Geriye kalan 18 kişinin hepsi giderek hızlandılar kervana yaklaşmaya başladılar. Bu kişiler Gloria İmparatorluğu'nun Gül Taburundan küçük bir takımdı.
En önde giden kişi arkasında ki adamlara bağırdı. "Baker ve Ayers nerede?"
"Teğmene bildiriyorum! Baker ve Ayers bir görgü tanığı gördüler. Söylentiler yayılmasın diye onu susturmaya gittiler. Yakında döneceklerdir." Alex konuştu.
Alex bir Asteğmendi. Bu takımın yardımcı komutanı oydu. Ayrıca grubun en güçlü ikinci kişisi de oydu.
Teğmen tekrardan yüksek sesle bağırdı. "Unutmayın! Bu kervanın Celer şehrine ulaşmasına izin veremeyiz! Aksi takdirde sınır ordusu avantajını kaybedecektir! Eğer tahminlerim doğruysa Gümüş Melek, Celer şehrinde! Bu yüzden dikkatli olmalıyız. Yoksa..." arkasına baktığında gözleri büyüdü. Atının iplerini çekti ve arkasını döndü.
"Takım devam et! Ben arkamızda ki işgalciyi halledeceğim!" Teğmen hızlıca takımın arkasına doğru gitti.
Altair o sırada takımın arkasındaydı. Teğmenin kendisine döndüğünü görünce alayla gülümsedi. Aralarında sadece yirmi metre vardı.
Altair Nobilis'i yere vurarak Teğmene doğru uçtu ve mızrağıyla havayı deldi. Teğmen ise Altair'ın kendisine doğru zıpladığını gördüğünde soğuk bir şekilde gülümsedi. Atının üzerinden sıçradı ve Altair'ın mızrağını havada karşıladı.
Klink!
Mızrak ve kılıç havada kıvılcımlar çıkardı.
"Ho? Kalfa aşama mı?" Teğmen şaşkınlıkla konuştu. Kalfa seviye askerler azınlıktaydı..
Altair hiçbir şey söylemeden Gökyüzüne Akan Irmağı kullanmaya başladı. Altair'ın hareketleri bir anda değişti.
Nobilis'i daha da sıkı bir şekilde kavradı ve yukarıdan aşağıya doğru savurdu. Mızrak bir kamçı gibi havayı yarıp, teğmenin kılıcıyla buluştu.
Kılıç ve mızrak tekrardan çarpıştığında teğmen bir adım attı ve Altair'ın geriye yıkılmasına neden olacak bir kesik attı. Altair geriye doğru düşerken mızrağın arkasıyla kendini yükselti ve kendisi yerine mızrağa çarpmasını sağladı.
Ardından kılıcın kuvvetinden faydalanarak ivme kazandı ve mızrağın kılıcımsı ucunu yukarıdan aşağıya savurdu.
Clang!
Teğmen kılıcıyla kafasını koruduğunda dizlerinin üzerine çöktü. Altair ise neredeyse imkansız olan bir dengeyle havada kaldı. Bileklerine güç vererek mızrağı bastırdı ve kendini teğmenin arkasına attı.
Yere indiği anda kafasını eğerek kafasının gövdesinden ayrılmasına engel oldu. Kılıç kafasının üzerinden geçtiğinde Altair mızrağın arkasıyla teğmeni şişlemek saldırdı.
Tink!
Beklediği gibi kılıcını savuran Teğmen geri çekilememiş ve saldırıyı vücuduna indirmişti. Ancak bir sıkıntı vardı.
Teğmene hiçbir şey olmamış, saldırı için zaman kazanmıştı.
Altair'ın tüyleri diken diken oldu ve hızlıca geriye yuvarlanarak kaçtı. Kılıç saldırısı Altair'ın sırtını sıyırmış ve ince bir kan çizgisi çizmişti.
Dengesini sağlayan Altair Nobilis'i kullanarak Teğmenle arasına mesafe açtı.
Teğmen Altair'ın hareketlerini görünce gülümsedi. "Sen asker değilsin, değil mi?"
"Nereden anladın?" Altair gözlerini Teğmene sabitledi. Bu adam tüm avantajlarına rağmen kendisi bastırmıştı.
"İlki eğer asker olsaydın. Benim zırhımın içinde ki kalp korumasını bilirdin. Böylece oraya saldırmak yerine başka yerlere saldırırdın.
İkincisi bu yaşta bu yetenekteysen seni asla böyle boktan bir yere göndermezler. Üçüncüsü kullandığın mızrak sanatı benzersiz ve anlaşılmaz. Kesinlikle askerî bir sanat değil." Teğmen kılıcını kınına soktu. Ellerini açtı ve gülümsedi. "Sen... Orbis Akademisi girişleri için orduya mı katılacaktın? Yoksa Celer şehrinin buralarına gelmek için bir nedenin olmazdı. "
Altair kaşlarını çattı. "Orbis Akademisi mi? Orduya katılmak mı?"
Teğmen şaşkın bir ifadeyle sordu. "Bilmiyor musun?"
"Son zamanlarda dışarı çıkabildim." Altiar kısa kesti.
Bir saniye düşünen teğmen kafasını salladı. "Orbis Akademisi bilinen en güçlü güçlerden birisidir. Hatta o güçler arasında ki tek okul, akademi diyebiliriz. 6 yıl önce kontenjanlarını genişletti ve öğrenci alımlarını arttırdı. Tüm organizasyonlar birleşti ve kendileri için özel kontenjanlar istediler. Bunların arasında Gloria ve Pulchra'da vardı."
Altair anladığını belirterek kafasını salladı.
"Normalde Orbis Akademisi'nin yıllık ödemesi 12 milyon altındı. Ancak güçlü organizasyonlara her yıl bedava bir şekilde öğrenci gönderme hakkı verdi. Krallıklar 7, İmparatorluklar 14, Kiliseler 5, Şirketler ve Loncalar 4 öğrenci gönderme hakkına sahipti. Sınırlı sayıda kontenjan, çok fazla dahi vardı.
Bu kontenjanların ortaya çıkması Gloria ve Pulchra arasında ki savaşı daha da kızıştırdı. İki tarafta 5 boş yeri orduda en çok başarı gösteren kişilere vereceğini söyleyerek ortalığı karıştırdı. Bu arada ki kızışmayı daha da artırdı ve dahilerle başarılı insanlar orduya doluşmaya başladı.
Savaş giderek daha da büyüdü ve müttefikler devreye girdi.
Örnek olarak Celer şehrinde Gümüş Melek Taburu ikamet ediyor. Gümüş Melek şuan ki Pulchra Kraliçesinin kardeşi olan Prenses Lucy... Bu yüzden oldukça popüler ve sevilen birisi... " Teğmen derin bir nefes verdi.
"Eğer Orbis Akademisi'ne girmek istiyorsan iki ordudan birisinde bulunman ve başarı elde etmen gerekiyor... Yetenekli ve gençsin. Eğer Gloria ordusuna katılırsan Asteğmen olarak başlayacağına söz veriyorum. İlk başta benim yanımda başlarsın, ardından terfi edip kendi takımını kurarsın..." Teğmenin gözleri parıldadı.
"Ne dersin?"
Altair bir süre düşündükten sonra teğmenin gözlerine baktı. "Güzel kız var mı?
"Ne?!" Teğmen afalladı.
Altair ciddi bir ifadeyle tekrar etti. "Güzel kızlar var mı?"
Teğmen acı bir şekilde gülümsedi. "Evet. Soyluların kızları çok güzeller.. Hatta, sadece bir tabur onlara ayrıldı."
"Anladım. Peki Gümüş Melek'ten güzeller mi?" Altair'ın mor gözlerinin içinde kızıllık belirdi.
"Tabi ki hayır. Pulchra'nın en iyi olduğu konu dış görünüş ve yetenektir. Her ne kadar sayıları çok az olsa da, çok yetenekli kızlar ve erkekler meydana gelmiştir. Şuan ki Pulchra kraliçesine bakarak bunu görebiliriz. Henüz 20 yaşında ama çoktan Gloria'ya kafa tutabilecek kadar cesur ve güçlü..." Teğmenin gözleri parladı. O en mutlak şeyin güç olduğuna inanıyordu. Güzellik ve para onurlu ve şerefli bir asker olmak kadar önemli değildi.
Ancak Altair öyle düşünmüyordu. 22 yıl boyunca kısıtlanmış, 8 yıl hapsedilmişti. Kendini kurtardıktan bir iki hafta içerisinde saldırıya uğramış, sadece bir tane güzel kız görmüştü. Ardından tekrardan bir zindana düşmüş ve 6 yıl boyunca orada kalmıştı.
Erkek görmekten ciğeri solmak üzereydi.
Teğmen devam etti. "Pulchra'nın nüfusu çok az. Bu yüzden bir yıla kalmadan savaşı kaybedeceklerdir! Bize katılmalısın!" Büyük Gloria İmparatorluğunun içinde Pulchra'nın nüfusu kadar olan şehirler ve eyaletler vardı. Dehşet derece de güçlü bir büyücü olmadığı sürece nüfusun hâlâ ciddi bir önemi vardı.
"Anladım. Cevabım oldukça belli değil mi? Güzel kızlar olduğunu söyledin sonuçta..." Altair yavaşça Teğmene doğru yürümeye başladı. Elinde ki Nobilis'i kolye durumuna geri döndürmüştü. Üzerinde artık zırha dair bir şey yoktu.
Altair'ın sözlerini duyan Teğmenin gözleri parlamaya başladı. Eğer böyle yetenekli birisini saflara katarsa terfi alacağına emindi. Ancak bir saniye sonra iç güdüleri çığlık atmaya başladı.
"Siktir git!" Altair'ın mor gözleri yakut gibi kırmızı renge döndüğünde parlamaya başladı. Vücudunun etrafını kızıl yıldırımlar sararken, bir ok gibi yerinden fırladı.
"Güzel bir manzara, güçten daha fazla zevk verir!" Altair kılıcını çekmek üzere olan Teğmenin kafasından tuttu ve sıkıntı çekmeden gövdesinden ayırdı.
Teğmenin kafası elindeyken kırmızı gözlerinde yıldırım izleri vardı. "Dünya'da vaz geçemeyeceğim 3 şey var. Birincisi hayatım, ikincisi para, üçüncüsü güzel kızlar!"
"Güzel sıralama genç adam! Hahaha! Siksinler büyüyü ve savaşçılığı! Yaşamak, para ve güzel kızlar yeterde artar!" Nobilis'de Altair'a katıldı.
"Ancak bunları alabilmek için en güçlü olmalıyız... Kimsenin karşı koyamayacağı bir güç. Kazanan her şeyi alır!" Altair teğmenin yere düşmüş bedenini araştırmaya başladı.
Bir süre sonra sadece bir kese altın bulabilmişti. Hiçbir şey demeden adamın kıyafetlerini çıkarıp kendisi giydi. Adam Altair'dan bir baş kadar daha uzun ve kalıplıydı. Bu yüzden kıyafetler biraz bol gelmişti.
"Hiç yoktan iyidir." Altair kafasını salladı.
'Efendim! Sonunda~' Miiyu Altair'ın yanına geldi ve yere düştü. Küçük göğsü hafifçe inip kalkıyordu. 'Bundan sonra lütfen beni arkada bırakmayın! Haah~'
Altair Miiyu'nun küçük bedenini yerden kaldırdı ve omzuna yerleştirdi. Patileri elbisesine geçirilmişken düşmüyordu. Altair mutlu bir şekilde keseyi cebine koydu ve Teğmenin atını aradı.
'Efendim? Sizin gözleriniz neden kırmızı? Yoksa?!' Miiyu panikle bağırdı.
"Endişelenmene gerek yok. Tamamen benim kontrolüm altında... Ayrıca hatırlattığın için teşekkürler." Altair'ın gözleri kırmızıdan gümüşe dönmeye başladı.
Şuan da beş tane Stigması vardı. Birincisi Mor Göz Stigması, büyüleri okumasına olanak sağlıyordu. Fotografik hafıza ve üstün görüş gücü bundan geliyordu.
İkincisi Kızıl Stigma; Üstün savaş zekası ve içgüdüler veriyordu. Vücudunun kendisi nasıl savaşılacağını biliyordu.
Üçüncüsü Gümüş Göz Stigması; Hatırladığı kadarıyla bu göz Stigması üstün görüş gücü ve yüksek hassasiyet veriyordu. Ancak Cehennem Gözü'nün dediklerine göre asıl gücü bu değil klonlamaydı.
Dördüncüsü Siyah Göz Stigması; Bu en gizemli olanıydı. Altair onun duygulardan arınmasına ve her duruma karşı olağanüstü bir soğukkanlılıkla yaklaşmasına yaradığını düşünüyordu.
Beşincisi Kara Ay Dövmesiydi. Bu dövme Nobilis'in anlattıklarına göre vücudunu daha özel hale getiriyordu.
Bunların hepsi sadece bildiklerinden ibaretti. Daha keşfetmediği çok şey ve özellik vardı.
'Hepsi hâlâ çok gizemli.'
Altair teğmenin atını sonunda bulmuştu. At korktuğundan kaçmaya çalışsa da, birkaç yüz metre gittikten sonra sakinleşmişti. Altair onun iplerinden tuttu ve yelesini okşadı. Onu tamamen sakinleştirdikten sonra atın üzerine zıpladı.
Tamamen doğal bir şekilde atı sürmeye başladı. Gümüş gözü hafifçe parlıyor, Teğmenin at sürüşünü kopyalıyordu. Ata alıştıktan sonra kervana doğru ilerlemeye başladı.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..