***
"Üsteğmen Thelma, rapor vermek için burada!"
"Girebilirsin." Altair doğruldu ve masaya yaslandı.
Altair iznin verdiği anda Thelma elinde büyük bir dosyayla odaya girdi. Odada ki malzemelere merakla baksa da sormak istemedi.
"İstediğiniz rapor burada..." Elinde ki dosyayı Altair'ın masasına bıraktı ve geri döndü.
Altair önünde ki dosyayı açarken, hızlıca gitmek isteyen Thelma'ya seslendi. "Üsteğmen Olivia'ya söyle; 'Durumu kızlara izah ettikten sonra beni görmeye gelsin...' sadece onun yapabileceği bir görevim var."
Altair sadece bir kişiydi. Bu yüzden aynı anda beş işi yapamazdı. Örneğin bölüğü eğitmesi gerektiğinden Feyre köyüne gidip, çocukları kaçıramazdı. Lyra'dan sonra en çok güvendiği kişi Olivia olduğundan, üstelik Altair'ın emirlerini kendi hayatından önde tuttuğundan bu iş için biçilmiş kaftandı.
Lyra'yı da gönderebilirdi ama onun çocukları sevdiğini biliyordu. Altair'dan nefret etmeyecek olsa da, bunu düzeltmesi için zorla ona iyilik yaptırabilirdi.
Thelma Altair'ın dediklerini garip bulsa da bir şey söylemedi. Sadece kafasını salladı ve çadırdan dışarı çıktı.
Ama Lyra öyle değildi. Merakına yenik düşmüş bir şekilde sordu. "Olivia'ya vereceğin görev ne? Sadece onun yapabileceği bir şey?"
Altair bunu beklediğinden dolayı bir robot gibi cevapladı. "Önden gidip benim için bir hazırlık yapması gerekiyor... Bunu sende yapabilirsin ama senin için başka görevlerim var."
Altair kollarını bağladı ve alaylı bir gülümsemeyle Lyra'yı süzdü.
"Ne gibi?" Lyra Altair'ın bakışlarından rahatsız olmamıştı. Herhangi bir kötü niyet sezmiyordu.
"Senin kızlara öncülük etmen gerekiyor. Sekiz Diagram Formasyonu'nun merkezi sen olacaksın. Bu yüzden hepsiyle şimdiden yakınlaşman ve kalplerine yerleşmen gerekiyor." dedi Altair gülümseyerek. Aslında bunu yapmak istemiyordu. Çünkü kızları feda ettiği sırada Lyra üzülebilirdi. Ama savaşta bir formasyonda olmazsa zarar görmesi daha muhtemeldi.
"En." Lyra anladığını belirtti ve arkasını döndü. "O zaman ben çıkıyorum? Zamanımız kısıtlı. Ne kadar hızlı olursak, o kadar güçlü gideriz..."
Altair'ın yüzünde ki gülümseme büyümüştü. Lyra'nın bu huyunu çok seviyordu.
"Tabi ki... Lütfen gelirken de bana bir paket Apfelstrudel al... 4. Cadde de ki dükkanda indirime girmiş olmalı."
"Tamam~" dedi, Lyra çadırdan çıkarken. Aslında Apfelstrudel'in bir tatlı türü olduğunu biliyordu ama hiç denememişti.
"Hahh~" Altair esnerken vücudunu gerdi. Ardından önünde ki rapora ve etrafta ki malzemelere baktı.
"Çok işim var..." dedi Altair önünde ki raporu açarken.
İlk sayfa da kışlada olan büyücü, savaşçı ve büyücü-savaşçı sayısı vardı.
"Hoo... beklediğimden daha fazla? Dokuz tane Büyücü-Savaşçı var. Lyra ve benimle birlikte 11 ediyor. Olivia'da bunun içinde..." Altair ilk sayfada yazan isimlere baktı.
"Anahita, Junia, Afra, Drusilla, Itzel, Damaris, Silvia, Aeliana, Olivia... Bak sen? 4'ü üç elementli büyücü.. Tek elementi olan tek kişi Aeliana Kamala? " Aeliana'nın soy ismini gördükten sonra durakladı. Ardından gözlerinde büyük bir nefret ortaya çıktı.
"Kuzey Dükü'nün soyadı! Owen piçinin kızı mı bu?!"
Kamala ailesi krallığa bağlılık yemini etmiş, büyük soylu ailelerden sadece birisiydi. Kuzey'de büyük bir bölgeyi yöneten bir soyluydu. Ama savaşın sonlarına doğru bilinmedik bir sebepten ötürü askerlerini geri çekerek, Lucy'i ölümün kıyısına getirmişti.
"Yanlış hatırlamıyorsam Güneş'in Parıltısı adlı kahraman kalıntısı Kamala ailesindeydi... Aeliana kaç yaşında acaba?" Altair sayfaları hızlıca çevirmeye başladı. Diğer kişilere bakmadan Aelina Kamala isimli sayfaya geldi.
....
Aeliana Kamala (Büyücü-Savaşçı)
Seviye; Yüksek Aşama Usta Savaşçı ve Yüksek Aşama Usta Büyücü
Silah; Kullandığı büyülü silah bir kılıç. Ateş elementine oldukça uyumlu bir silah olduğundan dolayı her saldırısı ateş elementiyle yapılıyor.
Element; Tek elementli ateş büyücüsü.. Yüksek bir yatkınlığı olduğundan dolayı babası Owel Kamala tarafından sevilen birisidir.
Rütbesi; Teğmen.
Yaş; 22
Deneyimi; Daha iki aylık acemi bir asker. Babası Owel sayesinde bu rütbeye yükselmiş birisidir. Sadece Dena ovasında bir haydut baskınına katılmıştır.
Amacı; Orbis Akademisi Davetiyesi...
...
"Beklediğim gibi... Owen piçinin kızı çıktı. Ayrıca bu yaşta ki gücüne bakılırsa babası tarafından sevilen birisi... Annesinin ateş elementini almış, babasının da kılıç ustalığını almış."
"Ne yapmam gerekiyor... Öldüreyim mi, kullanayım mı? Güneş'in Parıltısı'nı bana getirebilir. Yakında yaş seremonisi gerçekleşecek ve ailenin başına geçecek."
"Ölüsü hiçbir işe yaramayacaktır. Onu kendime bağlayacak ve sonuna kadar sömüreceğim. Ayrıca 22 yaşında ve ateş elementine sahip olduğundan benim için güzel bir kan bankası olur. Yang elementi diğer kızlara göre daha fazla..."
Asil ırkı; insan, şeytan, vampir, iblis, canavar ya da bir tanrı ırkı değildi. Hepsinin karışımından oluşmuş üstün bir ırktı. Hepsinin karışımından yeni bir ırk oluşmuştu. Bütün kanlar birleşerek hepsinden özellikler alarak Asil ırkını oluşturmuştu.
"Lyra'nın ilk haftası dolmak üzere... Yakında kan arzulamaya başlayacaktır. Ayrıca İblis kanı benimkine göre daha baskın olduğundan Yang enerjisi ve Yaşam Gücü'mü de isteyecektir. Bunu karşılamak Aeliana'yı kullanabilirim."
Yaşam Yin-Yang felsefesi üzerine kuruludur. Her şeyin bir zıttı vardır. Her şey denge içinde olur.. Gece-Gündüz, Kadın-Erkek, İyi-Kötü, Aydınlık-Karanlık şeklinde bir denge içindedir. Aynı şey insanlar ve canlılar içinde geçerlidir.
Kadınlar da Yin enerjisi baskınken, erkeklerde Yang enerjisi baskındır. Tıpkı Güneş'in Büyük Yang, Ay'ın Büyük Yin olarak anılması gibiydi.
Bu yüzden kadın Vampir'ler erkeklerde ki Yang enerjisiyle baskın kanı emip, kendi Yin enerjisine çevirirken, erkeklerde benzerini yapar. Bununla güçlenirler.
Tabi ki kadın birisi Yin enerjisi sömürse herhangi bir zararı olmaz ama güçlenemez. Sadece yenilenmesine olanak sağlar..
Lyra'da da benzer bir durum yaşanacaktı. Asil ırkının birinci haftasında Önder olan Altair dışında tüm Asil'ler Kan Nöbeti geçirir. En yakında ki canlıya saldırarak onun kanını ve enerjisini emer.
Altair'ın Lyra'ya uzak görevler vermemesinin sebebi de buydu! İnsanlara zarar vermesinden korkmuyordu. İsterse bir ülkeyi katledebilirdi. Altair kaşlarını bile çatmazdı.
Ama başka erkeklere dokunacağı düşüncesi bile Altair'ı öfkelendiriyordu.
'Güzel... Aeliana'yı şimdilik kullanabilirim. Güneş Parıltısı Rose'un işine yarayabilecek güçlü bir kalıntı... Ayrıca yakında ateş elementim oluşacaktır. Kendimde bir süre kullanabilirim.'
Altair Aeliana'nın profiline bir işaret koydu ve diğer askerlere geçti.
"Anahita Marren... Marren ailesi tarafından evlat edinilmiş. Kökeni Kuzey'de yok olmuş bir kabile.. Buz, Rüzgar ve Tahta mı?!" Altair'ın gözleri parladı. Anahita Marren'in Buz ve Tahta elementlerine sahip olmasına çok sevinmişti.
Hızlıca savaşçı seviyesine baktıktan sonra titredi ve yüzünde büyük bir gülümseme belirdi.
"Hahahaha! Kutsal bok adına! Büyük Usta seviyesinde olan bir Savaşçı! Üstelik Buz elementine olağanüstü bir yatkınlığı var! Neredeyse Stigma oluşturacak!"
Altair'ın en büyük gücü Ruhuydu! Güçlenmesinin en büyük sebebi on bin yıl boyunca arayarak kazandığı bir özellikti.
Siyah gözün ana gücüydü bu! Altair'ın Siyah gözle kaynaştırdığı korkutucu bir güçtü!
"Onu kesinlikle almalıyım! Böylece daha kısa sürede Büyük Usta seviyesine girebilirim!" Daha Usta seviyesinde bile olmasa da Büyük Ustalar'la savaşabilecek güce sahipti. Eğer Anahita'nın gücünü ve kanını çalarsa bu bir seneye kalmadan Azizler'le savaşabilir hale gelecekti. Böylece Charbidys'in zindanına erkenden gidebilir. Kendi oyununu başlatabilirdi.
Altair hızlıca Anahita'nın sayfasına işaret koydu ve üzerine 'Öncelikli' yazdı. Ne olursa olsun Anahita'yı almalıydı.
"Dönüştürme Sanatı'nı kullanabilirken kullanmalıyım. Lyra uyandıktan sonra istesem de kullanamayacağım."
Evrende sadece Mana ve Qi adlı iki enerji yoktu. Onlarca farklı enerji vardı. Örnek olarak sadece Evrenin çekirdeğinde olan Kaos enerjisi.. Ya da Stigma kullanıcılarından bile daha nadir olan Zihinsel Enerji kullanıcıları.
Üst diyarlarda Kızıl Stigma haricinde hiçbir Stigma'nın bir gücü yoktu. Çünkü onların soyları bile kolayca Mor Stigmayı bastırabiliyordu.
Ama Altair'ın Stigmaları'nın hiçbirisi normal değildi. Bizzat Altair tarafından değiştirilmişlerdi ve daha korkutucu bir hale gelmişlerdi.
"Kayıp Kıta Mu'ya gitmek için sabırsızlanıyorum. Oradan Zihinsel Enerji kanallarımı açacak olan meyveyi ve Yedi Yıldız Sarayı'nın kutsal yazıtlarını alabileceğim. Ve ondan sonra kimse benim yükselişimi durduramayacak. Çünkü Siyah Gözüm'ün Ruhsal Güçleri yavaşça uyanmaya başlıyor!"
Altair'ın bu dört farklı enerjiyi ele geçirmesi çok önemliydi. Çünkü yaşayan tüm canlıların başaramayacağı bir şeyi başarması gerekiyordu!
En tepeye tekrardan oturmak ve daha ileriye gitmek için gerekiyordu!
"Yüce Enerji'yi bulmam gerekiyor. Anca böyle Yüce Büyücü seviyesini geçerek nihayete erişebilirim! Ondan sonra kimse bana dokunamayacak. Beni ve ailemi rahatsız edemeyecek!" Altair yumruklarını öyle sert sıktı ki içinde ki hava parçalara ayrıldı.
"Fakat daha Mana ve Qi'yi birleştiremiyorum. Zihinsel ve Ruhsal Enerji kanallarım oluşmamış, hâlâ çok uzakmış gibi geliyor..." Altair buz ve tahta elementine sahip olan tüm büyücüleri işaretledikten sonra güçlü savaşçıları da araya kattı.
Buz enerjisi hayatın kaynağı olan Su ile Soğuk Yin enerjisinin karışımından oluşuyordu. Bu yüzden Yin enerjisi yaşıtlarından yirmi kat daha saftı. Tahta elementi ise Yin ve Yang enerjisinin mükemmel dengesinden oluşuyordu.
Bu onu mükemmel dengede yaratılmış bir beden haline getiriyordu.
Altair on dakika boyunca tüm herkesi inceledi ve kullanabilecekleriyle yararlıları bir kenara ayırdı.
Altair'ın Yüce Büyücü olarak yükselmesinin nedenlerinden birisi Etik kurallara takılmadan, acımasız ve karaktersiz bir şerefsiz haline gelmesiydi.
Öyle ki çevresinde ki herkesin zayıf noktalarını öğrenmeden rahatlamıyordu. Ona saldırmak isteyen kişiler ya ailesiyle tehdit ediliyordu, ya da önemli sırlarıyla... Ama ortak bir özellikleri vardı.
O da Altair'ın işlerini yapsalar bile sonunda kurtulamamış olmaları...
'Ne yazık ki ben bir kahraman değilim. Ya da bir şeytan.. Dünya'yı iyiye çevirip, sonradan tek kötü olduğumdan intihar edecek kadar iyi birisi de değilim. Benim yanımdaysan ve bana zararın dokunmamışsa, seni kullanıp ödülünü vereceğimdir. Fakat karşımdaysan istersen evrenin en güzeli ya da en iyi meleği ol. Seni bekleyecek tek şey ölümdür.'
Bu yazı Altair'ın Yüce Büyücü kulesinin girişinde yazar paragraftı.
"Hm? Adelaide von Kendall?? Burada ne işi var?!" bu ismi görünce midesi kalkmıştı. Çok şanslı olabilirdi ama aynı anda şanssızdı. Çünkü bu kişinin kim olduğunu ve ne kadar önemli birisi olduğunu biliyordu.
"Anastasia o*ospusunun sevgilisi değil mi?!"
Altair'a 'Orbis Kıtasında en nefret ettiğiniz 100 ismi söyleyiniz...' diye sorsalar. Anastasia ilk 20'ye girebilecek birisiydi.
Anastasia'dan öyle nefret ediyordu ki bir zamanlar kahramanlardan bu kadar nefret etmiyordu. Ancak derin bir nefes aldı ve içinde ki saklı öfkeyi yok etti.
"O daha hiçbir şey yapmadı... En azından girişimde bulunmadı. Her ne kadar biricik Rose'umun ablası olsa da onu kolay bir ölüm beklemiyor.." Anastasia'nın soy adı Fortem'di.
Rose'un ablası olmakla beraber, taht yarışında ki rakibiydi. En azından aralarında ki kavgayı açıklamak için söylenen şey buydu.
Anastasia ve Rose farklı annelerden dünyaya gelmişlerdi. Babaları Knox Fortem çapkın bir İmparator olduğundan dolayı yirmiden fazla çocuğu vardı. Altair bile onun şerefsiz bir piç olduğunu kabul etmek zorundaydı. O piç yüzünden Rose çok fazla acı çekmişti.
"Baştan Çıkarma Sanatı'nda Usta seviyesine geldiğimden dolayı, yakında eski yeteneğime kavuşabilirim. Anastasia'yı kandırmak zor olmaz.." Altair'ın Cazibe ve Şekil değiştirme sanatında ki zirve noktasıydı.
Normalde bazı özel ırklar ve güçlü teknikler kişiyi farklı ırkların şekline soksa da asla karşı cinse çeviremiordu.
Ama Altair'ın yarattığı Baştan Çıkarma Sanatı'nda iş farklıydı. O bir kadın görünümüne dönüşebiliyordu. Fakat bunda hala sıkıntıları vardı.
"Cinsiyet organlarımın dönüşmesi için kendimi hadım etmem gerekiyor. Fakat buna asla değmez..." Altair bundan şikayetçi değildi. Göğüsleri ve kadınsal organı tam oluşmuyordu. Aslında işine geliyor, denilebilirdi. Her ne kadar tam bir kadın olmasa da şeytani çekiciliğe sahip bir gacı olabiliyordu.
"Tüm kızlardan bu kadar şeytani bir güzelliğe dönüştüğüm için özür diliyorum." Altair sadece orjinal cinsiyetinde dolaşmamıştı. Çünkü tanıştığı kızların %25'i homoseksüel'di.
Anastasia ve Adealide'de buna dahildi. Hatta bir ara Adelaide Rose'a sulanmaya çalışmıştı ama Altair onun kafasını koparmış, Anastasia ile sonu getirilemeyen bir düşmanlık yaratmıştı.
Zaten Rose'a düşman olan Anastasia daha da nefret dolu olmuş, kahramanlarla iş birliği yapmıştı.
Rose intihar ettikten sonra Altair Anastasia'yı kaçırmış ve Ogre, Goblin ve Ejderhalar'a bir ay boyunca tecavüz ettirip, geneleve satmıştı.
Ama buna rağmen hala öfkesi dinmemiş, onu yetiştiren ailesinin erkeklerini öldürmüştü. Kadınlarsa suçlu olup olmamaları fark etmeksizin benzer bir kader yaşamışlardı.
"Onu kullanarak Anastasia'nın koynuna bir yılan salabilirim." Altair onun sayfasına da bir işaret bıraktı ve dosyayı kapattı.
'Yedi Buz Büyücüsü, İki Büyük Usta, Anahita, Adelaide, Aeliana... Hepinizi en iyi şekilde kullanacağıma söz veriyorum.' Altair dosyayı bir kenara bıraktı ve ayağa kalktı.
"Olivia meditasyona gireli çoktan bir buçuk saat oldu.. Neden hâlâ meditasyon yapıyor? Sadece enerji kanallarından birisini açtım diye bu kadar olmaz..." oldukça dengeli bir şekilde açtığından dolayı yarım saat içinde bitirmesi gerekiyordu.
"Her neyse... Ona çok kötü davranmadığım sürece bana asla ihanet edemez... Ona yeterli ilgiyi göstermem yetecektir." Altair on metrelik odunun yanına gitti ve elini salladı.
Çat!
On metrelik odun ortadan ikiye ayrıldı. Altair bunu umursamadan odunu yüzlerce parçaya ayırmaya başladı.
On dakika sonra yerde dört yüzden fazla eşit kesilmiş tahta parçası vardı. Altair hepsinin dışında ki kabuğu soydu ve masasının kenarına koydu.
Ardından önceden yazdığı Formasyon Parşömenini açtı ve Sekiz Diagram'dan birisi olan Maymun Sun Wukong'un sembolünü kopyalamaya başladı.
Elinde ki Kızıl Kan Atı'ndan yapılmış fırçayla, Dev Metal Maymunu kanını aldı ve tahta parçasına 'Maymun' sembolünü çizmeye başladı.
"200 askerle sadece Maymun Sütununu oluşturabiliriz. Gerçek formasyon için 1600 asker gerekiyor ki.. Bu hâlâ yeterli olmayacaktır."
Altair'ın fırçası hızlı bir şekilde aktı ve saniyeler içinde on tane sembol çizdi.
"Giriyorum~" dışarıdan Altair'ın kulağını gıdıklayan hoş bir ses geldi.
Bu Lyra'nın sesiydi!
Altair kafasını kaldırdı ve elinde bir torbayla giren Lyra'ya baktı. Torbanın gereğinden büyük olduğunu fark ettiğinde Altair biraz sevindi. Çünkü Apfelstrudel keki Lyra'nın en sevdiği keklerden birisiydi. Daha fazla alması onun fazlaca yiyebileceği anlamına geliyordu.
"Oldukça fazla almışsın, ha?" Altair'ın nazik bir şekilde konuştu. Ardından yüzünde ki beyaz maskeyi çıkardı.
"Evet! Satıcı bir anda üç paket çıkarınca ne yapacağımı şaşırdım. Bende hepsini aldım..." Lyra kafasını eğdi. Gerçekten utanmıştı...
"Ho..." Altair içinden satıcıyı öldürme düşüncesi geçse de Lyra'nın utangaç halini çok seviyordu. Çünkü bir zamanlar asıl utangaç kişi Lyra değil, Altair'dı. Gelecekte onu böyle göremeyecekti...
"Anladım. Maskeni çıkar ve bana eşlik et. Seveceğine eminim..." Altair diğer koltuklardan birisini gösterdi.
Lyra hiç düşünmeden maskesini çıkardı ve Altair'ın yüreğini ısıtacak bir gülümsemeyle Altair'ın gösterdiği koltuğa oturdu.
Kekin güzel kokusu çadırın içini doldururken, Lyra'nın gözleri parladı. Zaman kaybetmeden torbayı açtı ve her birisinde on kek olan üç kutuyu masaya serdi.
Altair elinde ki fırçayı ve tahtaları bırakıp, elini temizledi. Ardından kanın kurumasını engellemek için kutuyu kapatıp kenara koydu.
Gümüş gözleri Lyra'nın kutuyu açışını izlerken, sakin ve huzurluydu. Tüm sorunları yok olmuş gibiydi.
'O yaşadığı çirkin hayatı hak etmeyen birisiydi... Güçsüzlüğün bedeli kadınların ve çocukların oldu aptal Altair... Onlara istediklerini veremezsen, hayatının bir değeri yok..'
Bunlar Lyra'ya bakarken aklından geçen düşüncelerdi. Lyra'nın saf ve temiz kalbi Altair yüzünden öfke ve karanlıkla kaplanmıştı.
"Bana yedirsene..." Altair kafasını uzattı ve bir tane kek istedi. Kendisi istese alabilirdi ama Lyra'nın vermesini istiyordu.
Lyra Altair'ın istediğini anladı ve kafasını sallayarak bir keki alıp Altair'ın ağzına yerleştirdi.
Altair mutlu bir şekilde keki çiğnemeye başladı. 'Tatlıyı yapan aşçı kimse bir daha yapmasın... Elma dilimleri, ceviz ve kuru üzümler kaliteli değil. Ayrıca hamur çıtır çıtır değil, taş gibi olmuş. İleride kendim yapmam gerekiyor...' normalde Altair bu kadar kötü bir tatlıyı yemezdi. Ama Lyra'nın elinden yediğinde, en iyi yemekten bile daha lezzetli oluyordu.
'Hm?! Kapıda ki Thelma mı?' Altair çadırın girişinde birisini hissettiğinde, siniri bozuldu. Ardından gözleri hafifçe parladı ve Thelma'ya vermesi gereken; Formasyon Parşömeni ve dosya yerinden kayboldu.
***
Girişte ki kişi gerçekten Thelma'ydı. Altair'a önemli bir şey sorması gerekiyordu. Ayrıca dosyayı alması ve askerleri görevlendirmesi gerekiyordu.
Üstünü başını düzeltti ve sesini yükseltmek için bir nefes aldı.
"Üst-" fakat ilk kelimesini dahi tam söyleyemeden kulağına bir ses geldi. Neler olduğunun farkında bile değilken, bir parşömen ve iki kağıt dosyası geldi.
"Beni rahatsız etme..."
Altair'ın sesiydi bu! Tam olarak Thelma'nın kulağına girmiş, başka kimse duymamıştı.
Thelma üzerine gelen kağıtları yakaladı ve ağzını açtı. Ancak bir şey söyleyememişti.
'Neler oluyor? O Yüzbaşı'nın sesi değil miydi? Nasıl yaptı?! Ama o usta aşamasına bile değil ki!'
Thelma'nın gözleri büyümüştü. Çünkü biraz önce Ses büyülerinden birisi olan 'Fısıltı' kullanılmıştı. Fakat en ufak bir şekilde sezememişti. Bu Altair hakkında ki düşüncelerini karmaşık hale getirmişti.
Ama bir şey söyleyememiş ve geri çekilmeye karar vermişti.
***
'Thelma neler yapacağını bilen birisi... Benim yönlendirmeme gerek yok. Parşömen'de yazanları takip ederse her şeyi başarabilir..' Altair Lyra'ya bakarken aklından geçen düşünceleri sildi. Thelma'nın yapması gereken her şey yazıyordu verdiği kağıtlarda.
Lyra zarif bir şekilde önünde ki kutulardan bir kek aldı ve küçük bir ısırık aldı. Isırdıktan sonra eliyle azını kapattı ve yavaş bir şekilde çiğnemeye başladı.
Altair kıkırdadı. "Bu kadar nazik olmana gerek yok. Senin nasıl yemek yediğini çok iyi biliyorum.. Benim önümde kendini kasmana gerek yok."
Altair Lyra ile çok uzun yıllar geçirmişti. Onun bütün huylarını kendi isminden daha iyi biliyordu. Lyra'nın en sevdiği şey Stella ve Luna ile birlikte yemek yemekti. Oldukça obur birisiydi ve Altair'ın yemeklerini çok severdi.
Lyra gözlerini Altair'a çevirdi ve şaşkın bir şekilde baktı. Altair'ın yanında her zaman nazik bir şekilde yemek yemişti. Bu yüzden onun nasıl yemek yediğini bilmiyordu.
Kafasını salladı ve daha rahat bir şekilde yemeye başladı.
Zaman yavaş yavaş geçti ve Altair gözünü Lyra'dan en ufak bir şekilde ayırmadı. İlk ısırığını aldığı anda parlayan gözlerinden, yanağında kalan kek parçalarına kadar... Her hareketi ruhuna kazınıyordu.
Ona baktığı her saniye bir yemin daha ediyordu.
***
Thelma karşısında dizilen kızlara bakarken derin bir iç çekti. Her ne kadar Olivia yüzünden Altair'ı kabullenseler de çoğu hâlâ saygı duymuyordu.
Elinde ki dosyayı açtı ve kızlara bakarken konuştu. "Bölük komutanı askerlerini seçti ve ayırdı. İsmini söylediğim kişiler kenara ayrılacak! İtiraz olmayacak, çünkü bölük komutanı yeterince sakin davrandı. Ölmek istemiyorsanız ve askeri mahkemede yargılanmak istemiyorsanız düzgün davranın." Thelma onlarn cevabını beklemeden isimleri okumaya başladı.
"Çavuş Anahita!
Çavuş Junia!
Çavuş Afra!
Kıdemli Çavuş Drusilla!
Asteğmen Damaris!
Asteğmen Silvia!
Teğmen Aeliana!
ve Üsteğmen Olivia!
Lütfen bu kişiler takımlarından ayrılıp, benim arkamda sıraya geçsinler." Thelma bu kişilerin seçileceğini zaten biliyordu. Kim Büyücü-Savaşçılar varken başkalarını seçerdi ki...
Onların sıraya geçmesini beklemeden devam etti. "Üsteğmen Thelma!
Üsteğmen Lyra!
Er Meynar!
Er Cassia..."
Thelma'nın söylediği her isim takımlarından ayrılıp arkasında sıraya geçti.
"Er Adelaide!"
Boom!
Bütün kızlar şaşkın bir şekilde gözden uzak yerde sakince duran siyah maskeli kadına baktı. Herhangi bir aura yaymıyordu. Bu onun daha Acemi Savaşçı olduğunu gösteriyordu. Üstelik her zaman sessiz birisi olduğundan dolayı çoğu kişi bu isimde birisi olduğunu bilmiyordu.
Her zaman gözden ırak ve sessiz birisiydi. Üstelik herhangi bir özelliği olmadığından onun seçildiğine inanamıyorlardı. Şuan da herkes bölüğe seçilmek istiyordu; çünkü Olivia, Anahita gibi güçlü ve özel kişilerin hepsi gitmişti. Bu yüzden bazı kızlar önemsiz birisinin yerlerini almasına bozulmuştu. Ancak bir şey söylemediler...
Adelaide buraya geldiğinden beri ilk defa şaşırdı ve kafasını kaldırdı. Gözbebekleri titriyordu.
'Bir yerde hata mı yaptım? Ama mükemmel bir profilim var! Kimse beni fark etmemiştir!' buraya Fortem ve Gloria'nın casusu olarak gelmişti. Sahte kimlikle yakınlarda ki bir krallığın prensesi olarak gözüküyordu. Üstelik 3. Kışlada olduğundan dolayı kimsenin götü burayı araştırmaya yemiyordu.
"Er Adelaide, lütfen hızlı olun."
Thelma'nın sesi onu şaşkınlığından uyandırmıştı.
Hızlıca yerinden ayrıldı ve Thelma'nın arkasında ki sıranın arkalarına geçti.
'Yüzbaşı benden şüphelenmiş olabilir... Onu en yakın zamanda ortadan kaldırmam gerekiyor...' bir casus için en büyük düşman 'Şüphe'ydi.
'Yoksa, Lucy'e saldırma fırsatı bulamadan kafam uçabilir..' gözlerinde keskin bir bakış ortaya çıktı.
Thelma hızlıca devam etti.
***
3000 Kelime... Hm :)
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..