"Neler oluyor burada?" Lyra sakince oturan Altair'ın yüzüne bakıyordu. Kaşları çatılmıştı.
Altair kafasını sakince Lyra'ya çevirdi ve nazik bir şekilde gülümsedi. "Endişelenmeye gerek yok. Üsteğmen Olivia ile anlaşmaya vardık. Büyük Usta seviyesine geçmesine yardım ettim. O da karşılığında emrime girmeyi kabul etti..."
Lyra rahat bir nefes aldı ve meditasyon yapan Olivia'ya baktı. Gerçekten etrafında ki mana sadece ona doğru akıyordu. Ama bir süre sonra Altair'ın bir Büyük Usta'ya seviye atlattığını fark etti ve yüzünde büyük bir şaşkınlık ortaya çıktı.
Tabi ki maskesinden dolayı kimse fark etmemişti.
"Aman aman... Eğer daha fazla ses çıkarırsak, meditasyonu bölünür ve geri tepmeyle karşılaşabilir..." Altair sandalyeden kalktı ve kapıya doğru yürüdü.
"Mn." Lyra Altair'ın söylediklerini mantıklı buldu ve yanında ki kızlarla birlikte odadan çıkıp, kapıyı kapattı.
Altair gülümseyerek, Lyra ile birlikte gelen kızlara baktı. "Yüzümü kapatabileceğim bir bez ya da maske var mı?"
Altair'ın nazik gülümsemesi kızların yanaklarını kızarttı. Hiç deneyimlerinin olmadığı belliydi. Bu yüzden Altair'ın onlara bu kadar nazik davranması onları utandırmıştı. Nedense Altair'ın komutanları olmasını kötü bulmadılar..
Lyra Altair'ın hareketlerini görünce onu çimdikledi. Bilmediği bir sebepten dolayı Altair'ın başka kızlara yakın olmasını istemiyordu.
Altair'ın canı hiç acımamıştı. Aksine bunu görünce sevinmişti. O aşk ve sevgi konusunda bir aptal ya da saf değildi. Aksine oldukça deneyimli bir şerefsizdi. Bu yüzden onun kıskandığını anlamıştı. Bu onu üzmek yerine sevindirdi.
Yüzü kızaran kızlardan birisi kafasını salladı ve bembeyaz bir maske çıkarıp Altair'a uzattı. Hareketleri çekingendi.
Altair gülümsemesini bozmadan maskeyi aldı ve taktı. Gülümsemesi silinmiş, yerini buz gibi bir ifadeye bırakmıştı.
'Güzel... Bu kızları kullanarak Doğu'da rahat bir şekilde hareket edebilirim... Soylu klanların ordularını kullanabilirsem, Fortis bölgesinde ki nihai savaşa katılabilecek kadar güçlü olabilirim... Her türlü kaybedeceğimizden dolayı, 1. Prenses Lilith ve Veliaht Prens'in koruduğu Meira Şehrine sızabilirim... Fakat bu savaşa daha bir yıl var.'
Altair hiç bir zaman iyi birisi olmamıştı. Önemsediği insanlar iki elin parmağını zar zor geçebilirdi. Onun dışında herkes onun için iskeletten farksızdı. Ne kadar güzel, ne kadar güçlü olursa olsun. Bu asla değişmeyen bir şeydi.
Ayrıca Ella ve Lyra'yı korumak için feda edemeyeceği neredeyse hiçbir şey yoktu. Buna onuru, şerefi hatta haysiyeti de.. Önceliği onların hayatta kalmaları ve mutlu olmalarıydı.
Onların yanında olamasa bile!
"Hm." Altair maskesini taktıktan sonra kafasını salladı ve Lyra ile birlikte aşağıya inmeye başladı.
Lyra ile birlikte gelen beş kız vardı. Altair ikisinin kapıda nöbet tutmasının gerektiğini söyleyerek geride bıraktı.
***
"Bir saate herkesin özgeçmişini istiyorum..." Altair karşısında ki subaya bakarak konuştu.
Simsiyah saçlarının altında mavi gözleri olan on yedi yaşında bir kızdı. Bir Büyücü olmasına rağmen, yakın dövüşte savaşçılardan daha tehlikeli birisiydi. İnce figürü sayesinde küçük ve güçsüz sanılma ihtimali olsa da, keskin buz soğuğu mavi gözleri insanı tereddüte sokacak cinstendi. Üstelik annesi Mila Calliope'nin üstün genleri sayesinde 3. Kışlanın çiçeği gibiydi.
Bu subayın adı Thelma'ydı. Calliope Dükalığının şuan ki varisiydi. Calliope ailesi askeri bir aile olduğundan dolayı, cinsiyet fark etmeksizin tüm Calliope'lar askerlik yapmak zorundadır.
Üstelik savaşın kutsallığına inandıklarından dolayı kimse torpille yüksek yetkiye çıkmaz, herkes kendi bileğinin hakkıyla yükselirdi. Bu yüzden büyük bir dükalığın prensesi olan Thelma Calliope'nin sıradan bir subay olarak başlamasını kimse garipsememişlerdi. Hatta bir çok vatansever asker buna sevinmiş, onu yüksek mertebeye çıkarmak istemişler ve dükalıkla daha da bağlanmayı istemişlerdi. Sonuçta Calliope Dükalığı Pulchra için oldukça önemliydi.
Pulchra'nın en önemli müttefiklerinden birisiydi!
"Evet, efendim!" Thelma onayladı. Olivia'dan bile daha güçlü aurası vardı Thelma'nın. Çünkü o kışlada ki en güçlü büyücüydü. Ses ve Rüzgar elementlerine yüksek yatkınlığı olan yakın dövüş büyüsücüydü. Calliope ailesinin 'Güzel Ses Kılıcı' isimli tekniği sayesinde yakın dövüşte dahi oldukça güçlüydü. Büyücülerden beklenmeyecek kadar hızlı ve sürekliydi.
Altair oturduğu masanın çekmecesinden bir parşömen çıkardı ve üzerine fırçayla bir şeyler yazmaya başladı. Yazdıkları arasında bazı kelimeler, diyagramlar, oluşumlar ve savaş teknikleri vardı.
Bir süre daha bir şeyler yazdıktan sonra parşömenin üzerinde ki mürekkebin hızlı bir şekilde kurumasını bekledi.
"Kışlada kaç Büyücü, Savaşçı ve Büyücü-Savaşçı var? Seviyelerine göre..." Altair kurumakta olan mürekkebe bakarken sordu. Olivia'nın yanından ayrılalı sadece yarım saat olduğu için Thelma dışında kimseyle görüşmemişti. Bu yüzden onlar hakkında bir bilgisi yoktu.
Thelma bir süre düşündükten sonra konuştu. "Büyük Usta seviyesine bir adım atmak üzere olan 5 savaşçı, Usta aşamasında 50 savaşçı ve 20 büyücü, Savaşçı aşamasında 100, Büyücü aşamasında 50 askerimiz var. Bu seviyelerin altındaysa, 175 kalfa savaşçı, 50 tane de kalfa büyücümüz var. Savaşçıların neredeyse hepsi bir kılıç tekniğinde temel aşamada, büyücüler ise temel büyüleri biliyor. Herkes at sürmeyi bildiğinden, onları süvarilik için eğitiyorum."
Altair Thelma'nın söylediklerinden memnun kalmıştı. Her ne kadar Olivia'yı takip ettiğinden dolayı ondan biraz şüpheci olsa da görevini layıkıyla yerine getiriyordu.
"Anladım." Altair parşömeni sardı ve kenara koydu. Ardından Thelma'nın mavi gözlerine baktı.
"Dediğim gibi burada bulunan herkesin; Ailelerini, yaşlarını, amaçlarını, rütbelerini, yeteneklerini, kullandığı kılıcı, hatta sahip olduğu elementlere kadar hepsinin bilgilerini istiyorum. Ayrıca özgeçmişlerini de istiyorum..." Bu cidden Altair için önemliydi. Hangilerini nasıl kullanacağını belirlemesi için; onlar hakkında bilgi sahibi olmalıydı.
Ancak Altair bununla kalmadı ve ekledi. "Yarından sonra bizi Fırtına Tugayı ile sert bir çatışma bekliyor. Komutanları Fırtına General Clyde Mila... Yaklaşık 4,250 kişilik deneyimli askerlere önderlik ediyor. Yarısından çoğu Usta seviyesinde olduğundan Fırtına Tanrısı formasyonunu üst seviyeye kadar kullanabiliyor. Ayrıca kendisi Büyük Usta seviyesinin zirvesinde olan Fırtına Elementine sahip, üç elementli bir büyücü... Fırtına elementine olan olağanüstü yatkınlığı sayesinde bizi tek bir Alan-Büyüsü ile yeryüzünden silebilir."
Thelma bunları duyduktan sonra güzel kaşlarını çattı. Korkmadığını söylemek hata olurdu. Çünkü annesinin Fırtına Generali Clyde'ı anlattığı zamanları hatırlıyordu. Acımasız, korkak ve temkinli biri olduğunu söylerdi hep. Bu yüzden kafasını almak çok zordu. Ayrıca Düşük Aziz Seviye Savaşçı olduğundan dolayı savaşın yönünü tamamen değiştirebilecek birisiydi.
Altair geriye yaslandı. "Üç saate kalmadan emirler gelir. Ayrıca yarın akşama doğru ordu hareket edecek. Çünkü Clyde tam buraya, Celer Şehrine doğru geliyor. Burayı savunmak en son seçeneğimiz olacak, Dena ovası Fırtına Büyüleri için biçilmiş kaftan. Tabi ki en büyük sebep bu değil..."
Altair tam devam edecekken Thelma onun yerine konuştu. "Celer Şehrinin çevresinde savaşmak bize yarardan çok zarar getirir. Krallık çok fazla hasar almış durumda; Bu yüzden Celer Şehrinin tahrip olmasını kaldıramayız. Tahminime göre Guinevere Nehrine doğru hareket edip, onları karşılayacağız. Onlardan önce varacağımızdan dolayı Büyülü topları, Hava gemilerini ve formasyonları hazırlayabiliriz. Guinevere Nehri'nin köprüsü olan Kırmızı Kar Köprüsünü savunursak büyük bir şansımız olur... Ama bunu Fırtına General'de düşünebilir..." Thelma askeri bir aileden olduğundan dolayı savaş konusunda bilgili ve ilgiliydi.
Thelma'nın konuştukları Altair'ı şaşırmıştı. Orbis Kıtasında ki insanlar strateji ve taktikle uğraşmazlardı. Saf gücün her şeyin üstesinden geleceğine inanıyor, her zamanda öyle yapıyorlardı.
"Haklısın. Teknoloji bakımından bizimle karşılaştırılamazlar. Ayrıca başkent Pulchra'dan harekete geçen 13 Gökyüzü Atın'dan oluşan bir gemi filosu var. Fakat Orta Seviye Büyü Kristal kullanmalarından dolayı iki hafta da gelebilirler... General Arya önderliğinde olduğundan dolayı içimiz rahat edebilir ama.. Aynı şekil üç hafta sonra Gloria'nın sınır şehri Fintan'dan iki yüz Beyaz Alev askeri gelecek..." Altair'ın söylediği her şey bir ay için de gerçekleşecek senaryolardı. Beyaz Alev Bölüğü elit askerlerden oluşuyordu. Üstelik Beyaz Alev isimli savaş formasyonları sayesinde Zirve Büyük Usta seviyesinde ki metalleri eritecek kadar güçlü bir ateş denizi oluşturuyorlardı. Bu yüzden oldukça tehlikeli ve güçlü bir orduydu.
"Ne?! 13 Gökyüzü Atı savaşa dahil mi olacak?" Thelma şaşkınlıkla konuştu. Beyaz Alev bölüğünü bilmediğinden dolayı onların gücünü anlamıyordu. Onu asıl şaşırtan şey Gökyüzü Atları'ndan 13 adet hava gemisi savaşa dahil olacaktı.
Bu kraliçenin ciddiyetini gösteriyordu!
Çünkü Pulchra'da sadece 30 adet Gökyüzü Atı vardı. Ve 13 tanesi bu savaşa dahil oluyordu. Bu kraliçenin gelecek savaşı ne kadar önemsediğini gösteriyordu.
O anda daha da şaşırtıcı bir şeyi fark etti. Bölük Komutanı bunları nasıl biliyordu? Annesi orduda bir Tümgeneral'di. Fakat onun bile bilmediğine emindi. Çünkü bunun büyük bir gizlilikle yapılması gerekiyordu. Sadece kraliçe, General Lucy ve General Arya'nın bundan haberi olmalıydı. Aksi takdirde haberler sızıdıralabilirdi. Hadi bu şans denilebilirdi. Çünkü General Lucy'den şans eseri duymuş olabilirdi. Fakat...
Gloria'nın hareketlerini nasıl bilebiliyordu? Acaba bir casus olabilir miydi?
Altair onun şüphelerini görüyormuş gibi sakin bir sesle konuştu. "Endişelenmene gerek yok. Casus ya da hain değilim. Adamlarımdan bazıları Fintan şehrinde orduya katılmış durumdalar. Sanılanın aksine Gloria'nın ordusu çok disiplinli değil. Oraya casus yerleştirmek çok kolay..." dediklerinde yalan yoktu ama çok fazla eksik vardı. Örneğin Beyaz Alev bölüğünün gizli bir bölük olduğunu ve çok güçlü olduklarını söylememişti.
"Oh..." Thelma Gloria hakkında pek bir şey bilmiyordu. Çok güçlü olduklarını, ünlü generalleri ve düşman olduklarını biliyordu. Bu yüzden ordunun yapısı hakkında bilgisi sığdı. Hatta neredeyse hiç yoktu.
Altair konuşmaya devam ederlerse onları eğiteceği küçük süreden de mahrum kalacağını fark etti ve bitirmeye karar verdi. "İstediğim raporları en kısa sürede getir. Çünkü hâlâ kendime bir bölük seçmedim. Yakında savaşa gideceğimizden ne kadar hızlı olursan o kadar güçlü bir şekilde gideriz..."
"Evet efendim!" Thelma gür bir sesle onayladı.
"Çekilebilirsin..."
Thelma çadırdan ayrıldığında Altair başka bir kağıt çıkardı ve mektup yazmaya başladı.
'Beyaz Alev bölüğüne karşı kazanamayız.. Bu yüzden Bellator Ordusunun Kızıl Saç Taburunu kiralamam gerekiyor.'
Altair her ne kadar Beyaz Alev bölüğünü küçük görüyormuş gibi gözükse de orada ki her asker özel olarak yetiştirilmiş ölüm makineleriydi. Bu yüzden Gümüş Melek Tugayı'nın çıtkırıldım askerleri hiçbir şekilde Fırtına General Clyde ve Beyaz Alev bölüğünün komutanı Binbaşı Leandre'ye karşı koyamazdı.
'Leandre ile savaşacağıma, 4 tane Clyde ile savaşırım. Daha kolay olur... Kızıl Saç'ın kabul edeceğine şüphem olmasa da işimi sağlama almalıyım..' Altair beyaz kağıdı bir kenara koydu ve başka bir kağıt çıkardı.
'Yanlış hatırlamıyorsam, Fintan Şehrinin kuzeyinde kalan Feyre köyündeydi. Leandre acımasız bir piç kurusu olsa da ailesine oldukça düşkün... İki kızı ve bir oğlu vardı. Karısı Lilith'i kaybettiğinden dolayı kızlarına çok düşkün...'
'Her ne kadar çocukları kullanmaktan nefret etsem de...' Altair çocukların birebir tarifini kağıda yazdı ve adreslerini yanına ekledi. Ne yapılması gerektiğini de yazdıktan sonra mektubu kenara koydu ve başka bir kağıt çıkararak Simyagerler Birliğine mektup yazmaya başladı.
'Yaşlı herif Oghri Simya konusunda tıkanmış olmalı.. Mana Tehir hapı üzerinde çalışıyor olmalı. Fakat, on yıldır herhangi bir ilerleme gösteremedi. Eğer böyle devam ederse Mor Cüppe ünvanını kaybedecek... Tarifini verdiğimden dolayı bana Zihin Hapı yapabilecek seviyede... Ayrıca Soğuk Güneş Hapını da yapabilir.' Altair'ın kalemi kağıdın üzerinde aktı ve usta simyagerleri dahi çıldırtacak bir tarif ortaya çıkardı.
'3. Kışlada ki herkes yetenekli olsa da Sekiz Diagram Formasyonunu iki günde öğrenemezler. Alyssa'nın ordusu bile bir yılda temel aşamaya gelmişlerdi. Bu yüzden %1'lik kısma Sun Wukong'un Altın Sopası'nı oluşturmaya yaklaşsalar Kızıl Saç Bölüğü kadar güçlü olabilirler. Ancak şuan ki zihinsel güçleri bunu başaracak kadar kuvvetli değil. Bu yüzden oldukça fazla Zihin Hapı gerekiyor. En azından 1000 tane gerekiyor. Oghri bunu bir günde yapabilir. Hatta mutlulukla yapacaktır...'
Zihin Hapı Altair'ın Ölümsüz Diyar'ın Batı kısmında ki Simya Azizi'nden çaldığı tanrısal bir tarifti. Her ne kadar Orbis Kıtası'nda bunu yapabilecek imkan olmasa da Altair'ın Simya ustalığı sayesinde basit bir tarifle aktarılabiliyordu.
Altair başka bir kağıt daha çıkardı ve tekrardan mektup yazmaya başladı. 'Kılıç Hayaleti deli gibi etrafta dolanıyordur. Kızının zehirlendiğini düşünerekten bir Lonca katletmişti. Ah ah...'
Kılıç Hayaleti Altair'ın önce ki hayatından bildiği güçlü bir ustaydı. Kullandığı kahraman kalıntısı Hayalet Kılıç sayesinde ünlenmiş olsa da, asıl gücü Hayalet Silah Sanatından geliyordu.
Hayalet Kılıç isimli savaş kalıntısı antik zamanlarda yaşamış bir Kara Elf kahramanının yaptığı güçlü bir kahraman kalıntısıydı. Sadece iki yeteneği olmasına rağmen bu kadar ünlenmesinin altında ki neden Kılıç Hayaleti'nin tanrısal yeteneğiydi. Hayalet Kılıç'ın iki özelliği de çok güçlü olsa da Kılıç Hayaleti kalıntı ruhunu ikna ederek Yegane Sahibi olmuştu. Böylece sahte yetenekler kaybolmuş, gerçek yetenekleri açığa çıkarmıştı.
İlk yeteneği Hayalet Vücut'tu. Tüm vücudu gizleyen, Algı büyülerinden ve Qi Taraması'ndan kaçabilecek kadar gizlenebiliyordu. Bu onu usta bir suikastçi seviyesinde bir gizlilik veriyordu. Ayrıca rüzgara etki etmeyen bir vücut oluşturduğundan, saldırdığı anda nerede olduğunu pek hissedilmiyordu.
İkinci yeteneğiyse Hayalet Kılıç'tı. Bu ona ünvanını veren ana yetenekti. Tıpkı Nobilis'e 'Kahraman Kalıntıları'nın Korkulu Rüyası' ünvanını veren 'Bilinç Hırsızı' yeteneği gibi 'Hayalet Kılıç'ta' kalıntıya ünvanını veren ünlü bir yetenekti. Bu öyle güçlü bir yetenekti ki Altair bile bir zamanlar onu arzulamıştı.
Hayalet Kılıç; büyülerin içinden geçebiliyordu. Hiç bir şekilde etki etmiyor, büyüyle temas haline geçmiyordu. Böylece Kalkan Büyüleri'ni yok sayabilirdi!
'Kılıç Hayaleti gelecekte işime yarayacaktır. Fakat kızını bir ay içinde kurtaramazsa kızı ölecek... Ah~ Böyle bir dahiyi Austin'e kaptırdığıma inanamıyorum.' Portus ailesinin ilk oğlu Austin de Portus Kılıç Hayaleti'ne bir amaç vererek yanına çekmişti. Tabi dışarıya açıkladıkları buydu.
'Kızının cesedini korumasına yardım ettiğinden dolayı Austin'le taraf olmuştu...'
Altair Kılıç Hayaleti'ne yazdığı mektubu bitirdi ve büyük bir gülümsemeyle kafasını geriye yasladı.
"Kılıç Hayaleti, Oghri, Kızıl Saç... Hepinizi sonuna kadar kullacağım. Hem de karşı koyamayacağınız tekliflerle!" Altair'ın yazdığı tüm mektuplar savaşın kaderini değiştirebilecek kadar önemlilerdi.
Kılıç Hayaleti için çok sevdiği kızı, Yaşlı adam Oghri için Mana Tehir hapı, Kızıl Saç içinse iki formasyon ve bir Qi Tekniği...
Altair gözlerini dinlendirirken, Lyra çadıra girdi.
Güzel figürü hisseden Altair'ın gözleri açıldı ve bakışları Lyra'ya sabitlendi. Yüzünde nazik bir ifadeyle Lyra'nın beyaz maskesine baktı.
"Sana söylediğim şeyleri aldın mı?"
Altair çadıra geçmeden önce bir liste vermiş ve içindekileri almasını istemişti.
"Mn. Fakat.. Neden On metrelik Bin yıllık Akçaağaç odunu gerekiyordu? Ya da Dev Metal Maymunu Kanı'nı? Üstelik Kızıl Kan Atı'ndan yapılma bir fırça?" Lyra'nın gözlerinde meraklı parıltılar vardı. Bunları boş yere aldırmadığını biliyordu. Fakat bunlara oldukça para vermişti. Şeytan General'den aldığı parayı bu malzemeler ve birkaç malzemeye harcamıştı. Şuan da sadece birkaç platini kalmıştı.
"O malzemelerle formasyon mührü yapacağım... Böylece vereceğim formasyonlar aktif olur. Aksi takdirde formasyon etkinleşmez..." Altair onun söylediklerini umursamıyordu. Asıl beklediği şey tamamen farklıydı.
"Beş Element Nilüferi'ni alabildin mi? Bu çiçeği seni güçledirmek için kullanacağım... Savaşta bir şey olmasını istemiyorum." Beş Element Nilüferi simyada kullanılan sıradan bir Büyülü Bitki'ydi. En azından Orbis Kıtası'nın insanlarının bildiği öyleydi.
Fakat Altair bu nilüferi kullanarak Lyra'nın ruhunu besleyecekti. Böylece Ruhunun Aziz seviyeye ulaşma hızı artardı.
Altair'ın sözleri Lyra'nın yanaklarını hafif kızartsa da soğukkanlılığını bozmamıştı. O da Altair'ın ondan hoşlandığını biliyordu. Kendisi de Altair'a karşı belirsiz duygular hissetse de bu duyguların aşk mı yoksa güven mi olduğunu bilmiyordu.
"Aldım..." Lyra sağ elinde ki yüzükten kutular çıkardı ve Altair'ın önünde ki masaya koydu. Ardından elini salladı ve büyük çadırın içinde on metre boyunda siyah bir ağaç çıktı.
"Güzel! Ayrıca senden bir şeyler daha istiyorum." Altair üç mektubu bir zarfa koydu ve gönderileceği adresi üzerine yazdı. Ardından üç mektubu da Lyra'ya doğru uzattı.
"Bunları hızlı teslimat ile adreslere teslim eder misin? Celer Posta Ofisi bu işi hızlıca halledecektir. Ayrıca onlara askeri bir mesele olduğunu söylersen ve rozetini gösterirsen daha kolay olur."
Lyra kafasını salladı. Şehirlerin postaneleri kuşla değil, portallarla iletiyordu mektupları. Fakat bu sadece hızlı teslimat özelliğinde geçerliydi.
Lyra mektupları alırken arkasından Thelma'nın güçlü sesi geldi.
"Üsteğmen Thelma, rapor vermek için burada!"
***
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..