Bölüm 17: Çok Daha Saçma

avatar
942 21

Yüce Büyü Hükümdarı - Bölüm 17: Çok Daha Saçma



Deli Bilge Astro'nun çalışma odasında yerde kanlar içinde yatan Altair'ın gözleri bir anda açıldı. Göz rengi her zaman ki gibi mor renkteydi. 


Ağzından bir kan topu tükürdükten sonra başını ovuşturarak ayağa kalktı. "Şu hissi hiç sevmiyorum. Bok gibi tadı var..." 


Etrafa baktığında oturduğu yerde çatlaklar oluştuğunu fark etti. Hemen dibinde duran tahta mızrağa baktığında gözleri parladı. 


"Tebrikler... Artık Büyücü-Savaşçı'sın..." Kızıl Irmak'tan mutlu bir ses geldi. Altair'la gurur duyuyormuş gibi bir tonu vardı. 


"Efendim, tebrikler!" Miiyu kuyruğunu salladı ve Altair'ın omzuna sıçradı. Alnında ki altın çiçek işareti daha da parlamaya başladı ve Miiyu birazcık küçüldü. 


"Oh... Anladım." Altair kafasını sallarken gözlerini kapadı. İçinde iki tane çekirdek vardı. 


Birisi kırmızı ve kahverengiyken, diğeri beyaz bir çekirdekti. 


Bunlar Mana ve Savaş çekirdekleriydi! 


Sonunda çekirdeğini uyandırmıştı! Hem de ikisini aynı anda!


"Artık buradan çıkabilirim! Miiyu!" Altair zaman kaybetmeden Miiyu'ya seslendi. 


Miiyu Altair'ın omzundan sağ eline yürüdü ve altın bir ışık parlamaya başladı. Bir saniyeden kısa sürede bu ışık söndü ve bir çocuk kolu büyüklüğünde siyah renginde, altın çiçek işaretli bir kitap ortaya çıktı.


Altair'ın yüzünde bir gülümseme ortaya çıkarken, kitabı açtı. 


Kitabın tüm sayfaları altın buğday rengindeydi. İlk sayfa da büyük bir metin ve başlıklar vardı. Altair hiç beklemeden bir yere oturdu ve okumaya başladı. 


"Çöldeki Çiçek: Antik Büyü Kahramanı Tolga tarafından yaratılan bir kalıntıdır. Bu kalıntıyı yarattıktan sonra kullanma şansı dahi olmadan ölümüne bir savaşa girmiş ve karşı tarafı da beraberinde götürmüştür.


Deli Bilge Astro: Antik Büyü Kahramanı'nın lakabıdır. Önceden Bilge Astro olarak bilinirdi. Arkadaşlarının kıskançlığına maruz kalmış bir dahiydi. Yem olarak kurban edildi ve bilgileri çalındı. Ama şans eseri hayatta kaldı ve kendini büyü araştırmalarına gömdü. 


Asıl gücü Nekromansi yani Ölüm Büyücülüğü üzerineydi. Ancak uzay elementine olan üstün yeteneğini fark etti ve araştırmaya başladı. 


Kendine özel bir zindan oluşturarak dünyadan soyutlandı. Uzun süren uzay elementi üzerinde ki çalışmaları sonuncunda eşsiz ve çok güçlü bir elementin varlığını fark etti. 


Bu element uzayla birlikteydi.


 Elementin adı Zaman'dı. 


Sıradan hayatı aniden heyecanlı olmuştu. Gözünü dahi kırpmadan zaman hakkında kalıntılar yapmaya çalıştı. Yavaşça zamanı anladı. Onun muhteşem gücünü ve yenilmezliğini iliklerine kadar hissetti. En sonunda ömrünün sonuna kadar Çöldeki Çiçek'i yapmaya çalıştı. İçine ölüm büyülerini ve bildiği herşeyi yazdı. O artık bir büyü kitabıydı. Bir kahraman kalıntısıydı. Fakat kahraman kalıntısından daha öteye gidebileceğini fark etti. 


Tanrı kalıntısı...


 Çöldeki Çiçek'i geliştirmeye devam etti ve en sonunda onu bir canlıyla bağladı. Artık büyü kitabı nefes alan, düşünebilen, uyuyabilen, acıkabilen, hissedebilen bir kediye dönüşmüştü.


Ancak, bu kalıntıyı kullanma fırsatı dahi bulamadan etrafında ki uzay çatlamış ve içeriye büyük bir saldırı düzenlenmişti. 


Saldıran kişi en güçlü kahraman olarak düşünülen Kılıç Kahramanıydı. 


İkisi büyük bir kavgaya tutuştular ve dev okyanusu kaynatacak kadar sert bir şekilde savaştılar. 


Sonuç Kılıç Kahramanının zaferiydi. Elinde görkemli kılıç Kızıl Irmak vardı. Önünde yatan Büyü Kahramanı'nın kafasını kesmek için kılıcını kaldırdı. 


Son vuruşla kafasını kesmek için savurduğunda Astro'nun gözlerinde garip bir parıldama ortaya çıktı. 


Uzay ve Zaman bir duraklamaya sokulmuştu. Kılıç Kahramanı donmuş, etrafta ki her şey bir saniyeliğine hareket etmeyi bırakmıştı.


O sürede Kılıç Kahramanının kalbi yok olmuştu. 


Zaman tekrardan eski haline döndüğünde Kılıç kahramanı kalbinin yok olduğunu fark etmişti. 


Kılıç Kahramanı'nın gözleri kararırken Büyü Kahramının kafasını gövdesinden ayırmıştı. 


Ancak büyü Kahramanı çılgın bir şekilde gülümsüyordu. 


Sonunda başarmıştı. 


Kalan son zihin parçasıyla bu bilgileri Çöldeki Çiçek'e gönderdi ve onu mühürledi. 


Bu Deli Bilge Artos'un zaferiydi. Çünkü yeni bir elementin kaşifi olmuştu. 


Hemde tanrısal bir büyü olan 'Duraklama' ile..."


Altair kaşlarını çattı. "Ho..." Eğer zaman gerçekten bir element olarak burada varsa kesinlikle en güçlüler arasındaydı. Ancak tüm dünyanın zamanını durduracak kadar güçlü olmazdı. 


"Sadece belli bir mesafede ki zamanı durdurdu. Zaman nehrinin akışını olduğu yerde durdurdu ve hareket etti... Eğer bu zaman elementi çok geliştirilirse geçmişe ve geleceğe dahi gidilebilir. 


Belki de vücudumun zamanını kendim için durdurabilirim." Altair'ın gözleri parladı. "Eğer bu büyüde çok gelişirsem Uzay-Zamanı kilitleyebilirim. Böylece ölümcül bir şeyle yüzleşsem bile hayatta kalabilirim..."


"Ama bir sorunumuz var... Zaman elementini nasıl elde edeceğim?" kaşlarını çattı ve konuştu.


"Miiyu senin bir fikrin var mı? Uzay-Zaman en güçlü kavramlardan birisidir. Üstelik burada Zaman'dan bahsediyoruz... Bunun için bir kalıntı var mı?" Zaman konusunda meraklıydı. 


'Astro uzay konusunda belli bir seviye ulaşmıştı. Zaman elementinin uzayla bağlantılı olduğunu fark ettikten sonra artık daha fazla ilerleyemedi. Sadece kendisine gelen kılıcı gördüğünde ani bir aydınlanmayla 'Zaman' elementine sahip oldu.' Miiyu Altair'ın zihnine iletti. 


Altair tekrardan okuduğunda elleri titremeye başladı. 'Tolga mı?! Bu bir türk ismi değil mi?? Olmayabilir ama çoğu kişinin aklına gelmeyecek bir isim... Umarım sikim sonik bir İsekai dünyasına gelmemiş olurum. Başka dünyaya geçen velet kahramanlarla uğraşamam... Çünkü genellikle hileli bir şekilde buraya geliyorlar...'


Altair bir şeyleri anlamaya başladıkça sinirleri hopladı! 'Ryuu bir japon ismi! Hem de Ejderha anlamına geliyor! Tolga'da bir türk ismi!' Altair gittikçe daha da şüphelenmeye başladı. 


"Kızıl Irmak ve Miiyu... Beni dinleyin ve lütfen doğru bir cevap verin... Ryuu ve Astro başka bir dünyadan mı?" şüpheli bir şekilde sordu. 


Kızıl Irmak bir anda gülmeye başladı. "Daha ne kadar cahil olabilirsin diye düşünüyordum. Ancak benim beklentilerimi dahi aştın..." 


"Kahramanların %90'ı başka dünyadan buraya geçiş yapan insanlardır. Hatta bu tüm dünya tarafından bilinir ve her bin yılda ortaya çıkan kahramanların, hangi ülkelerin tarafında olacağı tartışılır." 


Altair'ın sırtı terlemeye başladı. O anda dünya da tek olmadığını fark etti! "Şeytanlarda da benzer bir durum var mı? Sadece insanlara özel olamaz değil mi?" 


"Çıkarım yeteneklerin biraz daha iyileşmiş... Haklısın. Kahramanlar sadece insanlara özel değildir. Elfler, Goblinler, Orklar, Şeytanlar, İblisler, Yarı-İnsanlar hatta Büyülü Canavarlar arasında bile kahramanlar ortaya çıkar. Ancak bazen kahramanlar daha erken ortaya çıkar..."


"O zaman bilmen gerekiyor ki ırklar arasında bir savaş ya da, kıta da çok büyük bir karmaşa oluşmak üzeredir." Kızıl Irmak derin bir sesle bitirdi. 


'Hm... Bu Tolga ve Ryuu'nun isekai olmuş bir Dünya vatandaşı olduğu şüphesini güçlendiriyor. Ancak nereden bakarsam bakayım... dünya gittikçe daha da saçma ve karmaşık hale geliyor.'


"Her neyse... Beni ilgilendirmeyen bir olay. Öncelikle buradan çıkmalı ve kızıl prensesimi bulmalıyım! Kaybettiğim her ay, şansımın azalmasından başka bir işe yaramıyor!" Altair Çöldeki Çiçeği'n sayfalarını karıştırdı. 


"Nekromansi mi? Ölüm büyücülüğü... Karanlık ve Işık gibi Yaşam ve Ölüm büyüleri de varmış... Yaşam büyüleri şifa büyüleri olarakta geçiyor..." Altair hızlıca çevirdi ve büyü dizilerinin olduğu bölüme geldi. Sayfa da Astro'nun yazdığı bir notu gördü ve okumaya başladı.


"Boyutsal Kapı: Belli bir noktadan, hedeflenmiş noktaya bir kapı açılarak oraya bağlanır. Bu benim yaptığım giriş ve çıkış kapısıdır. Bilerek azıcık oynadım ki benden başka kimse buraya giriş yapmaya kalkışmasın...


Bu büyü kitabını alan kişi için buraya nasıl aktifleştireceğini yazıyorum...


Tek yapman gereken Mana Kristallerini yerini değiştirmen...


Hehe!" 


Altair'ın gözlerinde sinirli bir ifade çıktı. Tüm kitabı yakma dürtüsüne karşı koymaya çalıştı. "S*ktiğimin piçi bizimle taşak geçiyor!" 


"Miiyu eski haline geri dön... elimde bu kitabı taşımak istemiyorum." Altair yavaşça büyü dizisinin olduğu odaya ilerdi. 


...


"Hm... Mana Kristallerinin yuvası şuradaydı." Altair dört kolonun etrafında dolaştı ve her kolonun ortasına hafifçe vurdu. 


Vurduğu yerden mana kristali düşerken kolayca yakaladı. 


Elinde yetişkin erkeğin yumruğu boyutlarında mavi bir kristal vardı. Kristali elinde tutarken diğer kolonlara da aynısını yaptı. 


Elinde artık dört tane kristal vardı. "1 Numaralı kolona 2 numaralı kristali yerleştireceğim..." Altair ilk vurduğu kolona gitti ve ikinci kolondan çıkardığı kristali yerleştirdi. 


Bütün kristalleri bir önce ki kolona yerleştirdi ve geri adım attı. 


Woop!


Su damlasına benzer bir ses duyulduğunda yükseltide ki dizi gümüş renkle parlamaya başladı. Bir saniye sonra yerde bir kuyu gibi gümüş bir yarık açıldı. 


Altair bunun ışınlanma geçidi olduğunu anlamıştı. Derin bir nefes aldıktan sonra boynunda ki Kızıl Irmağı çıkardı. "Kütüphanede bulunan tüm kitapları okudum ve her şeyi ruhuma kazıdım. 6 yıl boyunca hiçbir tadı olmayan Besin Haplarını yiyerek hayatta kaldım. 


5 yıl boyunca Kızıl Irmak Silah Sanatı'nı öğreterek, bana savaşmayı öğrettin." Derin bir iç çektikten sonra devam etti. 


"Bana anlattığına göre sadece kılıca dönüşmüyorsun. Kişiye en uygun silahı ve şekli alarak tam uyum sağlıyorsun... Silah Sanatı'da buna göre uyum sağlıyor." 


"Aslına bakarsan seni hiç bırakmak istemiyorum. Çünkü ben sağlam bir kalıntı alacak para ve arka plana sahip değilim. Sana saygımdan dolayı son kez soracağım..." Altair'ın yüzünde ciddi bir ifade belirdi.


"Bundan sonra hayatım çok çalkantılı ve inişli çıkışlı olacaktır. Neden bilmiyorum ama çok büyük bir değişim beni bekliyormuş gibi hissediyorum. Tüm bunlar içinde dostlara ve yoldaşlara ihtiyacım olacak.


Kızıl Irmak... benimle gelmek ister misin?" Altair bu durumun biraz garip olduğunu hissetse de en ufak bir garipseme duymadı. Sesi hayatında olmadığı kadar ciddi ve kesindi. 


Bu onun kaderini belirleyecek olan bir soruydu.


Kızıl Irmak garip bir ses tonuyla konuştu. "Ah... Silah Sanatı'mı öğretmeye başladığımdan beri amacım zaten seninle sözleşme yapmaktı. Beni kullanmak sana Stigma Dövmesi verecektir. Sadece bununla kalmayarak Aziz Seviyeye geldiğinde çekirdeğinin değişiminde buna uyum sağlayarak, elementine göre şekil alacağım. 


Ancak beni kullanmaya başladığın sıralarda Ryuu'nun soyunda ki insanlar seni hissedecek ve beni geri almak için seni avlayacaklardır. 


Asıl benim sormam gerekir... Tüm bu sıkıntılara rağmen ben... Kızıl Irmak'la sözleşme yapmak istiyor musun?" Kızıl Irmak'ın ses tonu Altair'ın sesinden bile ciddi ve sakindi. 


Altair'ın gözleri parladı. Ryuu'nun soyu devam ediyorsa, sağlam hazineleri olacağını düşündü. Ayrıca en tepeye çıkmış insanların hepsinin ortak bir yönü vardı. 


Kendilerinden güçlü ve tehlikeli kişilere kafa tutmalarıydı! 


En güçlü olmayı hedeflediği için birilerinin yoluna taş koyacak ve sinirlendirecekti. Şimdiden başlayıp kafa tutması daha iyi olurdu. Sonuçta tek yapması gereken...


Hepsini öldürmekti!


"Hahaha! Ben reddeceğinden korkuyordum. Böyle bir şeyler hiç sıkıntı değil... Sonuçta en güçlü ben olacağım..." Altair kafasını arkaya attı ve gülmeye başladı. 


"Başlıyorum o zaman." Altair ciddi bir ifadeyle işaret parmağını ısırdı. Deri parmaktan ayrıldıktan sonra akan kanların hepsini kırmzı kolyeye gittiğinden emin oldu. 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44646 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr