Ovour ilk kez duyduğu kelimeden şaşırmıştı ve "Büyücümü ne ki o?"
"Hmmm bunun cevabı çok karışık, araştırıp sen bul böylesi senin mantığın için daha iyi olur. Ben anlatırsam benim deli olduğumu bile düşünebilirsin, şimdi araştırmam için beni yalnız bırakın."
Ovour ve Teno sessizce köşkten çıkıp bahçedeki ağacın altında oturdular.
"Teno büyücü ne demek? Sen biliyor musun?" Belki Teno biliyordur diye bir umutla sordu.
Teno ise anlamsız bir bakış atıp, "Bırak şimdi büyücüyü bak sana ne göstereceğim." Teno elini yanında ki küçük çantaya atı ve ince bir kitap çıkartıp Ovour'a uzattı. "Bak bakalım daha önce böyle bir kitap gördün mü?"
Ovour kitabı eline aldı ve ilk sayfasını açıp bir anda kapattı, yanakları kızarıp, derin bir nefes aldı. "Böyle bir şeyi nereden buldun baban görürse ikimizde ceza alırız, bunun farkında mısın?"
"Hmm yanakların kızardı seni utangaç daha önce bir Yarı çıplak kadın görmedin mi? Veya resmini bile görmedin mi?" Diye alayla konuştu.
"Oradan bakınca kaç yaşında gibi görünüyorum? On beş mi? Yirmi mi?"
"Hahaha sen bu konularda biraz dar kafalısın anlaşılan, ana klanda ki bazı soylu zübbeleri bizim yaşımızda ama bizden büyük kadınlarla birlikte oluyorlar ve sen bir resme bakınca mı utanıyorsun, aş bunları Ovour." Diye azarladı.
Ovour biraz kızardı ve sırtını diğer tarafa dönmüştü. "Hiç klan sınırlarından dışarı çıktın mı bari?" Bir umutta olsa sormuştu Teno.
"Şey annemle arkada ki ormana girişmiştim sayılır mı?"
"Hayır tabi ki de orası da klan sınırları içerisinde. Neyse seninle ufak bir gezintiye çıkalım ne dersin?"
"Nere gideceğiz ki?"
"Melasa başlangıç olarak klan sınırlarının dışına sonra da şey akışına bırakırız, hadi gidelim."
Teno kalkıp elini uzattı, Ovour biraz teretüt etse de daha önce bir karar vermişti. Daha fazla şeyi görmek, hissetmek, özgür olmak bu ilk adımı atacaktı öyle yada böyle bir gün bu klandan ayrılacaktı.
Yarım saatlik bir yürüyüşün ardından Royng klanının giriş, çıkış bölgesine gelmiştiler. Burası her zaman ki gibi kalabalıktı giren, çıkan insanlar ve yük arabaları gibi şeylerle doluydu.
"Teno çıkmamıza izin verecekler mi ki? Baksana herkesi kontrol ediyorlar asıl önemlisi ne diyeceğiz onlara?" Her adımda endişesi dahada büyüyordu.
"Of sakin ol Ovour ben hallederim ayrıca kütüphane de daha kendinden emin gözüküyorsun böyle bir yanın olmasını beklemiyordum." O Ovour'u biraz daha öz güvenli diye düşünmüştü.
"Eee şey üzgünüm ama elimde olan bir şey değil."
Teno, Ovour'a gülerek çıkış için sıraya girdiler ve bir kaç dakika sonra sıra onlara geldi. Kapıdaki nöbetçi onlara bir göz attıktan sonra birkaç soru sordu.
"Nereye böyle veletler sizin uyku vaktiniz gelmedi mi? Hahaha."
Teno daha önce bu muamelelere alıştığı için hemen söze girdi. "Yeni uyandık efendim ve biraz pazarda gezelim dedik de." Kısaca cevapladı.
"Hıımm ağınız her zamanki gibi laf yapıyor neyse geçin hadi."
İkisi de Klandan çıkış yapmışlardı, "Gördün mü sana ben hallederim demiştim şimdi..." Konuşurken Ovour'a baktı ama Ovour, Teno'yu dinlemiyordu bile tüm ilgisini çevreye vermiş durumdaydı. "Sanırım nereye gidersek gidelim senin için fark etmez." Teno elini Ovour'un omzuna koyarak "Hey Ovour bu taraftan." Dedikten sonra onu sürüklemeye başladı.
"Nereye gidiyoruz ki Teno?"
"Şimdilik bu yolu takip edip şehir meydanlarından birine çıkacağız orada bir sürü dükkan ve türlü, türlü şeyler bulunur."
Ovour önden giden Teno'yu takip etmeye başladı ve sürekli olarak çevreyi de gözlemliyordu.
Merkez bölgenin yaşayanların büyük çoğunluğu asil ve güçlü insanlar olduğu için sokakları da bir o kadar düzgün ve temizdi.
Uzun ve düzenli aralıklarla gösterişli mermerlerle döşeli yollar, sokakları eşit aralıklarla dizilmiş geniş sokak ışıklıkları buluyordu.
Bununla birlikte her sokakta en az beş, altı dükkan bulunuyordu birbirinden güzel takılar, kıyafetler satan yerler, iksiri haplar, tütsüler ve şifalı bitiktiler satan dükkanların kokusu insanları dükkana çekiyordu ve her vuruşta kızgın demirden kıvılcımlar çıkartan demirciler bulunuyordu.
Ayrıca merkez bölgede ki güvenlik için düzenli aralıklarla nöbet gezen imparatorluktuk askerleri de vardı.
Ovour yol oyunca birçok şeye şahit olmuştu ve daha fazlası nasıl olur diye düşüncelere dalmıştı öyle ki önünde duran Teno'yu fark edemeyip ona çarpmıştı.
"Hey uyan Ovour geldik, burası Altın Yonca meydanı."
"Altın Yonca meydanı mı?" Dedikten sonra çevrede göz gezdirdi.
"Evet bu bölge bizim klan bölgesinden birkaç kat daha büyük. Burada imparatorluğun farklı bölgelerinden gelen hatta imparatorluk dışından bile gelen tüccarlar ellerindeki malzemeleri satarlar. Ayrıca burada hayal edemeyeceğinin kadar eşya mevcut bazılarının fiyatı siyah altına bile çıkıyor, inan ben hala alışamadım bu duruma."
"Siyah altın mı? Vay be hiç siyah altın görmedim ama kitapta okuduğuma göre bir tanesi bile sıradan bir ailenin hayatını hatta sülalesine bile yeter."
"Bence yedi sülalesine yeter de artar bile sonuçta 1 siyah altıdan bahsediyoruz, normal altına karşılığı 1 milyar altın ediyor."
Ovour, Teno'yu dinlerken meydanın ortasında ki gösterişli binalar dikkatini çekti. "Bu arada şu ortada ki binalarda ne böyle?" Meraklı gözleri çevrede kulağı ise Teno'daydı.
"Onlar müzayede evi bir deyişle açık artırmaların yapıldığı yerler, orada sadece değerli malzemeler, büyülü yaratık parçaları, iksirler ve bitkiler satılır."
"Anladım peki şuradaki hepsinden büyük bina ne için kullanılıyor."
"Orası Altın Yonca Klanının yeri. O klan imparatorluktaki en güçlü ticaret ağlarından birine sahip, gösterdiğin binanın dört katı bulunuyor ve her katta farklı şeyler satılır. Binanın yanındaki kocaman yerde ise açık artırmalar gerçekleşir, ama sadece belirli günlerde açık artırma yapılır ve ciddi miktarda para döner orada."
"O kadar güçlüler mi yani meydana kendi isimlerini verecek kadar?" Bu kadar güç karşısında şaşırmıştı.
"Tabi ki de güçlüler, isteler imparatorluğu bile satın alacak paraları vardır, her şehirde kendi dükkanları ve müzayede evleri bulunuyor hatta bulunduğumuz bölgede ki tüccarların çoğu Altın Yonca Klanı için çalışmakta. Ama sadece parasal açıdan güçlü sayılırlar, güç ve askeri açıdan ise kimse imparatorluktan güçlü değil. Ayrıca herkesle bir çıkar ilişkileri var, onlar için her şey paraya bakar dostu ve düşmanını buna göre seçerler."
"Böyle bir klana kim düşman olmak ister ki?"
"Onlarla aynı sektörde olan Altın Çekirdek Klanı. Sürekli olarak Altın Yonca Klanıyla rekabet içindeler, ikisi de ticaret alanında gelişen klanlar, onların bölgesi yani Altın Çekirdek meydanı merkez bölgenin diğer ucunda yer alıyor aralarında ki mesafe na kadar uzaksa para kazanma imkanları bir o kadarda yüksek olur."
"O zaman Güneş Doğan şehrinde geçinmeleri zor değil mi? Sürekli bir rekabet ve çatışma ortamı olur."
"Haklısın bu yüzden burada sadece dükkanları, müzayede evleri ve kendilerine ait olan tüccarları bulunuyor. Asıl merkezleri kendi krallıklarında bulunuyor."
Ovour'a göre imparatorluk şehrinde ki meydana kendi klanlarının isimlerini bile vermeleri ne kadar güçlü olduklarını gösterirken, Tenon'nun kendilerine ait krallıkları var demesi onun aklını başından aldı resmen.
"Nee kendi krallıkları mı var? Ne kadar güçlü olabiliyorlar ki?"
"O kadar paran olsun da krallığın olmasını mı? İkisi de bir klan olarak başlayıp büyüyüp, geliştiler ve kendi Altın Yonca krallığı ve Altın Çekirdek krallığını kurdular, biri karalığın doğusunda biri de batısında yer alıyor. Ama taktiksel olarak ikisi de ticaret yollarının üstünde kuruludur."
"Neyse bırakalım onları ve gezintiye devam edelim sana göstereceğim bir yer var umarım bayılmasın."
"Benc..."
Teno onu çekerek kalabalığa karıştılar. Ovour sürekli birinin önünden çekilirken bir başkasına çarpıyordu, henüz bu kalabalığa alışılamamıştı. Teno için kısa ama Ovour için uzun bir yürüyüşten sonra oldukça şık ve hoş bir kokusu olan bir yere gelmişlerdi. Ovour kafasını kaldırıp kadın şeklindeki tabelada bulunan yazıyı okudu.
"Anne Mr'yin Kızları."
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..