Salis yolunda ilerleyen kervanın en önünde bir kargaşa hakimdi.
"Usta biz dikkat çekmeyelim diye çok büyük bir halde gelmedik ama... neden bizi fark ettiler? arabanın içinde Altair'den üç yaş büyük bir genç konuştu. Bu gencin adı Luke idi.
Luke Urbanum Tüccar Birliğinin Başkanının oğluydu. Bu tüccar birliği Tüccarlar Odasına bağlı küçük bir tüccar grubuydu.
Birlik ekonomik krizle karşılaştığından Gümüş Melek'in verdiği görevi kabul etmişlerdi. Orta halli ve büyük tüccar grupları bu riske bulaşmak istemediğinden dolayı tarafsız kalmışlardı.
Bu yüzden bu savaş küçük gruplar için dönüm noktası olabilirdi!
Luke'un usta dediği kişinin adı Khalil'di. Khalil tüccar birliğinin yardımcı başkanı ve Luke'un amcasıydı. Luke babasından çok Khalil'in yanında takılır, ondan bir şeyler öğrenirdi.
Khalil kaşlarını çattı. "Salis yolunun çok fazla ayrımı var. Buradan geçeceğimiz belli ve kesin değildi. Böyle bir kumarı oynamak, onlar için riskli olurdu. Büyük ihtimalle içimizde bir köstebek var..."
Luke'un vücudu kasıldı. "Paralı askerlerden birisi olabilir mi? Sonuçta onlar paralı askerler... Sadakate değil, paraya inanırlar."
"Dediklerinde haklısın. Gümüş Melek'in savunduğu kalenin yakınlarında saldırmalarını nedeni de itibarı düşürmek olmalı. Güvenliği düşük bir yol, tüccarların korkulu rüyasıdır. Eğer burada düşersek sadece erzak sıkıntısı çekmeyecekler, ayrıca güven sıkıntısı da çekecekler ve gelir kaynakları kısılacak." Khalil'in tüyleri diken diken oldu.
"Bu saldırının arkasında ki beyin kurnaz ve alçak tavırlar sergiliyor. Gümüş Melek başka bir yerde muharrebe de olması gerekiyor. Böyle bir bilgiyi alabildiklerine göre..."
"Sadece burada değil, orduya da sızmışlar." Luke Khalil'i beklemeden konuştu. Gözbebekleri titriyor, çok hızlı bir şekilde ihtimalleri değerlendiriyordu.
"Celer şehrine varmamıza sadece on dakika kadar kısa bir mesafe kaldı. Hazırlanmalıyız, yakında saldırıya uğrayacağız." Khalil arabada bulunan tüm yoldaşlarını uyardı.
...
Altair altında ki siyah atla küçük tepeyi geçti ve kervan grubu gözlerinin önüne geldi. "Sonunda... beni çok uğraştırdınız ama..."
Arlarında ki mesafe beş yüz metreden daha fazlaydı. Bu Altair için sadece otuz saniyelik bir yoldu. Bu yüzden göğsünü eğdi ve daha da hızlandı.
Çok kısa süre sonra Altair asker grubunun arkasına yaklaşmıştı. Saldırı için fırsat kollayan Altair atından indi ve atı tek hamlede öldürdü.
Miiyu'yu omzundan alırken kervanı koruyan askerlerin kervanın önünü kestiğini gördü. Alaycı bir şekilde gülümserken vücudunu esnetmeye başladı.
"Toplamda 38 kişiler, Gökyüzüne Akan Irmak için biçilmiş kaftanlar..." Gökyüzüne Akan Irmak'ın tekniklerini çoğu birden fazla kişiyle savaşmak içindi. Silahı kolun gibi kullanarak imkansız hareketlerle, düşmanı zor durumda bırakıp ardından tek hamlede kafasını kesmek en basit anlatımıydı.
"Ancak, daha fazla kullanırsam Ryuu'nun soyu benim yerimi daha noktalı isabet ettirecektir." kafasını yana salladı. Ardından sadece savaşçı olmadığı aklına geldi ve gülümsedi.
Elinde ki Miiyu'nun altın sarısı gözlerine baktı. "Büyü kitabında yıldırım veya toprak büyüsü var mı? Büyücü olmama rağmen, büyü konusunda çok az şey biliyorum."
Miiyu cevap vermedi ve bir anda Çöldeki Çiçek'e dönüştü. 'Sayfa 1785'te düşük seviye yıldırım büyüleri var. Yıldırım büyüleri sadece düşük seviyelerde, topraksa orta seviyede... Bu kitabın asıl gücü; Uzay, Nekromansi, Üretim ve Zaman'da yatıyor. İnsanların asıl çekirdeği Aziz seviyede oluşur... O zamana kadar Ölüm ve Uzay elementlerini unutabilirsiniz...'
Altair hiçbir şey söylemeden sayfa 1785'i açtı ve büyüye bir göz attı.
"Yıldırım Mermisi: Mermi tipi büyüler en çok bulunan büyülerdir. Neredeyse tüm elementler 'Mermi' tipi saldırı şekli vardır. Yapması hızlı ve süreklidir. Bu yüzden savaş alanında en çok tercih edilen büyülerden birisidir.
Nasıl yapılır? Bunun için Yıldırım nitelikli çekirdeğe ihtiyacınız var. Böylece manayı yıldırıma çevirebilirsiniz. Bunlarla birlikte yeterli 'Mana' bir nevi 'Büyü' gücünüz varsa, her şey tamamdır.
Elinizi açın ve içinizde ki Mana Çekirdeğini harekete geçirin. Zihninizden yıldırımın elinizde toplandığını, patlayıcı bir hızla fırladığını hayal edin. Böyle yaptığınız sürece 'Yıldırım Mermisi' elinizde toplanmıştır ve ateşlenmeye hazırdır. Tek yapmanız gereken büyünün adını söylemek." Altair elini uzattı ve eski dünyasında ki mermilerin hareketlerini zihninde canlandırdı.
'Elim bir namlu, mermi ise yıldırım, çekirdeğim şarjör, kelimeler tetik ve ben silahım' ağzını açtığında eli askerlere doğru doğrultulmuştu.
"Yıldırım Mermisi!"
Bızırt!
...
Kervanı koruyan askerler kervanın önünü kesmiş ve kervanın etrafını sarmıştı. Birkaç saniye sonra Teğmenin takımından kalanlarda onlara katıldı ve etrafını sardılar.
Alex korumların kaptanının yanına geldi ve soğukça selam verdi. "Uzun zaman oldu. Kuru Kafa Haydutlarının takım kaptanı..."
Selam verdiği kişinin adı Adolfo'ydu. Kuru Kafa Haydutlarına bağlı olan küçük bir takım kaptanıydı. Görevi kurt süvarileriyle kervana korumalık yapmaktı.
En azından o böyle söylemişti.
Adolfo Alex'e bakmadan konuştu. "Paranın diğer yarısı? Anlaşma yatarsa size karşı duracağız..." kulakları tırmalayan bir sesi vardı.
Alex kafasını salladı ve belinden bir kese çıkardı. "Bir platin burada... Bundan sonrasını bize bırakabilirsiniz. Burayı biz hallederiz."
Alex'in uzattığı keseyi alan Adolfo kafasını salladı ve arkasını döndü. Diğer korumalara işaret etti ve harekete geçti.
Hareket geçtiği anda kırmızı bir parlaklığın ona doğru geldiğini gördü.
O parlamanın ne olduğunu anladığında her şey çok geçti.
Bızırt!
Yıldırım Mermisi Adolfo'nun karnını delip, diğer taraftan geçmişti. Bu büyü Altair'ın kullandığı büyüydü.
Tap!
Adolfo'nun cansız bedeni yere düştüğünde Alex'in gözleri büyüdü ve hemen kılıcını çekip saldırgana baktı. Baktığı yerde siyah bir kitap tutup, diğer eliyle burayı işaret eden bir genç gördü.
"Büyücü var! Hem de kalfa aşamada!" Alex hızlıca kervanın yanından ayrıldı ve kavisli bir şekilde Altair'a doğru ilerlemeye başladı. Yıldırım büyülerinin çoğunluğu sadece düz bir çizgide ilerlediği için bunu yapıyordu.
"Yardımcı kaptana destek çıkın!" diğer askerlerde durumun farkına varmış ve Altair'a dört bir yandan saldırmaya başlamışlardı.
Yıldırım Mermisi'nin gücümü gören Altair'ın gümüş gözleri parladı. "Sadece bir Yıldırım Mermisi çekirdeğinde ki mananın 10/1'ini tüketti. Mana tamamen bittiğinde büyücü halsiz ve kırılgan olur..." Üzerine doğru gelen askerleri en ufak bir şekilde umursamadan 1786. sayfaya geçti.
Burada düşük seviye toprak ve su büyüleri vardı.
"Küçük Duvar: Büyücünün mana seviyesine göre küçük duvarlar oluşturur. Yeteneğe bağlı olarak dayanıklılığı ve yüksekliği değişir. Alanı en fazla on metre, en az 1 metredir.
Nasıl Yapılır? Elinizi yere koyun ve toprağı hissedin. Gözlerinizi kapadın ve toprağın bir yere toplanıp, yükseldiğini hayal edin. Ardından tek yapmanız gereken büyünün adını söylemektir." Altair tekrardan kitabın dediklerini yaptı ve elini yere koydu.
Toprakta ki titreşimleri ve atların yaptığı darbeleri hissedebiliyordu. Gözlerini kapattı ve toprağın bir yere aktığını düşünmek yerine kendi iki metre çevresinde küçük tepeler çıktığını hayal etti. Bu tepeler yarım metre yüksekliğinde olacak şekilde Altair'ın etrafını sarıyordu.
"Küçük Tepe!"
Altair'ın çekirdeğinde ki mananın 4/3'ü elinden yere akarak toprakları harekete geçirdi. Topraklar Altair'ın iki metre çevresinde kırk santimlik tepeler oluşturdu ve onu sardılar.
Artık etrafı tepelerle kaplıydı.
"Bana saldıramayacaklar. Ayrıca çok az manam kaldı..." Altair'ın sadece bir yıldırım büyüsü kullanacak kadar manası kalmıştı. Ardından manası tamamen bitecekti.
Büyü kitabı parladı ve Miiyu'nun kedi haline geri döndü. Miiyu muzaffer bir ifadeyle kuyruğunu Altair'ın boğazına doladı ve omzuna yattı.
Altair'ın yaptığı büyüyü gören tüm askerler alaycı bir şekilde güldürler. Alex bir kahkaha attı ve tepenin üzerinden atlayarak Altair'a kılıcını savurdu.
Ancak Altair zaten bunu amaçladığı için tepenin üzerinden atlayan atın göğsüne sert bir yumruk geçirdi ve atı geriye düşürdü.
Alex atın altında kalmamak için atlasa da, yere dokunduğu anda Altair'ın eli boğazına kenetlendi. Altair tereddüt dahi etmeden onun boğazını ezdi.
Ardından Alex'i kaldırdı ve üzerine doğru gelen diğer askerlerin üzerine fırlattı. Geriye 16 asker kalmış, en güçlü kişiler ölmüştü.
"Sakın tepelerden zıplamayın. Atların ayaklarının yerden kesilmesini fırsat bilerek düşürüyor. Yardımcı kaptanı bu şekilde öldürdü!" Alex'ten sonra en güçlü kişi bağırdı.
Altair'la arasında sadece on metre vardı. Atını geri çektiği anda Altair'ın ona doğru geldiğini gördü. Hızlıca arkasını döndü ve diğerlerinin yanına çekmeye başladı.
Fakat Altair sıradan bir kalfa aşamadan daha hızlı ve güçlüydü. Askere kaçma fırsatı dahi vermeden vücudunun etrafını kırmızı yıldırımlar sardı ve hızı katlandı.
Bu yıldırımları oluşturmak Yıldırım Mermisi'nin 10/1 kadar mana harcadığı için Altair bunu çok seviyordu. Yıldırım sayesinde daha da hızlanıyor, gücü artıyordu.
Altair bir adım attı ve hafifçe eğilerek askere doğru zıpladı. Dengesini hiç kaybetmeden nokta atışıyla askerin arkasında indi. Nobilis elinde belirdi ve adamın kalbini deşti.
Ardından adamı aşağı attı ve atı diğer askerlere çevirdi. Bir süvari misali bir dakikadan kısa sürede tüm askerlerin içinden geçti.
...
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..