Bölüm 191 Doğmayan Güneş

avatar
866 1

Yeşil Karga - Bölüm 191 Doğmayan Güneş


Bölüm 191

Parça 1

Başarıyla kasabaya ışınlanmalarının ardından aniden belirmeleri yüzünden korkan halk Kazeru'yu ve Melia'yı gördüklerinde rahatlamışlardı.

Vinilia merakla Kazeru'yu çekiştirip fısıldadı.

'Hey burası neresi?'

'Meravir'in kuzeyinde bir kasaba ve bazı olaylar sonucu ben bu kasanın kralı gibi bir şeyim.'

'Ooo böyle bir yerde kasaba olduğunu bilmiyordum biraz etrafı inceleyeceğim'

Sözlerinden sonra dediğini yapmak için harekete geçti. Kazeru gülümseyerek arkasından baktı ve mırıldandı.

'Küçük bir çocuk gibi.'

Sonraysa Melia bir kolundan çekip konuşmaya başladı.

'Felina nerede?'

'Muhtemelen bıraktığım yerde, gelin'

Kazeru, Reiko ve Melia'ya yolu gösterdi. Eski bir evin önüneydiler, esen rüzgar evden garip sesler çıkmasına neden oluyordu. Kazeru eski tahta kapıyı gıcırtılar eşliğinde araladı. Eve sızan ışıkların dışında hiçbir aydınlatma yoktu. Felina eski bir koltukta öylece yere bakarak oturuyordu. Kazeru'nun onu bıraktığı gibiydi yani. Başını yavaşça kaldırıp içeri girenlere baktı. Yüzünde ki ruhsuz ifade az da olsa canlanmıştı. Kazeru dişlerini sıktı ve arkasını dönüp çıkarken Melia'ya fısıldadı.

'Biraz hava almalıyım'

Kazeru kapıyı kapatıp çıktıktan sonra kararmasına az bir süre kalmış gökyüzüne baktı. Felina'yı bu şekilde görmeyi kaldıramıyordu. Kimseyle konuşmadan ormana doğru yürüyüp gözden kayboldu. Bu sırada Melia ve Reiko Felina'ya bakıyorlardı. Reiko ne demesi gerektiği konusunda kararsızdı.

Melia yavaş adımlarla Felina'ya yaklaşırken konuşmaya başladı.

'Uzun zaman oldu sayılır, sanırım.'

Felina cevap vermeden bakmaya devam ediyordu. Melia iyice yaklaşıp önünde durduktan sonra önünde diz çöküp ellerini Felina'nın yanaklarına koyup kendine çevirdi.

'Hadi ama bir süredir görüşmedik diye beni unutmadın öyle değil mi?'

Felina konuşmak için ağzını yavaş açtı.

'Ben'

ama sözlerin devamı gelmiyordu Melia konuşmaya devam etti.

'Acele etme istediğin kadar zamanın var.'

Felina sağ elini kaldırıp sol yanağında duran Melia'nın elinin üzerine koyup konuşmaya devam etti.

'Ben'

Felina'nın gözlerinden yaşlar akmaya başladığında yüzünde ki ruhsuz ifade kayboluyordu.

'Ben kimseyi koruyamadım. Halkımın neredeyse hepsi öldü. Evlerimiz yok edildi. Ben ben...'

Hüngür hüngür ağlamaya başladıktan sonra Melia'ya sarıldı. Melia kardeşine sıkıca sarıldı. Hiçbir şey söylemiyordu sadece sıkıca sarılıyordu. Hemen yanlarında Reiko'da kendini tutamadığı göz yaşları akıp duruyordu. Tek göz yaşı dökmeyen Melia'ydı. Bu sırada kapının dışında bekleyen Revika Vinilia'nın yaptığı büyü geçtiği için tekrar küçük bir ejderhaydı. İnsanlar merakla ona bakıp durduğu için rahatsız oluyordu yine de kapının önünde beklemeye devam etti.

Ormanın içinde yürüyen Kazeru konuşmaya karar verdi.

'Riraru bir süredir sessizsin aklında bir şey mi var?'

'Hmmm aslında özel bir şey yok her zaman yaptığım gibi düşük zeka seviyesine sahip varlıkların birbiriyle etkileşimini izleyip inceliyorum.'

Kazeru zorlama bir şekilde güldü.

'Haha peki Runik Dili okuyabiliyor musun?'

'Abi ben bir TanPeri'yim yapamayacağım çok çok çok az şey var ve bunlardan biri de sorduğun şey. Açıkçası onu okuyabiliyor olsaydım periler asla ölmemiş olur ve kendi dünyamda olurdum. Benim bildiğim kadarıyla tek bir kelimesini bile bilip okuyabilmek kişiye büyük bir güç bahşeder ama bizim gibi ölümlü varlıklar için bu büyük bir yük demek.'

'Nasıl yani? Ölümsüzler için bir sorun olmamalı o zaman.'

'Hhaha ölümsüzlük dediğiniz şey bedenin ölmemesi ve tekrar geri gelmesi ama gerçek ölümsüzlük ruhu da kapsar ki buna sahip olan birini bilmiyorum ne teytonlar ne de bir başkası ölümsüz bir ruha sahip. Bedenin istediğin kadar yenileyebilirsin ama ruhu asla. Çünkü ruh her şeyin kaynağıdır. Neyse konudan sapıyoruz yük konusuna gelelim. Bir kelimeyi söylemek olağan üstü bir güç kazandırır hemde kalıcı bir güç. Bunun sonucunda birçok yan etkisi vardır. Mesela sakat kalabilirsin, delirebilirsin, yaşam gücünün büyük bir bölümünü kaybedebilirsin, kim olduğunu ve ne olduğunu unutup tamamen farklı biri olabilirsin. Daha birçok şey sayabiliriz Bu yan etkiler bir kenara bir kelimeyi söylemek bile büyük bir irade ve güç işidir. Çünkü söylemeye çalışırken bile başına bir sürü şey gelebilir.'

Kazeru biraz düşündükten sonra cevap verdi.

'Anlıyorum. Düşündüğümden çok daha büyük bir konu çıktı. Peki kimse okuyamıyorsa nasıl bu kadar şey biliyorsunuz?'

Riraru bir anlık şaşırdı ve sonra gülümseyip cevap verdi.

'Akıllıca bir soru cevap basit bizim dönemimiz de okuyabilen yok ama uzak geçmişte okuyanlar olduğu dair birçok kanıt ve kitap var. Sizin dünyanızda da olduğuna eminim ama bizimkine göre çok daha azdır. En fazla 5 ya da 6 kişidir diye tahmin ediyorum.'

Kazeru biraz daha düşündü ve yüzü korkunç bir gülümsemeyle kaplandı.

'Hahahaha'

'Ne oldu ABİ? Neden tuhaf tuhaf gülüyorsun?'

'Sadece bir varsayımda bulundum ve doğru olma ihtimali yüzünden gerildim.'

'Ahhh anlıyorum bunu bende düşündüm ama nasıl kanıtlayacağıma dair bir fikrim olmadığı için sadece bir düşünce olarak kaldı.'

'Neyse şimdilik bunun cevabını bilmenin bir yararı olmayacak bu yüzden aramızda kalsın.'

'Tabii ki ABİ'

Riraru Kazeru'nun saçlarından sarkıp saçı bir sarmaşık gibi kullanıp Kazeru'nun gözleri önünde sallanmaya başladığı sırada konuşmaya devam etti.

'Peki şimdi ne yapacağız?'

'Melia'lara biraz zaman tanımalıyım sonraysa Olivya'yı bulacağız.'

Sözlerinden sonra cebinden pusulayı çıkarıp kaldırdı ve Riraru'ya gösterirken konuşmaya başladı.

'Runik dilden bir kelime söylemenin gücünden bahsettin peki yazılması?'

'Hehehe o farklı bir boyutu. Söylemek ve yazmak arasında inanılmaz derecede büyük bir fark var. Yazmak çok daha kolaydır ama etkisi de çok çok çok daha azdır. Bu yüzden belirli büyücülük seviyesinin üstünde ki dili öğrenmeyi başarmış herkes yapabilir. Yine de periler arasında bunu öğrenmesi yasaktır. Geçmişte bazı periler bu yüzden yoldan çıkmışlar. Uzun bir hikaye bunu bilmene gerek yok. Tanrının ilkeleri olsun, Runik dil olsun, eşsiz büyüler olsun bu evrende çok fazla tehlikeli şey var. Bunlara sadece büyü demek hakaret olur ama en tehlikeli ilkeler daha sonra runik dil ve en son da eşsiz büyüler.'

Kazeru bir an duraksadı ve cevap verdi.

'Limerior benim ve Reiko'nun kullandığı büyü gerçekten o kadar büyük bir şey mi?'

Riraru iç çekti.

'Limerior'un temel hali sadece bir bariyer büyüsü ama Limerior bir ağaç dalı gibi farklı yönlere ayrılıyor ve bu dallardan çok fazla var. Eğer geliştirirsen oldukça güçlü bir hal alıyor. Örnek olarak sarışın kulumun kullandığı Yami no Cage bir koruma büyüsü değil direk bir saldırı ve hapis büyüsü. Bu büyüden kurtulmak için çok az seçenek var ve o aniden beliren çatlak kız Hikari kullandı. Yami saldırmak için varken Hikari korunmak için var.'

'Söylesene bu büyüyü nasıl geliştireceğim? Reiko gibi yami yapmayı daha önce denedim ama hiçbir şey olmadı.'

'Açıkçası hiçbir fikrim yok. Benim gibi bir TanPeri bile bilmiyorsa bilen birini bulmada iyi şanslar ABİ.'

Kazeru ellerini ileri doğru kaldırdı.

'Limerior'

Saydam bariyer elinin önünde belirdi.

'Yami'

...

'Hikari'

...

Hiçbir şey olmuyordu. Kazeru iç çekip bariyeri bozdu.

'Sanırım Limerior'dan bir şey beklemem en iyisi olacak.'

Sözlerinden sonra elini siyah kabzalı kılıcına atıp çekti. Havaya doğru kaldırıp incelemeye başladı.

'Mat bir siyah, çift taraflı bir kılıç, üzerinde hiçbir işaret ya da benzeri bir şey yok. Oldukça sade ama keskinliğini anlamak oldukça kolay. Sadece bakmak bile kesiliyormuş gibi bir his uyandırıyor.'

Kazeru duruşunu aldı ve kılıcı birine saldırıyormuş gibi savurmaya başladı. Havayı keserken çıkardığı sesler ahenkliydi. Büyüsünü kılıca yönlendirdi ve kılıcı havaya doğru savurdu. Yeşil bir büyüsel dalga havayı keserek yükselirken arkasında siyah izler bırakıyordu. İzler kısa sürede kayboluyordu. Kazeru tekrar kılıca baktı ve konuşmaya başladı.

'Kullanması düşündüğümden daha rahat hissettiriyor. Alırken bazı şüphelerim vardı ama sanırım bir sorun olmayacak ne dersin Riraru?'

'Olsa da olmasa da güçlü bir kılıca ihtiyacın olduğu gerçek ama hiçbir şey olmamasını bekleme. O kılıcı aldığından beri uğursuz bir aura kılıca hakim ama sanki giderek zayıflıyor. Yine de dikkatli ol'

'Sorun olacağını sanmıyorum.'

Ormanın içinden gelen ayak sesleri konuşmalarını durdurmuştu. Kazeru yavaşça sese doğru döndüğünde ses kesilmişti ve etrafta kimse yoktu.

Kazerı elini yavaşça kılıcını götürürken biri konuşmaya başladı.

'Haha sakin ol bay kahraman'

Kazeru hızlıca sesin geldiği yöne döndüğünde sesin sahibiyle burun buruna geldi. Koyu bir tonda olan mor gözleri parlıyordu. Kazeru birkaç adım geri çekildi.

'Ai-- Hayır Alya'

Alya gülerek geri doğru birkaç adım attı.

'Arkadaşlarını bulmana sevindim.'

Kazeru rahat bir nefes alıp cevap verdi.

'Beni korkuttun'

Alya aldatıcı bir şekilde gülümseyip cevap verdi.

'Üzgünüm'

'O gülümsemeyle sadece benle dalga geçiyorsun.'

'Ahh sadece bir illüzyoniste uygun bir giriş olmasını istedim. Bu bir yana bunu al'

Alya bir pelerini Kazeru'ya fırlattı. Kazeru pelerini yakaladıktan sonra hatırladı.

'Evet savaş sırasında sana vermiştim.'

'Evet bende gerektiği gibi kullandım ve şimdi sahibine geri veriyorum.'

Kazeru Alya'yı bir kere süzdükten sonra cevap verdi.

'Turnuva sırasında bir asan vardı hatta epey güçlü bir şeydi ama artık sende değil sanırım.'

Alya üzgün bir şekilde bakıp cevap verdi.

'Kırıldı. Yarı-insanların orada ki savaş sırasında fark edemediğim bir saldırıya uğradım. Bir tür aslanımsı yarı-insanla savaştım ve asayı bir yerde kalkan olarak kullanmak zorunda kaldım.'

'Anlıyorum.'

'Peki söyle bakalım dışarıda durumlar nasıl?'

'İyi değil ve iyi olmayacakta bu yüzden dikkatli ol.'

Kazeru sözlerinden sonra kasabaya doğru yola koyulduğun da Alya cevap verdi.

'Kahraman sende dikkatli ol. O kadın seni izliyor.'

Kazeru yürümeye devam ederken cevap verdi.

'Biliyorum'

Parça 2

Azul tahtında otururken hemen yanı başına gelen yardımcılarından biri aceleyle konuşmaya başladı.

'Efendim gönderdiğiniz dörtlü öldü.'

Azul sakince cevap verdi.

'Biliyorum ve senin sadece bunu söylemek için gelmediğini de biliyorum.'

'Evet efendim sorun şu ki numara 4 kendi başına düşman bölgesine gitti.'

Azul iç çekti.

'O aptal astlarına fazla düşkündü bu yüzden öfkelenmiş olmalı neyse bırakalım istediğini yapsın. Her ne kadar onlara düşkün olsa da bunu sadece bir bahane olarak kullanıyor. Onları disiplin altında tutsaydım böyle olmazdı ama çok da önemli değil sonuçta kendi başının çaresine bakmakta sıkıntı yaşamayacaktır.'

 

Parça 3

Savaş alanında ki cesetler toplanıp yakılırken Aceline Olivya'ya su getirdikten sonra ağca yaslanmış Olivya'nın yanına oturdu.

'Sağol'

'Önemli değil.'

'Rias nasıl?'

'Bir şeyi kalmadı sadece yorgun bu yüzden dinleniyor.'

'Peki sen?'

'Tabii ki iyiyim.'

Olivya gülümsedi.

'Her şey fazla iyi gitti. Açıkçası buna bir saldırı demek bile yanlış çünkü bu bir saldırıdan çok bir oyalama gibiydi ya da meşgul tutma. Bir şekilde diğerleriyle iletişim kurmamız lazım. Büyücülerin söylediğine göre her türlü iletişim büyüsü işe yaramıyor. Herkesi birbirlerinden kopardılar bütün kontrol onların elinde. Nereden ve nasıl düşmanın geldiğini bilmiyoruz. Aslında hiçbir şey bilmiyoruz. Peki böyle bir durumda ne yapmalıyız?'

Aceline kılıcını gösterip cevap verdi.

'En iyi bildiğim şey bu küçük ortağımı kullanmak. Durum ne kadar karmaşık olursa olsun yine ortağımı kullanmak zorunda kalacağımı biliyorum. Bu yüzden fazla düşünmüyorum. Çözemeyeceğin şeyler hakkında endişelenmek zaman kaybıdır. Hepimiz bir gün öleceğiz bunun bir çözümü yok ama yine de bunun hakkında düşünmeden edemiyoruz ama bu sadece değerli zamanımızın boşa geçmesi demek. Bu yüzden Olivya yapamayacaklarına değil yapabileceklerine kafa yormalısın.'

'Yapabileceklerim demek.'

Olivya bakışlarını gökyüzüne çevirdi ve ayağa kalktı.

'O zaman tüm bu saldırının başını bulmalıyız ki onu kül edeyim.'


Parça 4

Kazeru kasabaya döndükten sonra küçük bir kız çocuğunun heyecanla ona koştuğunu görüp durdu. Kızı tanıyordu daha önce Felina'ları buraya getirdiğinde korkan kızdı. Ona onları koruyacağını söyleyip sakinleştirmişti.

Kız Kazeru'nun bacağını yapışıp başını gülerek yukarı kaldırdı.

'Hoş geldin.'

Kazeru gülümseyip kızın başını okşadı ve cevap verdi.

'Hoş bulduk, nasılsın bakalım hala korkuyor musun?'

Kız başını iki yana salladı.

'Güzel peki benden istediğin bir şey yoksa arkadaşlarımın yanına döneceğim.'

Kız yavaşça Kazeru'yu bırakıp geri çekildi ve cevap verdi.

'Peki görüşürüz.'

Kazeru'ya el sallayarak uzaklaştı. Kazeru Felina'ların bulunduğu yere geri dönerken Melia kasabanın merkezinde yıkık bir evin duvarına yaslanmış gökyüzüne bakıyordu. Kazeru'yu fark edince yanına yaklaşıp koluna girdi ve kasabanın başka bir yerine yönlendirirken konuşmaya başladı.

'Yuu çok ama çok öfkeli hissediyorum ama aynı zamanda'

Melia duraksamıştı ama Kazeru onun yerine devam etti.

'Korkuyorsun. Biliyorum çünkü bende korkuyorum. Felina'yı düşmüş bir şekilde gördüğünde aklımı kaybettim. İnanılmaz bir acı kalbimi sıkıştırmaya başladı ama fiziksel bir acı değildi. Sanki bedenim parçalara ayrılacakmış gibiydi ama hiçbir şey olmuyordu. Yine de acı oradaydı gerçekti. O zaman anladım ki ne ben ne de bir başkası birini koruyabilecek kadar güçlü. Bunu fark edince korkuya kapıldım o zaman ne yapacağım ya kimseyi koruyamazsam diye ama kafamda oturan küçük tanrıçam bana bir şeyi öğretti. Evet benim ellerim küçük herkesi tutamam ama korumak istediğim kişilerle el ele verirsem başarılı olabilirim. Diye düşünüyorum.'

Melia acı bir şekilde gülümseyip cevap verdi.

'Ya hiçbir şekilde gücümüzün yetmeyeceği bir rakip gelirse?'

Kazeru küçük bir kahkaha attı.

'hahhaa o zaman fırsatını bulduğumuz an hep beraber kaçacağız en kötü ihtimalle hep beraber öleceğiz.'

'HAHAHA Haklısın kaçmakta bir seçenek'

Yürümeye devam ederlerken Kazeru cebinde ki pusulanın titrediğini fark edip elini cebine atıp çıkardı.

'Hmmm'

'Yuu?'

Bu sırada halk arasında bir bağırtı koptu.

'CANAVARLAR!!!!'

Kazeru hızla Melia'ya döndü.

'Diğerler---'

Melia'nın gözleri önünde ki Kazeru göğsünden kanlar saçılarak geri uçuyordu. Göğsüne saplanmış büyüler saçan bir hançer onu geri savuşturmuştu.

'Yuu!!'

Melia panikle Kazeru'ya döndüğünde hemen önünde beliren biri hançeri boğazına saplamak için savurdu. Melia'nın tepki verebilmesi imkansız bir hızdaydı. Hançer ilerlerken bir an da duruvermişti. Kedi gibi sivri gözlere sahip Ay düşmanın bileğinden yakalamıştı ki kırmak için sıktığı sırada rakibi kurutulup birkaç metre geri çekildi. Konuşacak fırsatları yoktu Melia Kazeru'ya doğru koştu ama gariptir ki böyle bir yara Kazeru'yu yerde tutmaya yetmemeliydi. Kazeru ağzından kanlar tükürerek hafif doğruldu. Hançeri çıkarmak için çabalıyordu ama bir nedenden dolayı elleri titrediği için yapamıyordu. Melia'nın yardımıyla hançeri çıkardıktan sonra Riraru hızla yarayı iyileştirirken konuşmaya başladı.

'Hançerde ki büyü fiziksel iç sistemini felç etmeye yarıyor ama dayanıklı biri olduğun için tamamen etkisiz hale gelmedin ve sadece büyü etkinken işe yarıyor kalıcı bir zarar veremez.'

Aynı zamanda Ay pelerinli düşmanla dövüşüyordu ve düşmanda en az Ay kadar hızlıydı.

'Melia zamanımız yok Felina'ları bul ve şu şehrin güvenliğini sağlayın ben ve Ay onu halledeceğiz. Ayrıca şunu al'

Varlık gizleyen pelerini Melia'ya verdikten sonra Melia dişlerini sıkıp kafasını sallayıp hızla uzaklaştı.

'Riraru benim için Melia'ları izle merak etme iyi olacağım.'

Riraru cevap vermeden kanatlarını çırpıp yükselip gözden kayboldu. Kazeru ise kılıcını çekip Ay'ın savaştığı düşmana doğru koşmaya başladı. Düşmanları Ay'ın tüm saldırılarından sıyrılıyordu ve Ay'ın vücuduna bir sürü kesik atmaya başarmıştı. Kazeru ikisinin arasına girdi.

'Ay burayı bana bırak diğer insanlara yardım et içimde kötü bir his var.'

Nefes nefese olan Ay cevap verdi.

'Dikkatli ol normal biri değil'

Dedikten sonra hızla bağırtıların koptuğu yöne koşmaya başladı. Kazeru gelen saldırıları Ay'ın aksine karşılıyordu en büyük nedeni kendi de uzun bir süre bir hançer kullandı. Normalde rakibini çözmeye odaklı savaşsa da bu sefer zamanı yoktu. Yıldırım moduna geçip ortadan kaybolup saldırmaya başladı ama rakibi hepsini blokluyordu, savuşturuyordu ve karşı saldırıda bulunuyordu. Kazeru kaybolup arkasından saldırdığında rakibi arkasını dönmek yerine sağ yanına boşluğa doğru hançerini sapladı ve akan kan illüzyonla saklanan Kazeru'ya aitti. İllüzyon bozulup ortaya çıktığında geri çekildi. Bütün vücudu saplanan hançerin vücuduna verdiği anlık büyü yüzünden sızlıyordu. Dövüş yeni başlamış olmasına rağmen nefes nefeseydi. Rakibi pelerinin üzerinden atıp yüzünü ortaya çıkardı. Deri bir zırh giyiyordu ve yüzü yara izleriyle doluydu. Mavi gözleri suratında insanım diyen tek yanıydı.

Kazeru buna aldırış etmeden kılıcını kaldırdı.

Rakibi hançerini yan tutuyordu yavaş birkaç adım atıp sağ ve sola doğru sallanarak ilerlerken gözden kayboldu. Kazeru gelen saldırıyı fark edip kılıcıyla savuşturmak istedi ama inanılmaz bir hızla saldırının yönü değişip boşta ki koluna saplandı. Acıya ve şoka aldırmadan kılıcını önünde ki rakibine salladı ama rakibi tekrar kayboldu. Kazeru momentumu kaybetmeden kılıcını arkasına doğru çevirdi rakibi eğilip bundan sıyrılıp hançeri karnına saplayıp çekti ve yine gözden kayboldu.

Kazeru mırıldandı.

'Işınlanıyor'

Kazeru hızla tekrar arkasını döndüğünde rakibi hançeri göğsünün ortasına geçirdi ve iyice soktu. Kazeru'nun bedeni kıpırdamıyordu ve titreyen ellerinden kılıcı düştü. Rakibi hançeri orada bırakıp Kazeru'nun cebinden pusulayı aldı. Kendi cebine pusulayı koyup kemerinden başka bir hançer çıkartıp Kazeru'nun kafasına saplamak için harekete geçirdiği sırada Albert yani Kazeru yokken köyün sorumlusu olan yaşlı adam elinde ki sopayı düşmanın eline fırlattı ve vurmayı başardı. Hemen ardından düşmanın üzerine koşup atıldığı sırada kafası bedeninden ayrılıp Kazeru'nun önüne düştü. Kazeru Albert kopmuş kafasıyla göz gözeydi. Sadece birkaç saniyeydi ama Albert'in gözlerinde canlılık vardı ama hemen ardından kayboldu bu canlılık.

Kazeru'nun yüzünden dehşet verici bir ifade vardı.

'AaAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAA'

Acıyla ve öfkeyle bedenini hareket ettirmeye çalışıyordu ama hançeri çıkartacak gücü bulamıyordu. Büyüsünü kontrol edemiyordu kısacası hiçbir şeyi düzgün yapamıyordu. İki eliyle sıkıca hançeri çekiyordu ama hançerin etkisi yüzünden çıkarmak imkansıza yakındı ve kısa an da Kazeru bir şey fark etti. Hançerin çıkarmak için daha kolay bir yol vardı. Rakibi tekrar bitirici hareket için harekete geçtiğinde Kazeru iki eliyle birden kendine saplı hançere bastırıp sırtını delip çıkmasını sağladı. Rakibinin saldırısından sağ doğru çekilerek sıyrıldı ve şaşırmasından yararlanıp rakibinin kolundan tutup kırmak için hamle yaptı ama rakibi bundan kurutulup birkaç metre geri çekildi. Kazeru'nun göğsünde bir delik vardı. Nefes alışverişi düzensizdi. Bakışları dehşet vericiydi. Eğilip kılıcını yerden aldı.

Rakibi çok az sağında ki Albert'in kafasına bir tekme atarak Kazeru'nun önüne fırlattı.

Kazeru dişlerini sıktı başını dikleştirdi ve

'Waaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa'

Savaş narası atıp atıldı...


Devam Edecek






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr