Bölüm 55 - Ölü Çağıran

avatar
797 6

Vampir Hükümdarı - Bölüm 55 - Ölü Çağıran


Bu olayların üstünden yaklaşık bir saat geçti. Noah ve Lunette kısa sohbetler ederek evlerini aramışlar ve sonunda da bulmuşlardı. Evin yanındaki tabelada jetona kazınan sayının aynısı vardı. Daha önce anlaştıkları gibi Noah derince bir nefes alıp önden adım attı.

Kısık bir sesle “Umarım sinir bozucu değillerdir.” diye mırıldanıp elindeki anahtarı anahtar deliğine soktu ve  çevirdi.

Click!


Kapının açılmasıyla birlikte kapıdan içeri girdi. Lunette’yse tanımadığı bir yerde olmanın kısa bir tereddüdünü yaşasa da hızla tereddüdünü arkada bırakıp onu takip etti.


Fakat sonra ikisi de aldıklarıyla kokuyla duraksayıp tiksindiler. Lunette kokunun kaynağı ne bilmiyordu ama oldukça rahatsız edici olduğuna emindi.


Noah ise kokunun kaynağını bildiğinden daha da tiksindi.


“Ceset kokusu… Burada ne yapmış bunlar böyle?” diye sesli bir şekilde düşündü. Lunette onun dediğini duyunca kusma isteğini zar zor bastırdı. Bu iğrenç koku… Bir cesetten mi geliyordu?


O sırada hızla etrafa bakış attılar. Etraf tarumar olmuştu. Parçalanmış koltuklar, ortadan ikiye ayrılmış bir masa vardı karşılarında. 


Noah ilerlemeden önce etrafta kan var mı diye kontrol etti. Fakat hiç kan göremedi ve bu oldukça garipti.


‘Sistem, etrafı tara ve kokunun kaynağını bulmamda yardımcı ol.’


Ve kendisinin robotlaşmış sesi yanıtladı.


[Talep reddedildi!]


Noah aldığı cevaptan sonra iç geçirip ‘Gerçektende işe yaramaz bir sistemsin.’ diye sitemli bir şekilde cevap verdikten sonra ‘Dikkatli olmalıyım. Buradakilerin niyeti kesinlikle iyi değil.’ diye düşündü.


Dikkatini arttırdı. Her ne kadar oldukça zayıfta olsa kendini koruyabilir hatta buradan kaçabilirdi. Tek sıkıntı Lunette’yi korumak olacaktı. Bu yüzden dikkatli elden bırakamazdı.


Böylece ellerinde bir çift su küresi oluşturmaya çalıştı. Fakat mana damarlarından akan suyla sadece küçük bir bilye oluşturabildi.


‘Gerçekten de temel oluşturma aleminden hemen kurtulmam gerek.’ diye hızlıca düşündükten sonra yüzüğünden kan mızrağını çıkarttı.


Kan mızrağından gelen metalik koku çıktığı gibi evde bulunan çürük kokusuyla çatışmaya başladı ve bu Lunette’nin midesini daha da bulandırdı.


Noah ise rahatsız olmasına rağmen savaş alanında sakin kalması gerektiğini bildiğinden kokudan kendini olabildiğince uzaklaştırmaya çalıştı. Manayla bunu önlemeyi deneyebilirdi ama şu an gereksiz mana harcama lüksü yoktu.


Noah full dikkatini verirken ev içinde ilerlemeye devam ettiler. Lunette arkada oldukça dikkatliydi.


Evde üç oda vardı. Girişte kapı direk salona açılıyordu. Sağ ve sol taraflarda yollar vardı. Dümdüz ilerlediğindeyse tuvalete gidiyordun. Kapısı açık olduğundan Noah ve Lunette net görebilmişti.


Keşke görmeselerdi gerçi. İğrençti.


Neyse sağ yoldan ilerlediler ve sonra karşılarına kapalı bir kapı çıktı. Noah girmeden önce tereddüt etti. Buraya kadar ilerlediklerinde koku gittikçe yoğunlaşmış ve de çekilmez bir hal almıştı. Lunette kusmamak için kendini zar zor tutabiliyordu.


Noah sonunda ‘Her türlü göreceğiz sonuçta.’ diye düşünüp kapıyı kırıp içeri girdi ve orada yatan bir ceset buldular. Fakat cesedin hali… Tek kelimeyle acınasıydı. Bu Lunette’nin son korumasını yıktı ve kusmaya başladı.


Noah’ınsa gözlerinde biraz acıma vardı.


Karşısındaki bir kadın cesediydi. Her yerinde çeşitlli rünler kazınmış, gözleri oyulmuş ve gözlerinin yerine oldukça iğreti duran bir hayvanın gözleri yerleştirilmişti. Kalbinin olması gereken yerde bir “X” şeklinde kesik vardı ve o oyukta bir kristal parlıyordu. Bu kazınan rünler vücudunun her yerindeydi ve bu yapılan işlem üstünden o kadar uzun süre geçmişti ki oldukça iğrenç bir tablo oluşturuyodu.


Noah, ona bakarken bir rahatlama yaşadı. Bu yapılan şeyi oldukça net biliyordu. Önceki hayatında bir benzerini kendisi de denemişti. Tabii o zamanlar profesyonelce halletmişti. Burada gördüğü açık ara büyük bir başarısızlıktı.


“Lunette rahatlayabilirsin. Muhtemelen ölü çağıran henüz buraya dönmemiş. Dönse ilk işi burayla ilgilenmek olurdu zaten. Bu kadın kimse oldukça şanssızmış.”


Son cümleyi oldukça kısık sesle söyledi. O sırada dikkatini bir şey çekti ve öfkesi biraz yükseldi. Eşit derecede de tiksindi.


O sırada ölü çağıran tabirini ilk defa duyan Lunette şaşırdı. Fakat şaşkınlığının yerini kısa sürede tekrar mide bulantısı aldı Bu yüzden kusmamak için zorlukla da olsa.“Bu odadan çıktıktan sonra konuşsak olur mu?” dedi.


Noah onayladı. Bu cesedin iğrenç görünüşüne katlanmak onun için bile zordu. Hızla odadan uzaklaştılar. O sırada da Lunette sordu.


“Demin bahsettiğin… Ölü çağıran. O da ne?”


Noah açıklamadan önce elindeki kan mızrağını yere sapladı. Yerde küçük çatlaklar oluşsa da pek umursayacak hali yoktu. Yeteri kadar sert sapladığına emin olunca, mızrağına yaslandı.


“Ölü Çağıran. Adındanda anlaşılacağı üzere ölüleri diriltme veya çağırma dalında uzmanlaşan kişiler için kullanılan bir lakap. Ölü çağıran desekte aslında karanlık elementinin alt bir dalı olan ölüm büyüsünde uzmanlaşmış büyücüler. Sorun var mı?”


Lunette nefret dolu bir şekilde “Ne kadar habis bir yol bu. Neden birisi böyle bir yolda yürümek ister ki?” diye sordu.


Noah hemen cevapladı.


“Habis bir yol mu? Evet habis ama mükafatı da oldukça büyük. Tarihte en dehşetengiz varlıklar olmayı başaranlar her zaman ölü çağıranlar olmuştur. Bunun sebebi nedir? Tabii ki ölümsüz orduları!”


Noah’ın sesinde biraz hayranlık olsa da çoğunlukla nötr bir tonda açıklamaya devam etti.


“Binlerce hortlaktan oluşan bir orduyla bir ölü çağıran şehirler, krallıklar hatta imparatorluklar yok edebilir.”


Noah’ın dediğini duyan Lunette şok oldu.


“Bu, bu çok korkunç!”


Noah, Lunette’nin şaşkınlık ve de korkuyla dolu ifadesini görünce ona biraz yatıştırmak maksadıyla “Ama merak etme bizim karşımızdaki böyle bir şey değil. Bu dediklerimi yapabilmesi için bir ölü çağıranın oldukça yüksek bir alemde olması gerekir.” dedi.


Daha sonraysa biraz sırtını okşadı ve güvende olduğunu hissettirmek için elinden geleni yaptı.


Lunette’nin biraz daha iyi hissettiğini görünceyse devam etti.


“Şu anki durumumuza dönecek olursak. Bu iğrençliği yapan kişi muhtemelen hayatında ilk kez ölüm büyüsüyle uğraşan bir aptal. Bu yüzden işimiz kolay olacak.”


Noah bunu dedikten sonra parmağını ısırıp kanattı. Sonraysa mızrağa yaslanmayı bırakıp üstüne bir şeyler çizmeye başladı.


Lunette ne olduğunu anlayamasa da izliyordu onu. O sırada zihninde ‘Gerçekten çok havalı görünüyor.’ diye düşünüyordu. Belki de hissettiği sevgiden dolayı böyleydi. Fakat Noah’ın işine odaklanmış hali çok havalı gözüküyordu.


O sırada çizimleri yaparken de Noah bir şeyler mırıldanıyordu. O kadar hızlı ve kısıktı ki anlaması imkansızdı. Zihnindense ‘Umarım o zamanki kadar az enerji tüketir.’ diye geçiriyordu.


Mırıldanmalar ve çizimler bitince bir vampir veya bir kabusun olması gerekenden çok daha solgun bir halde yere oturdu. Fakat sözleri söylemeye devam etti. Lunette sadece son kelimeleri duyabildi.


“Keskin dişlerinle bu mızrağı kutsa. Pençelerinle sar, kanımı, manamı sana bağışlıyorum ve mızrağımı isimlendiriyorum. Adın… Yıkım Getiren!”


Mızrak korkunç bir renkte parlamaya başladı ve şekli yavaşça değişmeye başladı. Mızrak hali yavaşça eriyor ve bir tür küre şeklini alıyordu. Hızla değişen bu şekli gören Noah gülümsemeden edemedi.


“Bu silahı kullanmak her seferinde neden bu kadar zahmetli olmak zorunda.” diye söylenirken küreyi elinde tutuyordu. O sırada sistemden tanımlamasını istedi. Her ne kadar sonuçları bilse de alışkanlık değişmiyordu.


[Yıkım Getiren]


[Nadir]


[Tanım: Vahşi Tanrı tarafından kutsanan %100 kandan oluşan bir küre. Kullanıcının isteğine göre herhangi bir şekli alabilir. Ancak hangi şekle girerse girsin yapım malzemesi olan [Kan Mızrağıyla] aynı ağırlığa sahiptir.]


Noah açıklama karşısında gülümsedi. Evet, az önce Vahşi Tanrıya dua etmişti. Bu Tanrı denilen şeyin gerçekten Tanrı olup olmadığını bilmiyordu. Antik mekanlardan birinde gelişim kaynağı aradığı vakitler, yazıtlarda bu ilahiyi okumuştu ve güzel bir ödül almıştı. Fakat o zamanlar bu ödül onun için gerçekten kullanışsızdı.


Fakat şimdi tam ihtiyacı olan şeydi.


Lunette endişeli bir şekilde yanına koştu.


“Noah! İyi misin? Ne yaptın birden öyle?”


Lunette’nin endişesi onun hoşuna gitti. Tam kafasını okşayacaktı ki kapı sesi duydu. Gözlerinde kana susamışlık belirdi.


“Sonra konuşuruz Lune, çabuk bir yere saklan!”


Lunette’nin soruları vardı. Oldukça endişelenmişti ama şu an hem hiçbir şey yapamayacak kadar zayıftı hem de ne sorularının yeri ne de zamanıydı. Bu yüzden bildiğinden onaylayabildi. Giderkense “Dikkatli ol.” demeyi de eksik etmedi.


Noah ise o sırada ayağa kalkarken yüzünün rengi normal beyazlığına çoktan dönmüştü. Eskisi gibi bir vampir olarak ne kadar canlı gözükebilirse o kadar canlıydı.


Sadece bunu kullanmak kısa süreli bir çarpmıştı. Bu ilahi fazla mana veya kan enerjisi harcamıyordu. Sadece bu büyünün devamı için hafta da bir Vahşi Tanrı’ya dua etmesi gerekiyordu. Sadece bu haftalık dualar esnasında ortalama bir mana ve kan enerjisi tüketimi oluyordu.


‘Şükürler olsun ki o zamanki gibi neredeyse hiç harcamadı.’


Kapı ise o sırada yeni açılıyordu. Noah içeri girdikleri gibi kilitlemişti. Bir şeyler olursa kapalı alanda daha rahat olurdu.


Click!


Ses duyulduğu gibi Noah elindeki küreyi önceki gibi bir mızrağa dönüştürdü. Şu an en iyi seçim mızraktı. O sırada Lunette’ye baktığında ise diğer odaya doğru koşturduğunu gördü.


‘Umarım iğrenç bir şey yoktur diğer odada.’ diye düşünmeden edemedi.


Ve kapı sonunda açıldı. Karşısında kapkara bir cübbe giymiş, kara elf çıktı.


“Ahh! Evim, evim, güzel evim! Sonunda o orospuyu nasıl diriltebileceğim hakkında düşünebilirim.”


O sırada kendi kendine konuşmaya devam edecekken Noah’la göz göze geldiler. Noah’ın gözlerinde tiksinti dışında başka bir duygu yoktu. Ne öfke, ne de başka bir şey. Sadece tiksinti. Kara elf ise tamamiyle ona öfkeyle bakıyordu.


Kara elf “Kimsin sen?” diye sordu.


O sırada Noah onu inceliyordu. Cılız, bir vuruşta ölecek gibi duran orta yaşlı bir adamdı. Sorusunu duyunca cevapladı.


“Oda arkadaşın.”


Noah’ın cevabını duyunca gözle görülür bir rahatlama yaşadı ve ‘Yeni bir av daha.’ diye düşünmeye başlayacakken Noah ekledi.


“Aynı zamanda ecelin.”


Kara elf göğsüne hızla ilerleyen mızrağı görünce hemen manada bir kalkan oluşturdu.


“Bekle! Konuşabiliriz.”


Kara elf konuşmaya çalıştı. Fakat Noah pek umursamadı. Bu tarz ölü çağıranların hepsi çıkarcı iki yüzlülerdi. Onların sözlerine güvenmek acılı bir ölüme eş değerdi.


Noah, silahını hızla savurdu ve geri çekerken kampçıya çevirdi.


“Bunda pek iyi değilim ama hadi bakalım.”


Kampçıyı hızla kara elfe savurdu. Kara elf o anda bir takım büyülü sözler mırıldanıyordu. Noah’ın ani tavrı onu oldukça korkutmuştu. Gelen saldırıyı görünceyse panikle yana doğru sıçradı. Kampçı sandalyelerden birini parçaladı. Kara elfse onu görünce iyice korkmasına rağmen büyülü sözleri söylemeyi kesmedi. Ellerindeki karanlık enerji parçacıkları görünür haldeydi.


Noah ne yapmaya çalıştığını bariz bir şekilde farkındaydı. Hortlak çağırmaya çalışıyordu. Ne de olsa hortlağı olmayan bir ölü çağıran, kanatları olmayan bir kuş gibiydi. Bu gelecek hortlağın onu öldürebileceğine emindi. İşini hızlıca bitirmesi gerekiyordu.


Bu yüzden hiç istemese de kan enerjisini kullanmaya karar verdi.


Enerjiyi vücuduna yaymasıyla birlikte bazı damarları daha belirgin hale geldi. Ellerindekiler özellikle daha belirgindi. Sanki içinde kurtçuklar hareket ediyor gibiydi.


Aynı anda mızrağı bir kılıca dönüştürdü ve atıldı.


“Yakaladım.”


Noah’ın aniden atılmasını beklemeyen ölü çağıran panikledi ve sözleri karıştırdı. Bu da büyünün dağılmasına sebebiyet verdi. Noah onun gücünü bilmese de oldukça beceriksiz birisi olduğuna emindi.


Hızla elindeki kan kılıcıyla boynunu kesti ve kopuk baş havaya fırladı. Sıçrayan kan yüzüne bulaşırken yüzünde bir gülümse vardı.


Kanı yaladı ve “Bu tadı özlemişim. Çaresizken kurbanların kanı ayrı bir lezzetli oluyor.” diye yorumda bulundu.


Fakat kan enerjisinin ani kullanımı sonucunda yorgunluk birden nüksetti. Aynı andaysa gördüğü bildirim onu yoğun bir iç çekişe sevk etti.


[Kan İhtiyacı: %40 (Kan emilmesi şiddetle tavsiye edilir)]


Öneriyi kapatıp, ‘Kan enerjimi çok pervasızca kullandım.’ diye iç geçirirken cesede bir göz attı. Kana bulanmış bir cesedin üstünde bir kese vardı. Doğal olarak hemen onu kapıp yüzüğüne attı. Kontrol edecek bolca vakti vardı.


Etrafa bir kez daha bakıp, bu ölü çağırana bakınca iç geçirdi.


“Şimdi… Burayı temizlemek gerek. Ayrıca beni izlediğini biliyorum. Gel, bitti.”


Sesini duyan Lunette irkilerek yanına doğru yürümeye başladı. Noah ona korkulu gözlerle baktığını görünce şaşırdı.


“Benden korkuyor musun?”


***

Merhabalar! Beni özlediniz mi? Bölüm atmıyorum bayadır. Okullar derken araya kaynadı. Kusura bakmayın. Yarın atabilirsem bir bölüm daha atacağım. Seviliyorsunuz canlar. Yorumlarınızı eksik etmeyin ha. Yoksa yazma isteğim bir balon gibi sönüyor. Oylarınız/Beğenileriniz değil benim için yorumlarınız önemli. İsterseniz hiç oy/beğeni atmayın ama yeter ki yorum yapın <3 İyi günler dilerim. He bir de farkında olmadan yaptığım bir hata varsa söylerseniz memnun olurum yani






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr