya kendi ruh sarayını inşa etmesi gerekiyordu.
Bunu nasıl yapacağını Akshay’ın açıklamasından kabaca anlasa da uygulamak zordu. Öncelikle emdiği bu ruhların enerjisini stabilize edip, araziye yayıp, dikkatlice sarayını oluşturması gerekiyordu. Bu bir bakıma, arada bir gelen gel-gitli denizin yakınına kumdan kale yapmaya benziyordu. O gelgitlerin ona çarpıp, bozmaması için temelini sağlam atmalıydı.
Ruh demişken o ruh Noah’ın önüne indi. Sonrasında bir tür sıvıya dönüşüp, Noah’ın ayaklarına kadar sıvılaştı. Ayağı değince ise birden tüm sıvıyı vücudu olarak gözüken şey emdi.
Emilen ruhla birlikte güçle dolduğunu hissetti. Üstelik emdiği her ruh daha da gelmekteydi. Emdikçe bu işi başarabileceğine emin oldu ve işe koyuldu.
O sırada ise Noah’ın vücudunun salgıladığı aura bir değişim geçiriyordu.
Önceden Noah’ın aurası bir vampirin kanasusamışlığını içerse de oldukça toy ve insancıldı. Şimdi ise bir Kabus’un insanlığın ve hatta çoğu ırkın doğal avcısı ve düşmanı olarak bir canlıdan beklenilecek bir vahşilik yayılıyordu. Şu an önüne bir böcek çıksa acımadan onun bile ruhunu sökebilir gibiydi. O derecede dehşetengizdi.
Yanındaki Julia ve bir kaç genç onun aurasından korkup geri çekildi. Bu içgüdüsel bir şeydi. Tüm canlıların avcısından korkmak oldukça doğaldı.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..