Gözlerimi araladığımda bambaşka bir yerde uyandım. Rüya denilen şey bu muydu acaba? Bilemiyordum.
İlk başta neler olduğunu anlayamadım ki bu benim için oldukça doğaldı. İlk gözlerimi kapattığım yer bir ormanken, şimdi bir kulübedeydim. Yani sanırım...
Zihnimde beliren bilgi demetleri bana buranın bir oda olduğunu söylese de hiçbir şeyden emin değildim. Ne olduğunu bilemediğim garip eşyalar donatılmıştı. Bunun için uygun olacak en uygun tabir egzotik olurdu.
Merakla ayağa kalkmaya çalıştım. Etrafı daha da detaylı incelemek istiyordum. Fakat kalkamadığımı fark ettim.
Bana ne oldu?
Tam bunu düşündüğüm esnada kapı açıldı ve içeri etten bir canlı belirdi. İlk başta ne olduğunu anlayamasam da hissettiğim rahatsız verici canlılık, içimi ısıtan ölüm hissiyle kaynaşmış garip bir varlık olduğuna emindim.
Bu beni yakalayan kişi için en uygun tabir olurdu sanırım.
Ayrıca harmanlanmış garip bir his veren kişinin, zihnimdeki bilgi demetlerinden bir kadın olduğuna emindim.
Ve bunu doğrularcasına hafifçe bana doğru eğilirken göğüsleri sallandı.
"Ne kadar da ilginç bir iskelet. Belirli bir ölçüde algılama yetisine sahipsin sanırım değil mi?"
Sadece bakışlarımdan bunu tespit edebilmesi beni oldukça ürkütmüş olsa da yapabileceğim pek bir şey yoktu. Yine de korkmadan edemedim. Daha kendimi bulmam iki gün bile geçmemişken bir kez daha mı kaybolacaktım?
Bilinçsizce titrediğimi fark eden kadın daha da şaşırdı.
"Ha? Söylediğimi anlayabiliyor musun? Hehe~ ne kadar da ilginç... Pek gelişmiş bir iskelet gibi durmuyorsun. Bir İskelet Savaş Lordu falanda değilsin. Bir tür anormalsin sanırım... Gerçekten de şanslıyım değil mi?"
Bu sorunun üstüne ne hissedeceğimi bilemedim. Korkmalı mıydım? Yoksa tepkisiz mi kalmalıydım? Oldukça garip bir şekilde ikileme düştüm.
O sıradaysa kadın garip bir şekilde kıkırdadı.
"Hehehe... Sıkıntı etme. Ne kadar anlayabiliyorsun beni bilmiyorum ama sana karşı kötü bir niyetim yok. En azından şimdilik... Lydia, buraya gel!"
Arkasını dönüp seslendiği esnada bende hareket etmeye çalıştım. Fakat vücudum sözümü dinlemiyordu. Sanki zincirlenmiş gibiydim. Üstüne üstlük rahatsız edici sistem yazılarını da görüyordum.
<Hareketiniz kısıtlandı.>
<Hareketiniz kısıtlandı.>
<Hareketiniz kısıtlandı.>
...
Kaç tane bu lanet olası bu yazıyı gördüğümden emin değilim. Tek istediğim şey bu saçma bildirimlerin kaybolması ve hızlıca buradan uzaklaşabilmekti.
Fakat kader beni oldukça farklı yerlere yönlendirdi.
Çırpındığım esnada açık kapıdan utangaç bir kız çıkageldi. Deminki kadınla benzer hissiyat uyandırsa da bu kızdaki his çok daha hafifti.
Kız ise kadına bir çok açıdan benziyordu. Şey... Göğüsleri dışında sanırım. Fakat bu iyi bir şeydi. Savaşta gereksiz ağırlık sorun yaratırdı.
Utangaç kız, kadının önünde benim gibi korkmuşa benziyordu.
"Geldim, us-usta Necro!"
Kadının ismi Necro muydu? Emin değildim. Fakat garip olması dışında çokta umrumda değildi. Necro ismindeki kadınsa tebessüm ederek Lydia ismindeki kızı yanına çağırdı.
"Ara Ara~ Ne zahmetli. Buraya gel Lydia. Dün bahsetmiştim hatırlıyorsan. Necromancer olmak istiyorsan kritik nokta en azından bir iskelet çağırabilmen veya bir iskeleti hükmün altına alabilmendir."
Bunu duyunca Lydia utangaç bir şekilde onayladı. Bense bunun devamının iyi olmayacağını buram buram hissettim. Fakat hamle yapma lüksüm yoktu. Bu lanet olası şeytan ne yaptıysa hareket edemiyordum!
"Evet, her zaman ki gibi teorik bilgilerde oldukça başarılısın. Her neyse artık işi pratiğe dökmen lazım. Yaşıtların çoktan bir iskelet çağırabilir halde ama sen... Tch!"
Bunun üstüne Lydia başını hüzünle eğdi.
"Biliyorum, usta."
Necro ise onun hüzünle başını eğdiğini görse de konuşmasına devam etti. Ne de olsa işin sonu iyi bir yere bağlanacaktı. Ne yazık biri için iyi haber benim için oldukça kötü bir durumdu.
"Bu yüzden madem çağıramıyorsun, sana uygun bir iskelet bulmaya karar verdim ve arayışa çıktım. Tesadüfen de hemen Ölüm Ormanının başında bu garip iskeleti buldum!"
Beni işaret ederken şansıyla övündü ve bu açıkça oldukça sinirimi bozduğunu söyleyebilirdim ama yapabileceğim bir şey yoktu.
Lydia ismindeki kız ise parlak gözlerle bana bakıyordu ve bu da benim daha da moralimin bozulmasına neden oldu. Umarım beni yok etmezler...
Neyse ki benim durumumu pek önemsiyor gibi değillerdi.
"Teşekkür ederim usta!"
Lydia sevinçe ustasına sarılmaya çalışıp son anda vazgeçti. Ustasına saygısızlık etmek istememişti. Usta Necro ise bunu görünce gülümsedi.
"Sıkıntı yok. Hadi hükmün altına al. Yapabileceğine inanıyorum."
Bunun üstüne Lydia sevinçle sopasını ona doğrulttu.
"Küçük iskeletçik lütfen benim hükmüm altına gir olur mu?"
Kısık bir sesle bunu mırıldandıktan sonra üstümde bir büyü okumaya başladı. Oldukça sevimli gözüktüğünü kabul etmem gerekiyordu. Tabii bir iskeletin güzellik algısı kimin umrundaysa...
Büyü nedensizce uzundu ve bunu garip bulsamda bir şey söylemedim. Pek bir seçim yapma özgürlüğüm olmadığından onun hükmü altına girecektim sonuçta.
Ben bunları düşündüğüm esnadaysa Lydia da sözlerini bitirdi.
"...Hükmüme gir ve orduma katıl!"
Son sözlerle birlikte önümde bir panelin belirmesi de çok sürmedi.
<Lydia Necro sizi hükmü altına almak istiyor. Hükmüne girmek istiyor musunuz?>
<Evet/Hayır>
<Uyarı! Süre sınırı bulunmakta. Hemen cevaplamazsanız kabul etmiş sayılacaksınız.>
Yazıları görünce doğal olarak şaşkına dönmem kaçınılmazdı.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..