Bölüm 44: Kırılan Zincirler!

avatar
801 15

Yüce Büyü Hükümdarı - Bölüm 44: Kırılan Zincirler!



***


Altair ve Lyra huzurlu bir şekilde yatakta yatıyorlardı. Altair'ın yüzünde çok huzurlu bir gülümseme vardı. Lyra'nın nefesini hissettiği her an daha da rahatlıyordu. 


Fakat...


Aynı şey Lyra için geçerli değildi. Gözlerini kapattığı andan bu yana bir saat boyunca binlerce yılı tekrardan iliklerine kadar hissederek yaşamıştı. 


'Lucius, Stella ve Luna...' kırmızı gözleri yoğun bir kederle açıldı ve Altair'ın yüzüne baktı. Altair'ın anılarının geldiği gibi Lyra'nın anıları da geri gelmişti. Fakat Altair gibi kendisi zorla evrene müdahale etmemişti. 


Tamamen şans eseriydi. 


Altair'ın yüzüne her baktığında içinden parçalar koptuğunu ve cehennem alevlerinde kavrulduğunu hissediyordu. Kalbinde büyük bir vicdan azabı ve suçluluk duygusu vardı. 


'Ben öldükten sonra kim bilir ona neler oldu. Zaten çok fazla kayıp vermişti. Rose, Ella, Lucy, Mia, Miiyu ve Adya... Hepsinin ölümünü görmekle beraber, hepsini kendi elleriyle gömdü.' Lyra Altair'a Asil olduğu zamandan ölene kadar eşlik etmişti. Bu yüzden Altair'ın yaşadıklarını Miiyu'dan sonra en iyi o biliyordu. 


'Beşimizin güçsüzlüğü onu başına yük açtı. Kendimizi koruyamadığımızdan dolayı her zaman kendisinden güçlü olanlara karşı savaştı. Kaybedeceği çok şey olduğundan onu her zaman kısıtladık. Güçlenmesini engelleyip, her zaman bizi korumasına neden olduk...' Lyra'nın gözlerinden iki damla gözyaşı düştü ve anında buharlaştı. 


Kırmızı gözlerinin derinliğinde Altair'ınkine benzer yoğun bir öfke vardı. Yaptıklarına, Rose'a, Mia, Ella, Lucy her şeye büyük bir öfke duyuyordu. Fakat, en çokta kendisine duyuyordu bu öfkeyi...


Altair her daim onları korumak için savaşmış, her zaman zarar görmüştü. Fakat onlar bunun zorluğunu anlamamış, Altair'a hak ettiği ilgiyi vermekte yetersiz olmuşlardı. 


'Rose'un ölümünden sonra başladı her şey... Ella ve ben her ne kadar ona destek olmaya çalışsak da onun ölümü için kendini suçladı ve delirmeye başladı. İnsanlara olan güvenini yitirdi ve Şeytan Kıtasına gidip, Mia'nın ordusuna katıldı. Bundan önce Ella ve beni kimsenin bulamayacağı Gölge Adalarına saklamıştı... Geri döndüğünde o kadar güçlüydü ki kimse ona karşı koyamamıştı...' Lyra elini Altair'ın buz gibi soğuk yanağına koydu ve nazikçe okşadı. Yüzünde buruk bir gülümseme vardı. 


'Çoktan Cehennem Asili olmuş. Ayrıca hiç bilmediğim formasyonları biliyor. Benim gibi olabilir mi? Ya da farklı bir gerçekliğe mi geçtim? Al bundan bahsetmişti. Farklı gerçekliklerin iç içe geçtiği bir evrende yaşıyor olbileceğimizi... Sanırım Paralel Evren'lerdi. Her neyse...


Onun değişimindense ilkinin olmasını dilerim...' 


Altair'ın dikkati her zaman en üst düzeydeydi. Etrafta en ufak bir değişimi bile hissedebilecek kadar güçlü bir algısı vardı. 


Bu yüzden Lyra'nın gözleri açıldığı anda vücudu kendiliğinden uyanmıştı. Lyra'nın yanağına dokunduğu sırada aniden gözlerini açtı. 


Siyah gözünün içinde bir karmaşa çıktı. Kendi içinde hafifçe döndü ve Lyra'nın bedenini delip, direk olarak ruhunu gözlemlemeye başladı. Karanlıktan bile daha durgun olan gözlerinin içinde sevinç ve şaşkınlık aynı anda gözüktü. 


Bunun olduğunu Altair'ın kendisi fark etseydi, büyük oranda şaşırırdı. Çünkü siyah gözü hissettiği duyguları yok ederek, mantığını kullanmasını sağlıyordu. Yani siyah gözünü kullanırken asla heyecanlanmaz, korkmaz ve mutlu olmazdı. 


Ama Lyra'nın ruhunda ki değişimleri fark etmiş, Lyra'nın ruhunun değişimini görmüştü. Hızlıca yatağından doğruldu ve heyecanlı bir şekilde Lyra'ya baktı. 


Altair'ın hareketleri Lyra'yı korkutsa da, onu asıl korkutan şey Altair'ın siyah ve kırmızı gözüydü. Çünkü Altair'ın önceden sadece mor gözlere sahip olduğunu biliyordu. 


"Lyra?" Altair onun ıslak gözlerine baktı. 


"Al?" Lyra acıyla gülümsedi. Kıvrılan dudakları, ağlayan gözleriyle tezat bir görüntü oluşturuyordu. 


Fakat Altair'ın buna dikkat edecek kadar zamanı yoktu. 'Al' dediğini duyduğu anda gözleri sevinç ışıklarıyla doldu ve aniden yatan Lyra'ya sarıldı. 


Hiçbir şey söylemedi ve sadece ona sarıldı. Gözlerinden bir damla dahi düşmedi. Sadece rahatladı ve Lyra için daha da üzüldü. 


Lyra'da Altair'a sarıldı. Altair'ın aksine o hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. O da Altair gibi rahatlamış, ve bu rahatlama yüzünden üzerinde ki tüm yükü gözyaşlarıyla birlikte dışarı atmıştı. 


"Hıgh~" Lyra burnunu çekti ve Altair'ı yanaklarından tuttu. Gözleri Altair'ın durgun görünen karmaşık gözlerine sabitlenmişti. 


"En sevdiğim tatlı?" dedi Lyra Altair'ın gözlerine bakarken. 


"Benim yaptığım Macaron'lar..." Altair anında cevap vermişti. Ardından o da Lyra gibi soru sordu. 


"Lucius'un en sevdiği şey?" Altair sakin bir şekilde sordu. Çocuklarının ölümünü uzun zaman önce aşmıştı. Bir daha aynı şeyleri yaşamalarına izin vermeyecekti. 


"Seninle birlikte büyü ve savaş teknikleri çalışmak." 


Cevabını alan Altair daha da sıkı bir şekilde sarıldı. Gerçek Lyra olduğunu doğrulamıştı. Nasıl geri geldiğini bilmese de en ufak bir şekilde umurunda değildi. 


"Seni özledim..." Lyra kısık bir sesle konuştuktan sonra Altair'ın saçlarıyla oynamaya başladı. 


"Mm." 


Zaman yavaş yavaş geçti ve Altair bir kere bile Lyra ile olan temasını kesmedi. Güneş doğana kadar ona sarıldı ve kokusunu içine çekti. 


***


"Gitmek zorunda mısın?" Lyra üzerini giyen Altair'a baktı. Güneş Orbis kıtasında daha hızlı doğuyordu. Bu yüzden sadece dört saat geçmişti ve Altair işlerini yapmak için yanından ayrılıyordu.


Altair arkasını döndü ve ona bakan Lyra'ya gülümsedi. "Yapmam gereken önemli işler var. Sende formasyona çalışmaya devam etmelisin. Önümüzde ki savaş Pulchra'nın geleceği için önemli... Celer düşerse, Ella'nın hayatı tehlikeye girer." diyen Altair Lyra'nın yanına gidip nazikçe alnında öptü. Ardından kızıl gözünü örtecek bir göz bandı taktı ve odanın kapısına gitti. 


"Olivia konusunda... Fazla abartma!" Lyra'nın önceki nazik halinden eser olmayan sesi Altair'ın kulağında yankılandı. 


Altair'ın eli durakladı. Bunu unutmuştu. Fakat, gülümsedi ve mutlu bir şekilde arkasını döndü. 


"Endişelenmene gerek yok. Olivia'yı serbest bırakacağım ve huzuru bulmasını sağlayacağım. Üstüne üstlük bir daha öyle sanatlar kullanmayacağım..." dedikten sonra siyah gözlerinin derinliğinde Yüce Diyarda ki tüm canlıların korktuğu bir soğukluk ortaya çıktı. 


Ama bu soğukluk o kadar gizliydi ki bırakın Lyra'yı, Kaos Büyücüsü olan evrenin en güçlü büyücüsü dahi bunu fark edemezdi. 


Lyra gülümsedi ve arsız bir şekilde "Başka birisini istemiyorum... Seni dört kişiyle paylaşmak zaten yeterince sıkıcı..." dedi. Lyra Altair'la en son birlikte olan ve en çok zaman geçirendi. Altair'ın Rose, Ella, Lucy ve Mia'yı kendisini sevdiği kadar sevdiğini biliyordu. Ona karışmaya hakkının olmadığını da ama başka birisinin olmasına izin vermeyecekti. 


"Hay, hay... Kraliçem nasıl isterse..." diyen Altair arkasını döndü ve odadan çıktı. 


"Sana güveniyorum.."


Altair'ın odadan çıktığına emin olan Lyra'nın gülümsemesi yüzünden silindi ve yerini buz soğukluğuna bıraktı. 


"Bize zarar vermeye çalışan herkes bedelini ödeyecek... Harekete geçmem gerekiyor. Al'ın yapacaklarını beklemek, çok uzun sürecek." 


***


Celer Şehrinin tam merkezinde Yıldızlı Gökyüzü isminde büyük bir restorant vardı. Celer Şehrinde yapılan büyük ticari anlaşmaların hemen hemen tümü burada yapılırdı. 


Yıldızlı Gökyüzü'nün özel odalarından birisinde iki kişi karşılıklı oturmuştu. Birisi bir göl kadar durgun ve sakinken, diğeri bir hazine görmüş gibi heyecanlıydı. 


Bu kişiler Altair ve Oghri'ydi. 


Altair elinde ki çayı masanın üzerine bıraktı ve kafasını kaldırarak Oghri'ye baktı. Siyah gözü Oghri'nin her şeyini görüyormuş gibi derin ve sakindi. Üzerinde ki kırmızı elbise, sağ gözünü kapatan göz bandıyla mükemmel bir uyum içerisindeydi. Uzun saçları olmayan rüzgara rağmen hareketliyken, sanat eseri gibi olan vücudu hareketsizdi. Fiziği tüm çocuksu yanlarını bırakmış genç bir ejderha gibiydi. 


Oghri önünde ki genç adama karmaşık duygularla baktı. Dış görünüşün hiç bir şey göstermediğini biliyordu, fakat...


'Çok genç değil mi? O kişi önümde ki yirmi yaşında olan bir çocuk mu? Her neyse... Önemli olan görünümü değil, değeri...' 


Altair onun neler düşündüğünü biliyordu. Fakat gereksiz bir konu olduğunu düşündüğünden umursamayarak, asıl konuya geçti. 


"1,000 adet Zihin Hapı hazır mı?


Oghri iç çekti ve cebinden tahta bir yüzük çıkararak Altair'ın önüne koydu. "Her kutu da 200 adet olmak üzere, toplam beş kutu var." 


Altair kafasını salladı ve kontrol dahi etmeden yüzüğü aldı. Ardından Oghri'nin buruşuk yüzüne baktı ve durgun bir sesle konuştu. "Bugün seni çağırmamın tek sebebi bu değildi. Bana hap yapımı için lazımsın..." 


Oghri'nin gözleri daha da parladı. "Ne tür bir hap? Seviyesi ne? Neden bana ihtiyacın var? Malzemeleri ne?" 


"İsmi Soğuk Güneş Hapı. Seni ilgilendirmeyen bir mesele için gerekli bir hap. Malzemeleri o kadar zor bulunmuyor fakat, yapılışı için gereken malzemelerin uyumu çok önemli," dedikten sonra Altair bir kağıt çıkardı ve masanın üzerine koydu. Kağıdın içinde birkaç bitki ve simya malzemesinin nasıl karıştırılacağı yazıyordu. 


Oghri heyecanla kağıdı aldı ve okumaya başladı. "İki adet Soğuk Güneş Bitkisi, on santimetrelik Sıcak Buz, Demir Yılan Kanı, Baskın Kan Bitkisi... Zor bulunmuyor dediklerin bunlar mı?" kağıtta yazan tüm malzemeler enderdi. Yani oldukça zor bulunuyorlardı. 


"Ve?" Altair sakince çayını aldı ve bir yudum içti. Gözleri hâlâ Oghri'nin kara gözlerine sabitti. Sesi bir duygu içermiyordu. 


"Şanslısın ki Şifalı Bitki Sarayı'nda bağlantılarım var. Yapımı o kadar zor değil, ama yardımın gerekli.  Dengeyi en iyi şekilde tutturmamız gerekiyor. Aksi takdirde %75 oranında etki kaybı yaşayacak. Başka bir şey? " Oghri kafasını iki yana salladı. 


"Zehir lazım..." 


Oghri'nin gözleri kısıldı. "Zehir mi?" 


"Evet. Bir sıkıntı mı var?" Altair sakin bir sesle sordu. 


"Hayır da, zehir yapmak simyagerler için en aşağılayıcı şey..." Oghri'nin kaşları çatıktı. Simyagerliğin kutsal bir meslek olduğunu düşünüyordu. Sadece Mor Cüppe'ye gelmek için yüz yıl harcamıştı. Eğer zehir yaptığı ortaya çıkarsa Simyagerler birliğinin kara listesine alınır, diğer tüm birliklere de girişi yasaklanırdı. 


Bunu Altair'da biliyordu o yüzden sakindi. "Endişelenmene gerek yok. Tek yapman gereken ateşi kontrol etmek olacak. Şuan ki gücüm yüksek seviyeli bir hap ya da iksir yapmama izin vermiyor. Bu yüzden seni çağırdım..." 


"Öyle diyorsan..." Oghri her zaman sakin birisiydi. Onu heyecanlandıran tek şey üstün simya tarifleriydi. Bu yüzden Altair zehir yapmak istediğinde ve bu büyük bir tabu olmasına rağmen şaşırmamış, herhangi bir tepki göstermemişti. 


"O zaman lütfen not almaya başla.." Altair onu beklemeden konuşmaya başladı. "Yeraltı Orkidesi, Ruhsuz İmparator Mantarı, Kılıçotu Kökü, Kırmızı Kurbağa Ağacı, Hayalet Bal, Nidore Koku Bitkisi... Yeşim Yılan Zehri, Turuncu Ceset Suyu ve Yarasa Kanadı Çiçeği... Ve son olarak çok küçük bir Karınca Dikeni.." 


Oghri not defterine yazarken, Altair'ın tek nefeste söylediği bitkileri duyunca sarsıldı. Nefesi hızlandı ve gözleri parlamaya başladı. "Yeraltı Orkidesi'nin nasıl kullanılacağını biliyor musun? Ya da Nidore Koku Bitkisi?  Turuncu Ceset Suyu'ndan ya da Ruhsuz İmparator Mantarı'ndan bahsetmiyorum bile!" 


Altair'ın söylediği bitkilerin hepsi çok zehirliydi. Örneğin Yeraltı Orkidesi yerin bir kilometre altında yetişen Karanlık Bitkilerden en güçlüsüydü. Nidore Koku Bitkisi ise hoş koku yayan pahalı bir bitkiydi. Botanikçiler onların kokusunu sevse de eğer fazlasıyla Qi ya da Mana eklerseniz, havaya zehirli bir koku yayıyordu. Bu enerji akışının düzenini bozar ve kanalların delinmesiyle sonuçlanırdı. 


Ruhsuz İmparator Mantarı'ysa büyük bir mantar kolonisinin en büyük mantarı olurdu. Cansız gibi gözüken oldukça zehirli bir mantardı. 


"Dünya sadece gördüklerinizden ibaret değil, görmediğiniz daha niceler var. Orbis Kıtası sandığınızdan çok daha büyük..." dedi Altair sakin bir şekilde kendine çay doldururken. Sakin sesi hiç dalgalanmamıştı.


Oghri düşünceliydi. Altair'ın söylediği zehri yaparken ölme ihtimali çok fazlaydı. Zaten, zehir yapımının yasaklanmasının nedenlerinden biri de buydu. Çok fazla ölüm getiriyordu. Hem yaparken, hem de kullanırken. 


"Yapman gereken tek şey kazanı kontrol altında tutmak. Geri kalan her şeyi şahsen halledeceğim. Benim simya bilgimle, senin gücün sayesinde çok kolay olacaktır. Detayları yaparken anlatacağım," diyen Altair çayından son yudumunu aldı ve Oghri'nin yanıtını bekledi.   


Oghri hâlâ düşünüyordu. 'Eğer, yaparsam ve başarılı olursam zehir ve simyanın felsefesi hakkında daha fazla şey öğrenirim. Yardım edersem ve başarısız olursam zehirlenirim ve Ruhsuz İmparator Mantarı tarafından bir kan sisine dönüştürülüm. Fakat...' kafasını kaldırdı ve sakince yanıt bekleyen Altair'ın suratına baktı. En ufak bir panik ifadesi görmediğinden başını iki yana salladı ve kararını verdi. 


'Avantajları dezavantajlarından fazla...' 


"Yapacağım!" 


Altair memnun bir ifadeyle kafasını salladı. Oghri'yi seçmesinin sebebi korkusuz bir manyak olmasından dolayıydı. Verdiği karar diğer simyagerlerin vermeyeceği bir karardı. Çünkü işin ucunda hayatı olacaktı. 


"O zaman Simyagerler birliğine gidelim ve özel bir oda tutalım. Burada yapmaya kalkarsak duvarlar erir." 


***


Altair gelecek hamleleri için taşlarını oluştururken, Lyra farklı bir kimlikle Celer Şehrinden ayrıldı. Son günlerde asker kaçaklarını önlemek için yapılan bir denetim vardı. Bu yüzden asker olan kişiler dışarı çıkamıyordu. 


Fakat Lyra Asil ırkının görünümüyle ve bilgisiyle kolayca kaçmıştı. Bir atın sırtında giderken kırmızı gözleri soğuk bir şekilde Celer Şehrinin girişine baktı. Ardından arkasını döndü ve hiçbir şey söylemeden yoluna devam etti. 


'Altair şimdilik ayak bağı olacaktır. Çocuklarım ve kendim için harekete geçmem gerek. Bu yüzden hedef...' 


Hızlıca ilerlerken arkasında ki şehir ufukta kayboldu. 


'Kılıç Ejderhası'nın Mağarası...' 


Lyra Altair'ı sevse de onun gelecek için kötü bir durumda olduğunu düşünüyordu. Bu yüzden harekete geçmesinin gerektiğini ve sağlama almasının gerektiğini düşünüyordu. 


***


Altair Oghri'yle birlikte yürürken kafasını çevirdi ve şehrin çıkışına doğru baktı. Siyah gözü öncekinden daha soğuk ve duygusuzdu. Hayal kırıklığına uğramıştı. 


'Karıcığım... Beni hayal kırıklığına uğrattın. '


Altair Lyra'nın anıları gelince panikleyeceğini ve bu yüzden yanından ayrılarak kendi başına düzeltmek isteyeceğini biliyordu. Fakat hayal kırıklığına uğramadan edememişti. 


'Siktiri boktan bir kalıntı için hem beni endişelendirecek, hem de ölüm tehlikesiyle yüzleşeceksin. Her neyse...' 


Altair Lyra'nın ölümünü ve çok uzun zaman önce atlatmıştı. Bu yüzden çok duygusuz ve sakin kararlar verebiliyordu. Üstelik Yüce Büyücü ünvanını alan en genç kişi olduğundan dolayı, girdiği savaşların ve hissettiği baskıların haddi hesabı yoktu. Bu yüzden asla Lyra gibi paniklemeyecekti. 


'Yaptıkların hiç bir işe yaramayacak. Çünkü döndüğünde ben her şeyi bitirmiş olacak ve ihtiyacım olan her şeyi toplamış olacağım. Öncelikle kendi takımımı toplayacak ve kilit noktalara göndereceğim. Kılıç Hayaleti'nin kızını yetiştirirsem, iki yıla kalmadan rahatça Kral seviye olur. Ayrıca Khyrsaor ve Maene'de ki kızları da özümserse daha da kısalacaktır bu süre...' 


Altair her şeyi eşlerini değil, kendisi için planladığının farkında değildi. Binlerce yıllık bencillik ve yalnızlık ruhunun en derinine işlemişti. Yaptığı her şeyde öncelik kendisiydi. Ancak bunun farkında bile değildi. Çünkü bu bir alışkanlık olmuştu. 


Derin bir iç çekti ve Lyra'nın gidişini boş verdi. 


"Üstat Nobilis... Geldik." Oghri yanında ki Altair'a seslendi. 


Altair kafasını kaldırdı ve elli metre yüksekliğe erişen beyaz kuleye baktı. İyi bir mimarın eseri olduğunu belli ediyordu. İçi tuzaklarla ve koruma büyüleriyle doluydu. Saldırı sırasında şehirde en son düşecek yer burasıydı. Ama bu başyapıta rağmen Altair'ın aklında sadece bir şey vardı.


'Simya da iyi para var.' 


****


Evet. İlk önce... Lyra ve Altair'ın arasında ki doğrulamanın çok hızlı gerçekleştiğini düşünenler olacaktır. Ama unutmayın ki ikisi de binlerce yıl yaşamış; yaşlı iskeletler. Bu yüzden birbirlerini anlamaları için konuşmaları gerekmiyor. 

Sonrasında bu önemli! Sınav diye bir şey varmış. Hani; Fizik, Kimya, Matematik ve diğer bir çok dersin bilgi seviyesinin denendiği olmaması gereken, fakat yöneticilerimizin isteği üzerine hayatımızın en büyük streslerini oluşturan şey... He! İşte o! 17 Mayıs'ta sınav olacakmışım. Şansa bakın ki ben hiçbir bok bilmiyorum. Biraz bakınayım diyorum... Bu yüzden bölümler az gelebilir, belki de hiç gelmeyebilir. 

Evet üçüncü olarak Altair'ın yeni görünüşünü yorumlara koyuyorum. Eskisini koymadım, ama gene de koymayacağım! 

İyi günler...






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44633 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr