"Sonunda hafta sonu geldi". Serkan miskin bir şekilde işten çıktı. Her hafta başında hafta sonunun gelmesini dört gözle beklerdi. Hafta sonlarını sıradan geçirse bile en azında sıkıcı bir iş yapmıyorum diye düşünürdü. İşten çıkıp yarın yapacaklarını kafasında planlıyordu. O sırada 4 gencin içinde bulunduğu bir araba hızla yolda ilerliyordu."Kanka kız bana bir türlü yüz vermiyor sizce ne yapmalıyım?" "Olum o kız vermez ayarlasan bile napıcaksın el ele tutuşup sahilde mi yürüyeceksiniz." Muhabbete dalan alkollü gençler o sırada yanan kırmızı ışığı fark etmeden tam gaz devam ettiler. Serkan yola bakmadan dalgın bir şekilde karşıya geçmek için adım adım ilerliyordu. Onu düşüncelerinden uyandıran şey önce bir korna sesi ardından yüzüne vuran ışıktı. Ama her şey için çok geçti artık. Aracın çarpmasıyla bedeni savruldu ancak acı hissedemedi. Sadece her yerinde uyuşma hissiyle birlikte havadayken bayıldı.
"Olum naptın sen? Şimdi ne bok yicez?"
Sessizlik
"Etrafta kimse yok hemen s*ktirip gidek"
"Kanka ya kamera varsa hepimiz g*t altına gitmeyelim"
"Şimdi onu mu düşüncez hadi çabuk gidek. Hepimiz alkollüyüz ve kazayı babamın arabasıyla yaptık."
Şoför koltuğundaki genç direksiyonda donmuş şekilde sadece ileriye bakıyordu. Arkadaşlarının konuşmalarını duymadı bile. Arkadaşlarının dürtmesiyle kendine geldi. Hemen oradan uzaklaşma fikrine katıldı ve hızlıca uzaklaştılar. Çevrede birkaç görgü şahidi olduğunu fark etmediler bile.
Gözlerini açtığında garip işlemeli beyaz tavanı gördü doğrulduğunda bir odanın içinde olduğunu fark etti. "Ne oluyor lan, nerdeyim ben". Gözlerini kapatıp en son neler olduğunu hatırlamaya çalıştığında kaza anı aklına geldi. Gözlerini açıp korkuyla vücudunu kontrol etmek istedi. İyi olduğunu gördüğünde şaşırdı, ama kısa sürede garip bir şekilde ellerine ve vücuduna bakmaya başladı. " Ne oluyor lan burda" hızla ayağa kalktığında yüzüne çarpan uzun sarı saçlarını fark etti. Odadaki eşyalara bakarak boyunun da kısa olduğunu anladı. Odanın köşesindeki aynayı fark edince hemen oraya yöneldi. Aynaya baktığında sarı saçlı, iri mavi gözlü, ince suratlı henüz 11 veya 12 yaşlarında bir kız çocuğunu gördü. Ellerini yanağına götürdü, hala olanlara anlam veremiyordu. Aynada gördüğü bu kız nasıl ben olabilirim diye düşünüp delirmenin eşiğine geldi. O sırada şiddetli bir baş ağrısı yaşamaya başladı. Sanki sivri uçlu bir şeyle beynini deliyorlardı. Neyse ki uzun sürmedi. Ağrı geçtiğinde zihninde kızla ilgili bilgilerin ve anıların dolduğunu fark etti.
Anıları gözden geçirdikten sonra buranın kendi bildiği dünya olmadığını fark etti. "Öldüm ve bu dünyaya mı geldim? Peki ama neden küçük bir kız. Lanet olsun, benimle dalgamı geçiyorsunuz?" Kızın anılarına göre ismi Han Polly olan ortalama bir ailenin çocuğuydu. Doğuştan hastalığı olan Han'ın bedeni her geçen gün zayıflıyordu. En sonunda yataklara düşmüş ve bilinci kapanmıştı. Babası şehirdeki 2 oduncudan biriydi. emrinde çalışan 100'e yakın çalışanı vardı. Maddi durumu normal ailelerden iyi olsa da kızının hastalığına tedavi bulamamış acı bir şekilde durumu kabullenmişti. Ev hanımı olan annesinin dışında birde abisi vardı. Bu bilgileri düşünürken odasından dışarı çıktı. Koridoru geçip merdivenlerden aşağıya indiğinde karşısında gözlerini kocaman açmış ona bakan kadını gördü. Kadın ilk başta afallamış sonra gözleri nemli şekilde Han'a doğru koşup sarıldı. Gözlerinden aşağıya damlalar sel gibi akarken sıkı sıkı sarılmıştı. "Kızım uyanmışsın. Tanrılara şükürler olsun." O an ne diyeceğini bilemedi. "Ben senin kızın değilim. Üzgünüm." Aklından geçenleri söylemeye cesaret edemedi. Hem kim inanırdı ki ona. "En iyisi bu dünyanın nasıl bir yer olduğunu anlayıp eve nasıl döneceğimi bulmalıyım". Aklına kendi annesi babası ve abileri geldi. "Belki de şu an hastanede komadayımdır. Şu an sadece kendi hayal dünyamdayımdır".
O akşam Polly ailesinin evi şenlik gibiydi. Annesi babası ve yakın arkadaşları evde toplanmış bu mutlu haberi kutluyordu. "Sevgili dostlarım bu mutlu günümüzde yanımızda olduğunuz için çok mutluyum". Kadehler doluyor, kahkahalar salonda yankılanıyordu. Han manzaraya bakınca yeni babasının arkadaşlarının gerçekten samimi ve onlar adına mutlu olduğunu görebiliyordu. "Aslında uyanma vakti inanılmaz. Okul kayıtlarının bitmesine 1 hafta kalmıştı. Kızım tek başına gideceği için üzülüyordu. Haberi alınca teyzesiyle vedalaşıp hemen yola çıktı "dedi babasının yanındaki adam. Biraz düşününce bu adamın adını ve kızını hatırladı. Tan ailesi şehirdeki iyi satış yapan dükkanlardan birine sahipti. Kızı da Han'ın yakın arkadaşı Keln Tan idi. Keln saf kalpli bir kızdı. Ancak bunları düşünmek yerini aklını başka bir konuya odakladı." Okul kaydımı, bu yaşıma kadar neyi beklediler. Ayrıca uyandığımda bu dünyanın dilini konuşabildiğim gibi okuma yazmayı da bildiğimi fark ettim. Ama okulla ilgili hiçbir anı yok. Neyse zaten modern bilgiye sahibim ne olabilir ki. Kesinlikle şehrin dahisi olarak anılacağım. Hehehe". Yüzündeki sırıtışı kimse fark etmeden önce kendini toparladı.
1 hafta boyunca okula hazırlık yerine yeni vücuduna alışmak ve dinlenmek için kullandı. Modern dünyada edindiği bilgiler sayesinde sorun yaşamayacağım diye düşünüyordu. Sabah kahvaltıdan sonra Polly ailesi okulun yoluna koyuldu. Girişte yakın arkadaşları olan Tan ailesiyle karşılaştılar. Keln yüzünde kocaman gülümsemeyle herkesi selamladıktan sonra Han'ın koluna girdi. En yakın arkadaşı hastalığından uyanmış hatta iyileşmişti. Mutluluğu her halinden belli oluyordu.
"Bir daha uyanamayacaksın diye çok korktum Han. Tanrılara şükür uyandın bir daha hiç ayrılmayalım". Aileler kızların bu halini görünce gülümsediler ve kızlarını okula giderken kendi aralarında muhabbete başladılar. Han kıza karşı ne sıcak nede soğuktu. Anılarında kızın gerçekten iyi biri olduğunu görmüştü ama henüz 12 yaşında bir kızdı. Yol boyunca uykudayken olanları anlatmasından bıkmıştı. Dikkatini okula vermek istedi ama karşısında sıradan temiz görünümlü bir bina ve ufak bir bahçe vardı. "Buranın benim dünyamdaki okullardan pek bir farkı yokmuş" diye düşündü. Keln'e dönüp "Hangi sınıfa gideceğimizi biliyor musun?". Keln başıyla onayladı kolundan onu çekiştirerek götürürken bir yandanda tatilde gittiği yeri anlatıyordu. Sınıfa girdiklerinde klasik bir sınıfla karşılaştılar. Öğrenciler için sıralar , öğretmen için masa sandalye ve kara tahta. Boş buldukları bir sıraya oturdular. Onları fark eden sınıftaki öğrenciler kendi aralarında konuşmaya başladılar.
"Şu kız Han Polly değilmi? Gerçekten iyileşmiş."
"Uyanmışsa ne olmuş. Bizim gibi asil aileden değil sıradan bir aileden. Belkide okuma yazmayı bile bilmiyordur."
"Şehrin en iyi doktoru iyileşmesi imkansız demiş ama o 1 yıl sonra kendi kendine uyandı ve tamamen iyileşmiş."
Konuşmaları duyunca kaşlarını çatan Han onlara bir cevap vermedi." Bu g*tü boklu veletler neyin peşinde. Okuma yazmamı? Hehehe ders bir başlasın bak bakalım nasıl şov yapıyorum". O bunları düşünürken içeri ellilerinde bir kadın girdi. Kahverengi saçlarını topuz olarak toplamış gözlüğünü üstünden sınıfa bakmıştı.
"Evet çocuklar ben eğitmeniniz Heln mangi. Bugun ilk dersimizde size büyücülüğe giden yolu ve aşamalardan bahsedeceğim. Ardından mana çekirdeğinizi nasıl oluşturacağınızı anlatacağım."
"Büyü mü? Mana çekirdeğimi?"
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..