Bölüm 53: Bukalemun Gibi..

avatar
650 16

Yüce Büyü Hükümdarı - Bölüm 53: Bukalemun Gibi..



***


Altair sakin gözlerle dev alev topuna bakıyordu. 2,000'e yakın ceset bir dağ oluşturmuş, bir güneş misali yanıyordu. 


"Ah..." Altair gözlerini alev topundan çekti ve midelerinde ne varsa kusan kızlara baktı. Zihin Hapı'nın etkisi geçmişti, bu yüzden kızlar bu acımasızlığı kaldıramamış, rahatlamak için midesindekileri çıkarmaya başlamıştı. Buna Raya da dahildi.. 


Şuan da arkasında ki manzara ikiye bölünmüştü. Bir tarafta gülen ve kendileriyle gurur duyan Kızıl Saç Taburu varken, diğer tarafta yeşermiş suratlarla kusan 3. kışlanın hanımları vardı. Bu iki tezat görüntü dev alev topuyla birleşiyordu. 


"Hahahaha! Çok kolaydı!" 


"Sadece bir formasyonun böyle büyük bir etki yaratacağını düşünmüyordum! Önümüzde yumurta gibi kırıldılar!" 


"Genç Efendi'nin bilgeliğine minnet duymalıyız!" 


"Hey, onu içme! O benim içkim!" 


"Ne olacak? Kardeş değil miyiz?" 


Kızıl Saç'ın bazı askerleri acımasız manzarayı umursamadan içkilerini kafalarına dikiyor, bazıları da meditasyon yaparak kendilerini yeniliyordu. On dakika kadar önce savaşı bitirmiş ve cesetleri bir araya toplamışlardı. Altair'ı görünce afallasalar da, onun göründüğünden daha bilge olduğunu anlayınca anında ona 'Genç Patron' ya da 'Genç Efendi' gibi ünvanlar vermiş ve bağlılıklarını göstermişlerdi.


Bu ortam da sadece üç kişi eksikti. Kılıç Hayaleti, Kızıl Saç ve Mavi Sakal orada değildi. Altair'ın verdiği görevleri tamamlamak için harekete geçmişlerdi. 


Altair neredeyse doğmuş güneşe bakmak için kafasını kaldırdı. "Neredeyse zamanı geldi. Birazdan harekete geçmeliyiz.." 


"Hey! Genç Patron!" 


"Verdiğiniz görevleri tamamladık!" 


Kızıl Saç, Mavi Sakal ve Kılıç Hayaleti gökyüzünden yavaşça aşağıya süzüldüler. Mavi Sakal Kızıl Saç'ın omzuna yaslanıyordu. Ağzında ki sigarayla tam bir korsana benziyordu. 


"Mn." Altair kafasını salladı ve onlara baktı. Yüzünde ki maskeden dolayı yüz ifadesi belli olmasa da memnun olduğunu gösteriyordu. 


"Thelma ve Francessa! Hemen buraya gelin!" Altair ağzını silen iki genç kıza baktı. Onlar aralarında en dayanıklı olanlardı. 


Thelma ve Francessa irkildiler ve çok hızlı bir şekilde Altair'ın önüne koştular. Yüzlerinde o bitkinlikten pek bir eser kalmamıştı. 


"Buyrun!" 


Altair onların gözlerine baktı ve "Kızları toplayın ve Beyaz Dalga Dağı'nın etrafından ilerleyerek küçük kasabaları arındırın! Orada çok az asker vardır, bu yüzden zorlanmadan deneyim kazanırsınız. Ölüme ve kana alışmanız gerekiyor." dedi. 


Thelma'nın güzel kaşları çatıldı, "Bu demek oluyor ki siz burada kalacaksınız? 2,000'e yakın asker öldürdük, bu yüzden pek zorlanacaklarını düşünmüyorum." 


"Evet, pek zorlanmayacağız. Ancak, kısa sürmeyecek. Bladley çoktan isyana kalkışmıştır. Onu takip eden askerler ve subaylar şimdi kampı alevlere boğmuştur. Biz, köprüden geçip Lucy ve Myler ile birleşeceğiz. Ondan sonrasında iki tarafta toparlanmak için ara verecektir." Altair Kızıl Saç'a hazırlanmalarını söylerken devam etti, "İki tarafta fazlaca adam kaybetti. Burada ki savaş çoktan Clyde'in ve köprüde ki askerlerin kulağına gitmiştir. Deneyim eksikliğiniz yüzünden yüksek ihtimalle öleceksiniz." 


Thelma ikna oldu, "Anlaşıldı!" 


Thelma ve Francessa gittikten sonra Altair Kızıl Saç Taburu'na seslendi, "Herkes Gloria'nın zırhlarını giysin!" 


Kimse sorgulamadan Gloria'nın askerlerinin zırhlarını üzerlerine geçirdi. Auralarını sakladılar ve bir anda disipli bir orduya dönüştüler. Robin'in ordusundan neredeyse bir farkları yoktu. Sonrasında Altair siyah kıyafetlere büründü ve 'Baştan Çıkarma Sanatı'nı kullanarak yüz ve vücut yapısını biraz daha feminen hale getirdi. Kalın siyah kıyafetler sayesinde cinsiyeti tam belli olmasa da böyle olmasının iyi olacağını düşünüyordu. 


Sonrasında Robin'in yerini alan Kızıl Saç'a baktı, "Sana Robin hakkında ki bir çok şeyi söyledim. Köprüyü tutan kişinin adı; Charles! Robin'i pek tanımasa da onu ismiyle çağırırsan şüpheleri azalacaktır. O bir çavuş bu yüzden saygılı davranma.. Ayrıca Clyde'in korkaklığı yüzünden Bartholomew isimli bir kod var. Bunu girerken söyle, bu olmadan giremezsin." 


"Anlaşıldı!" Kızıl Saç kafasını salladı. Altair'ın bunları nasıl bildiğini sorgulamıyordu. 


"Güzel, sonrasında ne yapacağını biliyorsun zaten..." dedikten sonra bir gölge gibi kayboldu, Altair. 


"Sancakları kaldırın! Yerlerinize geçin ve hazırlanın!" Kızıl Saç anında orduyu düzene soktu ve hazırladı. Ardından düzenli bir sırayla yürümeye başladılar.


***


Çok hızlı bir karartı  Guinevere köprüsünde nöbet tutan nöbetçilere doğru ilerliyordu. Nöbetçiler onu zar zor fark ettikten sonra Gloria'nın resmi diliyle bağırdı. 


"Hey, dur! Kendini tanıt!" Charles elini kılıca götürdü ve ona bağırdı. 


Karartı durdu ve ince bir figür ortaya çıktı. Bu figür o kadar garipti ki erkek mi, kadın mı belli olmuyordu. Soğuk ve garip bir ses bu figürden çıktı. Oldukça akıcı bir dille konuşuyordu Gloria'nın resmi dilini...


"Baykuş Takımı, 6 Numara, Altın Göz! Gözlemciler arasında tek kurtulan ben olduğumdan dolayı Binbaşı Bladley ve Binbaşı Karagöz'e haber vermek için geldim! Simgem burada!" dedikten sonra Altın Göz bir damga çıkardı. Bu damga da üçgenin içinde duran bir baykuş vardı. Geceye karışacakmış gibi bir görünümü vardı. 


Charles dikkatli bir şekilde baktı ve damganın gerçek olduğunu anladı. Ayrıca Baykuş Takımını duymuştu. Karagöz'ün altında ki en önemli takımdı. İzcilikten ve gözlemden sorumlu bir takımdı. Ünü oldukça fazlaydı. 


"Hm... Girmek için bir koda ihtiyacın olduğunu biliyorsundur?" Charles dikkatlice Altın Göz'ed baktı. Bu kod sadece yetkili insanlara söylenmişti ve birde kendisine... Onlardan başka kimse bilemezdi. 


"Bartholomew!" Altın Göz hiç tereddüt etmeden söyledi. 


"Hoş geldin, yoldaş! Yolun açık olsun! Binbaşı'ya selamlarımı ilet!" Charles dedikten sonra Altın Göz'e izin verdi ve geçmesine izin verdi. 


Altın Göz tereddüt dahi etmeden köprüden geçti ve patlama seslerini işitti. Bladley Robin ve gelen Alay'a güvenerekten başkaldırmıştı. 1,400'den fazla asker Gloria'ya olan korkusundan dolayı onun yanına geçmişti. 1,400 piyadenin gücü oldukça fazlaydı. Öyle ki savaşın seyrini değiştirebilirlerdi. 


Altın Göz siyah bir çadırın girişine geldikten sonra soğuk bir şekilde iletti, "İki kilometre ötede garip bir birlik Albay Zachary'in yönettiği alaya sinsi saldırı düzenledi. Binbaşı Bladley'in söylediği gibi Kuzey Dağı'ndan saldırdılar." 


Çadırın içinden nazik bir ses yükseldi, "Peki, Yarbay Robin'in taburu?" 


"Onlarsa Albayın tavsiyesine kulak verip, yollarına devam ettiler. Çok geçmeden geleceklerine inanıyorum." 


Nazik ses tekrardan konuştu, "Neden Kızıl Göz rapor vermedi de, sen verdin Altın Göz?" 


Altın Göz devam etti, "Düşman birliği ilk önce diğer baykuşları avladı. Bense nispeten daha uzakta izlediğimden dolayı fark edilmedim. Görev kodu; 5789'u tamamladığımı düşünüyorum?" 


"Evet, artık dinlenebilirsin. Ailene söz verdiğim gibi seni özgür bırakacağım." Nazik ses Altın Göz'ün arkasından konuştu. 


"Çok yaşa Majesteleri! Çok yaşa Büyük Gloria İmparatorluğu!" dedikten sonra oradan çekildi Altın Göz.


Çadırın içinde erkek kıyafetlerinin içine girmiş bir kadın bir erkekle oynaşıyordu. Bu kadın Binbaşı Karagöz'dü. O bir kadındı! Şuan da nişanlısının kucağındaydı, onunla öpüşüyordu. 


"Küçük Alessandro, bu kadar yeterli! Yakında evleneceğiz... Fazla hızlısın..." Karagöz erkeğin kucağından kalktı ve dudaklarını sildi. Yüzü sıradan bir güzellik kadar olmasa da olgun vücudu ve gözleri ona eşsiz bir hava katıyordu. 


Alessandro yüksek potansiyelli bir asildi. Şuan da ailesinin verdiği görevlerden birisini tamamlamak için orduya katılmıştı. Eğer başarılı olur ve Karagöz ile evlenirse; babasının Kont ünvanını miras alacaktı. 


Alessandro oldukça yakışıklı bir genç adamdı. Karagöz kucağından kalktığında homurdandı ve ona şaplak attı. "Hmph, hep savaş hep savaş! Benimle çok az vakit geçiriyorsun! Yoksa benden hoşlanmıyor musun?" 


Karagöz'ün gözleri soğudu, "Senin libidonu tatmin için yaratılmadım... Şuan da savaştayız ve bu önemli bir savaş. Şuan da bizzat oluşturduğum Baykuş Takımım yok edildi. Seninle sevişecek zamanım yok!" 


Alessandro'nun gözlerinde korku belirdi. Zira bu kadının ünvanlarından birisini biliyordu. Erkek kesen cellat! aslında Alessandro ilk nişanlısı değildi. Bundan önce de birkaç nişanlısı daha olmuştu. Ancak Karagöz'ün güzel olmamasından dolayı başkalarıyla aldatmışlardı. Sonuçta aileleri soylu kanına sahipti. Bu yüzden sıradan bir subaydan korkmuyorlardı. 


Ancak yanılmışlardı! 


Karagöz onların organlarını kesmiş ve günlerce işkence etmişti. Ayrıca ona saldırmaya kalkan tüm soylular ertesi gün intihar etmişlerdi. Bu yüzden herkes Karagöz'den korkuyordu. 


Alessandro'nun babası da Karagöz'ün arkasında ki gizemli gücü elde etmek için onunla evlenmesini istemişti. Sonuçta soylular isteyerek intihar etmiş olamazlardı. Bunun arkasında bir karanlık el olmalıydı. 


Karagöz kılıcının kınını belinde ki kemere astı ve alaycı bir şekilde Alessandro'ya gülümsedi. 'Tüm erkeklerin hepsi aynı. Hepsi alt taraflarında ki organla düşünüyor. Planlarım için kont ünvanına ihtiyacım olmasaydı, senin gibi bir aptalla uğraşmazdım!' düşüncelerinden sıyrıldı ve göğsünü sardı. Sıradan bir kadından daha büyük bir vücudu vardı. Göğsünün üstünü sardıktan sonra siyah bir cüppe geçirdi ve sadece gözlerini gösteren bir maske taktı. 


"Hadi ben kaçtım! İlgilenmem gerek bir bölge ve karşılamam gereken bir dost var!" dedikten sonra Karagöz çadırdan çıktı. Çadırdan çıkarken iç geçiriyordu. Altın Göz'ün ayrılacağını düşündüğünde üzülüyordu, çünkü o da onun hareminde bulunan bir erkekti. 'En güzel vücuda sahip olan oydu. Üstelik oldukça dayanıklıydı da... Gitmesi çok kötü oldu, ayrıca diğer erkeklerim de öldü. Yenilerini bulmam gerekecek, yazık oldu. Böyle güllerin solması çok kötü oldu.' 


Baykuş Takımı sadece yakışıklı ve güzel erkeklerden oluşuyordu. Aynı zamanda hepsi oldukça yetenekliydi. Hepsini köylerden toplamış ve yetiştirmişti. Sadece bir yıl içinde güçlü suikastçilere dönmüşlerdi. Ancak anlaşmalarından sonra onu tutamazdı. Bir söz vermişti ve arkasında duracaktı. 


O sırada bir subayı bayıltan Altair'ın tüyleri diken diken olmuştu. 'Hangi genç kız gene beni düşünüyor? Yoksa Lyra benim hakkımda sadistik şeyler mi düşünüyor? Kaç kere söyledim ona S&M sevmiyorum diye...' 


Subayın şahdamarının üzerine kıl kadar ince bir iğne batırdıktan sonra çadırın içine çekti. Vücudunun içinde ki tüm kanı ve enerjiyi kuruttuktan sonra donuna kadar soydu ve bir köşeye çuval gibi fırlattı. Hızlıca kıyafetleri giydiğinde vücudu değişti ve subayla birebir aynı oldu. 


Siyah kısa saçlara ve kahverengi gözlere sahip bir şovalye gibiydi. Geniş omuzları ve sıradan bir yüzü vardı. 1,70 boylarında bir üsteğmendi. 


Altair onun kılıcını da beline astıktan sonra hiç bir şey olmamış gibi çadırdan ayrılıp, savaş alanına yürüdü. 


***

 

1456 


Günün 2. bölümü... Ve 8,000 h.o 


*Alkış efekti* 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44610 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr