Bölüm 37: Şeytan

avatar
994 16

Yüce Büyü Hükümdarı - Bölüm 37: Şeytan




***


Altair mor bir havlu aldı ve üzerini kuruladı. Ardından siyah bir eşofman giydi ve yatak odasına gitti. Şuan da uyanık olan tek kişi Altair'dı. Miiyu da Lyra da uyuyordu. 


Altair yatak odasına girdi ve hızlıca yatağa yattı. Lyra hemen yanında masum ve sakince uyuyordu. Arada kaşları gerilse de nefesinde ve enerjisinde sıkıntı yoktu. Altair'ı rahatlatan şey de buydu. 


Altair kafasını soğuk yastığa koydu ve üzerini örttü. Yanında yatan Lyra'ya bakarken, gözlerinde büyük bir nezaketle sevgi vardı. 


'En yakın zamanda ruhsal olarak Aziz seviyeye ulaşmalısın... Aksi takdirde sana anılarını geri veremeyeceğim... Ayrıca beni kabul etmelisin, yoksa senin ruhunla bağ kuramam...' 


Anıları aktarmak zor ve tehlikeliydi. Eğer ruh o anıların gücünü kaldıramazsa çöker ve yok olurdu. Belki ruhsal hastalıklar, belki de zihinsel hastalıklar olurdu. Bu yüzden ruhun belli bir dereceye kadar güçlü olması gerekiyordu. Altair'ın dayanmasının sebebi de Siyah Göz'ü ve burada tekrardan reenkarne olmasıydı. Üstelik aktarılan kişiyle ciddi mana da yakınlık gerektiriyordu. Ruhla iletişime geçmek çok zordu. Lyra'nın Altair'a mutlak bir güven duyması gerekiyordu. Aksi takdirde Altair başarısız olur ve kendini yaralardı. 


Altair'ın Lyra'ya anılarını geri vermesinin nedeni gayet basitti. Ancak o zaman Altair'ın yanında durabilecek kadar güçlü olabilirdi. Her ne kadar Altair'ın normal gücünün septilyon da biri kadar güçlü olmasa da bu kıtanın insanlarıyla karşılaştırılamayacak kadar güçlüydü. 


Altair aynı şekilde Ella, Mia ve Lucy'nin de anılarını geri getirecekti. Fakat ne olursa olsun, ne kadar güçlü olursa olsun Rose'un anılarını geri vermeyecekti. 


'O çok büyük acılar çekti. Psikolojisi bunu kaldıracak kadar güçlü değildi... Gerçi çok genç yaşta öldüğü içinde pek bir şey fark etmeyecektir..' 


Altair hafifçe eğildi ve Lyra'nın alnını hafifçe öptü. Öptüğü yerde çift taraflı bir balta damgası çıktı ve onun alnında kayboldu. 


'Önümüzde ki günler kanlı ve tehlikeli olacak. Bu damga seni belli bir raddeye kadar koruyacaktır.'


O çift taraflı balta damgasının içinde; Karanlık, Uzay, Yıldırım ve Ölüm elementlerinin birleşiminden oluşan bir büyü sırası vardı. İki saldırı, bir savunma ve bir kaçış büyüsü vardı. Altair bunu bir saat önce yapmış, vücudunda ki tüm Qi ve Mana'yı bunun için harcamıştı. 


Altair yüzünde mutlu ve huzurlu bir gülümsemeyle uyuya kaldı. Altair'ın zihni istediği anda uykuya dalacak kadar gelişmişti. Bu her durumda sakin kalma özelliğinden dolayıydı.


Altair uykuya daldığı sırada Lyra'nın kırmızı gözleri açıldı ve Altair'ın yüzüne karmaşık duygularla baktı. Bir süre baktıktan sonra kafasını eğdi ve tekrardan uykuya daldı. 


***


Altair'ın gözleri güneş doğmak üzereyken kendiliğinden açıldı. Endişeli gözlerle kafasını indirdi ve Lyra'yı aradı. 


Kollarının arasında hâlâ uyuyan Lyra'yı görünce tüm endişeleri ve korkuları bir anda buhar oldu ve gitti. 


'Neden kabuslar görüyorum? Geçmişten kalan pişmanlıklar yüzünden mi? Yoksa geleceğe yönelik korkulardan dolayı mı?'


Altair genellikle rüya görmezdi. Ama Yüce Büyücü anıları geri geldikten sonra rüyalar görmüştü. Ama bu genellikle rüyalar mutlu olurdu. 


Biraz önce ilk defa kabus görmüştü. 


'Korkma Altair.. Lyra ve Ella benim çevremdeler ve güvendeler. Rose akademide, ustası onu iki sene boyunca koruyabilecek kadar güçlü.. Mia daha general olmadı. Lucy'in herhangi bir sıkıntısı yok... Her şey iyi olacak...'


'Her şey yoluna girecek... Bu sefer iyi bir hayat olacak...'


'Hayır! Öyle olmasını sağlayacağım!' Altair'ın zihninde ortaya çıkan korkular ve endişeler dağıldı ve yerini kararlılığa bıraktı.


'Binlerce yıl sonra tekrardan onunla aynı yatakta uyuyorum...' Altair'ın kalbi Lyra'ya bakarken yumuşaktı. 


'Ah... Umarım anıları geri gelince tekrardan hastalanmaz. Lucius, Stella ve Luna öldüğünde ağır depresyon yüzünden hastalanmıştı. Birkaç yıl boyunca köpek gibi araştırmama rağmen hiçbir şey bulamadım.. Ah..' her ne kadar endişelerinden kurtulmaya çalışsa da endişelenecek çok şeyi vardı. Lyra'ya olan sevgisinden dolayı acı çekmesini istemiyordu. Fakat acı çekmeden güçlenemeyeceğini de biliyordu. 


Altair daha fazla onun yanında kalırsa sıkıntı olabileceğini düşündüğünden sakin bir şekilde kalktı. Lyra ne dersi desin, Altair onu yanında yatmaya ikna etmişti. Bu yüzden garipseyeceğinden korkmuyordu. 


Korktuğu şey ona ne kadar çok bakarsa, o kadar çok korkacağını fark etmesiydi. 


'Ah... İlk önce önümüzde ki olayları atlatalım...' Altair derin bir iç çekti ve banyoya girdi. 


***


Altair, Lyra ve Miiyu 3.kışlaya doğru yola koyulmuştu. 


Dün yalan söylemişti. İsteyip istememeleri hiçbir şey değiştirmeyecekti. Hepsini savaştıracak ve köle gibi çalıştıracaktı. En kötü Olivia'yı baştan çıkarırdı. Sonuçta bölüğün başı oydu.


Öyle gözükmeyebilirdi ama Altair cazibe sanatların da Lyra'dan bile daha ustaydı. İstese şuan da Lyra'yı baştan çıkarabilirdi ama duygusal bağ kurmak istiyordu. 


'Efendim! Yaşlı çomak Nobilis neden konuşmuyor?' Miiyu Altair'ın zihnine iletti. 


'Şuan da kalıntıyı ele geçirmekle meşgul. Bundan sonra ilk 40 kalıntı arasına girebilecek kadar güçlü olacak.' Altair ilerlerken konuştu. Nobilis hâlâ tam olarak kalıntıyı ele geçirememişti. Bu yüzden savaş asası, yelpaze, zırh, eldiven, kalkan ve yay formlarını kullanamıyordu.


'Hoo... Bende istiyorum!' Miiyu Altair'ın başına oturdu ve kuyruğunu Altair'ın gözünün önünde salladı. 


'Senin için gerek yok... Sen bu kıtada ki en nadir üç kalıntı arasına girebilecek kadar özelsin.' Altair Miiyu'nun gerçek gücünü biliyordu. Bu belki de Deli Bilge'nin bile bilmediği bir şeydi. 


'Ama...' Miiyu ikna olmamış gibiydi. Bir kalıntı olarak Nobilis'in kendisinden daha güçlü olduğunu biliyordu.


'Yetti artık. İki ya da üç sene sonra seni düzgün bir şekilde kullanabilecek kadar güçlü hale geleceğim...' Altair kısa kesti. Çünkü çoktan gelmişlerdi. 


Lyra ve Altair ceplerinden rozetleri çıkardı ve korumalara gösterdi. 


Korumalar kafasını salladı ve içeriye geçmelerine izin verdi. 


***


3. Kışla Gümüş Melek Tugayı'nı bırakın, tüm Pulchra ordusunun en zahmetli ve zor kışlasıydı. Çünkü orada duran tüm kızların arkasında dev gibi aileler, soylu klanlar ve organizasyonlar vardı. Öyle güçlüydüler ki eğer taraf değiştirirlerse Pulchra'nın yenilme olasılığı katlanırdı. 


Olivia ise kışlada ki herkesin kabul ettiği liderdi. Kimse Olivia'nın sözlerinden çıkmaz, onu kırmak istemezdi. 


3. Kışlanın güzel kızları odalarında eğlenirken, dışarıda bıraktıkları kızlardan birisi içeri daldı ve bağırdı. 


"Bölük komutanı ve yardımcısı geldi! Herkes dışarı!" 


Kızlar bıkkın bir şekilde dışarı çıktılar ve sıraya geçtiler. Karşılarında maskeli ve aynı model kıyafetleri giyen Üsteğmen ve Yüzbaşı vardı. O sırada herkes aralarında ki ilişkinin ast-üst ilişkisi olmadığını anlamıştı. 


Bir çift gibi kıyafetler giymelerinin sebebi Altair'dı. Lyra utansa da Altair onu giymeye ikna etmişti. 


Altair onların düşündüğü şeyleri anlayınca mutlu oldu. Ama Lyra kafasını eğmişti. 


Bir adım öne çıkan Altair bağırdı. "Evet! Kimler benimle birlikte gelmek istiyor? Lütfen takımından ayrılıp arkama geçebilir mi?" 


"..."


"..."


Kimse yerinden bile kımıldamamıştı. 


"Ah... Başkaları tarafından baskı altında kalanlar arkama geçebilir. Ailelerine ve sevdiklerine herhangi bir şey olmayacağına söz veriyorum..." Altair son kez sakince konuştu. 


"..."


"..."


"Anladım. Üsteğmen Olivia beni takip et." Altair en başından beri hiç kımıldamayan Olivia'ya baktı. İfadesiz suratına rağmen Olivia'nın aklından geçenleri biliyordu. 


Yanında ki Lyra'ya Miiyu'yu uzattı ve sadece yerinde kalmasını söyledi. Ardından Olivia'yı geçti ve kızların yatakhanesine doğru yürümeye devam etti. 


Kızlar bir şey söylemek istese de Olivia'nın Altair'ı takip etmesi üzerine hiçbir şey söylemediler. Orduda saygı duydukları tek kişi Olivia'ydı. 


Altair onları umursamadı ve yatakhanenin kapısına vardı. Kızların bakışlarını umursamadan içeri girdi ve yönetim odasına gitti. Burası kışlanın başı yani Olivia'nın ofisiydi. 


Altair onu takip eden Olivia'yı umursamadan kapıyı açtı ve Olivia'yı içeri davet etti.  


Olivia kaşlarını çatmıştı. 'Ne yapmaya çalışıyor? Erkeklerin kadınların yatakhanesine giremeyeceğini bilmiyor muydu? Neyse, benim için onu gönderme bahanesi çıktı...' sonrasında  ondan güçlü olduğundan Altair'ın davetini kabul etti. 


Altair Olivia içeri girdikten sonra kapıyı kapattı ve bazı sessiz büyüler yaptı. Büyüleri yapmak için sadece düşünmesinin gerektiği bir seviyeye ulaşmıştı ustalığı..


Kapı sessizce kilitlendi ve odanın etrafına ses ve algı bariyeri döşendi. Altair büyülerin gücünün kaybolmadığına emin olduktan sonra döndü ve içeriye göz attı. 


3. kışla üç katlı bir binaydı. İlk katı lobi ve zaman geçirmek için kurulmuş bir yerdi. İkinci kat kızların yatak odasıydı. Üçüncü kata ise yemek salonu, kütüphane tarzı şeyleri içeriyordu. 


Olivia'nın ofisi üçüncü katın en ıssız yerinde bulunuyordu. Masanın arkasında büyük bir pencere vardı. Sağda duvara dayanmış büyük bir L kanepe ve oldukça şık bir şekilde dizilmiş kitaplar vardı. 


Olivia kanepeye oturdu ve bacaklarını birbirinin üzerine attı. Her zaman üzerinde bulunan zırhı kaldırdı. Altair'a tamamen tepeden bakıyordu. En ufak bir şekilde saygısı yoktu. 


Altair onun bu hareketlerini görünce maskesinin altından gülümsedi. 'Bunu en son Büyü İmparatoru'nun kızında denemiştim. Direk kucağıma düşmüştü. Bakalım Olivia ne kadar dayanacak...' 


Lyra öldükten sonra Altair duygusuz birisine dönmüştü. Ondan sonra kimseye aşık olmamıştı. Fakat ona aşık olan güçlü ailelerin kızları vardı. Çünkü Asil Irkının tüm soyu uyanmış ve şeytani çekicilikte bir Altair ortaya çıkmıştı. Böylece  Altair kendine çok güçlü bir koz kazanmıştı. 


Cazibe ve İllüzyon Büyüleri!


Birçok soylu kadını ve güçlü kadını baştan çıkararak kölesi yapmıştı. Ardından onları kullanarak hazineler, anlaşmalar, güç kazanmıştı. 


Büyü İmparatoru'nun kızını ismi Alyssia'ydı. Doğuda büyük bir ordunun başındaydı. Babası doğunun en güçlü insanıydı. Ve o adamda Altair için önemli bir hazine vardı. Altair Alyssia'yı baştan çıkarmış ve kızına düşkün olan Büyü İmparatoru'nu kandırmıştı. 


Sonunda foyası ortaya çıkınca; Büyü İmparatoru kızı Alyssia üzerinde ki büyüyü bozmuştu. Ama iş işten geçmişti. Alyssia çoktan Altair'a kapılmıştı. Stockholm Sendromuna benzer bir şekilde celladına aşık olmuştu.


Altair'da onu kullanarak kaçmış, ardından intihar etmesini sağlamıştı. Ve bu seferde aynısı yaşanacaktı. 


Altair'ın gümüş gözleri yavaşça mora döndü ve yüzünde ki çocuksu yapılar eriyerek, kemikli ve keskin bir hâl aldı. 


Altair maskesini çıkardı ve güneşi bile yakacak kadar yakışıklı yüzünü ortaya çıkardı. Sadece bununla kalmadı. Her zaman sıradan hissettiren Altair bir anda ulaşılamaz ve soğuk hissettiriyordu. 


Aynı anda mor gözleri hafifçe parladı ve Altair'ın zihninden bir bağ Olivia'nın zihnine bağlandı. 


'Her şey tamam... Direnci kırıldığı anda mühür yerleştirilecek ve sadece benim için yaşayan bir köleye dönecek...' 


Altair kafasını Olivia'ya çevirdi. Gözlerini Olivia'ya sabitlediğinde Olivia için zaman durmuş gibiydi. Gözleri Altair'a bakarken titriyordu. Garip bir şekilde afallamıştı. 


'İlüzyon Büyüsü: Ashwagandha Bahçesi!' 


Odayı hoş bir koku kapladı. Altair bunu umursamadan afallamış Olivia'nın yanına gitti. Olivia'nın yanına oturduğunda odada ki koku çok daha fazla arttı. 


Bu Ashwagandha'nın etkisiydi. Cinsel isteği artıracak özel bir çiçekti. Özellikle büyülü olduğundan etkisi daha da artıyordu. Ve en önemli özelliği de akla kirli düşünceler getirecek kadar sarhoş ediyordu. 


Altair ruh ve zihin bakımından Olivia'nın binlerce katı kadar güçlü olsa da, vücudu bu gücü açığa çıkaracak kadar güçlü değildi. Bu yüzden böyle şeylere başvurmak zorundaydı. Zaten şikayetçi de değildi. Çünkü böyle şeylerde aşırı derece de eğleniyordu. 


Olivia nefesinin hızlandığı ve üzerine bir sıcak bastığını fark ettiğinde ayağa kalkmaya çalıştı. Ayağa kalktığında güçlü bir kol onu yakaladı ve kendine çekti.


"Eğer uslu durmazsan seni cezalandıracağım..." 


Olivia kulağının dibinde çekici bir erkek sesi duyduğunda nereye düştüğünü anlamıştı. 


'Cazibe Büyüsü: Afrodit'in Melodisi!' 


Altair kucağına düşen Olivia'nın kulağının arkasına hafifçe üfledi. 


Hu~


Sıcak nefesi Olivia'nın tüylerini diken diken etmişti. Yanakları kızarırken, bir dakika boyunca depar atmış bir sporcu gibi hızlı nefes almaya başlamıştı. 


Vücudunun durumunu fark eden Olivia hızlıca Altair'dan kurtulmaya çalışsa da bu durum ters tepmiş, vücudu Altair'ın ki ile tam temas hale geçmişti. 


Altair gülümsedi ve Olivia'nın kulağına hafifçe fısıldadı. "Uslu durmazsan seni cezalandıracağımı söylemiştim..." 


Altair'ın sesi Olivia'nın kulağına en güzel melodilerden bile daha hoş ve güzel geliyordu. Bunun sebebi Afrodit'in Melodisi'ydi. Altair'ın eski dünyasında ki güzellik tanrıçasının adını verdiği teknikti. Altair'ın kendisi yaratmıştı. 


Altair güçlü kollarıyla Olivia'yı sardı ve ona sıkıca sarıldı. Kafası Altair'ın hemen yanındaydı. Altair cam gibi mor gözlerini, onun gözlerine sabitledi. 


Olivia'nın yanakları kızarırken, gözleri Altair'ın gözlerinin içinde kaybolmuş gibiydi. Zar zor aklını toplayabildi. Kafasını eğdi ve utangaç bir şekilde sordu.


"Senin Mor Stigman mı var?" 

 

Altair onun sorusuna biraz şaşırmıştı. Ardından gülümseyerek yüzünü Olivia'nın yüzüne yaklaştırdı. Burunları neredeyse birbirine değiyordu. 


"Bilmem var mı?" Altair sevecen bir şekilde konuştu. Yüzünde ki gülümseme gittikçe büyürken, daha da yaklaştı. 


"Ama önce cezanı çekmen lazım..." 


Olivia kafasını biraz geri çekmeye çalışsa da Altair'ın eli engel oldu. 


Titrek bir şekilde sordu. "Ne cezası?" 


'Baştan Çıkarma Sanatı: Kiraz Dudaklar...' 


Altair tekniğini kullandığı anda kendisinin dudakları yumuşadı ve biraz kırmızılaştı. Olivia bunları fark etmese de Altair her şeyin farkındaydı. 


"Tabi ki de bu..." Altair eğildi ve Olivia'nın dudaklarına yapıştı. 


"Mmnn!" Olivia ilk başta dirense de Altair'ın profesyonelliğine kaptırdı ve Altair'ın kollarında eridi. 


'Neden hâlâ kendini koruyor? Yoksa yeterince usta değil miyim? Eğer öyleyse çok büyük yıkılırım...' Altair zihninde düşünüyordu. Eğer bu konuda usta değilse geliştirmesi gerekiyordu... 


Altair böyle devam ederse çok uzun süreceğinden emindi. Bu yüzden diliyle saldırıya geçip, saldırganlaştı. 


Saldırısı işe yaradığını belli etmişti. Olivia bir süre sonra kendini kaybetti ve Altair'a karşılık vermeye başladı. 


Altair bunu fark ettiğinde kafasını geri çekti ve dudaklarını ayırdı. 


Olivia'nın göğsü inip kalkarken Altair'a olan bakışları tamamen değişmişti. Önceden düşmanca ve aşağılamayla bakarken, bu sefer tereddüt ve karmaşa hakimdi. 


"Uhm... Devam edecek miyiz?" Olivia utangaç bir şekilde sordu. Önceden dişi kaplan olan kişi bu sefer yavru kedi gibiydi. 


Altair'ın gözlerinde şaşkınlık ortaya çıktı. 'Eğer Alyssia'ya şuan da davrandığım gibi bir hafta boyunca davransaydım, bir yıl uğraşmam gerekmezdi...' Alyssa o zaman ki Altair'dan bile daha güçlüydü. Ayrıca Zihinsel olarak çok güçlü birisiydi. Çünkü o Ölümsüz Savaş Tanrıçası olarak bilinen en ünlü generallerden birisiydi. Binlerce savaş, ölüm ve ihanet görmüş birisiydi. Altair bile onu bir ayda baştan çıkarabilmişti. 


Fakat Olivia onunla karşılaştırılamazdı. Bu güneşle ateş böceğini karşılaştırmaya benzerdi. Ama Altair Olivia'yı küçümsediğini fark etti. Bu kadar teknik kullanmasına rağmen hâlâ kendisini kaybetmemişti. Bu yüzden Altair onun ateş böceği değil, bir kamp ateşi olduğunu fark etti.


Altair ustaca şaşkınlığını sakladı ve  Olivia'yı kanepeye sırt üstü yatırdı. Ardından kollarını Olivia'nın omzuna dayadı. 


"Ne?! B..bekle!" Olivia Altair'ın ne yapmak istediğini anladığında panikledi ve Altair'ı uzaklaştırmaya çalıştı. Fakat, Altair'ı ne kadar itmeye çalışsa da kollarında güç olmadığını fark etti. 


Altair onu önemsemeden bir elini onun iki tepesinden birisine attı ve kavradı. 


Olivia yıldırım yemişe dönmüştü tam Altair'a ne yaptığını soracakken, Altair'ın dudaklarını kenetlemesiyle hiç bir şey söyleyemedi. 


Altair biraz daha onunla oynadıktan sonra Olivia artık karşı çıkmadan onu kabullendi. Hatta ellerini Altair'ın göğsüne dayamıştı. Burnundan çıkan sıcak nefesler, hafifçe duyulan inlemesiyle karışıyordu. 


Boom!


Altair kafasını çekti ve eliyle kavradığı büyük tepeyi bıraktı. Büyük bir gülümsemeyle hızlı nefesler alan, kızarmış yüzlü Olivia'ya baktı. 


'Tüm direnci kırıldı... Sonunda...' Altair derin bir nefes aldı ve geri çıktı. 


Olivia hâlâ olduğu yerde yatıyordu. Göğsü inip kalkarken, Altair'a doğru büyük bir aşkla ve istekle bakıyordu. 


'Köle mührü yerleştirildi. Bundan sonra yeni bir evcil hayvanım oldu... İki bin yıldan sonra ilk defa yaptım... Ah..' Altair doğrulduğunda bacağında hafif bir ıslaklık fark etti. 


Onun ne olduğunu anladığında alaylı bir gülümsemeyle Olivia'ya baktı. 'Şu küçük sürtüğe baksana, daha altı dakika oldu ama hemen ıslanmış... Gerçi bakire ve saf olduğundan dolayıdır. Acaba kaç yaşında... Tahminime göre daha 19'u geçmemiştir. Yaşam özü daha taze... Yin enerjisi de oldukça taze ve saf. Eğer yirmi ikiyi geçseydi; çoktan biraz sönmüş olurdu.' 


Altair ayağa kalktı ve maskesini aldı. Ayrıca tüm büyülerini de yok ederek, Olivia'nın etrafında ki tüm her şey kaybolmuştu. 


Ayrıca elini salladı ve bacağında ki ıslaklık buhar oldu. Kafasını kaldırdı ve kanepe de otururken, gözlerini ondan ayırmayan Olivia'ya çevirdi. 


"Burada olanları kimse bilmeyecek. Eğer soran olursa 'Büyücülükte seviye atlamama yardım ettiği için, onun isteklerini yerine getirmeye karar verdim.' diyeceksin."


Olivia kafasını yatırdı. Önce ki vahşi ve öfkeli halini tamamen bırakmış, tamamen itaatkar hale gelmişti. 


"Seviye atlamak mı? Ama ben hâlâ Usta aşamasındayım." seviye atlamadığından dolayı buna gerçekten inanacaklarını sanmıyordu. 


"Ah... Onu dert etmene gerek yok." Altair onun yanına gitti ve elinin iki göğsünün ortasına koydu. Ardından gözlerini kapattı ve manasını onun içine yaydı. 


Da-bump


Da-bump


Olivia'nın kalbi yerinden çıkacakmış gibi atıyordu. Altair'ın dokunması onu çok heyecanlandırmış, delirme aşamasına getirmişti. 


"Hm... Buldum." Altair Olivia'nın Mana Çekirdeği'ne giden kanalları inceledi ve aradığı kanalı buldu. 


Ardından Olivia'nın manasını onun isteği dışında topladı ve o kanala saldırdı. 


Boom! 


Boom!


Boom!


Altair manayı kontrol edeeken tekrar tekrar aynı yere saldırdı ve en sonunda kanalın içinde ki tıkanıklığı yok etti.


Boom! 


Altair çıkan enerji patlamasından dolayı bir anda geriye fırladı. Tam duvara çarpacakken eliyle duvarı hafifçe itti ve havada asılı kaldı. 


Bu asılı kalma sadece bir saniyeliğineydi. Ardından tekrardan yere sakince indi. 


Crack!


Çat!


Duvarda çatlaklar oldu ve dışarı doğru göçtü. Ancak sadece bununla kalmamıştı. Altair'ın yüzünde ki maskede parçalara ayrılıp dökülmeye başladı. 


"Oh..." Altair yüzüne dokunduğunda maske diye bir şey kalmamıştı. Ayrıca kırılan duvardan içeriye sıcak rüzgarlar girmeye başlamıştı. 


Tap!


Tap!


Tap!


Altair buraya doğru gelen ayak seslerini işitti. Hızlıca yerde meditasyon yapan Olivia'nın arkasında ki kanepeyi küle çevirdi ve mor gözlerini gümüşe çevirdi. 


Ayrıca elini salladı ve odanın çevresine kurulu tüm büyüleri yok etti. 


Her şey doğalmış gibi odada sağlam kalan eşyalardan birisi olan sandalyeye oturdu ve sakin gözlerle meditasyon yapan Olivia'yı izlemeye başladı.


Crick! 


Derken ofisin kapısı açıldı ve Lyra'yla birlikte birkaç kız odaya girdi. Lyra odaya girdiği anda Altair'ın yüzüne baktı ve kaşlarını çattı. 


"Neler oluyor burada?" 


***





Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46894 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr