***
Kazan ve simya aletleriyle dolu büyük bir odada iki kişi yüzleri kızarık bir şekilde kazana bakıyorlardı.
Kazanın içinde su gibi renksiz ama daha akışkan bir sıvı vardı. Üzerinden ince ince buharımsı şeritler yükseliyor ve havaya karışıyordu.
İki kişi Altair ve Oghri'ydi. Yeşim Ejderha Zehri'ni bitirmek üzereydiler.
Altair elini çevirdi ve kazanın içinde ki sıvı dönmeye başladı. Ardından eline bir turuncu sıvıyla dolu bir şişe aldı ve iki damla damlattı.
Forrr!
Altair yüzlerce derece sıcaklığa ulaşmış sıvıyı görmezden geldi ve eline aldığı buğday renkli bitkiyi kazanın içine attı.
Ardından kafasını kaldırdı ve kızarmış yüzlü Oghri'ye işaret verdi.
Oghri tereddüt etmeden kırmızı renkli kapağı aldı ve kazanın üzerini kapatıp, ateşi kontrol etmeye döndü.
Sıra Altair'daydı!
Altair elini kazana dayadı ve gözlerini kapattı. Çekirdeğinde ki mana anında harekete geçti ve mana ipliklerini kazanın içine aktardı.
On dakika boyunca gözlerini açmadı ve mana akışını kesmedi.
***
Altair gözlerini açtı ve elini kaldırarak Oghri'ye işaret verdi.
Oghri ateşi kapattı ve küçük bir şişe çıkardıktan sonra Altair'a uzattı. Ardından kazanın kapağını açtı.
Poof!
Kazanın içinden bir buhar bulutu çıktı ve odanın havasıyla garip bir şekilde kaynaştı. Sanki hiç var olmamış gibilerdi.
Altair gözlerini manayla koruduktan sonra kafasını kazanın içine bakmak için eğdi. İçeri de ki küçük sıvı birikintisini görünce kafasını salladı ve şişeyi alarak o sıvıyı dikkatli bir şekilde şişeye doldurdu.
Hepsini aynı anda doldurmuş ve anında şişenin kapağını mühürlemişti. Ardından zaman kaybetmeden bir kibrit boyutunda yanan çubuğu havaya fırlattı.
Boom!
Tavan bir anda tutuşmaya başladı ve içeride ki oksijeni yok etmeye başladı. Oghri zaman kaybetmeden pencereyi açtı ve onuncu katta ki odanın içine hava dolmasını sağladı.
Bir süre sonra ikisi de aniden tuttukları nefeslerini bıraktılar..
"Böyle bir şey başardığımıza inanamıyorum! Simya Kulesi bunu öğrenirse kafamızı anında uçururlar!"
Altair şişede suya benzer sıvıya baktı. Ardından kafasını kaldırıp ona parlayan gözlerle bakan Oghri'ye baktı. "Mn. Soğuk Güneş Hapı'nı çıkar. Mana Suyu ile dinlendirilmesi tamamlandı." dedikten sonra elinde ki şişeyi siyah bir kutuya koydu.
O sırada Oghri çoktan Mana Suyu ile dolu bir şişeden, buz renginde olan çeviz boyutlarında olan bir hap çıkarmıştı.
Hap o kadar soğuktu ki Oghri parmaklarının uyuştuğunu hissediyordu. Her ne kadar savaşçı olmasa da Aziz seviye bir büyücü olarak bunu yapabilmesi bu hapın ne kadar kuvvetli olduğunu gösteriyordu.
"En iyi Soğuk Güneş Bitkisi'ni kullandık. Bu kadar yüksek kalite olması da bunun sayesinde..." Oghri elinde ki buz renginde ki hapa hayranlıkla baktı. Çekirdeğinde ki tüm mana kurusa da en ufak bir yorgunluk belirtisi yoktu.
Altair sakince Soğuk Güneş Hapı'na baktı ve "Onu hızlıca hap mühürleme kutusuna koy. İçinde ki Soğuk Yang enerjisi solmaya başladı. Daha hızlı solmasına izin veremeyiz. Yoksa, yaptıklarımız boşuna gidecek." dedi.
"Hay, hay..." diyen Oghri Altair'ın dediklerini yaptı ve hapı yeşil bir kutuda mühürledi. Böylece hiçbir enerji kaybı yaşanmayacaktı.
Yeşil kutuyu Altair'a uzatan Oghri merakla "Bu kadar bilgiyi nereden edindin? Ya da hâlâ kullanmaya devam edecek misin?" diye sordu.
Altair kutuyu yüzüğüne koydu ve soruya durgun bir sesle "Hm. Kullanmaya devam edeceğim." dedi.
Oghri kafasını memnun bir şekilde salladı. İlk soruyu cevaplamasını zaten beklemiyordu, asıl istediği ikinci sorunun cevabıydı. Ve aldığı cevap onu mutlu etmişti, çünkü Altair'ın gölgelerde kalmak istediğini görebiliyordu. Ve bir simya ustası olan Oghri'den daha iyi bir seçeneği olamazdı.
"Bu kadar hızlı bir şekilde anlamana sevindim. Daha iyi anlaşacakmışız gibi hissediyorum..." diyen Altair odadan çıkmak için kapıya yürüdü. Saat çoktan gelmişti. Olivia ile buluşmalı ve elinde ki mektupla zehri ona vermeliydi.
"Hahaha! O zaman ben Pulchra'nın başkentine gidiyorum ve bir Simya Atolyesi kuruyorum?" Oghri sakalını sıvazladı ve Altair'ın sırtına baktı. Altair'la anlaşması için illa birbirlerine bir şeyler söylemeleri gerekmiyordu. Onun ne yapmak istediğini anlayacak kadar zekiydi.
Altair kapının kolunu çevirip kapıyı açtığında "Tüm kıtaya ve diğer kıtalara da yayılmak istiyorum. Olabildiğince çırak almanı istiyorum. Güvenilir ve sadık olsunlar..." dedi ve Oghri'nin cevabını beklemeden ayrıldı.
"Hah~" Oghri şaşırmış bir şekilde iç çekti. Altair'ın hırsı tahmin ettiğinden daha büyüktü. Çünkü Simyagerler Birliği bile tüm kıtada etkin güçlerden sadece birisiydi. Başka bir gücün onlarla aynı seviyeye gelmelerine izin vermeyeceklerdi.
"Bu çok çok zor olacak. Belki 200 yıl buna benzer haplarla devam edersek onlara yakınlaşırız." fakat bilmiyordu ki bunu sadece iki yılda başarabileceklerdi. Çünkü Altair sadece Simya ile gidecek kadar zayıf değildi.
***
Altair kafasını gökyüzüne çevirdi ve parlak güneşin ışıklarına meydan okudu. Direk olarak güneşe bakabildiği için gözleri herhangi bir şekilde rahatsız olmuyordu.
"Buranın yıldızı Dünya'nın Güneşi'nden üç dört kat daha büyük. Ve patlamasına çok az kaldı. Birkaç yüz milyon yıla burada artık bir sistem kalmayacak ve her şey evrenin muhteşem gücünün altında yok olacak..." Altair bu sistemin sonunu kendi eliyle getirmişti. Yüce Büyücü seviyesine geldikten sonra bırakın Yıldız Sistemleri'ni, Galaksileri yok etmek bile hiç sorun değildi.
Yüce Büyücüler ve Yüce Savaşçılar zirvelerinde evreni rahatça dolaşabilir, düzlemsel boyutlarda çay içebilirlerdi. Kısaca bu seviyedeki insanlar için tek rakip, evrenin ta kendisiydi!
Altair bile evren bariyerini geçememişti. Kaos Büyücüsü ve Kan Yıldız Savaşçısı buna en çok yaklaşan iki kişiydi. Ardından Zaman Büyücüsü Altair ve Üçüncü Düzlem'in Büyük Savaşçısı geliyordu. Yani Yüce Büyücü ve Yüce Savaşçı seviyesinin iki zirvesi de buna çok yakındı. Ama asla geçememişlerdi.
"Kesinlikle sadece bir evren yok. Sadece bu evrende ki enerjiler çok güçsüz, bu yüzden evren bariyerini aşacak enerjiye ulaşamıyoruz. Bunu aşmak içinde tek yapmam gereken Yüce Enerji'yi bulmak! Ancak öyle bunu başarabilirim..." Altair kafasını çevirdi ve yoluna devam etti.
Şuan da en yakın olduğu şey Mana ve Qi'yi birleştirmekti. Zihinsel ve Ruhsal enerjilerini dışa vuracak kanalları hâlâ açık değildi. Bu yüzden onlarla saldıramıyor, sadece İlüzyon ve Cazibe büyülerine benzer, zihinsel ve ruhsal dayanıklılığa bağlı yetenekleri geliştirebiliyor ve onlardan korunabiliyordu.
Yüce seviyesine ulaşmış kişiler arasında dört enerji türün de kullanabilen tek kişi Altair'dı. Bu en güçlülerden birisi olmuş, hiçbir zayıflığı olmamıştı. Fakat ne olursa olsun, Zaman Büyücü Altair Kaos Büyücüsü'nü yenememişti.
"O yaşlı piç bulunduğum galaksiden daha yaşlı... Benden en azından birkaç on milyon kat daha yaşlı bir şerefsiz. Zirvede ki herkesin yaşını toplasan anca onun yaşını geçebiliyoruz. Kaos enerjisi yüzünden tüm enerjilerimi aşındırıyor ve beni etkisiz hale getiriyordu." Altair'ın sakin adımlarla ilerledikçe önünde ki işlek cadde gitmiş yerini sakin ve ıssız denebilecek kadar az nüfuslu bir yer gelmişti.
'6. Cadde...'
Altair kafasını eski ve zamanın gücünden aşınmış çeşmeye çevirdi. Orada bir kadın sakince duruyor, heyecanını gizlemeye çalışıyordu.
'Kışlada kesinlikle hareketli bir kız var. Yoksa kendi isteğiyle bu kadar farklı gözükemezdi. Dış görünümüne dikkat eden biri değildi...' Altair Olivia'ya bakınca biraz şaşırmıştı. Dünkü değişimin çok fazla olduğunu düşünüyordu, fakat şuan ki değişimi tamamen farklıydı. Ayrıca aurası da değişmişti. Daha güçlü hale gelmişti.
'Niyetimi yanlış anlamış olabilir mi?'
Böyle düşünmesi normaldi çünkü Olivia görev almak için gelen birisinden çok, randevu için hazırlanan genç bir kadın gibiydi. Şehvetli vücudunu ortaya çıkaran ince beyaz bir elbise vardı. Uzun ve insanı günaha çağıran boynunda yeşil bir kolye, orayı daha da güzel gösteriyordu. Ayağında her zaman giydiği askeri botlardan farklı olarak beyaz ve uzun bacaklarına dikkat çeken siyah bot vardı. Yeşil gözleri bir yıldız gibi parlıyor, saçları bir şelale gibi omuzlarına düşüyordu. Kulaklarında gözleri ve saçıyla uyumlu yeşil küpe vardı.
Önceki güçlü görünen hali gitmiş, yerini nazik ve zarif bir hanım efendiye bırakmış gibiydi. Güzelliği ve aurası çok az sayıda insanın dolaştığı caddede herkesin dikkatini çekiyordu.
'Onu bu hale getiren kimse Lyra içinde yardım istemeliyim. Kıyafet anlayışı; bedenini örten kumaş parçalarından ibaret. Ben olmasam mağara adamı gibi gezecekti. Yakında öyle döner...'
Altair kafasını salladı ve Olivia'ya doğru yürüdü. Altair'ın dış görünümü değişmiş, tamamen farklı bir kişiye dönmüştü. Bu yüzden Olivia'ya kendini tanıtması gerekiyordu.
Altair çeşmeye vardığında Olivia'ya seslenmek için ağzını açtı.
"Oli-"
"Bölük komutanı!"
Altair şaşırdı. Çünkü Olivia tek bakışta onu tanımıştı. Yeşil gözlerinde ki heyecanı bulunduğu yerden dahi fark edebiliyordu. Bir anda burnuna garip bir koku geldi ve kanı kaynamaya başladı.
'Bu koku da ne?!'
Kokunun kaynağını düşünürken kemiksiz denecek kadar yumuşak bir vücudunun onu sardığını hissetti. Gözleri büyüdü ve kurtulmak için harekete geçti.
"Kya!"
Altair kurtulamamış, ona sarılan Olivia acıyla inlemişti.
Altair kokunun daha da güçlendiğini fark etmiş, Yang enerjisinin patladığını hissetmişti.
'Yeşim Tilki Safranı! Bu siktiğimin bitkisinin doğuda ne işi var?! Kuzeyde yetişen en nadir çiçek!'
Altair hızlıca koku duyusunu mühürlemeye çalıştı, fakat tek yapabildiği kokunun etksini azaltmaktı.
"Üsteğmen, lütfen beni bırakın."
"Hehe! Tabi ki!"
Baştan çıkarıcı bir tonla kıkırdayan Olivia kollarını çözmüş ve Altair'ı serbest bırakmıştı. Gözlerinde büyük bir gurur vardı. Yaptıklarıyla gurur duyar gibiydi.
'Yeşim Tilki Safranı! Gray hanesi bir sap almayı bırak, bir gram alacak kadar varlıklı bile değil! Alsalar bile Olivia'ya vermezlerdi. Bu işin içinde başka birisi var. Adelaide fark etmiş olabilir mi?' bu çiçek aşırı nadir bir afrodizyaktı. Özellikle bundan yapılan vücut kokusu tüm güçlü erkeklerin en büyük korkusuydu. Çünkü erkekler üzerinde kadınların iki üç katı daha etkiliydi.
Üstelik ne kadar karşı koyarsan koy, her yoldan içeri giriyordu. Buna Mana ve Qi'den tut, burundan ya da ağızdan. Ne yaparsan yap her türlü etkisi altında kalıyordun. Tüm kıta üzerinde ki en güçlü olan afrodizyaktı!
Bu yüzden Altair Adelaide'nin onunla başa çıkmak için Olivia'ya verdiği bir koz olduğunu düşündü. Fakat biraz düşününce bunu hemen reddetti.
'Bununla uğraşacak kadar rahat değil. Düşünceleriyle uğraşmak ve kendini sakinleştirmek zorunda... Bunu yapmazsa, zihinsel olarak kötü bir tohum ekilecek ve hayatı kararacak.'
Neyse ki Altair'ın Asil ırkı sayesinde hızlıca vücudunu kontrol altına almayı başardı. 'Tsk tsk! İyi ki Asil ırkımın evrimini yeni tamamladım. Aksi takdirde zihnim bulanmasa bile, vücudum için aynı şeyi söyleyemeyecektim. Artık kan içmediğim sürece cinsel açlık hissetmeyeceğim, artık Anastasia sürtüğünün saldırılarından ve küçük tilkilerden kurtulabileceğim. Tabi bu durumu atlatırsam geçerli bu durum...' diye düşünen Altair sakin bir şekilde Olivia'nın hafif makyajlı suratına baktı.
"Buraya neden böyle geldin? Sana sadece birkaç şey verecektim ve gözlerden kurtulmak için burada buluşmak istemiştim."
"Hehe! Sadece güzel görünmek istedim. Sizde bundan rahatsız olmuş gibi gözükmüyorsunuz." Olivia'nın pembe dudakları yukarıya doğru kıvrıldı. Ama içinden biraz şaşırmış gibiydi. 'Nyx'in dediğine göre eğer bu şekilde davranırsam kendime aşık edemeyeceğim bir erkek yoktu. Neden bölük komutanın ki harekete geçmedi? Bu kadar fazla masraf etmeme rağmen, hiç heyecanlanmadı mı? Yoksa bu iktidarsızlık dedikleri şey mi?'
Olivia sabaha kadar kızlarla yaptığı konuşmaları ve hazırlıkları düşündü. Kendisi bu işlerden hiç anlamadığı için kendini diğerlerine bırakmıştı. Bir anda onların emeklerine ve kendisine ihanet etmiş gibi hissetti. Kalbinde bir şeyin söndüğünü hissediyordu.
Hayal kırıklığına uğramıştı...
O sırada Altair yüzüğüne odaklanıyordu. Fakat, Olivia'da ki değişimi fark ettiğinde sarsıldı.
'Neden Zihin Mührü zayıflıyor? Siktir! Yoksa bir zihin dahisi mi? Hayır, hayır... Böyle bir şey olamaz. Yeterince ilgi göstermediğimden dolayı mı? Ne yapmamı bekliyor ki?' Altair anıları geldiği andan beri ilk defa bu kadar şaşırmıştı. Çünkü yaptığı Zihin Mührü sayesinde Olivia'nın asla bunu çürütemeyeceğini biliyordu.
'Ölümsüz Diyarların gördüğü en büyük kadın dahilerden birisi olan Alyssa bile mühre müdahale edememişti? Üstelik onunla hiç ilgilenmemiştim. Tek yaptığım birkaç kere onunla uyumak ve hislerimin saflığı hakkında yalan söylemekti. Kaldı ki Olivia bırak Ölümsüz Kral'ı, daha bir Aziz bile değil! Geriye iki seçenekten birisi kalıyor. Ya o üst diyarlara yükselecek kadar yetenekli bir Zihin dahisi, ya da çok azgın!' Altair ilkini tercih ederdi. Çünkü ikinci seçenekle uğraşmak daha zordu.
'Şimdilik ayak uyduracağım. Yüksek sosyetenin kızlarının en sevdiği ve önemsediği kişi. Üstelik yeteneği sayesinde Gray hanesinde büyük bir değeri var. Onu kullanarak diğer bölgeleri etkim altına alır, doğuda özgürce hareket edebilirim. En önemlisi de Gray toprakları benim olur.'
Doğu Altair için Kuzey ve Merkez kıtadan sonra en önemli yerdi birisiydi. Çünkü doğu kaynak bakımından en zengin yerdi. Buraya oluşturacağı organizasyonun temellerini atacaktı. Bunun için doğu da özgürce hareket etmesi için büyük bir el gerekiyordu.
Olivia'da bu elin önemli parmaklarından birisiydi. Çünkü Gray hanesinin kontrol ettiği bölge keşfedilmeyen hazinelerle doluydu.
Onları kontrolü altına aldıktan sonra merkez kıtada ona karşı koyabilecek çok az kişi olacaktı. Çünkü Altair adamlarını Aziz seviyenin üzerine taşıyacak kaynaklara sahip olacaktı.
'Bu olursa Merkez kıtada ki yaşlı piçler ve zengin piçler bana dokunamaz. Merkez kıta bile Yüksek Seviyeli madenleri görmezden gelemez, hapları ve silahları küçümseyemez. Zamanım varken her şeyi halletmeliyim.'
Altair sanatlarını harekete geçirdi ve mührü yenilemeye çalıştı.
Boom!
Başarısız.
"Tsk."
"Bir şey mi oldu?" Olivia Altair'ın dilini tıklatmasının nedenini merak etti.
"Bir şey yok. Yemek yemek ister misin? Ardından şehri biraz turlarız ve sonrasında gerekli şeyleri sana teslim ederim? Ne dersin?" Altair'ın Olivia hakkında ki ilk planı onu kurban ederek, ihanet eden soylu hanelerinin başını çekecek olan Gray hanesini Gloria'ya düşman etmek ve diğer soylu haneleri diken üzerine yürütmekti. Çünkü Olivia ile birlikte diğer kızlarda ona eşlik edecekti.
Fakat Olivia ve Gray hanesinin gücünü fark ettiğinde, bunu yapmaktan vazgeçerek onları kullanmak istemişti.
Altair'ın dediklerini duyan Olivia'nın gözleri parlamıştı. Mutlu bir şekilde Altair'ın koluna girdi ve kendini ona yasladı.
"Bildiğim harika bir kafe var. Oranın çayları ve şarapları oldukça meşhur. Manzarası ve atmosferi de çok güzel... Oraya gidelim!" Olivia'nın sesi inceleşerek daha da hoş bir hale geldi.
Altair kulağını gıdıklayan bu sese karşı tetikte olmaya başladı. 'Siktir! Cazibe büyüsü! Neden? Kışlada bir cadı mı var? Ya da bir Cazibe Büyücüsü! Ama ona bu kadar sürede öğretecek kadar güçlü bir sanat olmamalı! Üstelik neredeyse Anastasia'nın Cazibe Büyüsüyle aynı seviyede!' Normalde Altair'ın siyah gözü böyle etkileri yok ederek, vücudunu rahatlatırdı. Ama Yeşim Tilki Safranı ve Cazibe Büyü etkileriyle, Altair'ın zihni etkilenmese de zayıf vücudu etkileniyordu.
'Bölükte kedi gibi gözüken tilkiler var! Onlar çok tehlikeli...' Altair dünyada ki tek yetenekli kişinin kendisi olacağına inanacak kadar saf ve kibirli değildi. Heisenberg Belirsizlik İlkesine göre bir şeyin ihtimali '0' olmadığı sürece o ihtimal bir gün illa gerçekleşirdi. O güne denk gelecek kadar şanssz olabilirdi.
Ayrıca kendisi herkesi ezerek zirvede ki dağlardan birisine oturduysa, başkaları neden yapamasın? Ondan daha yetenekli kişiler vardı. Bunu kabul ediyordu. Kahramanlarla ya da Anastasia ile dahi karşılaştırılamayacak kadar kötüydü yeteneği. Çünkü Anastasia'da Altair'la birlikte Mor Stigma'ya sahip, iki kişiden birisiydi.
Bu yüzden kendisine çok sorun olmuştu. Kahramanlarsa lütuflarla ve kimsede olmayan yeteneklerle geliyorlardı. Başka dünyadan gelen kahramanlar haricinde 'Yerli Kahramanlar' olsa da onlar kadar yetenekli değillerdi.
'Ah... Umarım Paralel Evren'e geçmemişimdir. Geçsem bile Kayıp Kıta Mu'nun yeri değişmemiş olsun... Aksi takdirde onu aramak çok zor olacak... Burada evrenin en güçlü Zihin medeniyetinden bahsediyoruz...'
Altair Olivia'nın yumuşak ve esnek iki tepesinin hissettirdiği baskıyı görmezden gelerek sakin bir şekilde Olivia'nın liderlik etmesine izin verdi.
***
Bir saat sonra Altair ve Olivia baş başa bir açık kafede çaylarını içiyorlardı. Sakin bir şekilde çay içen Altair kafasını kaldırdı ve açgözlü bir şekilde ona bakan Olivia'ya baktı. Gözlerinde Altair'a yöneltilen büyük bir arzu vardı. Onu yiyecekmiş gibi bakıyordu.
Altair gözleri onun açılan göğüs dekoltesine takılmıştı. Şahsen bundan rahatsız oluyordu. Rahatsız olduğu önünde ki manzara değildi. Sapkın bir zihniyete sahip birisi olarak ahlak kurallarını ya da etiği en ufak bir şekilde umursamıyordu.
Rahatsız olduğu şey kontrolünden kaçan bedeniydi!
'En yakın zamanda enerjimi boşaltmam gerek. Keşke Lyra gitmeseydi diyorum... Ah ah, neden gidecek zamanın buydu? Şimdi kanımı boşaltmam gerekecek. Bu da bana güç kaybettirecek...' Altair yang enerjisiyle karışmış kan özünü vücudundan çıkarması gerekiyordu. Bunu yaparsa bir küçük alem düşeceğini düşünüyordu.
'Tsch! Ona bu bitkiyi veren kişiyi bulacağım ve goblinlerin önüne atacağım. Ardından şarap kadehinde kanını içerken, parçalanışını izleyeceğim.'
Ardından gözlerini göğsünden çekti ve uzun boynuna baktı. 'Ya da gücümü ondan mı karşılasam? Kanımla bir alem yükseltip, onun kanını emebilirim.'
"Hah... Birazdan kalkmamız gerekiyor. Yıldızlı Gökyüzü isimli yeri biliyor musun? Oraya gidiyoruz..." Altair Olivia'nın heyecanlı gözlerine baktı. Dediği şeyin onun üzerinde nasıl bir etki bıraktığını bilmiyordu.
Da-bump
Olivia'nın kalbi Altair'ın dediklerini duyduktan sonra öncekinden daha hızlandı. Yanakları kontrolü dışında hızlanırken, vücudunun ısındığını fark etti. 'Nyx'in dediği o şeyi mi yapacağız?'
"Mm." Olivia o kadar utanmıştı ki sadece kısık bir sesle yanıt verebilmişti.
Altair tekrardan şaşkın bir şekilde ona baktı. Çünkü Zihin Mührü daha da sağlamlaşmıştı. Altair'ın başı dönmeye başladı.
'O bir sapık! Her ne kadar kontrol edilmesi daha kolay olsa da, kontrolden çıkması da bir o kadar kolay. Lyra uyanmamış olsaydı. Çok sıkıntı olmazdı fakat, artık başım bağlı...' Altair için küçük şeyler önemli değildi. Öpme vb. şeyler pek sıkıntı değildi ki Altair sayamayacağı kadar kişiyi öpmüştü.
Ama sex tarzı ağır etkileşimler, böyle bir toplumda yetişmiş olan Lyra tarafından öldürülmesiyle sonuçlanabilirdi. Tabi bu Altair için değil, Olivia içindi. Altair istemediği sürece Lyra ne kadar çalışırsa çalışsın, Altair'a zarar veremezdi.
'Sadece kanını içeceğim... Bir Vampir olmadığımdan dolayı bu acı verici olacaktır. Sanırım diğer şeylerle halledebilirim.'
Altair onun zihinsel durumunu umursamadı ve bir süre sonra hesabı isteyip, Yıldızlı Gökyüzüne doğru yola koyuldu.
Olivia yüzünün attığı her adımda daha da sıcaklaştığını hissetti. Kalbi çok hızlı atıyor, içinde garip bir heyecan doğuyordu.
Ona kıyasla Altair attığı her adımda daha da korkuyordu. 'Ona kapılmamam gerek! Lyra bile bununla karşılaştırılamaz!' düşüncelerinin altında sağlam bir sebep vardı. Çünkü Altair onunla olan temasından dolayı onun vücudunda ki her bir değişimi hissedebiliyordu.
'Vaz mı geçsem?'
Altair ilk defa bir kadından korktu. Bu güçsüz olduğundan dolayı değildi, bu zihniyetin kendisine bulacağından dolayıydı.
Ancak geç kalmıştı. Heybetli ve şık görünen Yıldızlı Gökyüzü'ne varmışlardı!
Altair o anda Olivia'nın yıldırım gibi atan kalbini hissetti. Ayrıca Zihin Mührü'de aynı şekilde güçlenmişti.
'Oh... Bu ciddi..'
*
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..