Lunel, Torar Ormanının derinliklerin de ilerlerken birçok engelle karşılaştı ve büyük bir ustalıkla engelleri aşarak hedefine doğru ilerledi.
Ve sonunda bulmak istediği küçük bir akar su parçasıyla karşılaştı ve akar suyu takip ederek ormanın daha iç bölgelerine doğru ilerledi.
Sürdüğü atını yavaşlatıp, üstünden indi ve atın şelalenin döküldüğü gölden su içmesine izin verdi. Ardından sakince şelaleyi incelemeye başladı.
"Eğer doğru hatırlıyorsam şelalenin, sağ üst tarafında kaya yosunlarıyla kaplanmış küçük bir mağara girişi olmalı."
Lunel tüm dikkatiyle küçük mağara girişini bulmaya çalıştı ama şelale 40 metreden daha büyük ve 15 metreden daha genişti.
Uzun yılların ardından tüm şelaleyi yosunlar kaplamış durumdaydı. Tam karşınızda mağara girişi olsa bile yerini bilmeden fark etmeniz imkansıza yakın bir durumdu.
Lunel 3 saate yakın bir aramanın ardında sonunda küçük mağara girişini buldu ve gölün çevresinde dolanan atı yakalayıp onu bir ağaç dalına bağladı.
"Yılarını ne çok sıkı bağladım ne de zayıf, eğer bir yaratık saldırırsa kolayca çözülür ve şansın varsa kaçabilirsin. Hiçbir şey olmasa da benim şansıma hala burada duruyor olursun."
Atına son bir kere baktıktan sonra eğerde asılı olan çantayı çıkarıp atın önüne koydu, ardından küçük çantayı boynuna asıp göle atladı ve şelaleye doğru yüzdü.
Şelalenin altında kafasını kaldırıp 20 metre kadar yukarı da bulunan küçük mağara girişine baktı ve, "Hatırladığımdan daha yüksekteymiş lanet olsun."
Lunel yavaş hareketlerle şelalenin kaygan ve yosun tutmuş kayalarına tırmanmaya başladı, bir kaç defa aşağı düşmesine rağem uzun bir uğraşın ardından sonun da mağara girişine ulaşmayı başarmıştı.
Ama bunun sonucunda vücudunun beli yerlerinde morluklar ve irili ufaklı birçok kesik oluşmuştu.
Lunel mağara girişin de biraz nefeslen dikten sonra, parlak yosunlar sayesinde mağara içerisinde ilerledi ve birkaç saatin ardından bu mağaraya geliş amacıyla karşılaşmıştı.
Ay ışığının gece gülü, zeminden birkaç metre yukarıda soğuk ve nemli bir kayanın yüzeyinde yetişmeye başlamıştı.
İnce, uzun yaprakları, burgulu yapısı ve üzerinde ki tikenleri, gece kadar siyah ve bir o kadar da koyu mavi tonlardaydı.
Bu gül gece ve sadece ay ışığı altında büyüyen özel bir gül çeşidiydi.
Bulunması ve yetişmesi çok zor olan bu güller, nemli ve güneş görmeyen ortamlarda ve az da olsa ay ışığının vurduğu ortamlarda yetişirdi.
Ay ışığının gece gülü birçok iksir ve hap yapımında kullanılan son derece nadir bir bitkidir, ama özelikle de bu gül kadınlar için vazgeçilmez bir bitki türüdür.
Bu gülün yaprağından, poleninden, sapından, dikeninden ve özünden kısacası her yerinden faydalanılır.
Gerek kusursuz güzelliğinden ve kokusundan dolayı bir çok soylu kadın Ay ışığının gece gülü için ciddi miktarlarda bir para harcarlar, özellikle de bu gülden yapılan kadın bakım ürünlerine sadece belli bir kesim sahip olabiliyor.
Onlarda ciddi miktarlarda servet ödeyebilecek imparatorluklar, bir kaç krallıklar ve en güçlü diye tabir edilen klanlar gibi yerde yaşayan ve gücü elinde tutan kadınlar sahip olabiliyor.
Lunel ise Ay ışığının gece gülünü ilk olarak Carol'a hediye ettiği botanikle ilgili kitapta, sonra da yıllar önce büyülü yaratıklardan kaçarken kazara ay ışığının girdiği yerden aşağı düştüğü mağarada görmüştü.
Ne yazık ki bu mağarada gördüğü tek şey ay ışığının gece gülü değildi, bu mağaralarda yaşayan bir büyülü hayvan türü olan mor kuyruklu yarasalrdı.
Bu yaratıkların gelişimleri çok az olmasına rağmen, sürü halinde saldırdıkları zaman metrelerce büyüklüğünde ki büyülü yaratıkların bile kurtulma şansları çok azdı.
Lunel bir kayanın dibine çöküp pelinde asılı olan kısa kılıca uzandı, ve mağaranın tavanında uyuyan yarasaları uyandırmadan sessizce sürünerek karşısında duran güllere doğru ilerledi.
Kısa bir ilerleyişin ardından sonunda güllerin tam altına kadar gelmişti, ve gördüğü üzere, 2 tane olgunlaşmış gül ve 1 tane yeni filizlenmeye başlayan bir gül vardı.
Yeni filizlenen gül Lunel'in bu mağaradan koparttığı ilk güldü ve şimdiki olgunlaşan güller ise Lunel'in ilk gülü koparttığı zaman ki yeni filizlenmeye başlayan küçük gülleri.
Tabi aradan geçen uzun yılların ardından da epey büyümüşler.
Lunel hemen boynunda asılı olan çantadan 2 küçük siyah kutu çıkardı ve kutuyu üst tarafından çekince kutu gülü içine alabilecek kadar uzadı.
Hızlıca gülün birini kesip kutuya yerleştirdi ve diğerini de aynı şekilde kutuya yerleştirdikten sonra geldiği yerden hızlıca ilerledi çünkü mor kuyruklu yarasalar mağarada ki kokunun azaldığını hissedince olduklarından daha fazla saldırgan olacaktı.
Yosunların hafif şekil de mağarayı aydınlatması sayesinde hızlıca mağara girişine ilerledi ve kısa bir süre sonra girişten içeri sızan gün ışığını gördü.
Ve mağara içerisinden gelen rahatsısız edici yarasa sesinin yankısı kulağına kadar ulaştı.
"Fark ettiler, iyi ki orada değilim yoksa canım fazlasıyla yanabilirdi."
Hemen girişe ulaştı ve temiz havayı içine çekerken gördüğü manzara karşısında aldığı nefesi yarım kaldı. Çünkü tam karşısın da ki büyülü yaratık atını parçalayıp yemişti ve hala gölün orada duruyordu.
O ise büyülü yaratığa bakıp şansına küfürler edip acı acı gülümsedi. "Bu durum hiç iyi olmadı işte."
Lunel bu durumdan kurtulmanın yolunu düşünürken, Carol bu günkü görevlerini bitirmiş ve elinde ki malzemelerle mutfağa girip akşam yemeği için hazırlıklara başlamıştı.
Bu sırada Ovour ve Teno çoktan açık artırmaya katılmışlardı, ama bu durum hiçte Ovour'un düşündüğü gibi olmamıştı. Açık artırmada çoğunlukla sıradan ama değerli taşlar, silahlar, zırhlar ve bazı bitki çeşitleri satışa çıkmıştı. Ovour'un dikkatini az da olsa bitkiler çekmişti o da kısa bir süreliğineydi.
Satışlar hala devam ederken, "Hey Teno ben artık çok sıkıldım, daha ne kadar sürecek bu açık artırma."
Teno gözlerini devirerek, "Yalandan yere mızmızlanma Ovour açık artırmaya katılmayı sen istemiştin, sık dişini biraz."
Ovour ilgisiz gözlerle sıradaki parçaya bekarken çoktan pişmanlığın uç noktalarında geziyordu.
Bir kaç saat sonra;
Carol akşam yemeği için hazırlıklarını tamamlamış mutfakta bekliyordu,"Lunel ve çocukların şimdiye kadar eve gelmeleri gerekirdi." Diye düşünüyordu çünkü hiçbiri ortalıkta yoktu.
Akşam yemeği çoktan hazırdı Ovour ve Teno yine ortalıklarda yoktu birde üstüne Lunel de kayıplara karışmıştı. Carol ise derin bir of çekip mutfak camına yaklaşıp yıldızları izlemeye başladı.
Bu sırada evin kapısı sessizce açıldı ve gölgelerin ardından biri eve girdi, yavaş adımlarla mutfak camdan dışarıyı izleyen Carol'a yaklaştı ve hızlıca kolundan tutup kendine doğru çekti.
Bir anda kolundan çekildiğini fark eden Carol ise boşta kalan elini kendini savunmak için onu çeken kişiye vuracakken dudakları Lunel'in dudaklarıyla buluştu.
Bir kaç saniyelik şokun ardından kendine gelen Carol ellerini Lunel'in görgüsüne bastırarak kendini geri itti ve gözlerini Lunel'in gözlerine sabitleyerek, "Beni öpmen hiç bir şeyi değiştirmez, hala seni affetmek gibi bir niyetim yok." Dedi, öfkesi bir kez dada yükselmişti.
Carol tam arkasını dönüp gidecekken Lunel'in boynundaki kan lekesini gördü, birkaç adım geri gidip baktığında ise gözlerinden akan yaşlara hakim olamadı.
Saçları dağınık, kıyafetleri yarı ıslak, yarı kuru ve vücudunda oluşan yaraları görünce gözleri daha da büyüdü.
Lunel boynunda asıllı olan çantasından siyah bir kutu çıkardı ve kapağını açınca çok yoğun bir koku mutfağı kapladı, "Peki bu beni affetmeni sağlarımı?" Elinde ki siyah kutudan siyah ve koyu mavi tonlarda bir gül çıkardı.
Ve Carol'un gözlerinde bir kez daha yaşlar belirdi. "Ay ışığının gece gülü." Demekle yetindi sadece.
"Ne diyorsun bu beni tekrar affetmeni sağlar mı? Ayrıca hamile olduğunu söylediğin zaman sadece biraz şaşırmıştım, sonra da aklıma gelen tek şey ne zaman olduğuydu. Ve birden ağzımdan kaçırdım sende yanlış anladın, emin ol doğacak olan çocuğumuza da tıpkı Ovour'a gösterdiğimiz gibi ona da sevgi ve şefkat gösterc..."
Bir anda Carol'un kiraz rengi dudakları sevdiği adamın dudaklarıyla tekrar buluştu.
Ve geçmişe bakıp ne kadar şanslı bir kadın olduğunu düşündü. Birkaç dakikalık tutkulu öpüşmenin ardından Lunel, Carol'u kucaklayıp yatak odasına yöneldi.
Lunel'in kucağında merdivenleri çıkan Carol'un yanakları kızardı ve Lunel'i durdurmaya çalıştı. "Dur yapma, Lunel birazdan çocuklar gelirler." Diyebildi.
Yatak odasının kapısını açan Lunel, Carol'u yatağa bıraktı ve gülümseyerek, "Çocukları merek etme onlara sabah eve geç gelmelerini söylemiştim." Dedi.
Ve yatakta yanakları kızarmış bir şekilde bekleyen eşine sarıldı, iri elleri Carol'un bedeninde geziniyor ve güçlü kolları ile Carol'u kendine daha da bastırıyordu. Dudaklarına küçük bir öpücük kondurup eşinin gözlerine baktı, o gözlerde sadece sevgi ve istek vardı.
Daha fazla kendine hakim olamayan Lunel, Carol'u dudaklarından öpmeye başladı, ve kısa bir süre sonra ise yatak odasından.
"ah... uhh...!!" Carol'un müstehcen sesleri yükselmeye başladı.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..