Bölüm 3: Etki (1)

avatar
167 0

7 Büyük Güç - Bölüm 3: Etki (1)


10 dakika sonra Aida okulun içinden çıkarken Raim hızla onun yanına gitti. 


"Ne oldu orada? Neden çığlık attın?" Aida'nın Raim'e bakarken düşünceli bir hali vardı. 


"Sanırım bayıldım. Ne kadar garip ben böyle şeylerde hiç bayılmazdım." Raim Aida'nın sözlerini duyunca uzaktan onları izleyen Daniel'e baktı. 


Kimse fark etmeden kafasını sallarken Aida'yı kollarına almış uzaklaşıyordu. Raim zaten kendi  aşısını olduğundan dolayı daha fazla beklemelerine gerek yoktu. 


Peter Easterr'ı bırakıp Daniel'in yanına gitti. 


"Neler oluyor? Az önceki şey de neydi" dedi Peter. Sakin gözükse de herhangi bir olayda kaçmaya hazırdılar. Bu çağda dolandırıcılar çoktu ve her an her şey olabilirdi. Risk her zaman olacaktı ve Peter her şeye hazırdı. 


"Emin değilim. Az önce ki kız iğneden falan korkmuyormuş. Yani yalan söylüyorlar. Burada bir sorun var. Ama şimdilik bunu düşünmeyelim. Sorun neyse bizimle alakalı olma ihtimali çok az. " Peter da başını sallarken bu olayı da geçiştirdiler. Ne yazık ki geçiştirdikleri bu olay bir gün hayatlarını değiştirecekti. 


"Peter. " Daniel elini Peter'ın omzuna attığında Peter Daniel'e baktı. 


"Sence gerçekten de bizi hastalıklara karşı daha dayanıklı yapmak için mi bu aşıları yapıyorlar? Yoksa başka bir şey mi var?" Peter yere bakarken düşünür gibi bir hali vardı. Peter her zaman bu grubun beyni olmuştu. Bilgi edinmek onun tutkusuydu ve hayali Jaeron'a gezmekti. Bir gün ne olursa olsun bu hayali gerçekleştirmek istiyordu. 


"Bence çok düşünüyoruz. En fazla ne olabilir ki? Unutma bu tüm dünyada oluyor. Tüm dünyayı zehirleyemezler ya." Peter'ın söylediklerini düşünen Daniel gerçekten fazla düşündüğünü fark etti. Başının arkasını kaşırken gülmeye başladı. 


" Hahaha sanırım ben fazla paranoyağım. "Peter elini Daniel'in omzuna atarak sarılırken Eğitim binasından görevli yine çıktı. 


" 100.030 sıra sende" Peter kadına bakarken Yavaşça Easterr'a işaret verip okula doğru yürüdü. 


"Hazır mısın?" Peter kadına garip bir şekilde bakarken içinde bir şüphe büyümeye başladı. En ufak ayrıntılar en önemli parçaları saklar. 


"Fark eder mi?" kadın kırdığı potun farkına varıp hemen kendini düzeltti. 


"Etmez zaten altı üstü bir iğne" Peter başını sallarken içeri girdi. 


Okulun koridorlarında biraz ilerledikten sonra bir sınıfın olduğu yere girdiler. 


Peter oturması gereken yere otururken arkadan 2 kişi geldi ve Peter'ın kollarını bağlamaya başladılar. Peter yine de karşı çıkmadı. Zaten aklında bir tahmini vardı. 


"Neden beni bağlıyorsunuz?" kadın hiç Peter'a bakmayıp iğneyi eline aldı. İğneyle birkaç kere parmağıyla vurduktan sonra Peter'a baktı. 


"Çünkü eğer kollarını haraket ettirirsen bu seni öldürebilir." Peter istemsizce yutkunurken ölebileceğini düşünmek ona garip gelmişti. Altı üstü bir aşı değil miydi? Ölme ihtimali olamaması gerekirdi. 


Kadın elindeki iğneyi yavaşça Peter'ın koluna sokarken Peter büyük bir acı çekmeye başladı. Kanı kaynıyor, ruhu bedenine ardı ardına darbeler indiriyordu. Çığlık atmamak için kendini öyle sıkıyordu ki neredeyse uzuvlarını tutan kemerler patlayacaktı. Kolunu hiç hareket ettirmedi. Acı çok fazlaydı. Bir süre sonra Aşının acısı, Peter'ın bayılmasını sağlamıştı.


Peter görmese de şu an kolundan gözle görülür bir şekilde siyah ve mor karışımı bir duman yavaş yavaş bedenine dağılıyor. Bu sahne çok ilginç ve de korkutucuydu. 


Kalbe kadar gelen madde kalpte sadece 2 kelime yazdıktan sonra bütün vücuda dağıldı. Yazan 2 kelime antik dilde yazılsa da 7 bilim adamı bunu okuyabilirdi. Sadece 2 kelime yazsa da o 2 kelimenin anlamı çok büyüktü. 


'Karanlığın Efendisi' 


***


Peter'ın eğitim binasından çıkması yarım saat sürmüştü. Eğitim bınasından çıktıktan sonra direkt arkadaşlarının yanına geldi. Easterr endişeyle ona bakarken Peter ilk onun yanına gitmesi gerektiğini anladı.


"Ben iyiyim bir şeyi-" Peter konuşurken yediği tokatla ne yapacağını şaşırmıştı. Easterr'a bakarken onun göz yaşlarını gördü.


Hiç konuşmadan Easterr'a sarılırken Easterr karşı koymamıştı. Göz ucuyla Daniel'a baktığında ise ona 'hayır' dermiş gibi başını salladı. Peter içeri de çok fazla kalmıştı. Easterr'ın bu kadar endişelenmesi normaldi. 


Zaman hızla geçerken sıra Easterr'a geldi. Easterr içeri girerken Peter'ın içinde bir huzursuzluk vardı. O Aşı olurken ne olduğunu hatırlamıyordu fakat kötü bir şey olacağını da düşünmüyordu. 


Easterr içeri girdikten 10 dakika sonra okuldan bir çığlık yükseldi. Bu sefer ki Aida'nın çığlığından daha yüksek sesli olmasıyla beraber Peter ve Daniel bu sesi tanıyordu. Aynı anda birbirlerine baktılar ve eğitim binasının girişine doğru koştular. 


Peter ile Daniel içeri girmeye çalışırken korumalar onları durdurdu. Yarım saat sonra Easterr da çıktı. O da aynı şekilde hiç bir şey hatırlamıyordu. 


En son olarak Daniel içeri girerken çok dikkatliydi. Ne kadar dikkat etse de Daniel diğerlerinden büyük bir zaman farkıyla önce çıktı.


3 arkadaş oradan uzaklaşırken bugünkü saçma olayı unutmaya karar verdiler. Tek sorun unutabilecekler miydi? 


1 Ay Sonra


"Hadi ama Dan aylaklık etme de şunları götürmeme yardım et."


"Tamam geliyorum biraz bekle" Aşı gününden sonra 1 Ay geçmişti. Herkes o günü unuturken akıllarında normal bir gün gibi kalmıştı. 


Peter ile Daniel malzemeleri indiriyordu. Yarım saat içinde işlerini bitirmiş soluklanıyorlardı. Kapının tıkırtısıyla kapıya döndüler. 


" Ben geldim." 2 arkadaş yine önlerine bakarken Easterr onların yanına yaklaştı. Daniel'in saçlarını karıştırırken Peter'ın dudaklarına da bir öpücük kondurdu. Hiç konuşmadan mutfağa giderken Peter gülümsüyordu. Belliydi ki aklında bir şeyler vardı.


Easterr elinde meyve tabağıyla döndüğünde Peterla Daniel tabağa aç köpekler gibi bakmaya başladı.


Easterr elini beline koyduğunda yine tüm güzelliğiyle karşılarında duruyordu. Daniel için bir anlam ifade etmese de bu yüz Peter'ın hayatını süslüyordu. 


"Yavaş yavaş yiyin. Bende yiyeceğim." Daniel hızlı hızlı yerken Peter Easterr'a bakıyordu. Onu bekliyordu. 


Easterr Daniel'in kafasına vurmak için yaklaşırken Daniel'in kafasında başka bir tokat geldi. 


Peter'ın tokadı tam yerine otururken Easterr da gülümseyerek Peter'ın yanına oturdu. Onlar birlikte yemek yerken Daniel bir anda ayağa kalktı. 


"Ben lavaboya gidiyorum. Sakın  Bitirmeyin! Sizi yerim!! " Easterr hafifçe gülerken Peter yüzündeki ince gülümsemeyle kalmıştı. Daniel yapacağım diyorsa yapardı. 


Daniel tuvalete gittikten sonra Peter utanmaz bir gülümsemeyle Easterr'a yaklaştı.


Milius Easterr'ın elimi tuttu ve iç çekti. 


"Bu çocuk niye hep bizim yanımızda ya. " dedi Peter.


"Kardeşim ama o, hıhıhı." 


Easterr tatlı bir şekilde kıkırdadı. 


"O buradayken yeterince rahat olamıyorum. Seni rahatça öpmek isterdim." Easterr'ın yanakları kızarırken merakla sordu.


"Sen... Gerçekten çok utanmazsın!" Easterr kızarmıştı. Ve Peter'ın utanmazlığı da onu utandırıyordu.


"Hehehe her neyse." Peter Easterr'a doğru yaklaşırken adım sesleriyle ikiside koltuğun iki ayrı ucuna fırladı. Hemen kendi hallerine bürünürken Daniel içeri girdi. 


"Ne oldu?" Daniel bu soruyu sorup 2 sevgiliye bakarken aslında neler olduğunu anlamıştı. Fakat yine de anlamamış gibi yaptı. Biraz da sinir olmuştu. Bu yüzden belli etmeye niyeti yoktu. 


Easterr utançla yüzünü başka tarafa çevirirken Peter sadece güldü.


"Hiç bir şey olmadı." Peter bunu normal bir şekilde söylemiş olsada arkasında ki anlamı iki tarafta anlamıştı.


O sırada onların olduğu binada kimse olmaması gerekirken birisi daha oradaydı. Kahverengi saçları omzuna gelirken yeşil gözleri parlıyordu. Yüzünde büyük bir gülümseme olan bu adam Julian'dı. 


"Seni çapkın velet! Demek böyle işlere girişmeye çalışıyorsun ha?! Ben sana gösteririm." Julian onları izlemeye devam ederken Peter oturduğu yerden kalktı. 


"En azından şunları da ben götüreyim." deyip Bitmiş meyve çöpleriyle dolu tepsiyi eline aldı. 


Peter tepsiyi koyup geri gelirken garip hissetmeye başlamıştı. Kalbinden vücuduna yayılan garip bir his vardı. Sanki vücudu bir şeye hazırlanıyordu.  Kıyafetinin altında onun göremediği kalbindeki yazı parlamaya başlamıştı. Yazı parlamaya başladıktan sadece bir saniye sonra bir anda kalbine giren derin acıyla yere yığıldı. Kalbi parçalara ayrılıyordu. 


Onun ardından Easterr ve Daniel da yere yığılırken Julian garip bir şeyler olduğunu anlamıştı. Hemen neler olduğunu anlamak için bir adım atmıştı ki olduğu yerde kalakaldı. 


Görünmez bir duvara çarpı geri dönerken öfkeyle arkasına baktı. Gözlerinin önünde evlatları olarak gördüğü kişiler acı çekiyordu ve birisi buna engel oluyordu. 


"Sen!!" Julian'ın yüzü gördüğü yüzle daha da buruşurken vücudu bir anda metalik bir alışım ile kaplanmaya başladı. Çocukları zarar görürken onu engelleyen birisi onun düşmanı olurdu. 


Karşısındaki kişi bir suikasçi gibi giyinmiş biriydi. Yüzü ve bedeni tamamen siyah bir kıyafet ile kaplıydı. Hiç kimse bilmese de Julian o kişiyi tanıyordu. Tek bakışta amacını anlamıştı. 


"Neden burada olduğunu biliyorum Marco!! Beni engellemeye çalışıyorsun!! Anlamadığım şey beni neden engellemeye çalışıyorsunuz! " karşısındaki adam sinsice gülümserken kapşonundan yüzü gözükmüyordu. Kapşonu ile aynı renkte bir peçe takıyordu. Sadece gözleri görünse bile Julian onu tanımıştı. 


"Orada ne olduğunu bilmiyorsun ama yakında anlayacaksın Julian. Bizim kim olduğumuzu unutma!! Onlar çok çabuk unuttu!! Şimdi bizi hatırlatacak birileri olacak!! Bir daha asla unutulmayacağız!! Antik evrenlerde bile hatırlanacağız!! Çünkü biz gücü olmayan bir dünyaya gücü getirdik!! Onlar istediklerini alacak! Artık savaş başlıyor Julian. Milyonlarca yıldır beklediğimiz savaş... " Julian'ın gözleri inanmayan bir ifade ile açıldı. Göz ucuyla çocuklara baktığında neler olduğunu anlıyordu. Sorun gözlerinin ucundaydı. 


Daniel'in tırnakları yavaş yavaş dökülürken Easterr'ın sırtında Beyaz tüyler belirmişti. Beyaz tüylerin üzerinde bolca kan vardı ve ağzından çıktığınca bağırıyordu fakat hareket edecek hali yoktu. Daniel'in tırnakları yerlerinden kopuyordu ve Daniel her tırnakta bağırıyordu fakat her tırnaktan sonra sesi kalınlaşıyor ve bir kükremeye benziyordu. Peter ise yerde acıdan kıvranıyordu. Eli kalbinde tüm şehirde duyulabilecek çığlıklar atıyordu. En çok Peter'ın çığlığı olsada her birinin çığlığı çok uzaklardan duyulabilecek şekildeydi.

Buna rağmen şehrin heryerinden çığlıklar etrafı doldururken insanlar ne yapacağını bilememişti. Kimisi çocuğunu hastaneler yetiştirmeye çalışırken kimisi ise kollarında hareket bile etmeyen kişileri tutuyordu. Ortalık kıyamet gününe dönmüştü. 


Aynı zamanda bazı gençlerin boynuzları çıkmış bazılarının derileri dökülmüştü. 13 yaşında ki bütün çocuklar değişiyordu ve çığlıkları tüm şehri inletiyordu. Gözyaşları her taraftaydı. Bazı gençler acıya dayanamadığından bazıları ise kan kaybından ölmüştü. İnsanlar saniyeler içinde düşmeye başlamıştı. 


Julian nefretle Suikasçiye bakarken konuştu.


"Seni aptal!! Sakın bana onları bizim gibi yaptığını söyleme!! Dünyada neler olur biliyor musun?! Savaşlar olur!! Masumlar ölür!! Kıtalar yok edilir!! Ne yaptığınızın farkında mısınız? Kim yaptı bunu?! Kim var bunun arkasında?!" Suikastçi gülümserken ağzından çıkan sözler Julian'ı dondurdu.


" 7 Hükümdar.... " 


Sadece 2 kelime. Sadece 2 kelime Julian'ı dondurmaya yetmişti. 7 Hükümdarları tanımlayacak aklında sadece 2 kelime vardı. En güçlüler. En azından bu dünyada bilinen en güçlü onlardı. Onlar 7 Elementi kontrol eden kişilerdi. Milyonlarca hatta Milyarlarca insanı öldürmüş insan sarraflarıydı. Liderleri Karanlığın Hükümdarı Jose idi. Yaşları tam bilinmese de güçleri biliniyordu. 7 Hükümdar Jaeron da yaptıkları hareketler yüzünden zaten çok çok bilinen ve güçlü kişilerdi. Yine de Jaeron'da son getirdikleri kaos, Antik Evrenlerde bile duyulacak kadar büyük bir olaydı. 


Bu gezegen onları 7 bilim insanı olarak bilsede onlar savaş alanında birer canavara dönüşüyordu. Julian'ın gücü onlardan birine bile yetmiyordu.


Julian çaresizlikle iç çekerken Peter'a baktı. Elleri kalbindeydi ve kalbini sökmeye çalışır gibi bir hali vardı. Görünüşe göre ona verilen 2 güç de kalbi ile alakalıydı. 


"Keşke seni bırakıp gitmeseydim evlat. Belki de her şeyimle burada olsaydım Linux'u durdurabilirdim. " dedi Julian. Geri Suikastçiye döndüğünde gözleri kararlılıkla parlıyordu. Aynı eski zamanlarda olduğu gibi... 


"En azından bırak onları hastaneye götüreyim." dedi Julian. Olabildiğince savaştan kaçınmak istiyordu. 


Suikastçi başını iki yana sallarken yüzünde hala o pis gülümseme vardı. 


"Ne yazık ki bunu yapmana izin veremem Julian. Sen bir kopyasın. Usta Linux senin ne kadar güçlendiğini duyduğunda şaşırdı. Senin Antik Evrenler tarafından çağrılman onu bile şaşırttı. Hele ki 100 yaşından önce Hükümdar olman.... Gerçekten inanılmaz ama gerçek bedenin hala antik Evrenlerde ve ben kopyanın benimle dövüşecek güçte olduğunu düşünmüyorum. "dedi Marco. 


Julian dişlerini sıkarken yavaşça vücudunu kaplayan metalik alışım bir anda hızlanıp bütün vücudunu kapladı. 


" Saf Dönüşüm Vücudu 1. Evre! 

Demir Beden!!! " Julian ani bir hızla Suikastçiye atılırken Suikastçi gülümsedi.


" Sessizlik 6. Evre... "Julian tam gümüşümsü yumruğunu Suikastçiye yerleştirecekken suikasti bir anda yok oldu. Ani bir hızla arkasında bir şey hisseden Julian hiç hareket etmedi. Marco ise onun kendisini fark etmediğini düşünmüştü. 


" Aptal!! " Marco hançerini Julian'ın sırtına sapladığında bir şok geçirdi. Çünkü hançer saplanmamıştı. Hançerin demiri yavaşça Julian'ın bedenine doğru akarken Julian'ın ağzından kimsenin duymayacağı sözler çıktı.


"Demir Emilim... " hançerden geriye bir pas parçası kalırken Hançerin pas tarafı da toz tanelerini dönüşüp havada yok oldu. 


Suikastçi sinirle Juliana bakarken kapşonunu çekip tüm yüzünü gün yüzüne çıkardı. Bundan sonra kendini tutmayacaktı. O bir Suikastçiydi ve işini hızlı bitirirdi. 


Marco Siyah sakalları olan biriydi. Siyah saçları arkadan bağlanmıştı. Keskin bakışları ve sağ yanağından göğsüne kadar inen yarayla ne kadar zamandır Bu savaşlarda olduğunu belli ediyordu.


Julian hiç beklemeden çıplak gözle görülemeyecek kadar hızlı bir yumruk daha attı. Fakat bu seferde Marco aynı şekilde kaçmıştı. Sessizlik, çok güçlü bir yetenekti. 


Onlar orada savaşırken Peter ise kalbindeki amansız acıyla uğraşıyordu. Vücudundaki bütün acı kalbine yönelmişken sanki hayatı boyunca çekeceği acıları şu an çekiyordu. Gözlerinden yaşlar istemsizce gelirken tırnaklarını yerdeki demirlere bastırmaktan hepten şeklini kaybetmişti. Saçları o fark etmeden değişmeye başlamış ve Mor olmuştu. Gözlerini açıp Daniel'e bakarken gözlerinin de mor olduğunun farkında değildi. Göz ucuyla Daniel'a baktığında gördüğü şeyle acısı daha da arttı.


Daniel'in bütün tırnakları yere dökülmüşken onların yerine uzun garip pençeler almıştı. Vücudundaki tüyler anormal bir hızla uzarken Daniel yerinde duramıyordu. Hep kıl çıkan yerlerinin üstünde dönerken onunda gözlerinden yaşlar gelmişti. Tırnakları kızıl bir ışıkla parlıyordu. Saçları ise eski sarısını kaybetmiş yerini kahverengi bir tona bırakmıştı. Daniel yerde yuvarlanırken gözleri görünmüyordu. Daniel elleri ile gözlerini kapatmıştı. 


Easterr da ise daha kötüydü. Saçlarının yarısı beyazlamışken diğer yarısı eski rengini koruyordu. Sırtında büyük bir acı olduğu anlaşılabiliyordu. Fakat bu acıya dayanabileceği belli değildi. Beyaz tüyler daha da artmıştı. Her saniye sırtından yırtılma sesi geliyordu.  Derisi parçalanıyordu. 


Peter elini Easterr'a doğru uzatırken Easterr ona gözleri yaşlı bir şekilde baktı. Peter Easterr'ın bakışından çok fazla şey anlamıştı. Anladığı şeyler yüzünden daha da kötü ağlıyordu. Gözyaşları istemsizce akıyordu. Gözler görür kalp hissederdi. Yerde çok fazla kan vardı. Bunlar ne Peter'a ne de Daniel'e aitti. 


"Özür dilerim." Bu sözler genç kızın ağzından döküldüğünde Peter duyduklarıyla öfkelenmiş, acısına rağmen ani bir çıkış sergilemişti.


"Neden özür diliyorsun!?" Easterr ona gülümserken yüzünden mutlak bir masumiyet akıyordu. Bu yüzde Peter'ın anlayamadığı bir şey vardı. Ölümün varlığının farkında olan gözler vardı. 


"Senin yanında daha fazla olamayacağımdan dolayı. Seni daha fazla sevemeyeceğimden dolayı. Bu hayatta en mutlu olduğum zamanlar senle olduğum zamanlardı. Ölecek olsam da bir çok şeyin farkına vardım. Kardeşimi kurtar. Benden sonra yine sevmeyi unutma Peter. Seni seviyorum. Daha fazla beraber olamadığımız için... Üzgünüm." Easterr'ın gözlerinin içindeki son hayat ışığı sönerken 1 saliseliğine evrendeki bütün ışık söndü. Aydınlığın Efendilerinden biri ölmüştü. Evrendeki ışık onun ölüsünü kutsamak için 1 saliseliğine kaybolmuştu. 


Peter Easterr'a bakarken ne yapacağını bilmiyordu. Eli havada kalmışken kalbinden koluna akan gücü hissetti. Bütün acısı geçmişti fakat en büyük acısı daha yeni başlamıştı.


Uzattığı elinde mor bir küre oluşurken küre bir an Easterr'a çarpıp geri geldiyse de Easterr da hiçbir hareket olmadı.


Mor küre bir anda Peter'ın kolundaki damarlara girerken çektiği acı 10 kat arttı. Çığlıkları bütün şehirde ki çığlıkları bastırdı ve gün yüzüne çıktı. Hiçbir şekilde sesi ne kısılıyor ne de akciğerleri patlıyordu. 


Vücudundaki damarlar mor rengine bürünmüştü ve yavaş yavaş kalbine doğru geliyordu.


Mor kan kalbine geldiğinde tüm imparatorluğu sallayacak kadar güçlü bir sarsıntı oldu. O sarsıntı 1 saniye sürdü ama o bir saniyede binlerce bina çökmüştü.


Peter'ın Bir anda sırtından iki beyaz kanat çıkarken Peter elini dizlerine koydu. Gözündeki yaşlar sular seller gibi akıyordu. Kafasını kaldırdığında ise tamamen bambaşka biriydi. Saçları bembeyazken gözleri onun tersine mor olmuştu. Sırtında her biri 1.80 cm kadar olan iki kanat varken boyu birkaç cm uzamıştı. Kanatları Onu Cennetten kaçmış bir melek gibi gösteriyordu. 


O artık sıcakkanlı, insanlarla anlaşmayı seven çalışkan Peter Cloud değildi. Artık o Mutlak Karanlığın Efendisi Milius Cloud'du. 








Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44795 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr