"Olivia..."
***
Olivia şuan da Altair'ın çadırının girişindeydi.
Yaydığı aura öncekine göre daha naif ve zarifti. Ama bu zarafetin arkasında insanları geren korkutucu bir güç vardı. Yeşil gözleri önceki renginden daha açık, zümrüte yakındı. Saçları da aynı şekilde parlamışken, teni daha da güzelleşmişti.
Şuan ki aurası ve görünümü o kadar farklı ve değişikti ki annesi bile onu ilk bakışta tanıyamazdı.
Yeşil gözlerinde garip bir heyecanla çadırın girişini açtı ve içeriye beklentiyle girdi. Görünüşe göre kendini tamamen Altair'a bırakmıştı.
Masa da sakin bir şekilde ona bakan Altair'ın gümüş gözlerine baktığında ağzı kulaklarına varırken, selam verdi.
"Üsteğmen Olivia, meditasyonunu tamamladı!"
***
Olivia'yı inceleyen Altair'ın durgun gözlerinin derinin de şaşkınlık ortaya çıktı. Ardından derin bir iç çekti ve Olivia'yla diğer insanları biraz küçümsediğini fark etti.
'Hah~ Sadece büyücülükte değil, savaşçılıkta da seviye atlamış... Onu küçümsedim.' ama Olivia'yı sandığından daha hafife aldığını fark etmemişti. Altair onu biraz desteklerse, anında orta aşamaya geçebilecekti. Fakat, Altair'ın bunun için ayıracak zamanı yoktu.
Altair Olivia'yı süzdü ve değişimini görmezden gelerek konuya girdi. "Sadece senin yapabileceğin önemli bir görevim var..."
Altair'ın söylediklerini duyan Olivia büyük beklentiye girdi. Eğer Altair sadece onun için bir görev verebiliyorsa, Altair'ın onu önemsediğini gösteriyordu. Ayrıca sadece onun yapabileceği bir şeyse bu Altair için özel olduğu anlamına geliyordu.
Altair'ın gümüş gözleri Olivia'yı baştan aşağıya süzdü ve beyaz bir mektup çıkarıp, masanın üzerine koydu. "Yapman gerekenler ve nasıl yapacağın bu mektupta yazıyor. Bunları eksiksiz bir şekilde özenle yapman gerekiyor. Bu çok önemli bir görev..." uzattığı mektupta çocuklarla nasıl ilgileneceğinden, nereye götüreceğine kadar her şey yazıyordu.
Olivia mektuba dahi bakmadan ilerledi ve mektubu eline aldı. Ardından zarfa herhangi bir hasar vermeden nazikçe açtı ve içine göz attı. Fakat ilk cümleyi okuduktan sonra hızlıca kapattı ve Altair'a şaşkın bir şekilde baktı.
"Bir şey söylemeden bunu açacağımı nereden bildiniz?" dedi Olivia şaşkın bir şekilde. Çünkü ilk cümle; 'Kimsenin göremeyeceği bir yerde, gizli bir şekilde okumalısın.' yazıyordu.
Altair cevap vermedi ve sıkıntılı bir şekilde "Bana yüklü miktarda para gerekiyor..." dedi. En ufak bir şekilde utanmamıştı.
Olivia Altair'ın niyetini anlamak için uğraşmadan hemen öne atıldı. "Ben yardımcı olabilirim! "
Altair gözlerini minnettar bir şekilde Olivia'nın gözlerine sabitledi. Gözlerinde ki minnet ve teşekkürü fark eden Olivia heyecanlandı ve sevindi. Ona göre Altair'ın söylediği her şey doğru, istediği her şey çok önemliydi. Ayrıca Altair'ın ona dikkat etmesi ve bakması; onu heyecanlandırıyor ve kalbinin daha hızlı atmasını sağlıyordu.
"Buna gerek yok... Gray hanesi son zamanlarda kötü durumda... Ayrıca ailede ki mevkiin ne kadar iyi olursa olsun, istediğim şeyleri alabilmek için izin alamazsın..." dedi Altair derin bir sesle.
Olivia kafasını iki yana salladıktan sonra yüzüğünden altın bir kart çıkardı ve Altair'ın önüne koydu. Eğer bu kartı ailesi ya da başka soylu ailelerin çocukları görseydi korkuyla Olivia'ya saygı gösterirlerdi.
Altair karta baktığında 'Mavi Anka Bankası' isimli bir yazıyla, bir anka işareti gördü. Mavi Anka Bankası oldukça büyük bir bankaydı ve tüccarlar grubunun yöneticilerinden birisiydi. Öyle ki ülkelere bile kredi ve nakit sağlıyordu.
Altın kart ise Mavi Anka Bankası'nın yüksek seviyeli kartlarından birisiydi. İçinde en az 100,000 altın olduğunu gösteriyordu. -ki bu Gray hanesini bile zorlayacak miktardı.- Olivia'nın bunu Altair'a vermesi onu ne kadar önemsediğini gösteriyordu.
Altair derin bir iç çekti ve kartı aldı. Ardından Olivia'ya söyledi. "Bunun karşılığını bir savaş tekniği ile ödeyeceğim..."
Olivia hızlıca reddetti ve utangaç bir şekilde konuştu. "Uhm... Başka bir şekilde olmaz mı?"
"Nasıl?"
Olivia ellerini birleştirdi ve kafasını eğdi. Kısık bir sesle "Kafamı okşayarak..." dedi. O kadar kısık olmasına rağmen Altair rahatça duysa da onun yerinde olan bir Usta duyamazdı.
Altair duyduklarına şaşırdı ve dudakları yukarı doğru kıvrıldı. 'Gray hanesinde doğsa ve zenginlik içinde büyüse bile en önemli şeyden yoksundu...' ayağa kalktı ve Olivia'nın yanına gitti.
Altair'ın aniden ayağa kalktığını gören Olivia korktu. Bu yüzden haddini aştığını düşündüğünden gözleri korkuyla doldu. Ama bir kaç saniye sonra güçlü kolların onu sardığını hissetti. Hissettiği sıcaklıkla, zihnine yerleştirilmiş mühür harekete geçti. Gözleri dönerken, zihni büyük bir karmaşanın içine girmişti.
Altair ona arkadan sarılmıştı!
Olivia'nın zihni karmaşa içindeyken, Altair'ın gözleri kısılmıştı. Bu kadar küçük bir şeyden dolayı, Olivia'nın zihninin karmaşaya düştüğünü görebiliyordu. Ve bu bir sıkıntıydı.
Ama o kadar da büyük bir sıkıntı değildi.
Olivia kendini bırakmışken Altair'ın elinden bir büyü dalgası Olivia'nın vücuduna girdi ve kalbine yerleşti. Orada iç içe geçmiş bir kalp dövmesi oluşturdu ve silikleşti.
'Devamlılık Mührü tamamlandı. Şuan da daha çok yeni olduğundan benim için 'öl' dediğimde karşı çıkacaktır. Ama bu mühür sayesinde her gün daha da çılgınlaşacak...'
Altair onun kulağına fısıldadı. "Yarın güneş doğduktan iki saat sonra beni görmeye 6. Caddeye gel... Sana önemli bir şey vermem gerekiyor..."
Olivia usulca kafasını salladı ve kendini sakinleştirmeye çalıştı.
Altair kollarını çözdü ve rahat bir sesle "Çıkabilirsin... Mektubun her bir harfini ezberle ve ardından küllerini bile bırakma... Dinlenmeyi de unutma! Yarın senin için yorucu bir gün olacak..." dedikten sonra masasına geri döndü.
Olivia Altair'a bir daha bakmadı ve kızarmış bir şekilde çadırdan dışarı fırlayıp, yatakhaneye doğru koştu.
"Hm..." Altair masasına oturdu ve maskesini tekrardan taktı.
"Üsteğmen Thelma, rehberlik istemek için burada!" Thelma'nın gür sesi girişten Altair'ın kulağına geldi.
"Gir."
Thelma hızlıca çadırın girişini açtı ve içeriye girdi. Yüzü sakin, gözleri bir su kadar durgundu. Üstelik bir günlük eğitimden sonra aurası daha güçlü hale gelmişti. Büyücülere önderlik etmek yeteneğinin bir kısmını ortaya çıkarmasında büyük rol oynamıştı.
Altair gelecekte önemli bir güç olabilecek Thelma'ya baktı ve kafasını salladı. Kendisi için önemli birisi olmayabilirdi ama Ella'yı alıp, buralardan götüreceği zaman tahta geçmek zorunda olacak olan Lucy için önemli güç olacaktı.
Thelma göğsünü şişirdi ve merakla Altair'a baktı.
"Rüzgar büyüleri hakkında danışmak istediğim şeyler vardı!"
Altair kafasını sakince kaldırdı ve Thelma'nın meraklı yüzüne baktı. Beklediği şeyleri söylediğinden buna hazırlıklıydı.
Kafasını tekrardan eğip, başka işlerle uğraşırken Thelma'ya oturmasını söyledi. Thelma oldukça yetenekli birisiydi. Bu yüzden basit bir rehberlikle dahi seviye atlayabileceğini biliyordu.
Thelma heyecanlı bir şekilde boş koltuklardan birisine oturdu ve dikkatini konuşmak üzere olan Altair'a odakladı. Hiçbir kelimeyi kaçırmamaya özen gösterecekti.
Altair sakin bir sesle konuşmaya başladı.
"Rüzgar büyülerinde ana odak rüzgarın hızıdır. En azından sizin bildikleriniz böyle... Buranın insanları saldırıya o kadar odaklanmış haldeler ki kafalarını kaldırıp, rüzgarın diğer güçlerine odaklanamıyorlar..."
Thelma kafasını salladı.
"Rüzgar elementler arasında en değişkenidir. Su bile onun kadar değişken değildir. Hem nazik olabilirken, bir anda kılıçtan keskin olabilir. Onu ince iplikler haline getirebilirken, bir duvardan daha kalın hale kolayca getirebilirsin. Hareket etmek için kullanabilirsin, aynı anda çevreyi kontrol etmek içinde..." Altair yavaşça ve sıkılmayacağından emin bir şekilde anlatmaya devam etti.
Thelma'nın gözleri her dakika daha da parlıyordu.
***
"Rehberliğiniz için teşekkürler!" Thelma 90 derece eğildi ve saygıyla konuştu. Ardından hızlıca arkasını döndü ve çadırdan dışarı çıktı.
"Bende yavaştan usta aşama için hazırlanmalıyım..." Altair yazdığı mektubun üzerinde ki mektubun kurumasını beklerken derin bir iç çekti. Şuan da çekirdeği ve kanalları çok zayıftı. Aynı şekilde manası da kirli ve saflıktan uzaktı.
Çekirdeğinde ki zayıflık yüzünden, en büyük gücü olan 'Soğurmayı' kullanamıyordu. 'Kara Ay Mana Tekniği' çok güçlü bir teknikti. Her saniye Altair'ın gücü dengeli bir şekilde artıyor, normal insanların yapamayacağı şekilde yaşam gücü ile mana arasında bir bağlantıyı her geçen gün güçlendiriyordu.
'Kim Mana'nın sadece büyü yapmak için olduğunu söyledi ki? Ya da Qi'nin sadece vücudu beslemek ve teknikleri çalıştırmak için olduğunu? Mana'nın Qi'den daha iyi bir şekilde vücudu beslediğini ve güçlendirdiğini, ve Qi'nin aslında Mana'dan daha keskin ve sağlam olduğunu... Çünkü bunu sağlayacak tekniklerden yoksunlar. Fakat benim için geçerli değil. İki yıla kalmadan Mana'mı ve Qi'mi özgürce değiştirebilecek hale geleceğim. Ardından ikisini birleştirerek daha güçlü bir enerji haline getireceğim.
Önce ki hayatımda bunu başardığım için hayatta kalmıştım. Fakat, Zihinsel ve Ruhsal Enerji'yi asla birleştiremedim.'
Altair ayağa kalktı ve vücudunu esnetti. Ardından alması gereken her şeyi yüzüğüne doldurdu ve yola koyuldu.
"Öncelikle Lyra'nın ruhunu biraz güçlendirmeliyim. Böylece daha hızlı güçlenecek, Aziz seviyeye daha kolay varacak..." ruh ve zihin güçle doğrudan orantılı iki kavramdı. Ruhsal olarak ne kadar dengeli, zihinsel olarak ne kadar güçlü olursan; Mana ve Qi üzerinde ki kontrolün o kadar artardı. Böylece daha kolay seviye atlardın.
Altair bir süre yürüdükten sonra Gerbera Erkek Giyim'e geldi ve kapıyı açarak içeri girdi. Butiğin içinde durmadan, diğer kapıyı da açtı ve küçük tatlı oturma odasına girdi.
"Ay tam tepede... Yani saat 24.00 civarlarında. Lyra yarım saat olmadan gelir. O gelene kadar diğer Mana ve Qi tekniklerimle biraz meditasyon yapayım..." Altair uzun zamandır yapmadığı şekilde meditasyon yapmaya karar verdi. Önceki hayatında Mana ve Qi miktarı her zaman savaşlarla yükselmişti. Ondan sonrasında da pasif tekniklerle çalışarak, Mana ve Qi miktarını her zaman küçük küçük artırmıştı. Böyle çok daha uzun sürse de Altair o sürede daha önemli işlere zaman ayırabiliyordu.
Altair koltuğun üzerine oturdu ve lotus pozisyonuna geçti. Ardından gözlerini kapattı ve Kara Ay Mana Tekniğini bozdu ve Mana Çekirdeğinde bulunan Miiyu'nun tanımlayamadığı elemente baktı.
"Zaman... Çöldeki Çiçek'te bulunan, Astro'nun son anda eklediği element. Fakat tam olarak başarılı olmadı ve Miiyu ile bağlandığımda anında oluşmadı. Ruhumu zamanda geriye gönderdiğim anda tetiklenerek kendiliğinden oluştu. Buna vesile olan da Asil ırkımın oluşumuydu... Ruhum en başından beri bu vücudumla bağlıydı...
Fakat eksik güç ve tetikleyici etkenler olmadığından temasa geçemedim. Daha uyanmamış bir çok yetenek ve özellik var.
Yüce Büyücü'ler arasında en tehlikelisi olmamı sağlayan Değişken Alan'ım hâlâ aktif değil. Ayrıca Ruhsal ve Zihinsel enerjilerim bu bedende uyanık değil. Zihinsel Alan ve Ruhsal Alan'ım da aynı şekilde... Zaman Boyutu ve Enerji Boyutu'na da geçiş yapamıyorum. Işık, Su, Ateş, Rüzgar ve daha bir çok elementim de uyanmış değil. Ayrıca dört süper gözü de birleştiremiyorum. Sadece Siyah Gözüm doğduğunda birleştirebilmiştim fakat çok kısa sürmüştü."
Yüce Büyücü'ler zeki ırklar arasında ki en güçlü kişiler arasındaydılar. Evren de bir başka eşleri daha yoktu. Tanrılar, Elfler, Ölümsüzler, Şeytanlar, İblisler diyarları da dahil bir çok düzlem Yüce Büyücü'lerin kontrolü altındaydı.
Ve Altair kendine ait düzlemi olmayan tek Yüce Büyücü'ydü. Sebebiyse her zaman yalnız olmasından dolayı ve ona engel olacak bir şeyin olmasını istememesinden dolayıydı. Aslında Yüce Büyücü kulesini de yapmayacaktı fakat diğer Yüce Büyücü'lerin büyük baskısı sonucunda istemeyerekte olsa kendi kulesini oluşturmuştu.
Sadece otuz adet Yüce Büyücü olmasına rağmen, emirlerinde binlerce galaksi kümesi, yüzlerce yapay boyut vardı. Ve sadece bir galaksi kümesinde desilyonlarca canlı vardı. Altair onlarla uğraşmak için çok tembel ve meşguldü.
"Cehennem Asurası adını almış Yüce Büyücü'nün Cehennem Asura tekniğini çalmıştım. Zihnimde bir yerlerde olması gerekiyor. Yüce Savaşçılar arasına girmiş bir Yüce Büyücü'ydü. Benim tekniklerimden daha güçlü Savaş Teknikleri var. Şimdilik onun tekniklerini kullanayım. Ardından daha güçlendikçe kendi teknilerime geçerim..."
Yüce Savaşçılar ve Yüce Büyücüler benzerdi. Sadece Yüce Büyücüler daha güçlü ve nadirdi. Fakat iki taraf büyük bir savaşa girseydi. Altair Yüce Büyücü'lerin kıl payı kaybedeceğine emindi. Çünkü Yüce Savaşçılar, Yüce Büyücü'lerden iki kat daha fazlaydı. Üstelik Yüce Savaşçılar'ın ilk 10'u Yüce Büyücler'in ilk 10'u ile benzer güçteydi.
Cehennem Asurası ise 15. Yüce Büyücü ve 11. Yüce Savaşçı'ydı. Altair ise 2. Yüce Büyücü'ydü. Onun üstünde sadece Asil ırkıyla benzer bir güce sahip olan Kaos İnsanı olan Kaos Büyücüsü vardı. Gücü Altair'dan bir parmak fazla olsa da doğuştan kazandığı Kaos büyüsü Altair'ı bastıran asıl şeydi. Fakat Altair Zaman büyüsü sayesinde onu öldürebileceğine emindi.
Altair Zaman Büyüsü'nü özgürce kullanabilen tek zeki varlıktı.
Altair derin nefesler almaya başladığında içinde ki Qi çekirdeği çok hızlı bir şekilde dönmeye başladı. Morumsu siyah renkli bir Qi dalgası Altair'ın vücudunda bir tur döndü.
Altair'ın derisinin üstünde çatlaklara benzer dövmeler ortaya çıktı ve gözlerine kadar tüm vücudunu sardılar. Dövmelerin içinde sanki lavlarla kaplı bir nehir akıyordu!
Hong!
Altair'ın kalbi öyle sert attı ki pompaladığı kanın baskısı yüzünden Altair'ın derisi incelip, bazı damarları hasar gördü.
Altair'ın yedi deliğinden kan gelmeye başladı. Bu Altair'ı büyük oranda şaşırtsa da birazcıkta korkutmuştu.
'Asil ırkımın soyu neden saflaşıyor? Cehennem Asurası'nın tekniği hiçbir şekilde Asil ırkımla bağlantılı değil! Ayrıca daha erken! Sadece birkaç gün oldu! Bu kadar hızlı bir şekilde üst aşamaya geçmemeliyim!'
Asil ırkının 7 değişim aşaması vardı. Hepsi de bir üst aşamaya, daha güçlü bir şekilde değişim geçiriyordu. Normalde Altair'ın şuan da sıradan bir Asil Dux'u olması gerekiyordu ve en azından bir yıl kadar sürmesi gerekiyordu. Fakat, Cehennem Asura tekniği yüzünden çoktan ikinci aşamaya geçiyordu!
Vücudunda ki kan bir lav kadar sıcak hale geldi ve kaynamaya başladı. Ardından yaşam gücü hızlıca kaybolmaya ve Qi'si ile karışarak vücudunu dolaşmaya başladı.
Altair'ın kasları sıkılaştı ve vücudu incelmeye başladı.Çalıştığı tekniklerin özel olmasından dolayı sıradan birisinden daha yapılı olan vücudu inceliyordu!
Yüzünde çocukluğunu gösteren her şey eridi ve daha da olgun göstermeye başladı. Teni parlamaya, yüzü daha kadınsı hale geldi.
İçinden büyük bir kan arzusu yükselmeye başladı ve sağ gözü kırmızıya boyandı.
Altair neler olduğunun farkına varınca tüm odağını dönüşümü kontrol etmeye değil, kan arzusunu bastırmaya adadı.
'Cehennem Asili! Neden olduğu anlaşıldı!'
Altair neden evrim geçirdiğini anlayınca sakinleşti ve öncekinden daha kontrollü hale getirdi. Çatlağa benzeyen dövmelerinden bir ateş dalgası çıktı ve üzerinde ki kıyafetleri küle çevirdi.
'Cehennem Asurası'nda ki Cehennem Qi'si tetikledi... Fakat, ikinci evrim olan Orman Asili yerine neden Cehennem Asili oldum? Normalde Kızıl Stigmam tam olarak uyandığında yaşanması gerekiyordu... Her neyse, Lyra gelmeden önce tamamlayayım... Kötü bir şey olmuyor sonuçta...'
Cehennem Asili olmasının anlamı; artık insan kanının baskın olan değil, Şeytan, İblis ve Vampirimsi kanlarının daha baskın hale geldiğini gösteriyordu. Hepsinin birleştiği kanda onlar üstün gelmişti. Bu yüzden Altair'ın sıradan Asil kanı evrim geçiriyordu.
Altair'ın önceki yüzü ve vücudu tamamen değişerek bambaşka bir Altair ortaya çıkardı.
Önce ki görünüşü yakışıklı ve Asil'se şuan da kanla kaplı gibiydi. Etrafa sıradan insanları rahatsız edecek bir aura yayıyordu.
Bu tür değişimler Altair'ın alışık olduğu şeylerdi. Sonuçta yedinci evrime kadar toplam yedi kere vücudu değişmişti. Üstelik geliştirmeye çalıştığı zamanlarda Altair onlarca farklı şekle bürünmüş, klonları dahil hiç görmediği görünüşlere bürünmüştü.
Boom!
Boom!
Beklendiği üzere Altair hem büyücü hem de savaşçı olarak seviye atlayarak Usta aşamaya girmişti.
Altair'ın çekirdeğinde Ateş, Kan ve Şeytani elementleri oluştu. Fakat hemen ardından büyük bir ışık hûzmesiyle onları bastıran Işık elementi doğdu.
Altair'ın vücudundan siyah kirler dışarı çıkmaya başladı ve Qi ile Mana kanalları daha temiz hale geldi.
On dakika daha meditasyon yapan Altair gözlerini açtı.
Vücudunda ki dövmeler silinirken rahatsız edici aura ortadan kayboldu. Altair'ın etrafında küçük alev topları ortaya çıktı ve çevresinde ki kirleri yaktı.
"Hmm... Beklediğimden daha fazla element ortaya çıktı. Fakat ne yazık ki bir daha ki evrimimde çoğu yok olacak..." Altair derin bir iç çekerek ayağa kalktı.
Ölümsüz seviyelere gelirken artık elementlerin o kadar önemi kalmıyordu. Yani ne kadar fazla olursa olsun, eğer onda usta değilsen hiçbir işe yaramıyordu.
Hızlıca banyoya girdi ve iğrenç kokusunu banyo yaparak yok etti. Ardından etrafı topladı ve kırmızı elbiseler giydi. Altair'ın vazgeçemediği şeylerden birisi de temizliğiyle dış görünüşüydü. İyi gözükmeyi ve temiz olmayı seviyordu.
Altair aynanın karşısına geçti ve yeni görünümüne baktı.
"Öncekiyle aynı... Tekrardan sağ gözümü kapatmam gerekiyor. Kızıl Stigma ile şimdilik yakalanamam." Altair'ın gümüş olması gereken sağ gözü artık kan kırmızısıydı. Diğer gözü de siyah rengindeydi. Kan kırmızısı gözü yakut gibiydi. İçinde hareket eden bir sise benzer yapı vardı. Bu sis yüzünden görüldüğü anda infaz emri vardı.
Altair iç çekti ve kanepeye oturarak Lyra'nın gelişini beklemeye başladı. Zaman farkında olmadan hızlıca aktı.
***
Altair Lyra'yı beklerken üç farklı şehirden sevinç çığlıkları geliyordu. Bu kişiler Kızıl Saç, Oghri ve Kılıç Hayaleti'ydi.
Oghri simya odasında deli gibi gülüyordu. Elinde parlak mavi renkli bir hapla, saf beyaz bir hap vardı. Birisi hiç bir koku yaymıyorken, mavi olan şekerli bir koku yayıyordu.
Beyaz hap Zihin Hapı, mavi olan Mana Tehir Hapı'ydı.
Oghri elinde ki mavi hapa büyük bir coşkuyla baktı ve tekrardan kendisiyle gurur duydu. "Mana Tehir Hapı'nı sonunda yaptım! Artık kişiler manalarını geciktirerek, sırada ki aşamaya daha güçlü bir şekilde geçebilecekler!" ardından beyaz hapa baktı ve tekrardan hayran oldu. "Ayrıca bu Zihin Hapı! İnsanı sakinleştiriyor ve zihnini daha da açıyor. Ne yazık ki etkisi en fazla bir saat. Ama bunun pek sıkıntı olacağını sanmıyorum! Sonuçta o bir saatte kişi daha fazla şey kavrayabilir, daha fazla antrenman yapabilir!"
Oghri'nin arkasında bir metrelik beş tane büyük kutu vardı. Hepsi özel malzemeden yapılmış hap kutularıydı. Her birisinin içinde toplam 200 adet Zihin Hapı vardı. Bunları Altair'a vermek için yapmıştı.
"Eğer o kişiyle çalışırsam Simya sanatında daha da ilerleyebileceğim! Belki de üst aşama Siyah Cüppe olabilirim!" Oghri Altair'ın dediklerini yapmaya karar vermişti. Turnayı gözünden vurduğunu biliyordu.
Yavaşça sakinleşmeye başladı ve bir kağıt çıkararak kuleye olan raporunu hazırlamaya başladı. Hapın etkilerini ve nasıl kullanılacağını yazdıktan sonra kendi mührünü bastı. Ardından Mana Tehir Hapı'nı bir kutuya koydu ve kağıdın yanına yerleştirdi.
Ardından başka bir kağıt çıkardı ve kuleden ayrılmak istediğini gösteren bir dilekçe yazdı.
Bir süre sonra hem dilekçeyi hem de hapı görevliye vererek kule ustasına iletmesini istedi. Sonrasında zaman kaybetmeden tüm eşyalarını yüzüğüne topladı ve kuleden ayrılarak şehrin merkezinde ki ışınlanma portalına geldi.
***
Aynı anda Paralı Asker krallığından bir birlik çıkarak Guinevere nehrine doğru ilerlemeye başladı. Bu kişiler Kızıl Saç Taburu'ydu.
Her birinin aurasın da gözle görülür farklılık vardı. Öncekinden daha güçlü ve kesindiler. Mükemmel bir sırayla, olabildiğince sessizce ilerliyorlardı..
***
Sırtında narin bir kız olan adam bir kervana katılmak için dolaşıyordu. Kız bir bez parçasıyla sırtına bağlanmıştı. O kadar hareketine rağmen sırtında ki kız en ufak bir şekilde sarsılmıyordu.
"Raya'nın durumu daha da iyi hale geldi. Eğer onun dediği gibiyse tamamen iyileşebilir. Fakat yalan söylüyorsa..." dedi adam sakin bir şekilde.
"Onu öldüreceğim..."
***
Kılıç Hayaleti, Kızıl Saç Taburu ve Yaşlı Simyager Oghri harekete geçmişti. Savaşın gidişatını değiştirebilecek taşlar harekete geçmiş, satranç tahtasında ki yerlerine gidiyorlardı.
Aynı şekilde Celer şehri de büyük bir canlılıkla savaş hazırlıkları yapıyordu. Depodan ayrılmaya hazır otuz metre büyüklüğünde ki deniz gemisine benzer iki hava gemisi ve at arabalarına bağlanmış gri renkli büyü topları savaşa hazırdı.
Ayrıca tüm takımlar kendi hazırlıklarını tamamlamak üzereydi. Bazı insanlar kimle savaşacaklarını anladığında korksalar da ödülleri duyunca gözleri dönmüştü.
Tüm bunlar olurken Altair sakince karanlık odada Lyra'nın gelmesini bekliyordu. Bir süre sonra gözlerini kaldırdı kapıya doğru baktı.
Bir saniye sonra kapı açıldı ve kırmızı saçlı Lyra içeri girdi. Önceki haline hiç benzemeyen Altair'ın parlayan kırmızı gözünü görünce irkildi. Çünkü Altair bir günahkarı izleyen kral gibi ona bakıyordu.
"Geç kaldın." Altair sakin bir şekilde Lyra'ya baktı. Yarım saattir kanepe de oturuyor ve Lyra'nın gelişini bekliyordu.
Lyra onun Altair olduğunu anlayınca sakinleşti. "Özür dilerim, kızlar bir süre daha yanlarında kalmamı istediler..."
Lyra'ya bakan Altair hafif bir şekilde iç çekti.
"Hahh~"
Ardından yüzüğünden bir kutu çıkardı ve Lyra'ya fırlattı. "Beş Element Nilüferi'ni ez ve banyo yapacağın suya karıştır. Ardından tüm çiçek özünü vücuduna em ve bir dakika içinde yanıma gel."
Lyra ona doğru fırlatılan kutuyu kolayca yakaladı ve anladığını belirtircesine kafasını salladı. Altair'ın kızgın olduğunu görebiliyordu, bu yüzden onun nasıl değiştiğini sormadan banyo yapmak için gitti.
"Bir erkek kokusu... Lyra'nın böyle bir şey yapacağına inanmıyorum, büyük ihtimalle kızların birisinden bulaşmış..." Altair Lyra'nın üzerinden hafif bir erkek kokusu almıştı. O kadar hafifti ki Lyra'nın farkında olduğunu düşünmüyordu.
Altair her zaman dikkatli ve hassas birisi olmuştu. En ufak değişimleri dahi anında fark ediyor, her daim çevresini gözlemliyordu.
Altair on dakika daha karanlıkta bekledi ve kafasını banyonun kapısına çevirdi. Lyra tam o anda kapının kolunu kavramış ve kapıyı açmıştı.
Çıkan figürü gören Altair'ın gözleri büyüdü ve soğuk bir nefes aldı.
'Lyra'nın benden daha beter olduğunu unutmuşum.'
Lyra'nın üzerinde kırmızı bir gecelik vardı. İnce muhteşem figürü karanlıkta bir ateş parçası gibiydi. Kırmızı saçları hâlâ ıslaktı. Mükemmel teni kırmızı geceliğin üzerinden belli oluyordu.
Altair yüzünü tuttu ve kendisini sakinleştirdi. Utanmazlığının yok olduğu nadir yerlerden birisi de Lyra'nın yanıydı. Genellikle utanan taraf Altair olur, dalga geçerdi. Üstelik Lyra'yı binlerce yıldır böyle görmeyen Altair'ın daha da utanmasına sebep olmuştu.
Lyra Altair'ın kafasını tuttuğunu görünce merakla ona baktı. Ardından neden böyle olduğunu fark edince yüzünde yaramaz bir gülümseme ortaya çıktı.
Lyra güzellik ve görünüş bakımından Ella, Mia, Lucy ya da Rose'dan kötüydü. Ama Altair'ı utandırabilen tek kişi oydu. Ve üzerinde en büyük etkiyi bırakan da... Fakat, artık eski saf Altair yoktu.
"Hm hm... Seni affediyorum." Altair'ın utangaç yüzü bir anda buz sütununa döndü.
Lyra onun yüz seksen derece değişmini görünce bir an şaşırdı.
"Önüme gel ve lotus pozisyonuna geç. Ardından sana söyleyeceğim ruhsal mantrayı tekrar ederek, özümsemiş olduğun Beş Element Nilüferi'ni harekete geçir."
Lyra hızlıca Altair'ın dediklerini yaptı ve lotus pozisyonuna geçip, meditasyon yapmaya başladı. Ardından Altair'ın soğuk elini sırtında hissetmesiyle, zihni dış dünyayla bağlantısını kesti.
Altair'ın söylediği mantra Lyra'nın zihninde yankılandı.
Elementsel güç Lyra'nın vücudunda yok olarak, ruhuna doğru bir dalga gibi aktı. Elementsel güç Lyra'nın ruhunu besleyerek daha istikrarlı ve kuvvetli hale getirdi.
O sırada sadece Lyra'nın duyabileceği bir ses ruhundan yükseldi.
Crack!
***
Yare yare... Hızlı mı yoksa yavaş mı ilerliyor bilmiyorum. Ama bir şeyden eminim! Bu bölümü rahat bir şekilde üç bölüme sığdırabilirdim. Fakat savaş kısmına hızlı gelmek istiyorum...
3200
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..