Bölüm 176 Ölüm Meleği

avatar
980 2

Yeşil Karga - Bölüm 176 Ölüm Meleği


Bölüm 176

Parça 1 Berlin vs Eismann


'Evet büyücü kral başlamadan önce küçük bir sorum var. Nasıl buraya bu kadar hızlı gelebildiniz?'

Eismann sözlerinden sonra meraklı bir şekilde beklemeye başladı. Berlin sakin bir tonla karşılık verdi.

'Vel'in başının belada olmasını bekliyordum ve ortalık karıştığı için birilerinin buraya geleceğini tahmin etmiştim. Her şeyi bildiğine inandığım birinin verdiği bilgiyle Kazeru'yu buldum ki zaten oraya uzak değildim. O da bizi buraya getirdi.'

Eismann iç çekip cevap verdi.

'Oysa ki öldüğüne emindim nasıl hayatta kaldı ki? Neyse diğerlerinden uzaklaştığımıza göre rahatça savaşabiliriz ama bunu kısa tutmak istiyorum.'

Berlin gülümsedi ve vahşi büyüsünü serbest bıraktı büyüsü tüm bedenin sarıp ona büyüden bir pelerin ve bir orak verdi. Giderek değişen büyüsü artık hazırdı. Dünya üzerinde bir ölüm meleği varsa ona en çok benzeyen şey Eismann'nin karşısındaydı. Ama Eismann'nin buz gibi olan soğuk ifadesi karşısında kimse yokmuş havası veriyordu. Berlin 'ısınmaya gerek yok ' diye mırıldanıp kendi geliştirdiği ışın büyüsüyle saldırıya geçti. Sol elinden saçtığı büyülü ışın Eismann kara buzdan oluşturduğu kalkan tarafından durduruluyordu ve hiç de kırılacakmış gibi bir havası yoktu. Berlin ışınla saldırmayı bırakıp orağını sıkıca kavradı ve atıldı. Bir saniye bile sürmeden rakibinin yanındaydı ve orağını savurdu. Eismann kara buzla kendini koruyordu orak kara buza çarptığında geri sekiyordu. Berlin saldırılarını hızlandırdı ve yer değiştirerek farklı açılardan saldırmaya başladı ama ne kadar hızlanırsa hızlansın kara buzlar saldırılarına geçit vermiyordu. Işın büyüsünün bile geçemediği bir savunmayı başka bir büyüyle geçmek onun düşüncesine göre imkansızdı çünkü ışın büyüsünü tam da böyle savunmalar için geliştirmişti. Eismann kendini savunmaya devam ederken derin bir nefes aldı ve kara buzlarını bu kez saldırmak için kullanmaya başladı. Berlin yerden onu delmek için yükselen kara buzlardan kaçınırken bir yandan da üzerine fırlatılmış mızrak şeklinde ki kara buzlardan kaçıyordu. Eismann'nin aksine Berlin nefes alacak zaman bulamıyordu. En büyük sorun kara buzları kıramıyor oluşuydu ve bunun için bir çözümü yoktu.

Berlin düşünmeyi bırakıp onu güçlü yapan iç güdülerine kendini bırakmaya başladı ve savaşma şekli bununla beraber değişmeye başladı. Daha vahşi, daha dengesiz ve daha tehlikeli olmaya başlıyordu. Berlin savunmayı bırakıp direk bir şekilde rakibinin üzerine koşmaya başladı. Üzerine gelen buzlardan aldığı hafif yaraları umursamadan koşuyordu. Havaya zıpladı ve büyüyle dolup taşan orağını bir balyoz edasıyla Eismann üzerine indirdi. Tiz bir ses tüm adada yankılanıyordu. Kara buza çarpan orak yine geri sekmişti ve büyüsel bir patlama etrafı toza toprağa bulamıştı. Tozun toprağın içinden üzerine gelen kara buzları geç fark eden Berlin zar zor sıyrılıyordu ama öncesine göre daha fazla yara almaya başlamıştı. Meravir'i kaplayan gri bariyer yüzünden büyü hissetmesi giderek azalıyordu ve hatta artık imkansıza yakındı. Bu yüzden görüş çok önemliydi. Berlin bir büyü dalgasıyla bütün tozu toprağı dağıtıp tekrar görüşü temiz bir hale getirdi. Orağını iki eliyle sıkıca kavrayıp kalktığı sırada büyüyü hissetmenin çok zor olduğu bu ortamda onun bile tüylerini diken diken eden bir his bütün vücudunu kapladı aynı durum Eismann içinde geçerliydi. Kapkara ve uğursuz bir büyü göğe yükseliyordu. Sanki çevresinde ki her şeyi yutacakmış gibi bir his veriyordu. Berlin büyünün yükseldiği yerin Vel ve Avcıların olduğu yer olduğuna emindi yani cevap basitti büyü avcılardan birine aitti ama nasıl? Bunun cevabını bilmiyordu.

Eismann'i umursamadan oraya yönelmek için harekete geçti ama kara buzlar ona izin vermedi. Artık net bir şekilde tek bir seçeneği vardı hızlı bir şekilde Eismann yenip Vel'in yanına gitmekti. Öfkesini zincirledi ve derin bir nefes aldı. Tüm öfkesini ve büyüsünü tek bir an da serbest bırakıp topyekün bir şekilde saldırıya geçti. Her açıdan her boşluktan ve her an saldırıyordu ama kara buzlar ona ayak uyduruyordu. Kırılmıyorlardı, açık vermiyorlardı, en önemli aynı an da hem savunup hem de saldırıyorlardı. Berlin aldığı yaralara aldırış etmeden daha vahşice saldırıyordu. Orağın buza çarptığında çıkardığı ses bir melodiye dönüşmüştü.

Uğursuz ama çekici bir melodi.

Her saniye hızlanan ve güçlenen bir melodi.

Saniyeler hızla geçerken melodiden bozuk sesler çıkmaya başlamıştı bunun nedeni basitti kara buzlar zarar görmeye başlamıştı çünkü kullanıcısının büyü gücü giderek düşüyordu ve Berlin'de tam tersi giderek güçleniyordu. Berlin güçlü bir saldırıyla önünde ki kara buzları parçalayıp geçti ama parçalanmanın etkisi bir büyü patlamasına neden olmuştu. Buzlarla beraber orakta parçalanmıştı ama Berlin buna aldırış etmeden ilerledi ve sol yumruğu Eismann midesine indirdi ağzından kanlar çıkarak geri uçan Eismann sağ eliyle suratından yakalayıp suratını indirip dizini geçirdi. Eismann'ni havaya fırlatıp ışın büyüsüyle göğsüne büyük bir delik açtı. Eismann bedeni bir çöp torbası edasıyla yere düştü. Berlin içten içe bir tuhaflık olduğunu biliyordu ama acelesi olduğu için fazla düşünmedi.

Berlin hiç ara vermeden koşmaya başladı Vel'in olduğu yere doğru...


Parça 2 Vel vs Avcılar

Vel ezici bir üstünlükle 3 avcıyı da yerle bir etmişti. Avcılardan biri kalan son gücüyle ayağa kalktı siyah kılıcını yerden aldı ve diğer avcıların yanlarına doğru yavaş adımlarla ilerledi. Bu sırada Vel sıkıldığını belli eden bir şekilde iç çekti ve konuşmaya başladı.

'Daha ne kadar deneyeceksiniz?'

Ayakta ki avcı Vel'in sözlerini aldırış etmeden ilerledi ve yerden yatan avcının başına geldi ve siyah kılıcını tereddüt etmeden yerde yatan avcının kafasına saplayıp çıkardı. Vel şaşkınca ne olduğunu anlamaya çalışırken avcı birden hızlanıp yerde yatan diğer avcının yanına gidip onunda kafasına kılıcı soktu.

'Artık dinlenebilirsiniz' diye mırıldandı avcı.

Kafasında ki kaskını çıkartıp yere fırlattı çürümüş suratında hiçbir mimik yoktu. Gözleri yuvalarından her an düşecek gibi gözüküyordu. Vel geç bile olsa neler döndüğünü anlamaya başlıyordu. Bu çağın avcıları ölümsüz olarak biliniyordu ama büyük savaşta Ejderha kralın avcılardan birini öldürmesi bunun tam olarak doğru olmadığının kanıtıydı. Ölen avcıların bedenlerinden çıkan kara büyü bilinen son avcıya yönelmişti. Evet Vel'in de düşündüğü gibi söylenenler doğruydu. Avcılardan biri öldüğünde gücü kalan avcılar arasında paylaşılır. Eğer tek bir avcı hayattaysa ilk avcının gücüne sahip olur. Vel'in gözlerinin önünde yükselen uğursuz mu uğursuz kara büyü bunu doğrular nitelikteydi. Avcının çürümüş vücudu hızla düzeliyordu ve saniyeler içinde yirmili yaşlarında genç bir erkeğin suratına sahip bir avcı artık karşısındaydı. 

Avcı gülümsedi ve konuşmaya başladı.

'Yardımın için sağol Vel eğer onlar bu kadar güçsüz düşmeseydi öldüremezdim.'

Vel düşünmeden bir toprak büyüsüyle saldırıya geçti. Yerden yükselen taştan kazıklar avcıyı delmek için yükseldiğinde Avcı siyah kılıcını kaldırdı ve yere sapladı. Çevresinde ki bütün saldırılar küçük parçalara ayrılıp etkisiz hale gelmişti.

Vel panikliyordu çünkü karşısında neyin olduğunun bilincindeydi.

'Vel bu adanın gardiyanlığını yapıyorsun seni anlıyorum biz avcılarda Meravir'in gardiyanlığını yapıyoruz.'

Vel öfkeli bir şekilde cevap verdi.

'Beni sizinle aynı kefeye koyma siz sadece kafanıza estiği gibi davranan başlangıcı bile soru işaretleriyle dolu tarikat gibi bir şeysiniz. Gardiyan mı? Koruduğunuz hiçbir şey yok sadece yok edip öldürüyorsunuz.'

Avcı cevap vermedi. Bunu yerine kılıcını kaldırıp duruşunu aldı.

Vel'in etrafını saran büyü daha vahşi bir havaya bürünmüştü. Avcı Vel'in üzerine atılıp kılıcını savurdu Vel'in büyüsü bariyere dönüşüp saldırıyı püskürttü ama daha aradan 1 saniye bile geçmeden avcı ortadan kaybolup Vel'in arkasında belirdiğinde Vel seri bir şekilde büyüsünü yönlendirdi. Kendini ölmekten kurtarmıştı ama karnının sağ tarafı kesilmişti. Vel saldırıya geçti farklı toprak büyüleriyle avcıyı sıkıştırmaya çalışıyordu ama avcı rahat bir şekilde hepsinden kendini savunuyordu. Savunmayı bırakıp kılıcını kaldırdığında Vel kılıçta toplanan uğursuz siyah büyüyü görebiliyordu. Önünde bir bariyer oluşturduğu sırada avcı kılıcını savurdu ve siyah bir dalga dikey bir şekilde ilerlemeye başladı. Hızlı hem de çok hızlı. Vel'in bariyeri bir çırpıda kırıldı ama büyüsünü bir noktaya odaklayıp saldırıyı durduğu sırada sırtından giren kılıcı görememişti. Evet avcı çoktan arkasına geçip kılıcını ona saplamıştı. Vel acıya aldırış etmeden kendini kılıçtan kurtarıp aralarına mesafe açtı. Bu sırada toprak Vel'in kanıyla süsleniyordu.

Avcı ciddi bir ifade takınıyordu ve konuşmaya karar verdi.

'Her şeyinle saldırırsan belki şansın olabilir ama o zaman da ada kontrolünü kaybeder çünkü yaşamında büyünde bu adaya bağlı Vel. Burayı kontrol edebilmenin tek sebebi onun bir parçası haline gelmiş olman şimdi müsaade edersen kurtarmam gereken bir ülke ve öldürmem gereken bir şeytan var.'

Vel yere ağzında biriken kanı tükürüp cevap verdi.

'Sende arkadaşların gibi burada öleceksin avcı.'

Avcı sadece iç çekti ve tekrar kılıcını kaldırdı.

Vel tamamen odaklanmıştı. Her şey görüş alanın içindeydi en minik harekete karşı bile tepki vermeye hazırdı. Zaman onun için yavaşlamıştı evet tamamen savaşmaya hazırdı ama bütün bunlara rağmen göğsü çaprazlamasına kesen kılıca bir tepki verememişti verdiğinde ise sadece kollarını kaldırıp büyü yapmak istedi ama bu kez de karın kısmından bir kesik atılmıştı. Daha göğsünde ki yaradan çıkan kanlar yere düşmeden ikinci yarayı almıştı. Avcı sol elinde biriktirdiği uğursuz büyüsünü Vel'in midesine geçirdi ve Vel geri doğru uçup birkaç ağcı kırıp yere düştü. Durumu pek iç açıcı değildi ama acıya ve kaybettiği kana aldırış etmeden hırs ve öfkeyle ayağa kalktığı sırada suratına yediği tekmeyle tekrar kendini yerde bulması bir oldu.

'Sana yeterince şans verdim Vel ama sen ölmeyi seçtin'

Avcı kılıcını saplamak için kaldırdığı sırada görüşü bulanıklaşmaya başladı tekrar düzeldiğinde ise her şey bir anlığına rengarenk ve çok farklı bir hal almıştı. Tıpkı bir rüya gibiydi ama tek farkı gerçek olmasıydı. Akan bir şelalelin sesini duyabiliyordu. Arkasına dönüp baktığında oldukça asil bir masada oldukça asil görünümlü bir kişi çayını yudumlarken gülümsedi ve parmaklarını şıklattı.

'...'

Sesten sonra her şey normale dönmüştü bir tek farkla Avcı kendini geri doğru uçarken bulmuştu ve topraktan yükselen sivri uçlu ince sayılabilecek uzun taşlar yere düştüğü sırada onu delip geçmişlerdi. Vel yerden nefes nefese bir şekilde kalktı ayakta zor duruyordu ya da daha doğrusu canlı olarak zor duruyordu. Vel için Avcı bir anlığına dalıp gitmişti ve Vel'de bu fırsatı kullanıp saldırmıştı. Avcı her yeri delinmemiş gibi ayağa kalkıp ona saplananlardan kurtuldu. Yaraları hızla iyileşiyordu. Avcı tekrar konuşmaya başladı.

'Ne yaptın bilmiyorum ama güzel numaraydı. Yine de sonuç değişmiyor gerçi biraz değişecek biraz fazla acı çekmeni sağlayacağım. Çünkü canımı yaktın.'

Avcı gözden kayboldu Vel'in bunu fark etmesi ancak suratına yediği yumrukla olmuştu geri uçarken avcı onu kendine çekip suratına kafayı geçirdi ve tekrar onu kendine çekip sol kolunu yakalayıp bir dal parçası gibi diziyle kırdı. Çektiği bütün acıya rağmen Vel'in ağzından acı dolu bir ses çıkmıyordu. Avcı Vel'in kolunu kırdıktan sonra onu yumruklamaya devam etti. Vel bütün darbelere rağmen yıkılmıyordu yüzü tanınmayacak hale gelmişti ve vücudu her saniye biraz daha beyazlıyordu. Avcı sonunda durmuştu ve etkilenmiş bir şekilde Vel'e bakıyordu. Vel ağzında ki kanı tükürdü ve konuşmaya başladı.

'Bir söz verdim.'

'Umrumda değil Vel. Ne sen ne de verdiğin söz ama seni takdir ediyorum bu yüzden şimdi acına son veriyorum.'

Avcı kılıcıyla ustalıkla hedefini belirledi ve hedefinin kafasını bedeninden ayırmak için yatay bir şekilde savurdu. Savurdu ama bir şey dikkatini dağıtmaya başladı, bir his bir iç güdü ama en önemlisi onu tedirgin eden bir histi ama bunun onu durdurmasına izin vermedi. Kılıcı bir saniye bile sürmeden Vel'in kafasını kesip atacaktı. Ama bir büyü Vel'in arkasında sanki canlı gibi hareket edip Vel'e dokunmadan çıka gelmişti. Önce kılıcın saldırısını durdu sonraysa güçlü bir darbeyle Avcı geri püskürtmüştü. Avcı dengesini sağlamaya çalışırken hemen önünde bir şey belirdi. Ondan biraz daha uzundu ve burun burunaydılar. Kafasını kaldırıp o şeyin gözlerine baktı ve gördüğü tek şey kendi ölümüydü. Avcının nefesi kesilmişti nefes almayı geç kalbi bile atmıyordu. Karşısında ki insan formunda bir ölüm meleğiydi. Evet buna emindi artık avcı.

Öfke ölüm meleğinin yaydığı his buydu saf bir öfke.

Avcı etkilenmeyi bırakıp geri çekilip aralarına biraz mesafe açtı ve artık daha net bir açıya sahipti.

Evet net bir açı ve net bir görüş.

Büyük ve büyüden bir orak yine büyüden bir pelerin.

Ölüm Meleği avcının canını almak için teşrif etmişti.

Avcı gülümsedi.

'Hep merak etmiştim ölümün kendisini öldürmek nasıl bir his diye bana bunu yaşatacağın için teşekkürler Berl--- hayır Ölüm Meleği.'

 

Devam Edecek






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr