Bölüm 45 - Orman

avatar
961 8

Vampir Hükümdarı - Bölüm 45 - Orman


Mağaranın dışında devasa bir kertenkele acıyla uluyarak yere düştü. Onu deviren kadına bakarken gözlerinde büyük bir küçümseme bulunmaktaydı.


“Hahahaha! Zaman kazanmak için elimden geleni yaptım. Artık rahatlıkla ölebilirim…”


Sonrasında gözlerini yavaşça yumdu. Onu yenen kadın ise ona nefretle bakıyordu. Her yeri yara bere içindeydi. Kaç defa bu lanet olası canavar yüzünden ölüm ile yaşam çizgisinde dans etmişti kim bilir?


Oldukça heyecanlı bir kapışma olduğunu kabul etmesi gerekiyordu. Fakat sonunda görevi önceliğiydi ve her ne kadar istemese de diğerlerini de kullanmak zorunda kaldı ki ona rağmen bile zar zor alabildiler. Araladından hemen hemen on kişi ölmüştü.


Kadın ise oldukça sinirliydi. Hızla elinde bir yıldırım mızrağı oluşturdu ve ölü olmasına rağmen kafasına bir tane yıldırım mızrağı geçirdi. Sonra ise sinirlenmesine rağmen mantığının üstün geldiğinin kanıtı olarak adamlarına aceleyle içeri girmelerini emretti. Kendisi de tam içeri girecek iken mağaranın dışında oldukça uzak olmasına rağmen büyük bir tehlike hissedip acele etmeleri gerektiğini anladı.


“Lanet olsun! Çabuk olun, çöpler onları anca kısa süreliğine tutabilmiş!”


Bunu takiben herkes hızla mağaranın içinde koşuşturmaya başladı. Kimisi öğrendikleri hareket tekniklerini uyguluyor, kimisi ise sadece manayla bacaklarına kuvvet veriyordu. Yine de değişmeyen bir şey vardı. Hızları absürt bir biçimde artmıştı.



Tüm bunlar olurken arkadan gelen birlik de eşit derece de olmasalar da oldukça hızlıydı. Lillia içten içe kavrulan bir endişeyle en önden gidiyordu. Onun hemen arkasında da Ulric vardı. Onun aksine oldukça sakin davranmaya çalışıyordu. Uzun bekleyişlerinin ardından gelen birlik o kadar çöptü ki onları rahatlıkla dövüp, sorgulayabildiler ve yapılan planı kabaca öğrendikleri gibi de hızla hazırlanıp formasyonun çalışması gereken yere doğru harekete geçtiler.


Aradan kısa bir zaman geçti ve sonunda çalışması gereken yere geldiler. Gördükleri şeyse bozuk bir formasyon, apaçık ortada bir mağara ve de devasa bir kertenkele cesedi. Bunu gören Ulric kaşlarını çattı. Birliğe önden gitmelerini işaret etti. Sonra cesedin sıcaklığını ölçtü.


“Hmm… Hala sıcak… Muhtemelen yeni ölmüş. Eğer gidersek zamanında yetişebiliriz.”


Bunu duyan Lillia hemen en önden gitmeye karar verdi. Tam hamle yapacaktı ki içindeki kabusun sesini duydu.


‘Biliyorum, kızımız için endişelisin ama sakin ol. Şu an en az ihtiyaç duymamız gereken şey panik. En kötü senaryoda bile rahatlıkla kaçmış olmaları gerekir. Oraya o formasyonu boşuna yaptırmadım.’


İçindeki sese hak veren Lillia hala endişeli olsa da sakinleşmek için elinden geleni yaptı ve sonra Ulric ile birlikte mağaradan en son içeri girenler oldular.


Aradan kısacık bir zaman geçti. İçeri ilk giren, köye baskın yapanlar sonunda savaşın geçtiği, o geniş alana ulaştılar ve gördükleri karşısında tamamen şaşkına döndüler.


İçerisi tuhaf bir düzen ve de dört usta aleminin cesedi dışında bomboştu. Ama bu dört usta aleminin ölüşü onları yeterince şok etmeye yeter de artardı.


Usta alemi, diğer alemleri ayıran bir dönüm noktası gibiydi. Arada uçurum derecesinde büyük bir fark vardı. Bu sebepten içeri giren usta alemi uzmanları, koyunların arasına giren kaplanlar gibiydi. Yine de dördü ölmeyi başarmış, beşincisi ise tamamen kayıptı.


Bu tek kelimeyle…


korkunçtu.


Kadın, bu olanları görünce üstlerini lanetledi. Onları böylesine tehlikeli bir yere yollamaya gerçekten değecek ne olabilirdi burada?


İçten içe lanetlese de gözleri oldukça keskindi. Ayrıca zamanında formasyonlar konusunda biraz deneyim de kazanmıştı. Bu sebepten formasyonun işlevini tam olarak olmasa da kabaca bir tahmin yürütebilirdi. Yine de emin olmak için diğerlerine “Aranızda formasyonlardan anlayan var mı? Varsa öne çıkıp, şuna bir baksın.” dedi.


Aralarından iki kişi öne çıkıp incelemeye başladı. Kısa bir incelemenin sonucunda ise yanıt verdiler.


“Bu özel bir tür ışınlanma formasyonu. Anladığımız kadarıyla özel bir şeyi aktive ederek ışınlanmak için bir alan oluşturabilirler. Fakat nasıl aktive edeceğimize dair henüz bir fikrimiz yok.”


Kadın cevabı duyunca kısa bir süre suskun kaldı. Sonra orada duran gri renkli kaseye baktı. İşlevini anlamasa da ilginç bir yakınlık duygusu hissetti.


'Garip.' diye düşündü.


Yine de aklına aktive edecek bir fikir gelmedi. Biraz yaklaştı. Eline kaseyi aldı ve incelemeye başladı.


Kasenin dikenleri gibi gözüken yerlerinde kan izleri bulunmaktaydı. Fakat o izler o kadar azdı ki kadın aktivasyon ile alakalı olmasına pek ihtimal vermedi. Aradan kısacık bir süre geçti. 


Bu süre içinde incelese de aktivasyonla ilgili bir bilgi bulamadı ne yazık ki.


Oldukça sinirlenmişti. Tam sinirden kaseyi yere fırlatacakken onlara doğru gelen adım seslerini işitti.


"Sıçtık…" 


derken ellerindeki kaseyi sıkıca tuttup, kaşlarını çattı. Tamamen kapana kısılmış oldukları söylenemezdi. Kristallerle rahatlıkla kaçabilirlerdi.


Hızlıca düşünmeye başladı. Zihni durmaksızın fikirler üretti fakat fikirler sonuçsuz kaldı. 


Bunun sonucunda da istemeseler de geriye çekilme emri vermek zorunda kaldı.


Sonra neredeyse herkes cebinden bir kristal çıkarttı ve elleriyle sıkarak patlattılar ve aniden hiç var olmamış gibi ortadan kayboldular. Tabii giderken kadın o kaseyi de yanında götürmeyi unutmadı. Gidebilenler giderken, dört kişi gidemeyip kalakaldılar. Kristalleri olmadığından her biri oldukça sinirliydi. Fakat ellerinden bir şey gelmiyordu.


Mecburen gelenlere karşı sonuna kadar savaşmaları gerekecekti.



Tüm bunlar olurken gözleri normale dönmüş olan Noah yeni geldikleri yeri ve de yanında olanları inceliyordu. Evet, yanında olanları. Portal hepsini aynı yere göndermek için tasarlanmamıştı anlaşılan. Şu an kendisinin olduğu grupta kendisi dışında on kişi vardı. Julia, o kadın zaten onla birlikte gelmişti. Bu ikisi dışında Lunette ve Alicia da şansına buradaydı. Bu yüzden rahat bir nefes alabilirdi.


Kalan altılıya baktığında üçü erkek üçünün ise kız olduğunu gördü. Kısa bir inceleme sonucu Noah ırklarını sisteme en ufak bir şekilde başvurmadan tanımlayabildi.


'Bir kara, bir orman, iki gece elfi, bir ork ve de bir vampir-gece elf melezi ha? Tam bir canavar topluluğuyuz.'


Bulundukları durumla ilgili kendi kendine gülen Noah bir süre etrafına bakındı. 


Bir ormanın ortasındaydılar. Ağaçlar aşırı derecede büyük ve kalındı. Gövdeleri adeta aşılmaz bir duvar gibi hissettiriyordu. Ağaçları kısa bir süre inceleyen Noah onları tanımlarken biraz gerildi.


'Kan Emici Ağaçların burada ne işi var!?' 


Kan Emici Ağaçlar özel bir tür ağaçtı. Güneş gözüktüğü sürece sıradan bir ağaçtan farkları yoktu. Fakat geceleri bu ağaçlar, korkunç canavarlara dönüşüyorlardı.


Eğer bu ağaçların ruhları olsaydı Noah onlar konusunda kendini bu kadar tehlikede hissetmezdi. Fakat bunlar daha çok doğanın oluşturduğu golemler gibiydi. Bir ruhu olmayan sadece canlıları katleden doğal bir makineydi kısaca.


Noah da bunu bildiğinden önce hala olayların şokunda olan altılıya sonra hala baygın olan Lunette’ye ve de onu ilk başta tanıyamayıp kokusundan tanıyıp şaşkına dönen Alicia'ya, soruları olan Julia’ya ve hiç biri umurunda olmayan boş bakan kadına baktı.


Ve cesaret verici bir sesle konuşmaya başladı.


"Herkes beni dinlesin. Hepimiz şu an zor durumdayız. Nerede olduğumuzu bilmiyoruz. Yakında akşam olacak ve hayatta kalmamız zorlaşacak. Bu yüzden toparlanmamız lazım. Hadi, yapabiliriz. Unutmayın kader bizi bir araya getirdi. Birlikte olmalı ve de hayatta kalmalıyız. Hayatta kalmalıyız ki sevdiklerimizle tekrar görüşebilelim."


Kara elfle orman elfi onun dediğini duyup etkilendiler ve de hemen ayağa kalktılar. İki gece elfi de onun dediğiyle gaza gelmiş olsa da amaçsızca enerji harcamamaları gerektiğini düşünüp hareket etmediler. Vampir, gece elfi ile ork ise sadece ona kısa bir süreliğine bakıp, boş boş bakmaya devam ettiler.


Yine de yeterince etkili olduğunu düşünen Noah mutluydu.


"Pekala. Öyleyse iş bölümü yapalım. Ben, Julia ve de şey… adın neydi..?"


"Elisa."  dedi kadın kısaca.


Noah devam etmeden önce ona uzun bir bakış attı. Bakışından kadın istemsizce rahatsız olup titredi. Onun o halini görünce de Noah tatminkar bir şekilde devam etti. 


"...Heh, Elisa. Biz üçümüz, yemek avlamakla ilgileneceğiz. Siz iki gece elfi. Yakacak odun toplama işi sizde. Orman elfi ve kara elf ise siz de en önemli işi halletmelisiniz. Su kaynağı bulmanız lazım. Alicia sen burada kal ve Lunette’ye göz kulak ol. Diğerleri ise istediğinizi yapabilirsiniz ama tavsiyem sizinde başka taraftan av aramaya veya su bulmaya çıkmanız. "


İş bölümü yaptıktan sonra hiç biri ona karşı çıkmadı. Bunun birkaç nedeni vardı. Öncelikle istemsizce yaydığı otoriter ve vahşi aurası onları etkilemiş ve boyun eğmeye zorlamıştı. Sonrasında yaptığı iş bölümleri ise oldukça makuldu. Orman elfleri doğayla iç içeydi. Bir şekilde yolunu bulurlardı. Gece elfleri ise onlarınki sıkıcı fakat bir o kadar da nispeten güvenliydi. En azından düşünceleri öyleydi. Bu sebeple hepsi istediklerini yerine getirmeyi kabul edip ayrı yerlere dağıldılar.


Noah, batı tarafına doğru kızlarla ilerledi. Julia sonunda baş başa kalmalarının da rahatlığıyla sordu.


"Noah, neler oluyor? Sakat değil miydin? Senden nasıl böylesine güçlü bir aura geliyor? Ayrıca tavırların sanki başka birisi gibi. İyi misin?"


Onun endişeli sorularına karşın Noah bir gülümsemeyle yanıtladı.


"Evet, sakattım ve normalde sakat kalmam gerekiyordu. Fakat Kabus soyumu tamamen uyandırabildim. Bu sayede vücudum tam bir dönüşüm geçirdi ve şu anki halini aldı diyebilirim. Tavırlarım konusunda ise…" 


Onların yanındaki Elisa'ya kısa bir bakış atıp Julia’ya döndü.


"...merak etme. Şu an anlatamasam da ben her zaman bildiğin Noah olacağım."


Sonrasında elini tuttu Noah, Julia’nın. Julia aniden elinin tutulmasıyla kalbi güm güm atmaya başladı. Yüzü kızardı ve ona bakarken içinde tarifi zor bir his hissetti. Ona içten bağlı olduğu o hoş, sıcak his. Tüm zihninin kısa süreliğine durmasına sebep oldu.


Noah onun bu tavrına içten içe gülümserken Elisa'ya dönmek zorunda kaldı.


"Her neyse biz zaten birbirimizi tanıyoruz. Fakat seni pek tanıdığımız söylenemez. Kimsin? Neden saldırdınız? Hangi tarikata mensupsun? Dökül bakalım. He ayrıca aklından geçeni tahmin edebiliyorum. Düşünme bile. O koyduğum mühür kıytırık gibi gözükse de Kral Alemine ulaşmadığın sürece onu bozman imkansız derecede zor."


Noah’ın sorularını beklemesine rağmen istemsizce gerildi ve cevaplamadan önce küçük bir tereddüt etti. Ayrıca karşısındaki kişiye karşı korkusu da büyüse de anlamlandıramadığı bir şey vardı. Kral alemi de neydi? Bilinen alemler, daha doğrusu onun bildiği Temel Oluşturma, Manayı Hissetme, Bilgelik yani diğer adıyla Bilge Alemi, Usta alemi ve de uzun zaman önce kitaplarda araştırarak öğrendiği Aziz Alemi.


"Adım Elisa. Yanan Güneş Tarikatının gerçek müridiyim...”


Noah küçük bir şaşkınlık yaşadı. Gerçek müritlerden birinin burada olmasını pek beklemiyordu. Daha da önemlisi, onların bu kadar zayıf olmasını.


Önceki hayatının anılarına dayanarak söyleyebilirdi ki Usta alemine ulaşmak o kadar da büyük bir marifet olmamalıydı. Evet ulaşmak zordu. Fakat zorluk olasılığı geldiği yerde hatırladığı kadarıyla bu kadar yüksek değildi. Bin gelişimciden yüzü en azından usta alemine ulaşabilirdi.


Asıl sıkıntı Aziz alemi ve ötesindeydi. O andan itibaren yetenekli olanlar kendilerini belli eder, yeteneksizler ise göklerin yargısında can verir giderdi. Milyonlarca Usta alemi olup can veren kişiler vardı.


Yine de şu anki yaşamında bulunduğu gezegende anca yetenekli olanların usta alemine geçtiği kesindi. Fakat bu ona oldukça garip geliyordu.


Bu yüzden yüzünde pek belli etmemeye çalışarak devam etmesini bekledi. Elisa almak istediği etkiyi alamadığı için yüzü hafif düştü. Kendisi kıta çapındaki en güçlü tarikatlardan birinde gerçek mürit olduğunu söylemişti. Yine de verilen tepki sadece hafif bir şaşkınlıktı. Bir umut kadına döndü. Onda ise istediği etkiyi görünce biraz morali yükseldi.


Julia tamamen sersemlemişti. Aynı tarikattan birini görmesini hiç beklemiyordu. İyi de burada ne arıyordu?


Noah, durmasından hoşnut olmadığından devam etmesini söyledi. O sırada Elisa statüsünü bir anlığına unuttuğunu fark edip hemen öksürerek devam etti.


“Öhöm, öhöm kusura bakmayın. Dediğim gibi ben tarikatın gerçek müritlerindenim. Daha doğrusu öyleydim. Sonra imparatorlukla yapılan anlaşma nedeniyle imparatorluğa katılmaya gönderildim. Ve imparatorluğun verdiği görev nedeniyle de buraya geldim. Amacımız az önce kullandığınız portalı ele geçirmekti sanırım ki biz başarısız olsak bile ekip liderimiz başarılı olmuştur muhtemelen.”


Noah söylediklerini dinlerken anlaşma kısmına takıldı.


“Ne anlaşması? Nasıl bir anlaşma bir tarikatın köklerini imparatorluğa satmasını sağlar? Anlat.”


Noah’ın kullandığı “satma” kelimesi onu rahatsız etse de soruları duyunca teni bir kaç kat soldu.


“B-ben anlatamam.”


Noah ona aptal gibi baktı.


“Konumunun farkında değil gibisin köle. Sen, artık o kıytırık ekibe mensup değilsin. Artık sadece benim küçük oyuncağımdan ibaretsin. Şimdi bir kez daha soracağım. Dökül.”


Elisa dişlerini gıcırdatarak reddetti.


“Hayır… Anlamıyorsunuz, istesem de söyleyemem.”


Noah, bu kadar reddedilmesine neyin sebep olduğunu merak etti. Pratikte mühürü, ne emrederse onu istemese bile yerine getirmesine zorlamalıydı. Fakat o açıkça reddediyordu. Göz bebekleri dikey elips şeklini alırken, bu dikey elipsin etrafında bir baklava şekli oluştu. Bu şekilin üst ve alt köşeleri dikey elips ile birleşiyordu. Gözlerinin rengi ise sarıyla kırmızı karışımıydı. Tabii daha çok sarı. Kırmızı renk açıkça baskılanmış gibi sadece gözünün çevresinde bulunuyordu.


Gözleriyle Elisa’ya dikkatli bir şekilde baktı. Bakışları gittikçe keskinleşirken Elisa istemsizce rahatsız oldu. Tabii onun rahatsızlığı Noah’ın bir gram bile umurunda değildi.


Vampirlerin ne kadar kan odaklı teknikleri varsa da aynı şekilde kabusların da ruh odaklı teknikleri ve de yetenekleri bulunmaktaydı. Bunlar arasında en bilinen ve en basit yetenek ise tabii ki ruh görüşüydü. Sadece birazcık odaklanmaları yeterliydi yeteneği uygulamak için.


Noah şu an direkt Elisa’nın ruhunu görmekteydi. Tabii ruhu net bir şekilde görmesiyle birlikte içindeki kabus soyu ruhunu yutması için adeta yalvarıyordu. Tabii ki bunu yapmayacaktı Noah. Herkesi koruyabilecek Usta seviye bir koruması varken nasıl bir aptal onu öldürmeyi seçerdi ki?


Bu arada ruhtan bahsetmişken Elisa’nın ruhu tek kelimeyle ilgi çekici, saf ve bir o kadarda boştu. Keskin gözleri kadının rahatlıkla herhangi bir ruh sarayı oluşturmadığını söyleyebilirdi ki bu sayede ruhu net görebiliyordu ve bu oldukça şaşırtıcıydı. Yine de Noah bunu daha sonra ona sormaya karar verdi. Ruhun görünüşüne gelecek olursak orjinal Elisa’dan pek de farkı yoktu. Sadece daha beyaz ve daha saydamdı. Tabii kendi eline koyduğu mühür tüm saydamlığı biraz bozuyordu ama önemli değildi. Yine de bu beyazlık içinde illaki bir şey olduğuna emindi Noah. Aksi takdirde emrini reddetmesi mümkün değildi.


“Veee…. İşte buldum.”


Ruha tüm odağını verirken ruhun göbeği sayılabilecek bir bölgenin biraz üstünde bir kırmızı bir ışıltı gördü ve ruhu somut olarak tutabilmek için eline ruh enerjisi yollayıp, saydam beyaz bir enerjiyle kaplanmış elini o kırmızı ışıltıya uzatıp çekti.


Ve hemen ardından hem Noah hem de Elisa acıyla çığlık attılar.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr