Özel Bölüm: Karanlık Zamanlardan!
Kadim Evrenin en önemli yerinde genç bir adam sakin adımlarla bir koridorda yürüyordu. Bu koridor o kadar değerliydi ki, özel bir cep evren kümesinden milyonlarca kat daha pahalıydı. Duvarlar en değerli metallerden yapılmıştı. İçeride başka hiçbir yerde olamayacak kadar yoğun evrenin kadim özü vardı. Adeta gaz formuna bürünmüşlerdi.
Bu genç adamın vücudu en değerli yeşimden yapılmış kadar güzeldi. Yakışıklı yüzü kelimelerin tarif edemeyeceği kadar muhteşem ve asildi. Vücudundan insanlara secde ettirecek kadar güçlü bir asalet aurası akıyordu. Çevresinde uzay-zaman kanunları dalgansa da uzmanlara ait olan o güçlü auradan yoksundu.
Genç adam uzun bir süre yürüdükten sonra yüzlerce metre boyutlarına ulaşan Uzay-Özü'nden yapılma kapıya varmıştı. Yüzlerce metre gözüken bu kapı büyük ihtimalle evrende ki en ağır yapılardan birisiydi. Üzerine işlenmiş uzay rünleri farklı bir boyuta açılan kapıyı simgeliyordu.
Genç adam kapının muhteşemliğini umursamadan kapıyı tekmeleyerek açtı. İçeriden cennete giriyormuş gibi süt beyazı bir ışık çıktı. Ancak genç adam sadece dudaklarını büktü ve içeriye adım attı.
"Yüce... Yüce Efendi Altair içeriye te-te-teşrif ettiler!" panikle dolu bir kadın sesi odada yankılandı.
Altair sakin adımlarla ilerlemeye başladı. Yolun iki tarafında kainatın en güzel bakireleri ve güçlü uzmanları dizilmişti. Ancak Altair'ın muhteşemliğine rağmen onun sanat eseri yüzüne bakamıyorlardı. Hepsi kafasını eğmişti. Korkuyla oldukları yerde titriyordu, hepsi. Hepsi Altair'dan binlerce kat daha yaşlıydı, yüz milyonlarca savaşa katılmış, trilyonlarla hesaplanacak kadar fazla canlı öldürmüşlerdi.
Ama bu genç adamın gözüne bakmayı bırak, onun ayaklarına bile bakamıyorlardı!
Altair yavaşça yolda yürüdü ve büyük bir masaya ulaştı. Bu masa çok büyük bir baskıyla karşılıyormuş gibi titriyordu. Çevresinde onlarca sandalye vardı. Hepsi en değerli mücevherlerden yapılmışlardı. Ve üzerinde evrenin en güçlü varlıkları oturuyordu.
Yaklaşık olarak 90 sandalye vardı. Birisi haricinde hepsinin üzerinde güçlü auralara sahip varlıklar oturuyordu. Bu 90 sandalye arasında dört tanesi diğerlerinden daha özel ve haşmetliydi. Sadece birisi boşken; diğer üçü sıradan auralara sahip üç figürle dolmuştu.
Birisi etrafa kan kokusu yayan genç bir adamdı. Bu genç adamın saçları ve gözleri kan gibi kırmızı, vücudu bu gibi soluktu. Sıradan gözüken bir yüzü vardı. Hiç bir aura yaymasa da varlığı uzay dokusunu büküyordu. Bu Yüce Savaşçı Sıralamasının Zirvesinde ki isim; Kan Yıldız Savaşçısıydı! Evrende ki en güçlü dört figürden birisiydi!
Diğer koltukta bir kadın vardı. Bu kadının alnında iki küçük boynuz vardı. Vücudu Altair'ın vücuduna benzer şekilde en nadir yeşimler gibiydi. Narin figürüne ve genç gözüken yaşına rağmen, evrende ki en güçlü ikinci savaşçıydı! Üçüncü Düzlemin Büyük Savaşçısı bu genç gözüken kadındı! Alt tarafı birkaç yüz bin yaşındaydı! Altair'dan sonra en genç kişi oydu!
Üçüncü koltuktaysa her yönüyle sıradan bir yaşlı adam vardı. Yaşını başını almış bir dede gibiydi. Siyah gözleri nazik ve dost canlısıydı. Üzerinde ki beyaz cübbeyle evrende ki en güçlü varlık gibi gözükmüyordu. Kaos İnsanı ırkına sahip olan tek varlık; Altair'dan güçlü olduğuna inanılan tek canlıydı bu yaşlı adam! Kaos Büyücüsü!
Dördüncü ve son koltuğa da Altair az önce oturmuştu. Uzay-Zaman ve daha bir çok konuda en bilge kişi ve burada ki en genç kişi olarak koltuğuna rahatça oturdu. Gece gibi karanlık gözleri bıkkın bir şekilde masada duran yemeklere baktı.
"Ve? Neden beni, bunun gibi bir toplantıya çağırdınız? Ne bok yapıyorsanız yapın, beni bunlarla uğraştırmayın demedim mi?" dese de gözlerinde sinsi bir ışık vardı. Bunu beklediği belliydi.
Kan Yıldız Savaşçısı Altair'ın tavrını görünce kaşlarını çattı. Lakin Kaos Büyücüsü'nün gülümseyen yüzüne bakınca rahatladı. O varken Altair'a saldıramazdı.
"Hohoho... Küçük Altair, Kan Yıldız Savaşçısı'nın kızını kaçırmışsın, lütfen onu teslim eder misin?" Kaos Büyücüsü Altair'a torunuymuş gibi sesleniyordu. Gözleri kendi evladına bakar gibi nazik ve sıcaktı.
Altair dudaklarını büktü ve aşağılayıcı bir biçimde "Küçük mü? Bana bak ölmeyi unutmuş yaşlı piç! Bana öyle nazik bakarak seyircilere oynamaya çalışma! O gözlerin içinde ki sinsi yılanı bir tek ben bilmiyorum!" dedi.
Kaos Büyücüsü onun bu küstah tavırlarına aldırmadı, "Hohoh... Yaptığın her hareket bir savaş sebebi olmakla beraber, bir büyüğün olarak beni zora sokuyorsun! Küçük Yinyin'i teslim et! Yoksa, Yıldız Savaşçı Topluluğu'nu karşına alacaksın!"
Yıldız Savaşçı Topluluğu Kan Yıldız Savaşçı'sının kurucusu olduğu evrenin en güçlü topluluğuydu. O kadar nüfuzlu ve büyüklerdi ki evrenin 3/2'si onların elindeydi. Yüce Savaşçıların birkaçı ve Yüce Büyücüler'in beşi haricinde tüm Yüceler oraya üyelerdi.
Altair bir şarap aldı ve "Onu ben kaçırmadım, o kendi isteğiyle bana geldi! Hehehe! Sizi yaşlı piçler ne cüretle benim gibi, onuru ve asaletiyle tanınmış bir Yüce'ye iftira atarsınız!" dedikten sonra zarif bir şekilde içti. Bir yudum aldıktan sonra kaşlarını çattı ve içtiğini kadehin içine geri tükürdü. Kaşları çatılmıştı. "Bok gibi tadı varmış, bu ne böyle? Element Şurubu gibi... Yüce Mana Zehri bile daha lezzetlidir."
Kan Yıldız Savaşçısı Altair'ın küstahlığına dayanamadı ve öfkeyle kükredi, "Seni küçük orospu çocuğu! Kızımı kaçırdığını bilmediğimizi mi sanıyorsun?! Tüm evreni karşına almak mı istiyorsun?! Haddini bil! Sen sadece bir kişisin!"
"Evet, öyle! Bu sefer sınırı gerçekten aştın!"
"Katılıyorum! Her zaman küstahlığına katlandık! Ancak Genç Hanımı kaçırmakla sınırı aştın!"
"Öyle, öyle! Bize bir açıklama yapman ve cezanı çekmen gerekiyor! Evrenin huzurunu tehdit ediyorsun!"
Öfkeli kükremeler masanın her bir köşesinde ki Yüceler'den geldi. Hepsi Kan Yıldız Savaşçısı'nın tarafını tutuyordu. Altair hayatlarında en nefret ettikleri şeydi. Hepsinin sevdikleri benzer şekilde kaçırılmıştı. Üstelik bazılarının karşısında dahi kaçırılmıştı. Ruhları bile duymamıştı.
"Yare yare... Her zaman ki boş iftiralar. Ben size karşı durmuyorum, siz benim karşıma çıkıyorsunuz. Ayrıca ses tonunuzu alçaltın, yoksa sizin ses tellerinizi bir bir %###$#ten sonra kadınlarınızı avlarım! Biliyorsunuz ki aynı zamanda yakışıklı ve cazibe ustasıyım! Analarınızı ve tüm kadınlarınızı baştan çıkarır, size yeşil şapka hediye ederim! Boynuzlanmaktan hoşlanan gavatlar değilseniz, benimle uğraşmayın!" Altair durmadı ve onların akrabalarını sevgiyle andı. Sevilmedik ana, öpülmedik avrat bırakmadı.
"Yeter!" Kaos Büyücüsü daha fazla sakin duramadı ve öfkeyle Altair'ı susturdu. O bile diğer Yüceleri sakinleştirmekten yorulmuştu. Altair'ı toplantılara çağırmama kararlarıyla gurur duyarken, aynı zamanda onu buraya çağırdığı için kendine sövüyordu.
Kaos Büyücüsü bağırsa bile kimse susmamıştı. Herkes evrenin huzuru için Altair'ın öldürülmesini istiyordu. Herkes biliyordu ki birleşseler Kaos Büyücüsü bile onlara karşı çıkamazdı. Tabi evreni savaşa sürüklemek istemiyorsa!
Kan Yıldız Savaşçısı'nın kaşları öfkeyle çatıyor, vücudu bir kriz geçiriyor gibi titriyordu. Sakin durmaya çalışıyordu çünkü saldırırsa tüm barış yok olurdu.
Altair onlara aldırmadı ve devam etti, "Aman, aman... Bay Duun ne demek istediğimi en çok anlayan kişi! Sonuçta karısının odasına misafir olarak gelmiştim!" dediğinde etrafta ki uzay zaman dokusu parçalara ayrıldı ve odada derin bir sessizlik oluştu.
Kan Yıldız Savaşçısı ışık hızının yüzlerce kat üstünde bir hızla Altair'a saldırdı. Tüm savaşçılar nefes alamamaya başladı. Evren'in kendisi bile korkuyla titremeye başladı. O kadar güçlü bir enerji açığa çıktı ki Mega nova patlamasının milyonlarca katıydı. Yemek masası atomlarına ayrıldı ve etrafta kara delikler ortaya çıktı.
Saldırısı Altair'ın sandalyesine indiğinde tüm oda sarsıldı ve yerde çatlaklar oluştu. Bilinmelidir ki odanın zemini evrende ki en sert maddelerden yapılmıştı. Kan Yıldız Savaşçısı'nın normal bir saldırısı iz bile bırakamazdı. Yeri çatlatmasıyla ne kadar öfkeli olduğunu belli ediyordu. Gücü kontrolden çıkmıştı.
Altair'ın sandalyesi parçalara ayrılmıştı. Yerden yükselen tozlar tüm odayı kum fırtınası gibi boğdu.
Girişte sırada duran insanlar enerjiye dayanamayıp ağır yaralandılar. Kimisi kan kustu, kimisi bir mermi gibi duvara çakıldı.
O sırada alaycı bir ses yankılandı, "Kyaa~ Adam öldürüyorlar! Evrenin en nadide parçasını yok etmek istiyorlar! Kurtaran nazik bir beyaz atlı prenses yok mu?" herkes sesin kaynağına kafasını çevirdiğinde Üçüncü Düzlemin Büyük Savaşçısı'nın kucağına bir prenses gibi yatan Altair'ı gördü. Kollarını onun boynuna dayamış, gözlerini kısarak alay etmişti.
"Oh, burada bir prenses varmış!" Altair kafasını ona öfkeyle bakan Üçüncü Düzlemin Büyük Savaşçısı'na çevirdi.
Onu görünce Altair'ın dudakları kıvrıldı ve hafifçe onun dudaklarına bir buse kondurdu, "Biraz yaşlı olsan da pek dert değil, sonuçta olgun seviyorum! Seni küçük Is-ıs..." son kısmı cazibeli bir şekilde dedikten sonra gözleri büyüdü ve anında oradan yok oldu.
Isıs öfkeyle yerinden kalktı ve etrafa yumruklar savurmaya başladı, "Altair, Altair! Seni öldüreceğim aptal piç kurusu! Ne cüretle benden yararlanırsın! Seni öldüreceğim!" delirmiş gibi odanın her tarafına öfkeli saldırılar gönderdi. Kan Yıldız Savaşçısı ve Yıldız Savaşçı Organizasyon üyeleri de ona katıldı. Hepsi Altair'dan ölümüne nefret ediyordu.
Bir süre sonra herkesin alnında terler birikmişti. Öfkeyle Altair'ı arıyorlardı. Etrafta küçük kara delikler belirmiş, uzay dokusu parçalara ayrılmıştı. Kadın Yüce'ler öfkeli gözlerle Altair'ı arıyor, erkeklerse nefretle onu arıyordu.
Kaos Büyücüsü birkaç bin yıl yaşlanmış gibiydi. Dört metrelik çevresinde bir toz bile kalkmaması onun ne kadar güçlü olduğunu gösteriyordu.
"Aman aman... Herkes benim en yetenekli kaçış ustası olduğu mu bilmiyor mu? Boş boşa saldırıp etrafa zarar vermeyin, ben istemediğim sürece kimse bana vuramaz! Boşu boşuna Uzay-Zaman Yücesi değiliz. Biz de bir şeyler başardık..." Altair'ın alaylı sesi Kan Yıldız Savaşçısı'nın arkasından geldi.
Kan Yıldız Savaşçısı saniyenin milyonda birinde arkasına saldırdı. Lakin aniden tüm gücünü panikle çekti ve öfkeli gözlerle Altair'a bakmaya başladı.
Altair'ın önünde 20'li yaşlarının sonunda duran güzelliğin somut hali gibi duran aşırı güzel gözüken bir kadın duruyordu. Gücü neredeyse Egemen Alemi'nin zirvesindeydi. İki adım sonra o da Yücelerin arasına katılacaktı. Yüzü en nadir mücevherlerden bile güzeldi. Parlak kırmızı gözleri etrafa garip bir zarafet yayıyordu. Dolgun vücudu Altair'ın kollarının arasındaydı. Hiçbir gocunması olmadan tüm vücudu Altair'a yaslıydı. En ufak bir utanç duymadan öfkeyle babasına bakıyordu.
Dunn (Kan Yıldız Savaşçısı) bunu görünce başı döndü ve kederle kan kustu.
"Tarikat lideri!"
"İyi misiniz?"
"Altair, piç kurusu! İğrenç ellerini genç hanımın üzerinden çek!"
Altair bu öfkeli bağırmaları umursamadan daha da sıkı bir şekilde sarıldı. O anda bir kadınla yatmayalı 25,000 yıl olduğunu fark etti. O zamandan beri hiç bir kadınla yapmamıştı. Bunun tek nedeni Lyra ve diğerlerine duyduğu sadakatti.
Dunn dudaklarında ki kanı sildi ve Altair'a sonsuz bir nefretle baktı. Bakışlarla öldürülebilseydi Altair şuan da delik deşikti. "Ne istiyorsun? Ne istersen yapacağıma söz veriyorum! Yeter ki Violet'i eski haline çevir!"
Altair'ın dudakları bunu duyunca kıvrıldı, "Sonunda aynı dili konuşmaya başladın. Ne gerek var savaşa, yaşlı kemiklerinize yazık!"
"Uzatma!"
Altair öfkesini umursamadı ve isteklerini dile getirmeye başladı. "Tüm Zaman ve Uzay Taşlarını istiyorum. Ayrıca büyük miktarda 9 Mega Dünya Çekirdeği, 3000 Element Taşı ve Kadim Öz Sıvısı, bu kadarla yetinmeyeceğim..." isteklerini söylemeye devam ettikçe öfkeli kükremeler yerini titremelere bıraktı.
Altair'ın istediği her şey binlerce cep boyuttan daha değerliydi. İsteklerini yerine getirirlerse en güçlü organizasyon bile ekonomik krizle karşılaşırdı.
Yüce Büyücü sıralamasında 30, Yüce Savaşçı sıralamasında 22. sırada olan güçlü bir savaşçı korkuyla Altair'a baktı. "Se-sen... Yıldız Savaşçı Organizasyonu'nun çökmesini mi istiyorsun? İsteklerin çok fazla, bir gün aynısının sana olacağını düşünmüyor musun? Neden..." devamını getiremedi ve telaşla Dunn'a baktı. Onun yüzünde ki düşünceli ifadeyi görünce daha da telaşlandı.
"Tarikat Lideri, yapamazsınız! Yıldız Savaşçı'ları bu yükü kaldıramaz!"
"Evet! Yıldız Savaşçıları'nın geleceğini de düşünmeniz gerekiyor! Daha bir çok çocuk yapabilirsiniz! Ama, Yıldız Savaşçıları zayıflarsa diğerleri bizi Düzlem Savaşçıları gibi çiğ çiğ yer!"
Ancak Duun onları umursamadı. Sadece eşi ve onun tarafından bilinen bir sır vardı. Violet ilk ve son çocuğu olacaktı. Başka bir çocuğu olamayacaktı. Çünkü bir savaşta önemli kısımları zarar görmüştü. O bir kısırdı. En büyük utançlarından birisiydi. Altair'a baktığında onun yüzünde ki acıma ifadesini görünce öfkesi tekrardan harlandı.
"Hah~ İsteklerin çok abartı. 7 tane Zaman ve Uzay odası verirsen isteklerini yerine getirebilirim. Aksi takdirde kaybımız çok fazla olacak." Duun soğukkanlı bir şekilde konuştu. Altair'ın onun kısır olduğunu bilmediğine emindi. Çünkü sadece eşiyle kendi arasında bilinen bir sırdı. Bu yüzden rahatlayabiliyordu. Eğer çaresiz olduğu ortaya çıkarsa, Altair kesinlikle ona karşı kullanırdı.
"Ho~" Altair kafasını eğdi ve düşündü. Ancak bir saniye sonra kafasını kaldırdı. "Tamam, getirebilirsiniz."
Duun kafasını salladı ve yanında üç metrelik bir yarık açıldı. Elini içeriye soktu ve bir uzay kesesi çıkardı. İçinde Altair'ın istediği her şey vardı. Altair'ın sözünden dönmesi hakkında en ufak bir endişe duymadı. Yücelerin her sözü bir nevi yemindi. Bu yüzden endişe duymadan verebilirdi.
Altair'ın gözleri yarığa bakarken korkutucu bir ışıkla parladı. Hızlıca yüzüğünden beş tane minyatür küp çıkardı ve Duun'a fırlattı. Duun'un kaşlarını çattığını görünce gülümsedi ve onun zihnine iletti, 'Kısır olduğunu biliyorum. Bu yüzden beş tane ile yetinsen iyi olur. Aksi takdirde kızın başkalarının kurbanı olabilir...'
Altair'ın söylediklerini duyan Duun'un gözlerinde nadir bir korku parçası belirdi, lakin bunu Altair ve Kaos Büyücüsü hariç herkesten gizleyebildi. Kızına ve eşine bir zarar geleceği korkusu ölümden binlerce kat daha fazlaydı, bu yüzden "Beş tanesi yeterli... Bu kadarla kısa sürede Egemen yetiştirebiliriz..." dedi.
Elinde ki keseyi Altair'a fırlattı ve küpleri eline aldı. Altair'ın taramasını bekledikten sonra ona baktı ve "Sıra sende..." dedi.
Altair bir süre keseyi inceledi ve kafasını salladı, "Evrende ki tüm taşları getiremeseniz de bu kadarı yeterli... Bulunca daha fazlasını getirin lütfen." dedikten sonra Violet'in alnına dokundu ve mühürlerini çözdü. Violet yere düşerken anında olduğu yerden yok oldu.
"İyi bayramlar, millet!"
Duun Violeti düşmeden yakaladı ve bir şey olmadığı hakkında emin olduktan sonra rahat bir nefes aldı. Ancak bir saniye sonra duyduğu şey onu o kadar öfkelendirmişti ki kalp krizi geçirecekti.
"Tarikat lideri! Depo boyutumuz soyuldu! Hassiktir! O piç boyutu açtığınız da konumunu öğrenmiş olmalı!" Cehennem Asurası panikle bağırdı. O deponun koruyucularından birisiydi. Bu yüzden deponun boşaldığını anlamıştı.
"ALTAİR!!! ARTIK İKİMİZDEN BİRİSİ ÖLMELİ!!!" Duun öfkeden kan kusarken tüm savaşçılarını harekete geçirdi. Yıldız Savaşçıları bitmişti! Tüm hazineler çalınmıştı! Sonunda Altair'ın amacını anlamıştı. En başından beri amacı ona boyutun kapısını açtırmaktı!
Isıs Kaos Büyücüsü'nün yanına geldi ve kaşlarını çatarak sordu, "Neden karışmadın? Şimdi tüm bölgeler karmaşaya sürüklenecek..." ancak aldığı cevap sinirlerini bozdu.
Kaos Büyücüsü iç çekerek konuştu, "Üzgünüm ancak sizin aksinize ben kızlarımı ve karımı seviyorum."
***
Evrenin en güvenli bölgesinde Altair rahatça yürüyordu. Burası onun yarattığı bir boyuttu. O kadar güvenli ve sıkıydı ki içeriye zorla girmeye çalışan kişi Kaos Büyücüsü olsa dahi iyileştirilemeyecek yaralar alırdı.
Elini savurdu ve bir yarık açıp içine girdi. "Hahaha! Yıldız Savaşçıları bayağı zenginmiş! Düzlem Savaşçılarından sonra soyduğum en güzel boyuttu!" bir süre sonra bir kapının önünde belirmişti. Kapı açıldığında evren onu yok etmek için harekete geçti. Ancak boyut tarafından reddedildi.
Burası özel bir evrendi!
Altair içeriye girdiğinde gülümsedi ve karşısında ki manzaraya baktı. Yeşil sıvıların içinde Tanrılar, Elfler, Şeytanlar, İblisler, Kahramanlar ve Lyra'yı kovalayan tüm varlıklar vardı. Hepsinin aurası Egemen Aleminin zirvesindeydi. Ve sayıları yaklaşık bir milyondu!
Bu güçte bir ordu evrenin kontrolünü rahatça ele geçirebilirdi. Ve bu varlıklar giderek daha da güçleniyordu!
"Yakında yeterli güce ulaşacaklar! Böylece her şey tamamlanmış olacak! Geçmişe gidebileceğim!" Altair'ın gözünde korkutucu bir ışık çıktı. Etrafta milyonlara ulaşan beyaz Zaman Taşı ve Uzay Taşı da parladı. Evren öfkeyle onu redderken, o onu umursamıyordu.
"Hahahaha!" yüzüğünden çıkan taşlar hızlıca yerlerine yerleştiler ve içeride ki zaman kavramı daha da güçlendi. Altair çılgınca gülerken, rünler yazmaya ve deneyler yapmaya başladı.
Bunlar Altair'ın karanlık zamanlarından hatırlayamadığı anılardan sadece birisiydi!
***
2350
Ramazan'a özel diyelim... Aslında yazmayacaktım böyle bir şey, sonra dedim ki; neden olmasın? discord.gg diye bir yer var. İşte oraya gelin!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..