'Öldüm ben!!'
O an Ovour'un zihninde ve bilinç altında geçen tek düşünceydi, hemen ardından da gözleri kararıp sırt üstü yere düşmüştü.
Tekrar gözlerini araladığında ise çakalın üzerine atladığı an ve attığı çığlık hala kulaklarında yankılanıyordu, gözleri boş boş bakarken yavaşça vücut fonksiyonlarını hissetmesiyle ani bir ürperme ile soğukluk hissi bedenini sarmıştı.
Gözlerini birkaç kere kırpıp görünüşünü netleştirdikten sonra babası ve Teno'nun yüz ifadeleriyle karşılaştı ardından ise doğrulmaya çalıştığında üzerinde yatan ağırlığı fark etti.
Sarı çakalın cansız bedeni boylu boyunca üzerinde uzanıyordu, sol gözünün hemen üstünde kafasına saplanmış bir bıçak ve sırtından çıkmış olan bir kılıç vardı.
Hızlıca çakalı üstünden atıp sakinleşmeye çalıştı ama çakalın sıcak kanı ve teninde yaşatığı o tarifsiz his buna engel oluyordu.
Taki başından aşağıya dökülen soğuk suyun hissedene kadar.
"Kendin gel artık."
Bu ses babasına aitti ve ona baktı;
Yüz ifadesi tepkileri her şey normaldi bu durum onu düşündürürken kendini anormal hissetmeden duramadı ama Teno'ya bakınca yalnız olmadığını düşündü, çünkü o da anormaldi!!
Savaştıkları, yaralandıkları ve yaraladıkları an onlar için hem bedensel hem zihinsel vede ruhsal anlamda fazlasıyla zorlamıştı.
Bir süre daha öylece oturduktan sonra kendini toparlamayı başarmıştı, gözlerini çakala dikerek, "Baba sanırım bir süre ava çıkmam imkansız gibi." Dedi.
Aynı şekilde "Benim içinde aynısı geçeri." Diyerek araya giren Teno kendi açıkladı.
Lunel ise "Neyse olan oldu artık bu sizin için iyi bir tecrübe sayılır eve döndüğümüz zaman hatalarınızı iyice düşünün ve onlardan ders çıkarmamaya çalışın, bu sizi bir sonraki mücadelenize hazırlayacaktır."
Sözlerinin ardından çakala ve ardından kesilmiş kuyruğuna bakarak, "Ovour, kuyruğu kestiğine göre senin olabilir. Ayrıca şans getirdiğine inanılır." Kuyruğu oğluna fırlatırken açıklamıştı.
Tekrar gövdesine döndüğünde ise "Tamamen mahvolmuş." Diyebildi sadece.
"Usta Sarı çakalın Altın çakal olarak ta bilindiğini söylemiştin, acaba bir değeri var mı?"
"Aslında değerli sayılabilirdi ta ki siz onu kesip biçene kadar, şu haline baksana Sarı çakal olup olmadığı belli bile değil."
Teno aldığı cevaba üzülse de üstelemedi şuan tek pişmanlığı zaferinden pay alamamasıydı, ta ki aklına parlak bir fikir gelene kadar.
"Peki ya çekirdeği usta o hala sağlam olmalı değil mi? Bu yaratığın çekirdeği postundan daha değerli omalı." Diye düşünürken Lunel'in yüz ifadesindeki değişimle o umutta parçalanmıştı, hemde tek cümleyle.
"Bu yaratığın çekirdeği yok."
Teno'nun durumu Ovour'a göre daha iyi olsa bile şimdi ki durumları aynı sayılırdı, daha fazla burada kalmanın bir anamı olmayacağını düşünen Lunel ise çakalı sırtlanıp, Teno'ya da Ovour'a destek olmasını söyledikten sonra yavaş adımlara yola koyulmuşlardı.
Ay arık yavaştan kendini belli ederken, orman derinliklerinden itibaren kendini geceye bırakıyordu, ama tam tesire Royng klanında ise ışıklar her zamanki gibi geceyi aydınlatmak için meydana çıkmışlardı ve bu ışıklara doğru ilerleyişlerini sürdüren Lunel, Ovour ve Teno'nun yolculukları son derece acı verici olmaya başlamıştı en azından Ovour ve Teno için böyleydi.
Artık çakalla mücadele ederken ki enerjilerinden eser kalamayan bu ikili her adımlarında canları yanıyordu, özellikle de kıyafetleri yaralarına dokunduğu zaman sessizce inlemeler yükseliyordu.
Hala ormanda olsalar acılarını özgürce dışa vurabiliyorlardı ama Taş kemerli geçitten geçip insan dolu sokaklarda canlarının yandığını belli etmemek için oldukça çaba harcıyorlardı.
Tabi bu durum kalabalığın umurunda bile değildi, sokakta gezerken kanlı ve silahlı insanları görmek artık günlük alışkanlıkları haline gelmişti, sonuçta silahla uyuyan ve silahla alışverişe giden bir toplumda bu gibi küçük şeyler göze batmıyordu.
Bir bir sokakları geçtikten sonra sonunda iki katlı ve küçük bir bahçesi olan eve varmışlardı, acılarının şimdiden azalmaya başladığını düşünen Ovour ve Teno bahçe kapısından geçtiklerinde ise acılarının yeni başlayacağını düşünüyordu.
Çünkü Carol ve Elleta bahçe masasında oturmuş sıcak bir şeyler içerken görmüşlerdi ve ikisi de bakışlarını yavaşça oğullarına çevirdiğinde yüzlerinde oluşan hüzün çok belirgindi ama ne kadar çocuklarını bu halde görmek onları üzse de bu durumun onların iyiliği için olduğunu çok iyi biliyorlardı.
Masaya yaklaştıklarında Lunel sırtındaki çakalı bahçedeki kar yığına fırlattıktan sonra üzerindeki kanlı ve çamurlu olan ne varsa çıkartıp eve girdi.
"Siz neyi bekliyorsunuz?" Corol ikisine bakarak sorusuna bir cevap bekliyordu.
"Anne kıyafetlerimizi çıkarmaya çalışırsak tamamen donarız, baksan kar yağmaya başladı bile."
Hala kış aylarının etkisinde olan başkent birkaç ay daha bu şekilde devam edecekti, ama bu tür soğuk yerel halkı çok etkilemiyordu.
Özellikle de temel gelişim yaptıkları için günlük kıyafetlerinde bile gezebilirlerdi fakat bu durum sadece kendi sınırlarına gelene kadar geçerliydi.
Sonucunda vücutlarını sıcak tutmak için bile kendi enerjilerini kullanıyorlardı ve enerji bittiğinde anında soğuktan etkilemeseler bile vücut direnci zayıflaya bilirdi.
Bu yüzden tedbiri elden bırakmamak için kalın giyiniyorlardı, tabi bu gelişimi düşük kişiler için geçerliydi daha güçlü kişiler bu havada çıplak gezseler bile etkilenmezlerdi.
Ama Ovour ve Teno ise şimdi bile soğuktan kulakları, burnu ve yanakları kızarırken kıyafetlerini çıkardıkları zaman kesinlikle soğuğu hissedeceklerdi.
Fakat seçenekleri olmadığı için yavaşça kıyafetlerini çıkartıyorlardı ve kıyafetlerinin tenlerine sürtündüğü hatta her hareketlerinde kesikleri sızlıyor, kurumuş yaralardan kan sızıyordu.
Buna rağmen iç çamaşırı hariç üzenlerin de bulunan her şeyi çıkarmışlardı.
Carol ile Eleta ise onların vücutlarındaki yaralara baktıktan sonra içlerinde bir öfke büyümüştü ama bu öfke çakala bakıca yok olmuş onun yerine koruma arzuları daha da atmıştı çünkü onlara göre küçük bir çakal bile bu derece zarar verebiliyorsa daha vahşileri neler yapabilirdi düşünmek bile istemiyorlardı.
"Pekala doğruca banyoya gidin, yaralarınızı tedavi etmek için birkaç malzemeyi hazır ettikten sonra biriniz, çağırırım."
Konuşmanın sonunda doğru ikisi zaten hareketlenmişti ve Carol sözünü bitiğinde onların arkasından sesleniyordu.
"Carol yardıma ihtiyacın var mı?" Diye sordu Elleta.
Carol ise memnuniyetle kabul etmişti sonuçta o da aynı duyguları paylaşıyordu.
Bu sırada onlar çoktan banyoya girmiş ve sıcak suyu hazır etmeye çalışıyorlardı, hızlıca volkanik taşları kor haline getirip taş küvetteki boşluklara yerleştirip suya girmişleri ama suyun yaralarına teması oldukça acı bir deneyime yol açmıştı.
Bu sırada kıyafetlerini değiştiren Lunel bahçede çakalın postunu soymakla ilgileniyordu, Carol ve Elleta ise ihtiyaçları olan tüm malzemeleri hazırladıktan sonra oturma odasına yönelmişlerdi.
Artık yarları yumuşayan ve sıcak suyun rahatlığına alışan Ovour ve Teno annelerinin çağrısıyla sudan çıkmışlardı, suya girmeden önce tüm vücutları kir ve kanla kaplıyken şimdi ise temiz ve yaralarının başlangıç yerleri beyaza dönerken yaraları ise koyu kızıldan açık pembeye dönüşmüş ve tüm kesikler yumuşayıp belirgin hale gelmişti.
Şimdi ise son acılarını yaşamak için oturma odasına ilerliyorlardı.
Elleta elindeki yumuşak bezi sarı bir sıvıya bandırıp ardından Teno'nun tüm kesiklerine bolca sürüyordu ama bunu yaparken çok özen gösterse bile Carol kadar iyi olduğu söylenemezdi.
"Anne biraz daha yavaş olamaz mısın." Diye bir kez daha uyarıda bulundu Teno.
"Küçük savaşçı bir daha kine bu şekilde yaralanmazsan böyle bir tedavi görmek zorunda kalmazsın." Diyerek Carol'un gösterdiği şekilde oğlunu tedavi etmeyi sürdürdü, sadece birkaç kesikte Carol müdahale etmişti ve geri kalan tüm tedavi sürecini bizzat Elleta tamamlamıştı.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..