Bölüm 36: Gümüş Melek Tugayı'nda ki Sorunlar

avatar
871 21

Yüce Büyü Hükümdarı - Bölüm 36: Gümüş Melek Tugayı'nda ki Sorunlar


"Oldukça ilginç..."


***

Altair tüm cesetleri bir yere topladı ve yere bir büyü çemberi çizmeye başladı. Şuan da şehirden on kilometre uzaktaydı. Yani bir patlama olursa duyarlardı. 


"Eğer kendim şahsen haber verirsem gereksiz sorunlarla uğraşmam gerekecek. O kadar zamanım yok. Kendilerini fark etmesi iyi olur."


Büyü çemberini çizmeyi bitirdiğinde ortaya çıkan; on metre büyüklüğünde, kenarlarında garip bir dille yazılmış yazıların doluştuğu kırmızı bir çemberdi. Çemberin iç dairesinde bir yıldız şekli vardı. Her köşesindeyse bir çarpı vardı.


"Hm." Altair kafasını salladı ve büyü çemberine mana aktardı. Çember kırmızı bir şekilde parladı ve etrafta ki mana; çembere doğru hareket etmeye başladı. 


Altair bunu gördüğünde tereddüt etmedi ve orjinal konumundan kayboldu. 


Altair gittikten on saniye sonra yüz metre etrafta ki mana tek bir yere toplandı ve sıkıştı. Çok kısa süre sonra genleşerek patladı. 


BOOM! 


Patlamanın sesi o kadar fazlaydı ki Celer Şehrine bile kolayca ulaşmış, şehri sarsmıştı. 


***


Gümüş Melek'in asıl adı Altair'ın söylediği gibi Lucy'di. Şuan bir iletişim tılsımıyla; başkent Pulchra'ya rapor veriyordu.


Kaşları çatık bir şekilde önünde ki yeşil tılsıma konuşuyordu. "Diyorsunuz ki Tigris ve çevresinde ki şehirler düştü ve dört bir yandan saldırı altındayız?" 


Tılsımdan çekici bir ses odada yankılandı. "Ah... Lucy. Bugünden sonra sana çok iş düşecek. Büyük ihtimalle bir hafta içinde Celer Şehrine saldırı düzenleyecekler..."


Tılsımdan çıkan ses şuan ki Pulchra kraliçesi Ella Pulchra'ydı. Sesinde büyük bir öfke vardı. Ama bu öfke Lucy'e değildi. Tamamen bireysel olarak kendine duyduğu öfkeydi. 


Lucy resmi konuşmayı bıraktı ve iç çekti. "Ah... Abla, Kristal Mağarasından vazgeçmeli miyiz? Yeterince kayıp verdiğimizi düşünüyorum." Lucy şuan da orduda Tuğgerenal seviyesinde ki bir yetkili olduğundan dolayı karşı koyma şanslarının düşük olduğunu biliyordu. Puclhra'nın şu ana kadar güçlü olmasının en büyük nedeni savaşlar değildi. 


Pulchra kraliçesi zeki ve bilge bir yöneticiydi. Sadece birkaç yıl içinde; Pulchra'da ki sorunları bitirmiş ve Altın Çağ'a sokmuştu. Üstelik sadece yirmi yaşında olduğundan Pulchra'nın gelecekte ki potansiyel başarısını tahmin edemiyorlardı. 


Ella Lucy'nin endişelerini anlamıştı. Bu yüzden durgun ve nazik bir sesle konuştu. "Eğer mağaradan vazgeçersek sadece fedakarlıkları boşa çıkarmayacağız. Ayrıca; Gloria'nın yükselişi için eksik olan enerji kaynaklarını teslim etmiş olacağız. Sadece bunlarda değil; teknoloji bakımından Gloria'dan öndeyiz. Bu yüzden yüksek seviyeli Mana Kristallerine ihtiyacımız var. Aksi takdirde; Orta ve Düşük seviyeli Mana Kristalleri ile hiç bir şey başaramayacağız." 


"Demen o ki; bu savaş ölüm kalım savaşına dönüştü. Kazanan her şeyi alacak..." Lucy'nin kaşları çatıldı. Şuan da ordunun moralleri yerdeydi. Ve Orbis Kıtası'nda ki halk oldukça duyarsız ve umursamazdı. Bu yüzden çoğunluğu vatan sevgisi ya da aidiyet duygusu hissetmiyorlardı. 


Bu Pulchra'ya özel bir şey değildi. Tüm kıtada böyleydi. Her ne kadar Ella ve Lucy halkın refahı için çalışıp, savaşsa da bunu kimse önemsemiyordu. 


Altair'ın nefret ettiği şeyde buydu. Onları umursamayan kişiler için çok büyük sorumlulukların altına giriyorlardı. Her şekilde bunu çözmesi ve halkı korkutması gerekiyordu. Çünkü; Lucy ve Ella fazla sevecen ve saftı. 


Lucy'nin cevabı Ella'nın sesinin kısılmasına neden oldu. Acı bir şekilde "Lucy..." dese de devamını getirecek kadar güçlü değildi. 


Çünkü kardeşine ölebileceğini söylemişti!


Lucy'nin gözlerinde keskin bir bakış belirdi. Etrafa kudretli ve otoriter bir aura yayıyordu. Ella'nın cevabını umursamadan yere diz çöktü.


"Endişelenmenize gerek yok. Ben ve ordum kesinlikle bu savaşı kazanacak ve kristal mağarasını Pulchra'ya kazandıracak." 


Sesinde en ufak bir tereddüt yoktu. Gözleri keskin bir şekilde ileri bakıyorlardı. Demirleri eritecek kadar güzel gözlerinde, şeytanları korkutacak bir kararlılık vardı. 


Tılsımdan yorgun ve endişeli bir ses çıktı. "Lucy unutma! Bana bir şey olsa dahi sana olmamalı... Aksi takdirde, soy yetenekleri sırada ki nesle geçemez. Bunu sakın unutma! Sıkıştığında tereddüt etmeden ışınlanma parşömenini kullan!" 


"Anlaşıldı." Lucy gür bir sesle yanıtladı. Ablasının kişiliğini en iyi kendisi biliyordu. Pulchra Kraliyet ailesinin soy yeteneği olan 'Birleştirme'yi gelecek nesle aktarmanın önemini de... 


Orbis kıtasında çok güçlü insanların soyunda bir çeşit kalıtsal yetenekler ortaya çıkardı. Orbis kıtasının yerlileri buna; Soy Yeteneği derdi. Genellikle büyü üzerine olsalar da, savaş ve qi teknikleri de olurdu. 


Pulchra kraliyet ailesinin kalıtsal yeteneği olan 'Birleştirme' güçlü bir savaş yeteneğiydi. Sadece Büyücü-Savaşçı Pulchra çocuklarında ortaya çıkardı. Mana ve Qi'yi birleştirerek, daha güçlü saldırılar oluştururlardı.  Her ne kadar kullanmak çok zor olsa da bu yetenekle, Usta seviyesinde ki birisi Büyük Usta seviyesine karşı koyabilecek güce erişebilirdi!


Lucy'de ise nadir bir mutasyonla doğmuştu. Pulchra ailesinde ki kimseye  benzemeyen görünüşü ve yeteneği vardı. Üstelik 'Birleştirme' yeteneğine olağanüstü uyumu sayesinde yeteneği hiç zorlanmadan kullanabiliyordu. 


Bu Pulchra tarihinde eşi görülmemiş bir hadiseydi. Çünkü soy yeteneğini kullandıktan sonra kullanılan güce ve zamana göre geri tepmesi olurdu. 


Lucy bir süre daha diz çöktükten sonra tılsımın ışığı söndü ve iletişim kesildi. Lucy derin bir iç çekti ve ayağa kalktı. 


"Önümüzde ki günler çok zor olacak... Tigris ve diğer şehirlerin düşmesi oldukça kötü oldu. Yakında buraya da saldırırlar. Önlem almaya başlamalıyız... Aksi takdirde Başkent Pulchra'ya giden yolu savunmasız bırakacağız..." Lucy tılsımı aldı ve odadan dışarı çıktı. 


Odanın hemen dışında dehşetengiz bir aura yayan kaslı bir kadın vardı. Kolları ve bacakları sütun gibi kalındı. Gözlerinde keskin ve soğuk bakışlarla bir savaş makinesiydi. Neredeyse iki metre boyunda olan bu kadın, çok iri olsa da kahraman bir güzelliği vardı. Sarı saçları arkadan at kuyruğu şeklinde bağlanmıştı. Mavi ve temiz gözüken soğuk gözleri vardı. Üzerinde ki kıyafetin göğüs kısmı açıktı ve voleybol topu seviyesinde ki göğüslerinin üzerinde ki kılıç yarasını gösteriyordu.


Bu kadın Lucy'nin sağ kolu; Yardımcı General Myler Acorn'du. Yüksek Aşama Büyük Usta seviyesinde ki Büyücülüğü ve Orta Aşama Aziz seviyesinde ki Savaşçılığı ile Pulchra'nın en güçlü askerlerinden birisiydi. 


Myler, Lucy'nin çıktığını gördükten sonra buz gibi yüzü eridi ve nazik bir ifadeyle Lucy'e selam verdi. 


"Selamlar Ekselensları..."  Myler'in hareketlerinde en ufak bir kusur yoktu. Gözleri Lucy'e bakarken, nazik ve saftı. En ufak kötü bir niyeti yok gibiydi. Sesi soğuk ve durgun olsa da Lucy'e en ufak bir saygısızlık göstermiyordu.

 

Lucy Myler'a baktı ve gülümsedi. "Myler sana resmiyete gerek olmadığını söylemiştim. Aramıda mesafe olmasını istemiyorum..." 


Myler Lucy'nin gülümsemesine bakarken yüzünde ki gülümsemenin büyüdüğünün farkında bile değildi. 


"Her ne kadar gereke kalmasa da..." cümlesinin devamını getirecekken bir anda kaşlarını çattı. Hızlıca arkasını döndü ve karanlık koridora baktı. 



Bir subay aceleyle onlara doğru geliyordu.  Myler onun Lojistik'ten sorumlu bir subay olduğunu fark etmişti. 


"Adı Lily'di sanırım..." 


Myler bir adım öne çıktı ve duygudan yoksun bir sesle konuştu. "Ne oldu? Bu kadar hızlı geldiğine ve izinsiz Generalin karşısına çıktığına göre önemli bir şey olmuş olmalı?" 


Subay onun önüne geldi ve askeri selamını verdi. Gözlerinde korku olsa da bunu dışarıya yansıtmadan konuştu. "Gloria keşif askerlerine rastladık. Buradan 10-15 kilometre ileride garip bir şekilde ölmüşler. Salis yoluysa tamamen tüccarların ve sıradan halkın cesetleriyle dolmuş. Büyük ihtimalle Gloria ordusunun askerleri yaptı..." 


Myler kaşlarını çattı. "Garip bir şekilde öldüklerini mi söyledin? Hangi birlikten olduklarını öğrendiniz mi? Kaç kişiler? Seviyeleri ve takım kaptanları kim?" 


"Elli kişilik bir takım. Başlarında Fırtına Tugayı'nda görev yapan Binbaşı Jack vardı. Binbaşı Jack neredeyse Orta Aşama Büyük Usta seviyesinde, diğer askerler daha alt seviyelerde olsa da hiçbirisi Yüksek Aşama Ustalardan güçsüz değil. Hepsi savaşmaya çalışsa da kanları çekilerek ve yıldırım büyüleri ile ölmüş..." dedi Lily korkuyla.


Myler bir süre düşündü ve söyledi. "Saldırganın kim olduğunu buldunuz mu? Ya da herhangi bir ipucu var mı?" 


"Maalesef. Arkasında herhangi bir ipucu bırakmamış olsa da, büyük ihtimalle Celer Şehrinde, ihtimali az olsa da orduda bir subay olduğunu düşünüyorum." Lily şüphelerini dile getirdi. Kendisi Lojistik Birliğinin lideriydi. Bu yüzden diğerlerinden daha dikkatli ve keskin zekalıydı. Altair'ın Celer Şehrinden olduğunu ve orduya mensup olduğunu anlamıştı. 


"Bu sonuca varmanın sebebi nedir?" diye sordu Myler. Kendisi Şehir Lordu sarayında bulunduğu için Altair'ın yarattığı yüksek sesli patlamayı duymamıştı. Çünkü Şehir Lordu sarayı güçlü bir bariyerler korunuyordu. Ses, mana, qi, insanlar dahi izinsiz giremezdi. 


Lily bunu bildiği için soruyu garipsemedi. "Bize bildiren kişi saldırgandı. Az hasar ama yüksek ses verebilecek bir patlamaya yaratarak bizi uyarmaya çalışmış olmalı. İzcilerle etrafı araştırsak da kimseyi bulamadık. Bu yüzden şehre girmiş olabileceğini düşünüyorum. Ayrıca bizi uyarmasından ve takımı durdurmasından bize düşman olmadığını anlayabiliriz. Yanılıyor olsak bile bir şeyden eminiz ki; Eğer o kişi olmasaydı, gözlerimizden ve kulaklarımızdan olacaktık. Neler olduğunun farkına bile varamadan kuşatılmış olurduk..." son cümleyi özellikle vurgulayarak söyledi. 


Myler Lucy'e baktı ve konuyu değiştirdi. "Şimdilik endişe etmenize gerek yok. Toplam kaç askerimiz var? Alımlarımızın az olması mümkün olmamalı... Gloria ordusunun teklifinin on katını verdik." 


Lily sağ işaret parmağında takılı olan yüzüğe dokundu ve bir rapor çıkardı. "Burada bütün takımlar, bölükler, alaylar, subaylar, üstsubaylar dahil hepsinin detaylı raporu var. Bunu daha sonra kontrol edebilirsiniz... Ben size kısa bir özet geçebilirim... " Lily derin bir nefes aldı ve devam etti. 


"500 anlaşmalı yetenekli asker, 4000 anlaşmalılar kadar yetenekli olmasa da güçlü asker olmak üzere toplam 5000 kişilik bir Tugay. Lojistik Taburu beş yüz kişiden oluşuyor; 

1 Bakim ve Onarım Bölüğü

1 Sıhhiye Bölüğü

1 Nakliye Bölüğü

1 İkmal Bölüğü

1 Sahra Mutfak Birimi


Olmak üzere beş ayrı gruba ayrıldık. Yetenekli mühendis, şifacı, aşçı ve güçlü insanlardan oluşan bir Tabur. 


500 anlaşmalı askerin yarısı Orbis Akademisi daveti için katılmış bulunmakta. Diğer yarısı ise Savaş Tapınağı'nda ki ödül için burada. 500 asker arasında 4 Büyük Usta seviyesinde, 1 tane de Usta seviyesinde yüzbaşı var. Usta seviyesinde ki kişi 16 yaşından küçük olmasına rağmen kurnaz ve adi bir kişiliğe sahip olduğundan askerlerini 3. Kışladan seçmesini istedik. En büyük bölük, Usta seviyesinde ki genç yüzbaşıya ait. 


Daha fazla yüzbaşı olsa da, işlerimizin rast gitmemesi yüzünden şimdilik onları bir bölüğün başına atayamadık.


Katılan kişiler oldukça yetenekli olsalar da çok büyük bir sorunumuz var..." Lily'in gözünde tereddütlü bir ifade belirdi. Söyleyip söylememe konusunda kararsızdı. 


"Moral ve istekleri tamamen yerlerde, değil mi?" Lucy onun düşüncelerini okuyabiliyormuş gibi konuştu. 


"Ah... Ne yaparsak yapalım, gene de onları savaşmaya ikna edemeyiz. Ufak bir sıkıntı da bizi satacaklardır. En azından subaylar konusunda bir endişemiz olmayacak. parşömenler etkisini gösterecektir." Myler derin bir şekilde iç çekti. Moral orduyu ayakta tutan en önemli etkendi. Moral yoksunu bir ordu köksüz ağaca benzerdi. Yıkılması için gereken sadece bir rüzgardı. 


"Gene de hâlâ sadık olmayacaklardır. Büyü Parşömenleri güçlü olabilir ama aşılmaz değiller."Lucy'in başını en çok ağrıtan konu buydu. Sadık olmayan askerler iki ucu boklu değnekti. Parşömen onları kısıtlasa da onu yok etmenin yolları yok değildi. 


Lily en başından beri yerinden kımıldamamıştı. Bir binbaşı olarak Lucy ve Myler'in dediklerini anlayabiliyordu. Şu anda en büyük sıkıntıları buydu.


Myler eliyle Lily'e geri çekilmesini işaret etti.


Lily hızlıca oradan ayrıldı ve işinin başına koyuldu.


"Onları şevklendirmek için tek yapmamız gereken savaşları kazanmak. Liderlerini ve kilit adamları indirirsek, tek yapmamız gereken beklemek olur. Kalite ve yetenek bakımından bizimle karşılaştırılamazlar." dedi Myler Lucy'e eşlik ederken. 


"Fakat, deneyim ve güç bakımından bizden üstünler..." Lucy hayatında hiç çekmediği kadar uzun iç çekti. 


"Bizi zor bir savaş bekliyor..." 


***


Altair şuan da soğuk suyla banyo yapıyordu. Vücudunda hiç kan olmasa da kokusu hâlâ üzerindeydi. 


'Ah... Umarım yarın çıldırmam.. Çünkü en nefret ettiğim insanlar, gereksiz yere kibirli ve dünyanın yükü omzundaymış gibi davrananlar...' 


3. Kışla da ki insanların onu dinlemeyeceğini biliyordu. Pulchra krallığı anaerkil bir krallıktı. Bu yüzden kadınların erkeklerden daha fazla söz hakkı vardı. Sayı bakımından kadınlar daha fazla ve yetenekliydi. 


'Onları öldürsem mi? Zaten pek bir işime yaramayacaklar. Önümüzde ki savaşta onların öldüreceği kadarını tek başıma öldürürüm. Fakat, onları öldürürsem Ella daha fazla baskıyla karşılaşacak. Şimdilik askerleri öldüremem...' 


Askeri Mahkeme'nin orduda ki en güçlü kuvvet olması gerekiyordu. Kurallar ve disiplin ordunun en önemli desteğiydi. Fakat, Gümüş Melek Tugayı her geçen gün daha serbest oluyor. 


'Onları ölüm-kalım savaşına sürersem belki bir işe yarayabilirler. Sonuçta insan zora düşmedikçe yeteneklerini kullanmaz.'  


Altair kafasını küvete dayadı ve gözlerini kapadı. Normalde tüm büyücüler şuan da meditasyon yapardı. Fakat Altair'ın buna ihtiyacı yoktu. Çünkü aldığı her nefesle biraz daha güçleniyordu. 


Altair'ın meditasyon yapmasına gerek yoktu. Çünkü her an zaten çalışıyordu. 


'İnsanları çok hızlı terfi ettirdiler ve sadece güce bakarak rütbelendirdiler. Ayrıca içeride ki köstebekler işi daha da zorlaştırıyor. Ordu şuan çatlaklarla dolu bir bardak gibi...'


'Her neyse... Eğer başaramazsa ipleri elime alırım...' 


***


Ohom... Bölümü sevdiyseniz beğenmeyi, sevmediyseniz de beğenmeyi unutmayın. 


:)






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44628 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr