Bölüm 42: 3. Kışla!

avatar
845 18

Yüce Büyü Hükümdarı - Bölüm 42: 3. Kışla!


"Haddini bil, aptal!" 


Görünmez iplik çekirdeğin etrafını sardı ve tüm akışı keserek, Qi'yi çekirdekte kalmaya zorladı. 


Adelaide'nin yüzü soldu ve tüm gücü kesilerek Formasyon'dan çıktı. Islanmış gözlerle Altair'ın beyaz maskesine doğrudan bakıyordu. Gözlerinde; şaşkınlık ve bilinmeyene karşı büyük bir korku vardı. Altair'ın nasıl böyle bir şey yapabildiğini bilmiyordu..


Altair Ante'yi geri çekti ve görünmez ipliği serçe parmağına bağladı. Sonrasında yavaşça Adelaide'ye doğru yürüdü. 


"Haah~ Normalde biraz daha serbest bırakacaktım ama çok aceleci çıktın," dedi Altair kızların arasından Adelaide'ye doğru yürürken. 


Adelaide ağzında ki kanı sildi ve kendini sakinleştirmeye zorladı. Ardından olabildiği kadar soğukkanlı bir ifadeyle Altair'a cevap verdi.


"Bölük komutanının ne demek istediğini anlamadım? Yapmamı istediğiniz bir şey mi var?" 


Altair kafasını eğdi ve ona bakan Adelaide'nin zeka dolu gözlerine bakarak iç çekti. "Benim önümde numara yapmaya çalışmana gerek yok, Açık Gökyüzü ailesinin dördüncü kızı..." 


Boom! 


Altair'ın dediklerini duyan Adelaide öyle büyük bir şekilde sarsıldı ki az kalsın bayılacaktı. Yüzü öncesine göre daha da soldu ve gözlerinde korku belirdi. Bu korkunun içinde derin bir hüzün saklıydı. 


"N-Nasıl?" 


Altair onun şaşırmış ifadesine baktı ve derin bir iç çekti. Gerçekten onun yaralı noktasına vurmuştu. "Açık Gökyüzü ailesinin dördüncü kızı Adelaide Perpetua... Önceden herkese yukarıdan bakacak kadar güçlü bir ailenin üyesiyken, şimdi o aile sadece bir soylu konumunda sürünüyor. Eski ihtişamlarından kimsenin haberi yok." 


"Orbis Takvimi 1287. yıl... Batı da Açık Gökyüzü isimli büyük bir tüccar şirketi yükseldi ve kısa sürede sektörde ki rakiplerini etkisiz hale getirdi. Ardından Büyü ve Savaş sanatlarına uzanmaya başladı ve o konularda batı da en tepeye yerleşmişti." 


Adelaide Altair'ın dediklerini duyunca korku ve şaşkınlıkla karışık duygular hissetti. Doğduğundan beri ilk defa bu kadar korkuyordu. 


Altair onun korkusuna aldırmadan devam etti. "Açık Gökyüzü ailesi Fortem İmparatorluğu ile anlaştı ve tüm sektörlere el atmaya başladı. Amaçları Batı da ki ticareti kontrol altına almak, sonrasında diğer bölgelere uzanacak bir kol yaratmaktı. Her şey çok iyi gidiyordu. Sadece Fortem İmparatorluğu değil, aynı zamanda Yeşil Yaprak Kilisesi ile anlaşmaya vararak inananları kontrol altına almayı başardılar. Yeşil Yaprak kilisesi, tanrıyı kullanarak halkı manipüle etti ve Açık Gökyüzü Tüccar Grubunun satışlarını katladı. Hem de makul bir fiyata yapmıştı. Bu Açık Gökyüzü ailesinin yükselişinin anahtarıydı. 


Sadece 13 yılda batı da dokunulamayacak bir güç haline geldi. Aynı şekilde normalde güçsüz olan Fortem imparatorluğu da aynı şekilde yükseldi. Ama bir süre sonra Yeşil Yaprak kilisesinin yeni yöneticisi aldıkları risk nedeniyle pastada ki paylarını artırmak istedi.. 


Fakat, Fortem ve Açık Gökyüzü ailelerinin baskısına dayanamadı ve bundan vazgeçti.  Kısa süre sonra da ilişkilerini keserek anlaşmayı feshettiler. Bu Açık Gökyüzü'ne zarar verse de, Fortem sayesinde pek bir zarar görmemişlerdi. 


Sonrasında Açık Gökyüzü yeni teknolojiler, madenler, büyüler, kalıntılar, zindanlar ve yetenekli insanlar keşfetmeye başladı. Zaten güçlü ve önlenemezken, artık karşı konulamayacak bir güç olarak kıtaya etki etmek üzereydi. Batı da ki ticaretin %80'i Açık Gökyüzü'nün yetkisinde ve gözetimindeydi. 


Ama bir şeyi gözden çıkarmışlardı! 


İnsanların açgözülülüğü ve korkuları... 


Küçük tüccar grupları ve krallıklar bu gücü kabul etmediklerini ve karşı çıkmak istediklerini gösterircesine Açık Gökyüzü'nü protesto etmeye başladılar. Mağazalar, dükkanlar ve madenler büyük bir saldırıya uğradı ve Açık Gökyüzü'nün zarar etmesine yol açtı. 


Ama Açık Gökyüzü sandıklarından daha güçlü ve acımasızdı. Bir yılda karşı çıkan tüm krallık, tüccar grubu ve şirketler dünyadan silindi. On milyonlarca insan hayatını bir hiç uğruna kaybetti. Açık Gökyüzü artık sevilen değil, nefret edilen bir yer haline geldi. Ailesini kaybeden tüm insanlar Açık Gökyüzü'nün yok oluşunu görmek istiyorlardı. Öyle ki hepsi toplanıp, karşı konulamayacak bir güç olan Batı'nın Şeytanları isimli bir paralı asker grubunu oluşturdular..." Altair söyledikleri yüzünden titreyen Adelaide'ye baktı. Söylediklerinde hata yoktu ama eksik vardı. Burada anlattıkları basit bir şeymiş gibi gözükebilirdi ama bu nefretin etkileri hâlâ devam ediyordu. Batı da herkesin ortak bir düşmanı vardı.


Açık Gökyüzü Ailesi!


"Devam etmeme gerek var mı? Batı'nın Şeytanları'nın bu kadar güçlü olmasının nedenini bilmek ister misin? Ya da böyle büyük bir devin sadece bir soylu aile olarak Fortem İmparatorluğu'nda olmasının nedenini? Gerçek düşmanının kim olduğunu öğrenmek ister misin? Bilmek ister misin?" Altair'ın her kelimesi Adelaide'nin zihnini sarsacak kadar güçlüydü. Eğer bu soruların cevabını alabilirse Açık Gökyüzü ailesinin gerçek düşmanını öğrenmiş olabileceklerdi. Böylece yüzlerce yıldır süren acını intikamını alabileceklerdi. 


Ama Adelaide kinine ve içinde yeniden tutuşan intikam alevlerine dayandı ve kendini sakinleştirmek için zorladı. Hayatı boyunca bunun için eğitim almış olduğundan kendini bir süre sonra sakinleştirmeyi başarmıştı. Ama kendini sakinleştirdiği anda Altair'ın sesi tekrardan kulaklarında yankılandı. 


"Yedi Gökyüzü Savaş Tekniği, Açık Gökyüzü Qi'si... Koyu Mavi Stigma Dövmesi... Açık Gökyüzü Kahraman Kalıntısı... Ve son olarak Saf Mana Çekirdeği..." 


Boom!


Adelaide'nin beti benzi attı ve başı dönmeye başladı. Altair'ın söylediği şeylerden birisi bile Batı halkı tarafından öğrenilirse, onlardan kurtulmak için intihar etmesi gerekecekti.


 Ve Açık Gökyüzü ailesinden olduğu öğrenilirse ve Altair en ufak bir şey söylerse, Fortem onları korumak gibi bir riske gireceğine emin olsa da Batı Şeytanları ile savaşamayacaktı. Yüzlerce yıldır süren dostluk, Açık Gökyüzü yüzünden  sonsuza dek kaybolacaktı. Bu atalarına ihanet etmek gibi bir şey olacaktı. Hatta daha kötüsü! 


Onları 600 yıldan daha uzun süredir saklayan ve koruyan dostlarının güvenine ihanet edecekti!


Korku ve endişe yüzünden aklını toplayamayan Adelaide kafasını dahi kaldıramadı. Şuan da kendisini değil, Fortem ailesini düşünüyordu. 


'Anastasia... Benim yüzümden...'


"Açık Gökyüzü ailesinin düşüşünün sebebi neydi biliyor musun?" Altair'ın sakin sesi tekrardan kulağına girdi. Şuan da bu ses kabuslardan daha çok korkunç geliyordu. Her şeyi bilen bir şeytan gibi, her cümlesi çok kritik bir konu içeriyordu. 


'Açık Gökyüzü Ailemin düşüşünün sebebi... İkinci kol ana kola saldırmak için, Batı'nın Şeytanları ile iş birliğine girdi ve kendilerini kurtarmak için bizi sattı. Ana salon da saldırıya uğrayan büyükler, sadece bir ana dal üyesini korumayı başararak, soyun yok oluşunu önledi. Sonrasında Fortem bize sahip çıktı ve bizi koruyarak, yeteneklerimizi kullanmamız için İmparatorluğun ekonomisinden sorumlu bir bakan yetkisine çıkardı. Kimliğimizi gizlemesi sayesinde, yok olmaktan kurtulduk... Ayrıca dostluğumuzun önemini kanıtlamak için bizim için İkinci Dal'ı yok etmişlerdi...' bunu tüm Açık Gökyüzü soyu biliyor ve kalplerinde tutuyordu. Herkes Fortem soyuna itaat ediyor ve onların yanında duruyordu. İki ailede birbiri hakkında çok şey biliyordu.


Altair onun zihninden geçen her bir harfi okuyabiliyordu. "Batı'nın Şeytanları ile işbirliği içinde olan kimdi?" 


"İkinci dal?" Adelaide otomatik bir şekilde cevapladı. Ruhuna kazınmış iki kelimeydi 'İkinci dal!'. 


"Emin misin?" 


"Evet." Adelaide net bir şekilde cevap verdi. Cevabında ufak bir tereddüt dahi yoktu. Bu Fortem ve Açık Gökyüzü ailesinin tüm fertlerinin bildiği bir şeydi. Bu yüzden İkinci Dal'ı uzun zaman önce yok etmişlerdi. Her bir üyesinin yok olduğuna emin olmuşlardı. 


"Sana yanıldığını söylesem? Aslında düşmanlarınız ile birlikte olduğunuzu söylesem? Bunların büyük bir oyun olduğunu ve tamamen kullanılmak üzere kurtarıldığınızı söylesem?" Altair'ın söylediği her şey tek bir amaç içindi! 


Eski Adelaide'yi yok etmek için! 


Ardından ona yeni bir ışık verecek ve yeni bir Adelaide ortaya çıkaracaktı!


Yeni Adelaide onun gözü ve kulağı olacaktı. Ardından en tehlikeli düşmanlarından birisi olan Anastasia'yı ısırmak için yetiştirilen bir kuzu olacaktı. 


Adelaide'nin zihni sarsıldı ve istemeden de olsa Altair'ın söylediklerini sorguladı. Ama sonrasında böyle bir şeye imkan vermedi. 


"Hayır. Fortem Ailesi bizimle 700 yıldır kardeş... Birlikte yedik, birlikte ağladık. Onlar düşerken biz kaldırdık, biz düşerken onlar bizi kaldırdı. Böyle bir şey olması imkansız..." 


Adelaide böyle bir şeye inanmak istemedi!


"Yalanlarla kendini kandırmaktansa, gerçeklerle yüzleşmek iyidir. Her şeyi planlayan ve Açık Gökyüzü ailesinin gücünü ele geçirmek isteyen Fortem İmparatorluğu'ydu. Bu yüzden siz düşerken onlar yükseldiler. Unutma; yirmi santim derine sapladığın bıçağı, on santimetre geri çekmek iyilik değildir. Yaraladığın birisinin yaralarını sarmakta aynı şekilde iyilik değildir. Bunca zaman boyunca Fortem ailesi tarafından her zaman kanatlarınız kırıldı ve Fortem ailesi tarafından iyileştirildi." dedi Altair sakin bir sesle.. 


"Her şey sizi onlara muhtaç etmek üzere planlandı. Batı'nın Şeytanları'nın kuruluşu ve yükselişi tamamen Fortem İmparatorluğu tarafından sağlandı... İkinci dal bunu fark etti ve karşı koymak istedi. Fakat, sizin ikinci nesil birinci neslin dediklerini duymadan, ikinci dalı düşmanınız sanarak gerçek düşmanla birlikte yok ettiniz. Hem de intikam bahanesiyle.." Altair'ın her bir kelimesi hançer gibi Açık Gökyüzü kanına saplandı. Ama uzun zamandır aynı sofrada yemek yiyen Adelaide'yi inandıramamıştı. 


"Biz... Y-yapmadık! Onlar ana dala ihanet ettiler ve dostlarımıza saldırdılar! Dostlarımızı korumak biz-" 


"Ne yani? Dost sandığınız kişilerin, asıl düşman olduğunu fark etmediniz mi? Gerçek dostunuz olsaydı sizi batı bölgesinden uzaklaştırır ve rahat bir hayat sürmeniz için uzak diyarlara gönderirdi. Ama şansa bak ki, para yönetimi ve kazanmakla ünlenmiş Açık Gökyüzü ailesi imparatorluğun mali işlerine bakıyor... Her sene İmparatorluğa daha fazla para kazandırıyor..." Altair alaycı bir şekilde konuştu. Nedense Adelaide'nin umutlarıyla oynamak hoşuna gitmişti. Her inkar edişi Altair'a büyük bir heyecan veriyordu. Neredeyse 1,000 düşmana karşı tek başına yumruklarıyla savaşıyormuş gibiydi! 


Adelaide'nin zihni karmaşaya sürüklendi. Altair'ın söylediği her şey tamamen doğruydu. Kimsenin bilmediği şeyleri biliyordu. Üstelik her kelimesi bir açığı kapatıyor ve yeni bir doğruyu ortaya çıkarıyordu. 


Altair maskenin altından gülümsedi. 'Şüphe tohumları ekildi. Zihni böyle karmaşa içindeyken asla odaklanamaz... Artık Fortem ailesinin dostluğundan şüpheleniyor. Kendine ve atalarına ihanet etmiş gibi hissediyor... Kırılma noktasına az kaldı... Bir süre düşündükten sonra kendisi de her şeyin farkına varacaktır ve yeni bir umut ışığı arayacaktır. Her ne kadar Anastasia'dan hoşlansa ve ona aşık osla da aşk çok hızlı solabilen bir şey... Tek yapmam gereken Anastasia'nın acımasız kişiliğini kullanarak onu etiketlemek. Ardından Açık Gökyüzü ailesini kullanarak Fortem'i kontrolüm altına alabilirim. Zayıflamış ve kimliklerinden vaz geçmiş olsalar da; zayıf deve yine de attan büyüktür. 


Önceden Fortem İmparatorluğu ve Açık Gökyüzü asla karşılaştırılamazdı. Çünkü Açık Gökyüzü çok güçlüydü. Ama zirvede ki yalnızlık yaşlıları kör etti ve kendilerine müttefik aradılar. Fortem'le gerçekleşen politik evlilikler, açgözlü hükümdarların harekete geçmesini sağlayan yegane kapı...' 


Altair Adelaide'nin zeki birisi olduğunu biliyordu. Ona süre tanırsa Altair'ın dediklerinin mantığını anlayacak ve yeni bir ışık arayacaktı. Bu ışıksa Altair'ın güneş gibi parlayan varlığı olacaktı. Onu bir süre eğittikten sonra intikamını alması için gönderecekti. 


'Bana en çok sorun çıkarabilecek kişi olanlardan birisi de Adelaide... Açık Gökyüzü ailesinin tüm yetenekleri ondayken, benden bile daha yetenekliydi. Bu yüzden ailede ki pozisyonu oldukça yüksek. Fortem İmparatoru tarafından gönderilip, Gloria'ya ve Fortem'e casus olması istendi. Fortem'in asıl amacı Gloria'ya destek değil, madenden pay almak... Sonuçta Açık Gökyüzü klanının maden kaynakları bitmek üzere... Gerçi bundan Açık Gökyüzü'nün haberi yok. Onlar madenlerin yerini yeni bulmuş ve araştırma yapmışken saldırıya uğramışlardı.' 


Altair zihninde fırtınalar oluşan Adelaide'ye baktı ve güvenilir bir tonda konuştu. "Fortem İmparatorluğu'nun kuzey-batısında bulunan Kara Gün Ormanı'nı biliyor musun?" 


Adelaide içgüdüsel olarak kafasını salladı. Orası oldukça popüler bir antrenman ortamıydı. Fakat merkezine sadece kraliyet mensupları girebiliyordu. İmparatorluğun kutsal anıtı oradaydı. İmparatlorluk kanına sahip olmayanlar acı verici bir ölümle karşılaşıyordu.


"Oranın merkezinde gerçekten bir anıt olduğuna mı inanıyorsun?" 


"Evet? Başka ne olabilir ki?" Adelaide zihninde ki fırtınayı dindirmeye çalışsa da Altair yüzünden bunu asla başaramıyordu. 


"Hm... Düşünelim. Örnek olarak 1293 yılında keşfedilmiş, Yüksek Seviye Alev Kristali madeni... Ya da büyük bir Qi Damarı... Hm hm." Altair elini çenesine koydu ve mırıldandı. Fakat mırıldanmasına rağmen söylediği her kelimenin Adelaide için gök gürültüsü kadar sesli olduğunu biliyordu. 


Adelaide'nin güzel kaşları çatıldı. Aklına kötü bir şey gelmiş gibiydi... Açık Gökyüzü ailesinin bir çok kitabı kurtarılmış haldeydi. Bu yüzden madenler ve türleri hakkında geniş bir bilgi birikimi vardı. Yüksek Seviyeli Alev Kristali'nin önemini biliyordu. Üstelik bir Qi Damarı'nın önemini de... Bunlar büyük bir savaş çıkarmak için yeterli bir nedendi - ki bu Altair'ın söylediklerini güçlendiriyordu. Eğer onları anıt olarak kandırmışlarsa bu gerçekten onların iyi niyetli olmadığını gösteriyordu! 


"Kara Gün Ormanı'nın dış kesimi antrenman alanı olarak kullanılır. İçinde düşük güçte ama her yerde bulamayacağın Ateş ve Toprak nitelikli büyülü hayvanlar bulunur. Üstelik çok büyük bir orman olduğundan dolayı da  dış kesimi bir Kontluktan daha büyük bir alana yayılıyor. Bu yüzden onları bulmak meşâkatli ve uğraştırıcı... Bunu Açık Gökyüzü ailesinden olan senin iyi biliyor olman gerekiyor. Bu kadar fazla Ateş nitelikli büyülü canavarın olmasının nedeni ne olabilir?" 


Adelaide anında cevap verdi. "Ateş ya da Yang niteliğinde büyük bir enerji kaynağı... Ancak böyle hayvanların çoğunluğu Ateş elementine sahip olmak üzere mutasyon geçirir..." bir süre sonra dişlerini sıktı ve kabullendi. 


"Anıt olsa bile, içeride büyük bir Ateş damarı var. Eğer dediğin gibi Yüksek Seviyeli Alev Kristali'yse, batıda ki gücün dağılımı konusunda büyük antlaşmalar gerçekleşmek zorunda kalacak. Kimse yakınında bir kaplanın olmasını istemez... Üstelik düşmanıysa..." Adelaide bu ortaya çıkarsa batıyı büyük bir savaş bulutunun saracağını düşündü. Bu onu korkutsa da daha da korktuğu bir şey vardı. 


Karşısında ki bu genç adam!


Altair önceki hayatında Rose yüzünden tüm batıyı yok etmişti. Bunların başında da Fortem İmparatorluğu geliyordu. Açık Gökyüzü ailesi Fortem ailesini korumak için öne atıldığında İmparatorluk ailesi kaçmaya çalışıyordu. Ve ilk kaçtıkları yer Kara Gün Ormanı'nın merkeziydi. Çünkü orası onlar için en güvenli yerdi. 


Orayı kaplamış İmparator seviyesinde büyük bir kalkan vardı. Bu kalkan Fortem ailesinin Orbis Akademisi'nde ki bağlantıları sayesinde yapılmıştı. Şuan ki İmparatorun amcası Orbis Akademisi'nde Büyü İmparatoru seviyesinde olan bir öğretmendi. Onun sayesinde kurulmuştu o kalkan...


'Aziz seviyesi üzerinde ki tüm güçler merkez kıtaya gitmek zorundalar. Aksi takdirde gelen Merkez Elçileri onları fark ederse, tüm ailesiyle birlikte imha ediliyor. Bu yüzden bu kadar fazla Aziz seviyesinde güç var. Merkez Kıta haricinde hiçbir yerde Kral seviyesi ve üzerinde adam yok... Bu yüzden en güçlü insan bile sadece Aziz Seviyesinin Zirvesinde... Fakat bu sadece Kahramanlar'ın erken gelişinden önceydi. Herkes bir savaşın onları beklediğini fark ediyor ve kıtanın bir çok yerine adam gönderiyor... Eğer sadece Aziz seviyesinde olurlarsa Şeytanları bırak, Goblinlere bile dayanamazlar...' Altair düşünceleriyle boğuşan Adelaide'ye baktı ve gülümsedi. 


"Senden bir ricam olacaktı... Bunun karşılığında seni eğiteceğim ve intikam almanı sağlayacağım... Herkesten. Seni manipüle etmek ve Açık Gökyüzü ailesinin tüm gücünü kullanmak isteyen Anastasia'dan bile..." 


Adelaide'nin gözlerinden yaşlar gelmeye başladı. Ona en çok acı veren Fortem Ailesinin niyeti değildi. Aşık olduğu kişi olan Anastasia'nın dahi Açık Gökyüzü'nün tüm potansiyeli kullanmak için ona yakınlaşmasıydı... Bu onun için neredeyse gerçekler kadar acı vericiydi. 


Farkında olmadan Altair'ın dedikleri aklına yerleşti ve kendinden nefret etmeye başladı. Onun yüzünden ailesi; annesi, babası ve onu çok seven ablaları yok olma tehlikesiyle karşı karşıyaydı. Büyükbabası saf bir şekilde İmparator'a inanıyordu. Bunun sebebiyse, dahi olmasına rağmen bunları fark etmemesi ve araştırmamasıydı. 


'Anastasia, büyük kardeş, İmparator amcam... Hepiniz mi? Neden?' sessiz bir şekilde gözlerinden düşen yaşları umursamadı. Uzun zaman sonra ilk defa duygularının yükünün altında kalıyordu. 


Altair buz gibi gözlerine rağmen, nazik ve düşünceli bir sesle konuştu. "Senden istediğim şey çok basit. Önümüzde ki günlerde dinlenmeni istiyorum. Bunları düşünmen gerekiyor ve biraz rahatlaman gerekiyor. Aksi takdirde Mana ve Qi'ni kontrol edemeyeceksin... Bu şimdilik bir zarar gibi gözükmese de hassasiyet kaybı yaşayabilirsin. Ayrıca senin üzerine yerleştirilmiş 'Bastırma Mührü' sıkıntılı. Gücünü gizlemek için değil, enerji kanal akışını kesmek için yaratılmış. Bu senin potansiyelini yavaşça yok edecek, yirmi yıl içinde damarlarının yırtılmasıyla sonlanacaktır. Böylece Mana ve Qi toplayamayacaksın..."  


Adelaide gözlerini kapattı ve bir tılsım tarafından gizlenmiş Mana Çekirdeğine baktı. Diğer kişiler onun Acemi Savaşçı olmasına rağmen nasıl Qi üretebildiğini sormuştu. Oysa aslında eğitim yaptığını ve yakın zamanda Kalfa aşamaya geçtiğini söyleyerek geçiştirmişti. Onlarda önemli bir konu olmadığından dolayı umursamamışlardı. 


"Nereden biliyorsun?" Adelaide gözyaşlarını durdurmaya çalışırken, kısık sesle sordu. Artık şaşırmasa da Altair sadece Savaşçı aşamasındaydı. Üstelik 'Bastırma Mührü' dediği şeyi, önceden kullanmamış kişi nasıl çalıştığını bilmezdi. 


"On yaşıma kadar Qi ve Mana prangalarıyla tutsak edildim. Üstelik hiçbir şekilde Mana'ya temas etmeme izin vermediler. Böylece en önemli zamanlarımı kaçırdım ve sadece Savaşçı Aşamasında kaldım. Büyücülükte aynı..." Altair halder anlar bir ifadeyle konuştu. Sesi acındırma duygusu oluşturuyor, empati kurma isteği oluşturuyordu. 


"Yani?


Altair "Diğerlerinden daha zor ve geç seviye atlıyorum. Ben 10 yıl kadar bir kısıtlandığımdan dolayı Mana ve Qi damarlarımda incelme var. Bu yüzden ağır büyüleri ve teknikleri kullanamıyorum. Kullanırsam, daha da inceliyor ve kopma ihtimalini artırıyor. İstersen kontrol edebilirsin..." dedikten sonra kolunu sıyırdı ve süt beyazı kolunu gösterdi. Yapılı ve orantılı bir vücudu olsa da kadınlardan daha güzel bir ten yapısı vardı. Bunun sebebi Asil ırkıydı. 


Adelaide merakına yenik düştü ve gözyaşlarını sildikten sonra elini Altair'ın bileğine koydu ve gözlerini kapatarak Qi'sini Altair'ın vücuduna gönderdi. 


Gözleri kapalıyken yüz ifadesi değişti. İlk önce acıma ardından korku ve son olarakta hepsini yok edecek kadar büyük bir şaşkınlıktı.  


Gözlerini  açtı ve kafasını kaldırarak Altair'a büyümüş gözlerle baktı. "Sen... Enerji kanalların o kadar ince ki neredeyse kopmak üzereler! Ama buna rağmen hâlâ nasıl Karanlık, Toprak ve Yıldırım elementlerine dayanabiliyorsun?! Hepsi keskin ve ağır elementler! Üstelik hepsinde yüksek yeteneğin var!" 


Altair bilerek diğer elementlerini gizlemişti. O istemediği sürece kıtada ki en güçlü varlık bile onun yeteneklerini öğrenemezdi. Her ne kadar Adelaide gelecekte güçlü birisi olacak olsa da şuan ki gücüyle ancak Altair'ın göstermek istediklerini görebilirdi..


"Görüyorsun... Bu mühür yüzünden bu kadar hasar aldım. Gelecekte intikam alman gerekiyor... Bu yüzden o mühür yerine farklı bir mühürle güçlerini gizleyeceğim. Fakat bu tılsım ya da büyü olmayacak. Daha çok bir teknik olacak..." Altair Adelaide'nin cevabını beklemeden bir teknik söylemeye başladı. 


...


Ona hemen inanacak kadar olmadığından dolayı hemen denemedi. Sonuçta sevdiği kadın bile onu kullanmak için yanına almıştı. Altair'ın iyi niyetli olduğunu düşünmüyordu. 


Bunu Altair'da biliyordu. Bu yüzden maskesini çıkardı ve maskenin arkasında ki bilinmezliği kırmak istedi. Böylece daha güvenilir olacaktı. Gümüş renginde ki gözleri canlı hale geldi ve saf bir şekilde Adelaide'nin gözlerine baktı. Yüzünde naif ve zarif bir gülümseme vardı. 


"Hemen inanmanı ve bana güvenmeni beklemiyorum. Bir süre düşün ve kendini rahatlat. Ardından savaşa gelmeni istiyorum... Çünkü dikkatsiz ve karmaşık bir zihinle Qi'ni kontrol dahi edemezsin. Bu yüzden geride kalmalı ve sonrasında gelmelisin..." Altair kimsenin fark etmeyeceği kadar garip bir enerji dalgası yaydı ve Adelaide'yi kapladı. 


Eğer böyle bir şeyi Altair'ın eski düşmanları görseydi tereddüt dahi etmeden kendisini ve çevresinde ki herkesi öldürürdü. Çünkü şuan ölmezlerse bu işin sonunda ölmekten kötü olacağını biliyorlardı. 


'Asil'in Buyruğu... Şuan da kullanabildiğim tek soy yeteneğim...' Bir Asil Dux olan Altair'a özel bir soy yeteneğiydi. Garip bir şekilde karşısında ki kişiyi bastırıyor, ona emirler buyurmasına imkan veriyordu. Fakat şuan ki güçsüzlüğü yüzünden sadece güven duymasını sağlayabiliyordu. En ufak bir güven kırıntısı bile işi hızlandırırdı. 


Adelaide garip bir şekilde Altair'ın dediklerini mantıklı buldu ve usulca kafasını salladı. Zaten dedikleri mantıklıydı ve onun söylediklerini yaparsa hayatta kalma olasılığı artardı. 


"Şimdilik gidebilirsin... Bir Kalfa aşamayı kaybetmek pek bir etki etmeyecektir. İyice dinlenmeli ve çıkarımlar yapmalısın. Böylece gerçekleri fark eder, atalarının ruhunu rahatlatacak bilgiye ulaşırsın. Senin zekan sayesinde pek uzun sürmez..." Altair elini yerde oturan Adelaide'ye uzattı. Aynı anda Adelaide'nin çekirdeğini kontrol eden iplik yok oldu ve içeride ki Qi ile karıştı. Yavaşça değişerek Adelaide'nin Qi'si ile aynı niteliği kazandı ve hiçbir farkı kalmadı. 


Adelaide Altair'ın eline baktı. Ardından kafasını eğdi ve bir süre düşündü. Sonrasında derin bir iç çekti ve bir sanat eseri gibi olan eliyle Altair'ın elini kavradı ve kendisine destek olmasına izin verdi. 


Altair'ın süt beyazı avuç içinde silik pembe küçük bir dövme ortaya çıktı ve bir virüs gibi Adelaide'nin eline bulaştı ve herhangi bir iz bırakmadan derisinin içinde kayboldu. 


Adelaide üstünde ki tozları silkeledikten sonra Altair'a bir kez bile bakmadan koşmaya başladı ve kışladan çıkarak Altair'ın görüş açısından kayboldu. 


'Ah... Biseksüel olmasaydı baştan çıkarmayı deneyebilirdim. Fakat, Anastasia'ya olan hisleri hâlâ yitirilmiş değil. İnanmak istediğine inanacaktır. Gerçi her ne kadar Anastasia onu gerçekten sevse de, önemli olan bu değil. Ailesinin ona her zaman hatırlattığı intikam alma arzusu mu? Yoksa, Anastasia'ya olan sevgisi mi üstün gelecek?' Adelaide Anastasia için çok önemli birisiydi. İlişkileri oldukça ilerideydi ve ikisi de biseksüeldi. Bu yüzden erkeklerden iğrenmeselerde, kadınlar daha da hoşlarına gidiyordu. Altair'da bu sebepten Adelaide'yi Anastasia'dan soğutmak istiyordu. 


'Aslında kurtarma bahanesiyle ikisini de çekebilirim ama.. O kadar iyi birisi değilim. Burada imparator piçler ve açgözlü insanlar büyük rol oynuyor.' Altair arkasını döndü ve tekrardan sandalyesine doğru gitti. 


Sandalyeye geldiğinde gelecekte olacak olan şeyleri zihninde farklı farklı şekilde, olasılıklarla canlandırıyordu. İnsanlar sanılanın aksine çok güçlü zihniyete sahip değillerdi. Altair'ın insanları gözlediği zamanlarda anladığı şey buydu. 


Tabi bu kıtada geçerliydi bu... Çünkü çoğu büyücü lüks içinde büyüyordu. İhanet, savaş, kötülük, gerçek şeytani varlıklar ve kötü insanlar görmediklerinden dolayı nasıl korunacaklarını bilmiyorlardı. 


Ama bu sefer karşılarında Evrenin en tehlikeli ve en genç evrensel varlığı vardı. Sakin gözüken gözlerinde herkesin zayıf yönlerinin nasıl ele geçireceği hakkında alçakça planlar dönüyordu. Kendisinin iyiliği dışında kimsenin duygularını ve iyiliğini düşünmeden yapıyordu bu planları.


Çünkü biliyordu ki Lyra, Ella, Mia ve Lucy asla onunla kavga etmek istemezdi. Her zaman benzer şekilde birbirlerinin iyiliğini düşünüyorlardı. Yani Altair'ın iyiliğine olan tek şey onları koruyacak bir yoldu. 


Geri kalan hiçbir şey Altair'ın iyiliğine değil, güttüğü amacına hizmet eden şeylerdi. 


Rose'u kurtardıktan ve yeterince güçlendikten sonra anında bulunduğu yıldız sistemini terk edecek ve sakin bir gezegene gidecekti. Orada sonsuza kadar mutlu bir hayat yaşayacaktı. 


Elinde her şey vardı. Bilgi, tecrübe ve mutluluk için gereken her şey elindeydi. Eksik olan tek şey geçmişin acısını silinmesi için ilk aşkı Rose... Kahramanlar Altair için dert değildi. Aynı şekilde yaşlı piçlerde...


Çünkü çoktan planlar yapmıştı. Gelecek olan tüm kahramanların içeceklerinden, sevdikleri iç çamaşırın rengine kadar her şeyi biliyordu. Kimden hoşlanacakları ve nasıl bir yol izleyecekleri de dahil her şey...


Her şey Altair'ın kafasında kuruluydu. Ve hepsinin ortak bir yönü vardı! 


O da her bir senaryonun kahramanların ölümü ile sonuçlanmasıydı!


'Bilgi ve Tecrübe en büyük güçlerden birisidir... Ve bundan bile önemli olan şeyse onları tam potansiyelle kullanabilmektir. Bunda benim elime su dökebilecek çok az kişi var. Bu kıtada olsa da çoktan ölmüş olacaktır...'  Altair hiçbir zaman düşmana acıma gösteremezdi. Aynı şekilde düşmanının yakınlarına da... Çünkü bıraktığı ufak bir tohum bile bir gün dikene dönebilir, ayağına batabilirdi. Bu yüzden ona tehdit gösterebilecek her şeyi daha tohumken yok edecekti. 


Altair yukarıda daha da belirgin olan Maymun Sütunu'na bakmaya tenezzül bile etmeden ciddi bir ifadeyle Lyra'nın pembeleşmiş narin yüzüne bakıyordu. Yakında gözlerini açacağını fark etmişti. 


Kafasını oradan çevirdi ve Olivia'nın meditasyon yaptığı odaya baktı. "Biraz fazla uzun sürdü. Daha Oghri ile yapacağım zehri nasıl kullanacağını anlatacağım. Ayrıca 'Devamlı Kalbi' yapmam gerekiyor. Çünkü gücümden dolayı mühür belli bir süre sonra çözünmeye başlayacaktır. Her zaman beni hatırlamasını sağlamalıyım..." 


Ardından kafasını salladı ve iç çekerek gökyüzünde beliren 150 metrelik Sun Wukong'a baktı. Kırmızı gözleri tüm dünyayı aşağılarmış gibi bakıyordu. Elinde tuttuğu altın sopa 250 metre uzunluğundaydı. Sıradan bir sopa gibi pürüzsüzdü. Aynı şekilde Sun Wukong'un da daha bir çok kısmı detaylı değildi. 


"Asura Formasyonu mu öğretmeye kalksaydım ne olurdu acaba? Büyük ihtimalle ayak parmağını oluşturmaları beş yüz yıl sürerdi..." 


"Hm?" Altair gözleri kıpırdayan Lyra'ya baktı. Aynı şekilde diğer kızlarda gözlerini açmak üzereydi. Sun Wukong yavaşça ağzını açmaya başlamıştı. 


Huuuuuuuu!!!!


Hong!


Boom!


Bir anda Sun Wukong'un gözleri parladı ve etrafında çok güçlü bir rüzgar akımı oluştu. Öfkeli bağırışından sonra neredeyse Aziz seviye büyücülerin kurduğu 'Ses Bariyeri'ni aşarak kışlanın dışında yankılanacaktı. 


Yerde oturan 199 kişi aynı anda gözlerini açtı ve Sun Wukong elinde ki altın sopayı savurdu. 


Heng! Heng! Heng! Heng!


Keskin rüzgar dalgaları kışlanın çevresini doldurdu ve Altair'ın elinde ki şarap şişesinin tozlarına ayrılmasına yetecek kadar güçlü bir enerji yaydı. 


Huhuhuhuhu!


"Dengesiz Rüzgar!" Lyra anında ayağa kalktı ve kılıcını çekerek yüksek sesle kükredi. Onun ardını hemen 98 savaşçı takip etti savaş naraları atmaya başladılar. 


O sırada Thelma'da ayağa kalktı ve elinde bir büyü asası belirdi. Onu havaya kaldırdı ve havada bir çember çizdi. Bütün büyücü kızların manası o çemberde toplandı ve çember yavaşça büyüyerek Sun Wukong'un başına yükseldi. Yirmi metre büyüklüğü ulaşan çember kafasına yerleşti ve tam oturdu. 


"Rüzgar Dalgası!" Thelma ve diğer büyücüler aynı anda bağırdılar. Onların hemen ardından Sun Wukong heyecanlı bir çığlık attı ve altın sopasının arkasını yere sağlam bir şekilde bastırdı. 


HongHongHong!


Savaşçıların bir metre önünde büyük bir rüzgar akımı ortaya çıktı ve bölüğün etrafını sararak etrafta ki düşmanları geri püskürtecek kadar güçlü bir saldırı ortaya çıkardı. 


Altair olduğu yerden memnun bir şekilde onları izliyordu. Tahmin ettiğinden daha uyumlu ve güçlü bir formasyon ortaya çıkarmışlardı. 


'Yarın gelecek olan 1,000 Zihin Hapı'yla çok daha korkutucu olacaklardır. Ayrıca mühürleri verip, onlarla bağlanmasını sağlamalıyım. Aksi takdirde Sun Wukong'u kontrol edemeyebilirler. Gelecekte onları süvari olarak eğitmem gerekecek. At sürebilseler de süvari olabilecek kadar deneyimli değiller.' Altair elini çırptı ve etrafında büyük mor yıldırım arkları oluştu. Zaman kaybetmeden maskesini taktı ve gözlerini sakladı. 


"Ante!" 


Ejderha başlı asa Altair'ın elinde ortaya çıktı ve etrafı korkutucu bir Ejderha kükremesi sardı. Düşmana korku verecek kadar güçlü bir kükremeydi bu!


Wragh!!!


Altair asayı tuttuğunda asa uzadı ve yere değecek kadar uzun hale geldi. Altair Ante'yi yere iki kere vurdu ve sadece iki büyü söyledi. 


"Yıldırım Ejderhası'nın Nefesi!" 


"Asura'nın Yıldırım Ay'ı!" 


Mana Çekirdeği'nde ki tüm mana bir anda ortadan kayboldu. Ama anında tekrardan doldu ve tekrardan kayboldu. Bunu birkaç saniyede onlarca kez tekrarladı.


Bızırt!


Bu yıldırım cızırtısı Lyra ve Thelma'nın anında dikkatini Altair'a yöneltmişti. Altair'ın kafasını üzerinde beliren Ejderha kafasını ve Dört Kollu Yıldırım Asurası'nı görünce korkudan ne yapacaklarını bilemediler. Ama ardından birbirlerine baktılar ve korkunun yerini taş gibi sağlam bir kararlılık aldı. 


Thelma asasını uzattı ve yüksek sesle bağırdı. "Herkes manasını yapacağım büyüye aktarsın! İnce bir iplik boyutunda ve nazik olacak!" 


Lyra'da onunla aynı anda kadın savaşçılara bağırdı. "Rüzgar Duvarı! Herkes Qi'sini aşağıdan yukarı doğru akıtsın!" 


Lyra elinde ki kılıcı yere sapladı ve gözlerini kapattı. Zihni gökyüzünde ki Sun Wukong'a bağlanmıştı. Artık Altair'a yüz elli metre yukarıdan bakıyordu. 


Gördüğü şey Altair'a hayran kalmasına yol açmıştı. Çünkü süt beyazı bir ejderha kafası Altair'ın dört metre üzerindeydi. Mor yıldırımlarla kaplı gözleri yirmi metre çevreyi mor renge boğuyordu. Derin bir nefes alıyormuş gibi çevrede ki yıldırım arkları onun ağzında toplanıyordu. 


Aynı şey Asura içinde geçerliydi. Antik zamanlardan uyanmış şeytani bir tanrı gibiydi. Dört elinde iki metrelik yıldırım topları oluşmuştu. 


Altair'ın yüzünde memnun bir gülümseme belirirken Ante'yi ileri doğru uzattı. 


"Gönder!" 


Ante'nin ejderha başı açıldı ve kapandı. Altair'ın arkasında ki Asura'nın elinde ki toplar, mermi gibi Sun Wukong'a uçtu. Ardından yıldırım nefesi de anında Ejderha'nın ağzından çıktı ve yerde duran kızlara doğru gitti. 


Thelma'nın asasının yukarıdan aşağıya doğru indirirken, gökyüzünde ki Sun Wukong sopasını aşağıdan yukarıya doğru savurdu. 


"Rüzgar Baskısı!"


"Rüzgar Duvarı!" 


Yıldırım Nefesi'nin önünde yerden yukarı doğru yükselen yeşil rüzgarlarla kaplı bir duvar ortaya çıktı. 


Aynı şekilde Asura'nın yıldırım toplarının karşısına da gökyüzünden inan bir rüzgar topluluğu vardı. 


BOOM!


BOOM!


Büyüler birbirleriyle temas haline geçtiğinde tüm şehiri aydınlatacak kadar güçlü bir mor ışık ortaya çıktı. 


Gökyüzünde yeni bir ay oluşmuş gibiydi! 


***


Celer Şehrinin işlek bir caddesinde bir manzara kafesi vardı. En tepesindeyse açık bir teras vardı. Yıldız manzarasının keyfini çıkarmak isteyen kişiler buraya geliyordu. Bu yüzden oldukça popüler bir yerdi. 


Lucy ve Myler toplantının stresini atmak için burada çay içiyorlardı. Lucy'nin yüzü rahatken, Myler'in kaşları çatıktı. 


"Bu savaştan sonra ne olursa olsun, 3. Kışlayı dağıtacağım! Üstelik şu Altair piçini de sınıra göndereceğim!" Myler yaşadığı aşağılanmayı unutamıyordu. Bir küçük tarafından yetersiz olmakla suçlanmıştı. 


Lucy zarifçe bitki çayından bir yudum aldı ve ağzını açtı. 


"Bu kadar der-" 


ZzzZZz! 


Cümlesini dahi bitiremeden mor bir ışıkla yıkandı! Kendisinden beş yüz metre uzakta, üç yüz metre yükseklikte parlak mor bir ay belirdi. 


Araba farı görmüş tavşan gibi donakalmış bir şekilde oraya bakakaldı. 


Ama Myler onun gibi değildi. Anında ayağa kalktı. "Orası üçüncü kışla değil mi? Neden büyü bariyeri çalışmıyor? Bu kadar büyük büyüler yapılamaması gerekiyordu?!" 


Mor ay bir kaç saniye orada durduktan sonra havai fişek gibi parçalara ayrıldı ve muhteşem bir manzara ortaya çıkardı. 


***


Dışarıdan gözüken muhteşem manzaraya rağmen, 3. kışla bir kıyamet senaryosu yaşıyordu. 


Parçalara ayrılan Ay, yeryüzüne yıldırım olarak tekrardan düşmüştü. Kızlar karşı koymak için anında büyü yapsalarda bir anda ayaklarının altında taşlar çıkarak hepsini düşürmüştü. Sun Wukong yok olurken, bütün büyüler anında iptal olmuştu.


Bu yüzden mor yıldırımlar vücutlarına çarpmıştı! 


Altair büyük bir gülüsemeyle asasını salladı ve Yıldırım Nefesi'ni iptal etti. Aynı anda Yıldırım Ay'ı da dağıtmış ve toprak büyüsü olan Yumrular'ı da etkisiz hale getirdi. 


Yere düşen kızların her saniyelerini mor gözü kaydetmişti. Maskesi yüzünden belli olmayabilirdi ama her zaman ki Altair'ın sapık gülüşü vardı. 


'Güzel manzara.. Güzel.' 


Altair yere düşen kızlara baktı ve gür bir sesle bağırdı. "Evet. Gördüğünüz gibi... Sadece görünen büyülere odaklanmayın... Benim gibi aynı anda 3 büyü yapabilen büyücülerle karşılaşabilirsiniz..." 


Bir adım ileri atacaktı ki vücudu kendiliğinden geriye zıpladı.


Normalde durduğu yerden üç metrelik dikenler çıktı. 


Altair ne yapmak istediklerini anladığında 'Gökyüzüne Akan Irmak'ı kullandı ve yere dahi basmadan Ante'yi kullanarak tam ters istikamete; kızların üzerine doğru fırladı. 


Havada en ufak bir denge kaybı yaşamadan zarif bir şekilde Lyra'nın önüne indi. Üzerinde ufak bir toprak dahi yoktu. 


"Aman aman..." Altair Ante'yi ileri uzattı. 


"Çarp." 


***


"Bizi 7 kere yıldırım büyüsüyle vurduğuna inanamıyorum!" yanmış elbiserini çıkaran siyah saçlı bir kız öfkeyle lanet etti. 


3. Kışlanın zengin kızları paraya kıyarak, zorlu koşulları olması gereken Askerî kışlayı beş yıldızlı otellerden daha lüks hale getirmişlerdi. Şuan da bulundukları hamam da bunun en büyük örneğiydi. 


Birbirinden güzel ve zarif yirmi beş kızın elbiselerini çıkarırken, Altair'ın arkasından sövüyorlardı. 


Onları art arda yedi kere 'Çarp' isimli yıldırım büyüsünü kullanarak çarpmıştı. Elbiseleri de dahil bir çok şeyleri parçalanmış ve mükemmel vücutlarını ortaya çıkarmıştı. 


"Sen Üsteğmen Lyra'ya teşekkür etmelisin... O istemeseydi kesinlikle durmayacaktı.. " Sarı saçlı ve sarı gözlü bir büyücü onlardan beş metre uzakta üzerini çıkaran kırmızı saçlı Lyra'ya baktı. 


Altair kızlarla ilişkisini artırması için onlarla takılmasını söylemişti. Yoksa Lyra'nın onun kafasını etini yiyeceğini biliyordu. 


Lyra iç çamaşırlarını çıkardı ve Altair'ın en değerli hazinelerden bile önemli gördüğü vücudunu ortaya çıkardı. İnsan hali ile Asil hali arasında dağlar kadar fark vardı. İnsan hali Asil formuyla karşılaştırılamayacak olsa da birkaç kişi haricinde diğerlerinden güzeldi. 


"Tsk! Onun gibi bir şeytan, Üsteğmen Lyra'yı hak etmiyor..." 


***


Altair sakin ve maskesiz bir şekilde çadırında oturuyor, kalemini çok hızlı bir şekilde hareket ettiriyordu. 


"Xin kanalının kullanımı ile tetiklenecek bir zehir gerekiyor... Böylece kalbe baskı uygulayacak ve patlamasını sağlayacak... Ya da Nao kanallarından birisini mi kullansam? Daha kesin ve geç olacaktır. Fakat bunun etkisini gizlemem gerekecek... Yeşim Ejderha Zehri yapabilirim.. Ardından ağız yoluyla, Xin kanalının geçtiği yerlerde takılmasını sağlarım. 


Ne yazık ki onlarla aynı tarafta değilim. Aksi takdirde çok çok daha kolay olurdu. Teknik verebilirdim ya da hepsini kendim zehirleyebilirdim." Altair şuan da etkisi güçlü bir zehrin, Orbis Kıtasında ki versiyonunu yapıyordu. Sabah olunca bunu Oghri ile birlikte yapacaktı. Ardından Olivia ile Leandre'ye göndereceği mektubun yanında verecekti. Ayrıca görüntü taşıyla göndereceği kesitlerle birlikte etkili olacağını düşünüyordu. 


"Yeraltı Orkidesi, Ruhsuz İmparator Mantarı, Kılıçotu Kökü, Kırmızı Kurbağa Ağacı, Hayalet Bal, Nidore Koku Bitkisi... Yeşim Yılan Zehri, Turuncu Ceset Suyu ve Yarasa Kanadı Çiçeği..."  Altair kağıda notunu aldı ve zihninde birleştirmeye başladı. Hızlıca yapımından, etkisine kadar her şeyi de aklında oluşturdu ve yazdı. 


"Renksiz, kokusuz, tatsız bir sıvı... O kadar hafif ki suratına döksen hissetmezsin... Şimdi bir tane de Karınca Dikeni gerekiyor..." 


Altair'ın gümüş gözleri soğuk bir şekilde parladı. Şuan da iki yedek plan yapmıştı. İlki Leandre çocuklarından vazgeçerse diye, diğeri de Leandre içindi...


Altair kağıdın üzerini temizledi ve bir kutunun içine koyup, çekmeceye yerleştirdi. Doğrulurken, kulakları hafifçe titredi ve gözlerini çadırın girişine çevirdi. 


"Olivia..." 


***


Pc'yi güncellediğimden dolayı geç geldi... 







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44608 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr