Kısım 2: Karakterizasyon
Bölüm 8: Hareketler
Önceki bölümlerde gördüğümüz gibi, Göstert, Anlatma Metodolojisi hikayenizi anlatırken antatıcı açıklamalarına yaslayamayacağınız anlamına geliyor. Bunun yerine okuyucunuzu bağlamak için başka, daha yetkin yöntemler aramalısınız. Son bölümde, diyaloğun okuyucuya çözdürmeye uğraştığımız yapbozun bir parçası olduğunu gördük, bu bölümde ise dikkatimizi hareketleri bağlanma yaratmada nasıl kullanabileceğimize çeviriyoruz.
Herhangi bir romanın parçalı yapısı oldukça basittir: olaylar gerçekleşir ve karakterler olaylara tepkiler verirler.
Bir karakterin verilen herhangi bir olaya nasıl tepki verdiği de arka hikaye hakkında aynı herhangi bir diyaloğun olduğu kadar büyük bir ipucu olabilir.
Bir karakterin hareketleri üç şeye dayanır:
Sağduyu. Kurgu. Karakterin iç sesi (ki bu da arka hikayeyi yansıtıyor).
Bu diyaloğa yaklaşımımızdaki kalıbın aynısı.
Bazı olaylar sağduyusal bir tepki talep ederler. Örneğin, telefon çalar; karakteriniz telefona cevap verir. Diğer olaylar ise kurgunun birer eseridir. Örneğin, katil kaçmaya başlar, ana karakteriniz onu takip eder. Ancak bazen, tepkileri iç seslerine dayanır. Örneğin, bir köpek havlar ve John sıçrar.
Daha detaylı bir örnek vermeme izin verin …
John’a geri dönmek gerekirse, artık karakter için bir profil oluşturmaya başladık.
Köpeklerden korktuğunu ve nedenini biliyoruz. Aynı zamanda Çinli insanlara karşı bir güvensizlik duyarak yetiştirildiğini ve bunun konuşmalarına ve davranışlarına yansıdığını da. Bunu John’un taksi şoförüne verdiği tepkinin iç sesinden etkilendiği geçen bölümdeki pasajda görmüştük. Biraz sonra vereceğimiz örnekte ise John’un köpek korkusunu biraz daha deşeceğiz.
İşte iç sesin müdahalesi olmayan basit bir sahne:
John cadde boyunca yürüdü. İkindiyi biraz geçiyordu ve çoğu insan işinde ve çocuklar da okullarındaydı, banliyö sokakları ıssızdı. John soğuk ısıran rüzgarda titredi, ceketinin fermuarını ta çenesine kadar çekti. John’un önünde, belki yirmi adım uzağında, uyuz görünüşlü iri siyah bir köpek park etmiş iki arabanın arasından çıktı. John yürümeye devam etti, köpeğin muhtemel sahibini bulmak için sağa sola bakındı. Köpek yanından geçerken kısa bir an bakıştılar. John bir yöne devam etti, köpekse ötekine.
Olayımız park etmiş iki araç arasından bir köpeğin belirmesi. John’un tepkisi ise oldukça ufak.
Şimdi sahneyi John’un iç sesini devreye sokarak sahneyi tekrar ele alalım. John’un köpeklerden korktuğunu biliyoruz bu yüzden bu sefer tepkisi biraz farklı olacak.
John cadde boyunca yürüdü. İkindiyi biraz geçiyordu ve çoğu insan işinde ve çocuklar da okullarındaydı, banliyö sokakları ıssızdı. John soğuk ısıran rüzgarda titredi, ceketinin fermuarını ta çenesine kadar çekti. John’un önünde, belki yirmi adım uzağında, uyuz görünüşlü iri siyah bir köpek park etmiş iki arabanın arasından çıktı. John durdu. Caddeyi kolaçan etmeden önce geriye doğru küçük bir adım attı. Trafik yok gibi görünüyordu. Köpek ise yolunda dikilen John’u umursamamış gibiydi. John hızla yolun karşısına geçti ve köpeği caddenin diğer tarafında kendi yolunda yürümesi için yalnız bıraktı.
Bu örnekte, okuyucuya John’un köpeklerden korktuğunu GÖSTERTİYORUZ. Bu korku anlatıcı tarafından dile getirilmiyor (ya da açıklanmıyor), bunun yerine John’un tepkilerine yansıyor.
John köpeklerden korkan birinin vereceği tepkileri veriyor.
Okuyucunun eylemlerin amaçlarını anlamaya programlanmış olan zihni, John’un neden bu şekilde hareket ettiğini çözmeye çalışacak. Ancak bu noktada okuyucu henüz resmi tamamlayacak kadar ipucuna sahip değil. Buna rağmen John’un karakteri üzerine eğildikçe okuyucu kitaba daha da bağlanacak.
Bu yaklaşımın önemli tarafı, John’un hareketinin okuyucuya John’un geçmişi hakkında küçük bir ipucu bırakması. Okuyucu artık John’un köpeklerle karşılaştığında vereceği tepkiyi tahmin edebiliyor. Bu belki de okuyucuya birleştirmesi için bırakılmış büyük bir yapbozun bir parçası, belki önemli ve hatırlanması gereken bir kurgusal parça, belki de yazar sadece hikayeye biraz baharat katmak istiyor. Hiç fark etmez. John artık daha gerçekçi bir karakter.
Bir kez daha, anlatıcı aracılığıyla durumu açıklamayarak okuyucu ve karakter arasında bir mesafe oluşturmuş olduk. Okuyucu John’un nasıl tepki verdiğini görebiliyor ve hikayeye eğilmeye zorlandı. Okuyucu John’a bağlanmalı ve John’la ilgili kendi açıklamalarıı üretmeye zorlanmalı. Bu bağlanma, eğer doğru yapıldıysa okuyucunuzun sıkılmasına engel olacak.
Her hareket tanesi iç sesin etkisini içermek zorunda mı?
Yani ...evet… sayılır.
Bir sahnedeki çoğu hareket oldukça düz olacak. Bir karakterin bir olaya nasıl tepki vereceğini düşünürken, ilk önce sağduyu neyi yapmasını söyler diye düşünün. Bunu belirledikten sonra karakterinizin sıradan insanlardan ayrılan yönlerini düşünerek kurgunun doyurucu olması için reaksiyonun normalden farklı olup olmaması gerektiğine karar vermelisiniz. Son olarak, karakterinizin ne yapacağına karar verdikten sonra, bu hareketin iç ses tarafından herhangi bir yolla etkilenip etkilenmeyeceğine karar vermelisiniz.
Bu yüzden herhangi bir sahneyi yazarken kendinize sormanız gereken soru: karakter buna ne tepki verir?
Bu sorunun cevabı sık sık karakterinizi harika maceralara sürükleyecek. Karakterlerinizi beklenmedik ve heyecanlı şeyler yaparken bulacaksınız. Hem sizi hem okuyucunuzu şaşırtacaklar. Yine de en önemlisi bu cevapları dürüstlükle verip onlara uyarak yazarsanız, karakterleriniz hayat bulacak, sadece kitabınızın sayfalarında değil okuyucularınızın zihinlerinde de.
____________________________
Ratel Notu
Sonraki bölümün adı Üçünü Birlikte Kullanmak. (İç ses, dış ses, hareketler)
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..