Perşembe günü hesabımdaki tüm parayı çekmek için bankaya gittim. Dövize çevirdiğim parayı borsalarda kullanmak ve uzun süreli işlemlerle geçimimi sağlamak zor değildi. Ancak bu banka hakkında kötü düşüncelerim vardı. Burada bulunan tüm paramı farklı bir bankaya aktarmam gerekiyor.
Bir sıra aldıktan sonra bir koltuğa oturdum ve son zamanlarda basılmış bir LN’yi okumaya başladım. Rakip şirket ve sitelerin romanlarını okumak bana büyük bir zevk veriyordu. Çünkü onların hatalarını bulmak, yazdıkları anda neler düşlediklerini bilmek bana ayrı bir zevk veriyordu. Bu alışkanlık hayal gücümün gelişmesindeki en büyük etkenlerden birisiydi.
Romanı okurken dış dünyadan tamamen soyutlanmıştım. Ancak sıram geldiğinde yerimden kalkmış ve algımı geri kazanmıştım. Ne güzel bir romandı be! Kötülüğün ve Karanlığın Hükümdarı… Kesinlikle çok satacaktı.
“Rakiplerimiz güçlü… Yanlış hatırlamıyorsam birçok dilde özel çevirileri vardı. Acaba benim romanlarım ne zaman bu kadar değer kazanacak?”
Yazdığım romanlar sadece bulunduğum kıtada satılıyordu. Ayrıca bir kitabım dışında neredeyse hiçbir kitabım basılmamıştı. Bunun sebebi içeriğiydi. Çocukların erişebileceği bir yerlerde olması sıkıntıydı. Üstelik yazdığım bir kitap vardı. Sisteme gönderileri bulunan fantastik bir kitap. Porno dergilerinden bile daha tehlikeli olduğundan az kalsın sözleşmem sona erdiriliyordu.
“Merhaba.”
Kitabımı sırt çantama koyarken kasadaki güzel hanımefendiye selam verdim. O da bir gülümsemeyle selam verdi.
“Merhaba, hoş geldiniz? Kredi çekmek için mi geldiniz? Öyleyse sizi kampanyalarımızdan haberdar etmek ister-“
“Lüzumu yok, ilginiz için teşekkür ederim. Hesabımdaki tüm parayı çekmek için geldim.”
İhtiyacım olduğunda bir miktar kredi çekmiştim. Ancak o zaman anladım; bankaların kravat takmış hırsızlardan oluştuğunu. İnsanların onlar tarafından soyulmak için sıraya girmeleri bana hâlâ garip geliyor. Bunun sebebini ne olduğunu biliyordum ancak bunu kabullenmek biraz zordu. Çünkü zor durumda kalmanın nasıl bir şey olduğunu hatırlamıyorum.
“İsim soyisim alabilir miyim?”
“Tae Mira.”
“Tae Mira mı?”
Kadın şaşırmış bir şekilde bana baktı.
“Ailemin çok önemli bir üyesiydi. Bir hastalık yüzünden öldü.”
Herkese söylediğim bir yalandı. Aslına bakarsak ismim bir kız ismiydi. Sırf bu yüzden çocukken bir çok kişi tarafından dalga konusu olmuştum. Üstelik çocukluğumun bir kısmını Türkiye’de geçirdiğimden kötü günler geçirmiştim.
Annem bir İzmir kızıyken babam bir Kore’liydi. Babamın ailesi zamanında Kore İmparatorluğu’nda ünlü bir doktor klanıydı. Lakin Kore Japonlar tarafından istila edildiğinde klan dağılmış ve kendini gizlemeye başlamıştı. Yıllar geçtikten sonra birbirleriyle bağlantılarını kaybetmiş ve ayrı yaşamlar sürdürmeye başlamıştı.
Bu kadar aksiyonlu bir soya sahip olmama rağmen neden mi roman yazıyorum? Çünkü babam büyük bir aptal. Benim üzerimde hakimiyet kurarak, büyük kardeşlerim gibi yapmak istiyor. Ben ailenin en küçük oğluyum. Ayrıca ailede doktor olmayan tek kişiyim. Gerçi annem de doktor değildi fakat o öleli çok oldu.
İki abim ve bir ablam var. Ablam otuz yaşına gelmeden beyin cerrahiinde büyük başarılar yaşamış zeki birisiydi. Ancak zekası sadece tıpa çalışıyordu. Diğer konularda kendini geliştirememiş birisiydi. Abilerim de onlardan pek farklı değildi. En büyük abim 33 yaşında bir profesördü. İkinci abim ise kendi hastanesini kurmuş birisiydi.
Hepsi otuz yaşını geçmiş kıdemli doktorlardı. Ancak ben 24 yaşında hayatını roman yazarlığı geçiren boş beleş birisiydim. Benden umudu kestiklerinde postalandım ve elimde olan paralarla yatırım yaparak geçimimi sağladım. Umutsuzluk beni buralara getiren yakıttı.
“Başınız sağ olsun. Kimlik numaranızı ve şifrenizi alabilir miyim? Hesapta ki tüm parayı çekmek istiyordunuz değil mi?”
“Evet.”
Kadın bilgisayardan hesabımı kontrol ederken hesap bilgilerimi verdim.
“Bay Mira, hesabınız da 125,250$ var. Hepsini çekmek istediğinizden emin misiniz?”
“Evet, eminim.”
“Anladım, lütfen bir yerde oturup bekleyin. Sizi biraz bekleteceğim.”
Kadın aceleyle yerinden kalktı ve bir yere doğru gitti. Ben de onu beklerken kitap okumak istediğimden beni görebileceği bir koltuğa oturup okumaya başladım. Nedense ağzımı garip bir tat kaplamıştı. Ekşi bir tat.
Bang!
Bang!
Bang!
“Ne oluyor lan?”
Aniden patlayan silah seslerinden dolayı yerimden sıçradım ve elimdeki kitabı yere düşürdüm. Ürperen vücudumu seslerin geldiği yöne çevirdiğimde yedi tane kar maskeli adamın ellerinde silahla bankaya girdiğini gördüm.
“Şansımı sikeyim.”
Bir yere saklanmayı ve polisi aramayı düşünmeden ellerimi kaldırdım ve yere çöktüm. Aynı zaman da cep telefonumu çıkartıp iki metre öteme itelemiştim. Böyle durumlarda yapılması gereken buydu. Boyun eğmek. Aksi takdirde topuklarına sıkarlardı.
“Alfa, şuna baksana akıllı çıktı.”
Elinde çanta tutan adamın rehineleri bağlarken bana baktığını gördüm. Ona en yakın adama söylediğini anlamıştım.
“Haklısın Beta, ne yapacağını biliyor. Onu da kelepçele.”
Kalın ve güçlü bir sesti. Beta denen adam, plastik kelepçelerle adamı kelepçeledikten sonra benim yanıma geldi ve ellerimi belimde birleştirip kelepçeledi.
“Zeki bir insansın. Canının kıymetini biliyorsun.”
Beni alakadar eden bir durum olmasa da kalbim bir tüfek gibi atıyordu. Ağzımdan bir şey kaçırmamaya dikkat etmemden dolayı konuşmadım ve sadece adama baktı. Hepsi en azından bir seksendi ve kalıplılardı. Ellerinde bir çanta ile tüm rehineleri birkaç saniyede etkisiz hale getirmişlerdi.
“Sinyal kesicileri devreye soktum. Güvenlik kilitleri kırıldı. Gama ve Tetra, bana destek olun!”
Elinde m4a1 olduğunu düşündüğüm bir tüfek tutan adam, resepsiyonun arkasındaki kasanın demirlerini kırmış ve içeriye girmişti. Onu hemen arkasından gelen çantalı iki adam girdikten sonra kurşun sesleri gelmeye başladı.
Bang!
Bang!
Bang!
Bang!
Dört el ateş ettikten sonra geride kalmış dört adam küfürler ederek kasaya yaklaşmaya başladı. Alfa denilen adam Beta’ya bir el işareti yaptı ve Omega olduğunu düşündüğüm üçüncü adama dikkatli olmasını işaret etti.
Bu kadar aksiyon fazlaydı. Nefes vermek bile istemiyordum. Çünkü ortam çok gergindi. Nasıl bu duruma düşmüştüm!
“Bahtımı sikeyim!”
Kısık sesle ettiğim küfrün ardından birkaç el daha silah sesi gelmişti. Sesin kaynağı kasanın içiydi.
“Sigma! Orada her şey yolunda mı?”
Alfa kasaya doğru yüksek sesle bağırdı. Elindeki tabancayı kasanın girişine tutmuş ve nişan almıştı. Gergin olduğu belliydi.
Alfa bağırdıktan sonra birkaç saniye geçince kalın bir ses geldi.
“Her şey yolunda! Birkaç sorunla karşılaştık ancak her şey yolunda! Gelmenize gerek yok!”
***
Birkaç dakika sonra Sigma elinde üç çantayla kasadan çıktı. Onun arkasında ise birer çanta taşıyan Tetra ve Gama vardı. Pantolonlarını boyayan kırmızı renkli madde ve yüzlerindeki siyah kar maskesi ile son derece ürkütücü görünüyorlardı. Tüm bu süreç boyunca baygın taklidi yapıyorken onları incelemek için gözlerimi açmıştım.
‘Birini mi vurdular?’
“Ne oldu?” Alfa rahatsız bir şekilde sordu. Gür sesinin birazcık titrediği anlaşılıyordu. Bunu beklemediği belliydi.
Sigma çantalardan birisini ona attıktan sonra konuştu. “Beklenmedik bir şey çıktı. Kasanın içinde iki kişi sevişiyordu. Bizi görünce silah çektiler bende onları vurdum.”
“Öldüler mi?”
“Haliyle!”
“Hay sikeyim! Planlarda öldürmek yoktu! Her neyse, çantaları doldurduysanız ayrılıyoruz.”
“Polisler ne olacak?”
“Hangi polisler?”
“Şehir güvenliği ve devriyeler.”
“Salak mısın? Neden bu günü seçtik sence? Ayrıca böyle kıytırık bir bankayı umursamazlar! Helikopter hazır. Hadi gidelim!”
Yedi adam elini kolunu sallayarak gittikten sonra rahat bir nefes verebilmiştim.
Bang!
“Gene ne oldu?”
Bir koltuk yardımıyla ayağa kalktım ve pencereden kapının önünü gözetlemeye başladım. Bir polis arabası ve bir siyah jip vardı. İkisinin de camları perişan haldeydi. Polisler ve soyguncular arasında bir çatışma oluyordu. Ancak ilk soyguncuların tekrardan içeriye girmesiyle polisler ateş etmeyi durdurdu.
‘Kesin rehine alacaklar. Saklanmam gerekiyor.’
Koltuğun ve kolonun oluşturduğu gölgeye saklanmak ve dikkatleri olabildiğince üzerime çekmemek istiyordum. Ancak…
“Şunu alalım, Omega.”
Beta’nın bana baktığını gördüm.
***
Namlunun sıcaklığını ensemde hissediyordum. Sigma ellerimi bir eliyle tutarken diğer eliyle silahı bana tutuyordu. Namlunun sıcaklığı ensemi yakıyor ve baş ağrımı birkaç kat artırıyordu. Beni öldürmeyeceklerini bildiğimden sakin davranmaya çalışıyordum ancak sakin duran sadece yüzümdü. Kalbim hiç olmadığı kadar hızlı ve kuvvetli atıyordu.
“Merak etme, rolünü iyi oynadığın sürece sana zarar vermeyeceğiz. Bize bir yere kadar eşlik etmen gerekiyor sadece.”
Beta her ne kadar beni rahatlatmaya ve ikna etmeye çalışsa da bu işlerin böyle yürümeyeceğini biliyordum. Bu yüzden beni manipüle etmesine izin veremezdim. Ancak ensemdeki silah namlusunun sıcaklığını hissedince kafamı sallamıştım.
Şu anda banka kapısının önündeydik. Siren seslerinden anlaşılacağı üzere birkaç birim daha destek için gelmişti. Ayrıca tek rehine ben değildim. Ahlaksız piç kuruları; hamile bir kadını da benimle almışlardı. Tetra kadınla ilgileniyordu.
“Hamile kadın yerine başka birisini almalısınız. İki can taşıyor…”
“Sen çok biliyon, amına kodumun burjuvası!”
Omega silahının kabzasıyla yanağıma vurunca çok konuşmamam gerektiğini anladım. Ancak kadına acıyordum. Çünkü korkudan titriyordu.
“Hazır olun! Çıkıyoruz.”
Güm!
Alfa kapıyı tekmelediği gibi bir yaylım ateşi açarak Sigma ve Tetra’ya yol açtı. Ben ve kadın onların kalkanı olmak üzere ön tarafa konulmuştum. Ayrıca Sigma beni sürekli hareket ettirerek alanı daha da genişletiyor ve tüm soygunculara etten kalkan koruması veriyordu.
Polislere baktığımda sadece birkaç polis arabası vardı. En fazla on polis bulunuyor ve acemi olduklarını belli edercesine silahlarını bize doğru titrek ellerle doğrultuyorlardı. Bir an korkudan tetiğe basabilecekleri aklıma gelince titredim. Harbiden bok yoluna gitmek istemiyordum.
“Hepi topu 2,500,000$! Bir bebek ve bir kadının hayatından olmasını istemezsiniz her halde? Yoksa devletimiz bunun yerine parayı mı tercih eder?”
Alfa elindeki silahı kadının şişik karnına doğrultmuş ve omzunun üzerinden polislere bakıyordu. Üstün ve kibirli tavırları polisleri öfkelendirmişe benziyordu. Ancak ne Alfa, ne de herhangi bir soyguncu bunu umursamıyordu. Hepsi bir şeyi bekliyor gibi otuz metre ötemizdeki sokağa bakıyorlardı.
Onlara baktığımı gören Beta kafasıyla işaret etti.
“Önüne dön yoksa ben döndürürüm.”
Kafamı tekrardan çevirdim ve polislere odaklandım. Beklediğim gibiydi. Bu basit provakasyonla polisler öfkelenmişti.
“Hay sikeyim. Bu işe yaramazları polis yapan da kim? Tüm ülkeden özür dilemeleri gerekiyor.”
Dilimi tıklattım ve sokağa doğru bir bakış attım. Bakış atmamdan birkaç saniye sonra siyah renkli zırhlı bir araç oradan fırladı. Araç oldukça büyüktü ve bir banka aracına benziyordu. Bunu nasıl kaçırmışlardı acaba?
Gürürürüm!
Egzozundan patlayan ateşle on polis arabasına çarptı ve bowling taşları gibi etrafa saçtı. Polis arabalarının arkasına siper alan polisler panikle araca ateş etti ancak aracın üzerinde birkaç çöküntü dışında hiçbir iz bırakmadı.
Araç küçük bir driftle bagajı bize dönecek şekilde durmuştu.
“Atlayın!”
Alfa bagajın kapağını açtığı anda üzerimize kurşun yağmaya başladı. Aptal polisler hamile kadını ve beni umursamadan arabaya serbest ateş açmıştı. Bir acemiye yakışır cinstendi.
Omega ve Gama para çantalarını yerleştirdikten sonra Tetra kadını bıraktı ve garaja atladı. Aynı esnada Sigma beni garajın içine fırlattı ve arkamdan bindiler. Dört adam bindikten sonra geriye kalan üç kişi ellerindeki tüfekle polisleri taramaya başladı. Öyle seri bir ateş açmışlardı ki polisler kafalarını siperlerden çıkaramamıştı.
“Hey, beni burada bırakın! Artış işinize yaramam!”
“Kapa çeneni patates! Rehineler her zaman işimize yarar!”
Omega tekrardan bana tokat atınca susmak zorunda kaldım. Mermi sesleri kulaklarımı yırtarcasına yüksekti ancak beni korkutmuyorlardı. Beni asıl korkutan şey bu aptallardı. Beni kesin öldüreceklerdi!
‘Buradan çıkmalıyım, gerekirse kendimi atmalıyım.’
Aklımda bir plan oluşturdum.
Gürürüm!
O saniyede egzoz tekrardan patladı. Örümcek ağı gibi olmuş ön camın silecekleri tekrardan çalıştı ve araba bir leopar gibi ilerlemeye başladı. Dışarıdaki üç adam bu saniyede hızla arabaya binmiş ve kapıları kapatmıştı.
Tak!
Bir kavşağı dönmüştük sanırım, ani dönüş benim Omega’ya çarpmama neden olmuştu. Bana vuracağından yüzümü omuzlarımla korumaya kalksam da soğukça homurdanmaktan başka bir şey yapmadı.
Aklımda oluşturduğum plan anında çürüdü. Çünkü son derece hızlı giden bir arabadan atlamak ölmekten daha acı verici olurdu. Ayrıca kapıyı açana kadar vücudumda yeni delikler açılırdı. Hemen pes ettim ve kaderime razı oldum. Beni öldürmeleri işlerini daha da zorlaştırır ve bundan kurtulmaları zorlaşırdı.
Birkaç dakika geçince araba yavaşlamaya başladı. Arkamızdan gelen siren sesleri artık duyulamayacak kadar kısıktı. Bunun yerine bir helikopterin dönen pervane sesleri geliyordu.
“Geldik! Omega çantaları al! Beta, şu aptalı al.”
Alfa kapıları açtı ve dışarıya çıkarak derin bir nefes aldı. Ardından yüzündeki kar maskesini çıkartıp yavaşça inen helikoptere bir bakış attı. Bu esnada yüzünü görme imkanım olmuştu. Yeşil gözleri olduğu8nu biliyordum, ancak altından çıkan sıradan yüz hatları ve siyah saçlarla tanıdık bir yüzdü.
“Sen… o bankanın yardımcı müdürüsün!”
Alfa bana bir bakış attı ve alayla gülümsedi.
“Artık müdürüyüm.”
Bu da ne demekti? Bir dakika onun yüzünü gördüm!
“Demek kasa da öldürdüğünüz adam müdürdü. Tetra’ya onu öldürmesini söyleyen sen miydin? Ama neden? Neden çalıştığın bankayı soyarsın ki?”
Bu adam zeki miydi, yoksa büyük bir aptal mıydı emin değilim ancak kesinlikle çok cesurdu. Tam o anda sert rüzgar dalgaları birkaç adım ileri yalpalamama ve takılıp düşmeme neden oldu. Siyah renkli bir helikopter helikopter pistine inmişti.
“Ne oldu şaşırdın mı aptal? İşte bu güç ve zekanın birleşiminden oluşan kusursuzluk!”
Alfa bir sigara yaktıktan sonra Omega ve Gama’ya paraları yüklemesini söyledi. Birkaç saniye sonra siren sesleri tekrardan duyulmaya başladı. Neden bu kadar rahat olduklarını bilmiyorum, fakat bu kadar rahat olması beni rahatsız etti.
“Alfa, yüklemeyi bitirdik.”
Maskeli dev adam Omega son çantayı da helikoptere yerleştirdikten sonra Alfa’ya doğru elini uzattı. Alfa bir gülümseme ile onun elini kavradı ve belindeki asılı silahı bana doğru çekti.
“Seninle tanışmak güzeldi!”
Parmakları tetiğe gittiğinde gözlerimi kapattım.
Bang!
Bang!
Bang!
…
Hm? Neden herhangi bir acı hissetmedim? Yavaşça gözlerimi araladım ve ölüp ölmediğime baktım. Bildiğim kadarıyla öldükten sonra otuz saniyeliğine bilincim var olmaya devam edecekti.
“Bu…”
Beta elindeki silahın namlusundan çıkan dumanları bir kovboy edasıyla üfledi ve yavaşça yere devrilen takım arkadaşlarına baktı.
Alfa gözlerine inanamıyora benziyordu. Yeşil gözleri bir tabak gibi büyümüştü. Eli kanların fışkırdığı göğsündeydi, kanın vücudundan çıkmasını engellemeye çalışıyordu.
“N, neden?”
“Bu bankayı neden soymaya çalıştıysan, aynı sebepten; bilirsin para ve güç.”
Pat!
Pat!
Omega, Tetra, Gama, Alfa, Sigma ve Epsilon… hepsi göğsündeki delikler yüzünden yere yığıldı. Kalbim ağzıma gelmişti. Tam her şey onlar için iyiyken ihanete uğramıştı. Hem de can yoldaşı tarafından… onun için acımak istiyordum ancak sonum pek farklı olmayacağa benziyordu. Şimdi cesur davranma zamanıydı.
“İlişkiniz bok gibi olmalı. Neden beni hayatta bırakıp tüm suçu üstlenmeme izin vermiyorsun?”
Beta alaylı bir gülümsemeyle bana baktı ve namluyu bana doğrulttu. Bir anda boğazımda bir yumru oturmuştu, kalbim kulağımın dibinde atıyordu sanki. Beta benim sözlerimi umursamıyordu. Kar maskesinin altından bile belli olan sarkastik gülümsemesi ve hor gören gözleri belli oluyordu.
“Bir sen zekiydin zaten. Amına koduğumun hergelesi.”
Beta şarjöre bir mermi yükledikten sonra parmağını hareket ettirdi.
Bang!
Küçük bir acı hissettikten sonra gözlerim karardı.
***
Karanlık her yerimi kaplıyordu. Gözlerimi açtığımda siyah bir çarşaf tarafından örtülmüş gibi hiçbir şey göremiyordum. Ne kolumu ne de herhangi bir uzvumu hissedebiliyordum. Ne soğuk ne de sıcak… nefes dahi alamıyordum.
‘Ölüm böyle olsa gerek. Tanrıya ve öbür dünyaya inanlara acıdım. Öyle bir şeyin olmadığını bilselerdi nasıl hissederlerdi acaba?’
Öldüğümü anlamak için zeki olmaya gerek yoktu. Karanlık beni sarmaladığında bunu anlamak basitti. Işık, duyular ve konuşma yetim tamamen kaybolmuştu. İrademin yok olması, bu karanlık ortamda tamamen savunmasız olduğumu gösteriyordu.
‘Bu bilincimin de yakında yok olacağını göstermez mi?’
Korku tüm vücudumu sarmaladı.
‘Vücudum yok…’
Bir şeylerin elimden kayıp gittiğini hissediyordum.
…
[Ruh Göçü (???)]
….
[Yazar (S+)]
…
Hm? Bunlar da ne? Ruh Göçü mü? Yazar mı?
Ne oluyor lan?!
Güm!
Bir anda zihnimin içinde şimşekler çakmaya başladı. Ruhum ve bilincim bir kazanın içindeymiş gibi yanmaya başladı. Zorla şekil değiştiriliyor ve bir kabın içine yerleştiriliyor gibiydi. Zihnim ve ruhum eriyerek bir kılıç kabının içine dökülmüştü adeta!
***
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..