Winnie taşı çıkardıktan sonra defterine not aldı. Ardından kafasını kaldırdı ve en başından beri sakin gözlerle Lyra'nın savaşını izleyen Altair'a baktı.
"Bayım.. Sizin sıranız.."
...
Altair sıradan bir ses tonuyla konuştu. "Orta aşama değil de, Yüksek Aşama yap."
"İki aşama yüksekte ki bir kukla ile dövüşmek mi istiyorsun? Şifacılarımız olsa dahi ölebilirsin." Winnie Altair'ın soğuk gözlerine baktı. Her yıl birkaç aptal kendini abarttığı için kuklanın altında eziliyordu.
"Sorun değil." Altair kısa bir şekilde cevap verdi. Winnie o kadar güzel ve tatlı birisi değildi. Bu yüzden onunla konuşmasının pek bir önemi yoktu.
Kişiliği en küçük kardeşinden bile kötüydü.
"İyi madem. Ama unutmayın ki bu kuklanın dayanıklılığı Düşük Aşama Ustalar kadar yüksek! Bu yüzden onu kırmayı ya da delmeyi düşünmeyin. Bunu denerken ölebilirsiniz..." Winnie başka bir kuklanın sırtına, daha büyük bir taş takarken söyledi.
"Sorun değil."
Altair umursamaz bir şekilde cevap verdi. Dövüş tecrübesi çok az ve sınırlıydı. Gücünün seviyesini daha bilmiyordu. Üstelik Gümüş Gözü denemek için bundan daha iyi bir fırsat bulamazdı.
"Peki, o zaman." Winnie elini kaldırdı ve bağırdı.
"Başla!"
***
Altair hiç bir şekilde pozisyon almadan sıradan bir şekilde kuklaya yürüdü. Kukla bir anda orjinal konumundan kaybolarak Altair'ın önünde belirdi.
Altair'ın gümüş gözleri öncekinden daha soluk bir şekilde, kuklanın güzergahını belirlemişti bile. Altair hiç tereddüt etmeden milisaniye sonra kuklanın ortaya çıkacağı yere mızrağın savurdu.
Cling!
Kukla birkaç adım geri giderken, Altair kendisini, darbeyi kullanarak uzaklaştırmıştı bile. Havadayken, yarım bir nefes aldı ve mızrağın tersiyle kendisini kuklaya doğru fırlattı.
Ardından hiç tereddüt etmeden dönerek mızrağı kuklanın kafasına indirdi.
BOOM!
Altair o kadar sert vurmuştu ki, kuklanın vücudu sarsılmıştı.
Ancak Altair'ın da bir sorunu vardı.
Crack!
Demir mızrak darbenin gücüne dayanamamış ve çatlamıştı.
Lyra bu durumu fark ettiğinde hiç tereddüt etmeden silahların olduğu yerden benzer bir mızrak alıp, Altair'a fırlattı.
Altair elinde ki mızrağı bir mermi gibi kuklaya gönderdi ve kendisine gelen mızrağı yakaladı.
Svish!
Kukla üzerine gelen mızraktan kolayca kaçmış ve karşı saldırıda bulunmuştu.
***
Altair'ın kuklaya vurduğu mızrak darbesi çok ses çıkarmış ve diğer savaşçıların dikkatini çekmişti. Sesin kaynağına baktıklarında çok şaşırmış bir şekilde kendi testlerini unutmuşlardı.
Altair'ın savaşına bakanlardan birisi de Orta Aşama Savaşçı olan bir elfti. Bu elfin adı Zane'di. Şuan da şaşkınlıkla Altair'ı izliyor, her saniye daha da şaşırıyordu.
"Mızrak böyle kullanılabiliyor muydu?" Zane Altair'ın mızrağını sadece saplamak ve savurmak için değil, hareket etmek için kullandığını gördükçe şaşırıyordu.
Mızrağı daha da yükselmek ve momentum almak için kullanmak çok nadir ve çok zor bir şeydi. Ancak şu anda izlediği çocuk ikisini de ustaca yapıyor, kolayca karşı saldırı yapıyordu.
Altair eğildi ve mızrağın ucuyla kuklayı kendinden uzaklaştırdı. Kukla ikinci adımını attığı anda mızrak bir kırbaç gibi kuklanın kafasına indi.
BAAM!
Kukla daha darbenin etkisini göremeden mızrağın arkasıyla tam ters yönünden bir darbe daha yedi.
Altair elinde ki mızrak sürekli dans etti ve kuklaya hiçbir saldırı şansı vermedi. Bütün saldırıları kuklanın yarım saniye sonra olacağı yere vuruyordu. Bu yüzden kuklanın hareket edecek zamanı dahi olmuyordu.
***
'Hm... Gümüş göz sayesinde hareketlerini okuyabiliyorum. Bütün hareketlerini, çevreyi dahi görebiliyor ve okuyabiliyorum.' Altair'ın gözleri çok hızlı bir şekilde hareket ediyordu. Gözlerini çevirdiği yere mızrağıyla saldırıyordu.
Her darbesi kuklaya çarpıyordu.
Zaman yavaş yavaş geçti ve kukla Altair'a karşılık bile veremeden tüm darbeleri yiyordu.
Altair'ın savaşını şaşkın gözlerle izleyen Winnie sürenin bittiğini fark ederek komutunu verdi.
"Bitti."
***
Altair ve Lyra Winnie'yi takip ederek ana salona gelmişlerdi. Şuan da bir masa da oturmuş bir şeyler içiyorlardı. Altair elinde ki kaplan sütünü içerken Lyra'ya baktı. "Umarım çok bekletmezler. Çoktan dört saattir dışarıdayız.. Yoruldum."
Lyra'da Altair gibi süt almıştı. Pipete benzer bir malzemeyle içiyordu. "Pek uzun süreceğini sanmam. Celer şehrinin Savaş Tapınağı hakkında en sevilen özellik; Hızlı olmasıdır. Normalde 4 saat sürecek bir şeyi, bir saatte yapıyorlar. Ayrıca neden süt içiyoruz?" her ne kadar süt içmekten rahatsız olmasa da, şarap varken süt içmek aşağılayıcıydı.
"Buranın alkolleri sidik gibi... Üstelik bu süt çok güzel ve besleyici olması, beni daha da haklı çıkarıyor." Altair iç çekti. Burada ki sütler ve hayvansal gıdalar dünyada ki ile karşılaştırılamayacak kadar iyiydi. Bu yüzden diğer içecekler yerine süt hepsinden daha iyi geliyordu.
Altair'ın dediklerini duyan Lyra sadece gözlerini devirdi.
Altair hiç bir şey söylemeden sütünü içmeye devam etti.
Ana Salon oldukça hareketli ve kalabalıktı. Hulk gibi kaslı herifler sırtlarında ki kılıçlar ile hava atmaya çalışıyor, büyücüler kendilerine en iyi bakacak kişileri arıyordu.
Görevli personel yeni gelen kişileri karşılıyorken, işlerini bitirmiş olan savaşçılar Altair'lar gibi masalara oturmuş bir şeyler yiyip içiyorlardı.
Etrafı inceleten Altair, onlara doğru bir Savaşçı-Büyücü grubunun geldiğini gördü. Lyra onları umursamasa da, Altair'ın kaşları çatılmıştı.
Onların neden geldiklerini anlamıştı.
Haaah~
"Hey güzellik! Grubumuza katılmak ister misin?" Grubun en önünde ki adam konuştu. Sağ kaşından çenesine kadar derin bir kılıç izi vardı. Boyu rahatça iki metreyi geçiyordu. Sırtında ki dev çekiç yüzler kilogram ağırlıktaymış gibi gözüküyor, bakana ezilme korkusu veriyordu.
En önde ki adamda dahil grupta toplam yedi kişi vardı. Bu yedi kişinin beşi erkeklerden oluşurken, diğer ikisi kızlardan oluşuyordu.
Kızlar Lyra'ya kıskançlık ve hor görmeyle bakıyorlardı.
"Hayır." Lyra soğukça reddetti. Adamın niyetini anlamış gibi bir hâli vardı. Niyetleri iyi olsa dahi kabul etme gibi bir arzusu yoktu.
Ancak böyle adamların kolayca vazgeçmeyeceğini bilmiyordu.
"Neden? Yoksa yanında ki erkek arkadaşın yüzünden mi?" Adamın iğrenç suratında, fareleri bile kusturacak kadar iğrenç bir gülümseme belirdi.
Bu iki kişinin en güçlüsü düşük aşama savaşçıydı. Üstelik yanlarında korumalarının olmaması, onların ordudan ya da soylu ailelerden birisinin üyesi olmadığını gösteriyordu.
Böyle güzel bir kızın halktan olması bir mucizeydi. Onu kendisine alması gerekiyor, sadece kendisinin olmasını istiyordu.
Kendinde neden mi böyle bir hak görüyordu?
Çünkü o daha güçlüydü.
O Düşük Aşama Usta Savaşçıydı!
Lyra Altair'a baktı ve gülümsedi.
Gülümsemesi iğrenç adamın gözlerinde ki arzuyu daha da artırmıştı. Sadece onunla kalmamış diğer dört erkeğinde onu arzulamasını sağlamıştı.
"Hayır, onun yüzünden değil. Senin boktan yüzünü görmek midemin bulanmasına yetiyor. Senin için nacizane tavsiyem; kafanı bok çukuruna sokup ölmeyi beklemen. Sana yakışacak bir ölün olur." Lyra en ufak bir şekilde acımadı.
Lyra'nın kelimeleri adamın yarasını deşmişti. Yüzü çocukluktan beri çirkin ve korkunç bir haldeydi. Bu çirkinlik onda aşağılık kompleksi oluşmasına neden olmuştu. Bu sorununu güzel kızları kendisine alarak, yok saymaya çalışıyordu.
Kızların yalvaran gözlerini görünce mutlu oluyordu.
Kısacası has bir orospu çocuğuydu!
Adam soğuk bir sesle konuştu. "Senin için iyilik yapıyor ve benim gibi güçlü birisiyle takım olma şansı veriyorum. Ancak senin yaptığın hâlâ süt için bir veledin yanında durman... Güzelliğine çok yazık."
Güzellik bir lütuftu. Tabi ki güçlü olduğun sürece... Ancak halktan güzel kızlar için bir lütuf değil, bir lanetti. Aileleri tarafından satılan kızlardan tut, güçlü insanlar tarafından cariye olarak alınanlar vardı.
"Senin iyiliğine ihtiyacım yok." Lyra böyle bir adamla konuştukça midesi bulanıyordu.
Altair etrafa baktı ve kimsenin karışmadığını gördü. Görünüyor ki oldukça sıradan bir olaydı. Artık bir şeyler demesi gerektiğine karar vererek, Lyra'ya baktı.
Adam elini Lyra'nın omzuna koymuştu.
'Ona dokunan kişileri öldür!'
Neden bilmiyordu ama aklında bu cümle belirmişti. Gözlerinin rengi kendi isteği dışında değişerek siyah hale geldi ve çok büyük bir öldürme niyeti saldı.
***
Winnie önceden birkaç kişi öldürmüş birisiydi. Bu yüzden öldürme niyetini rahatça sezebiliyordu. Savaş Tapınağı'nın damgacısına kimlikleri bastırırken çok büyük bir öldürme niyeti hissetti.
Gözleri büyürken, korkuyla titremeye başladı.
'Bu öldürme niyeti de ne?! Bir Şeytan General mi geldi? Hayır. Bariyer uyarırdı!' Winnie eliyle kendini desteklerken, gözyaşları dökmeye başladı.
Tüm iradesi kırılmıştı.
'Bana karşı olmamasına rağmen...' zayıf zihni daha fazla dayanamayarak çöktü.
***
Winnie bile bu kadar hasar almışken öldürme niyetinin odağı olan çirkin adam altına işiyordu. İğrenç sıvı yere pantolonun paçasından akarken, arkasında ki insanlar bayılmıştı.
Altair yavaşça ayağa kalktı ve adama doğru ilerledi.
Neden bilmiyordu ama şuan aşırı derecede öfkeli hissediyordu. 'O Lyra'ya dokundu?! Pis elleriyle?!
Dokundu!
Ona?!'
Dokunma girişiminde bulundu?!'
Altair'ın kafası yere doğru eğikti. Sanki bir şeyden pişman ve üzgünmüş gibiydi. Ama bu yapacaklarından değil de, yaptıklarından dolayıydı.
Geçmiş için yas tutuyordu.
Altair'ın eli çok yavaş bir şekilde adamın boğazına gitti.
O kadar yavaş olmasına rağmen adam en ufak bir harekette bulunamamıştı.
Adamın gözlerinden yaşlar ararken, sadece bir kelime söyleyebildi.
"Yapma."
Ancak Altair hiçbir şey duymamış gibi adamın boğazını kavrayarak havaya kaldırdı. "Hiç kimsenin yapmaması gereken bir şeyi yaptın..."
Adamın ağzından köpükler gelirken, zor bir şekilde mırıldandı.
"Ne?"
Altair kafasını kaldırdı ve gözlerini adamın gözlerine sabitledi. Gözlerinde yaşama isteğine ya da duygulara dair en ufak bir şey yoktu.
Uzay'ın sonsuz karanlığı bile daha parlak ve canlıydı.
Adamın yaşlı gözleri Altair'ın ki ile buluştuğu anda odağını yitirdi ve kafasından garip bir ışık çıkarak Altair'ın gözlerine girdi.
Çırpınmayı ve nefes almayı bıraktı.
Ana salonda bulunan Usta seviyesinin altında ki kişilerin hepsi bayılmıştı. Ayakta sadece birkaç kişi kalmıştı. Onlarda zaten korkuyla Altair'a bakıyordu.
Bu kadar güçlü bir öldürme niyeti için kaç kişi öldürmüştü?
Altair elinde ki adamı bir çuvalmış gibi fırlattı ve gözlerini bayılmış olan takım arkadaşlarına çevirdi. Onlara baktığı anda hepsinin üzerinde garip bir hava oluştu ve Altair'ın gözlerine girerek kayboldular.
Yerde yatan altı kişide ölmüştü.
Altair önce ona korkuyla bakan insanlara, ardından benzer bir korkuyla ona bakan Lyra'ya baktı. Zaten bunu bekliyormuş gibi iç çekti ve Lyra'nın yanına gitti.
Hafifçe eğildikten sonra fısıldadı.
"Beni geri götür."
Kelimeleri Lyra'nın kulağına ulaştığı anda bilincini kaybederek Lyra'nın üzerine yığıldı.
Bilincini kaybetti.
***
Fufufu~ Asıl eğlence buradan sonra başlıyor!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..