Bölüm 4: Etki(2)

avatar
165 1

7 Büyük Güç - Bölüm 4: Etki(2)


Peter, ayağa kalktığı anda vücudundan inanılmaz bir baskı yayılmaya başladı. Melek kanatları gibi görünen kanatları, mor gözleri ve gözlerine doğru düşen bembeyaz saçları onu cennetten düşmüş bir melek gibi gösteriyordu. Milius'un bakışları insanı inanılmaz bir baskı üzerinde bırakıyordu. 


Bakışları istemsizce soğuk olsa da gözlerinden akan tek damla yaşı engelleyemezdi. Bu hayatta yanında olmak istediği tek kişiyi kaybetmişti. 


O sırada biraz uzaklarında iki kişi savaşıyordu. Biri saçları omuzlarına kadar gelen yeşil gözlü bir erkekken diğeri saçları arkasından bağlı yanağından omzuna kadar inen bir yarayla ve siyah sakalıyla yaşlı  biriydi. 


Bu iki kişi Julian ile Marco idi. 


Julian göz ucuyla Peter'ın olduğu yere bakarken gördüğü şeyle tamamen şoka uğradı. O gözler o saçlar ve kanatları...... 


Peter'ın sırtında devasa iki kanat vardı. Saçları beyazlamış. Gözleri ise morlaşmıştı. 


En korkutucu olan ise aurasıydı. Karanlık bir aura olsa da içinde aydınlık da vardı. Bu zamana kadar görülmemiş bir şeydi. Aydınlık ve karanlığın birleşimi. 


Yerde hareketsiz yatan Easterr'ı görünce acele etmesi gerektiğini anladı. Suikastçiye bakarken suikastçinin bakışlarını gördü. 


Direkt olarak Peter'a bakıyordu. Şaşırmış görünüyordu. 


" Böyle olmaması gerekiyordu." dedi Marco. Julian daha fazla dayanamayıp aurasını yaydı. Peter bunu hissedebilirdi fakat her yerden yeni yeni auralar yayılmaya başlamışken bunu kolay kolay fark edemezdi. 


Yeni auralar yayılırken Julian'nın onlarla arasındaki en büyük farkı Julian'ın aurasını kullanmayı biliyor olmasıydı. Aurasını vücuduna sararken toprak kokusu her yeri kaplamıştı. Süikastçinin ani bir dikkat dağınıklığı gözünden kaçmamıştı. 


"Altın Vücut!!!" Suikasçi yaptığı hatanın farkına varıp engellemeye çalışsa da yetişemedi. 


Julian vücudu altın sarısı bir şekilde parlarken yumruğu suikastinin yüzüne değil de kalbine doğru gitmişti. 


" Metalik Dönüşüm!!" yumruğunu ucundan keskin bir bıçak çıkarken Suikasçinin kalbini deldi. Suikastçi yıllardır suikastler yaptığından dikkati en üst seviyedeydi fakat bütün ömrü boyunca hiçbir zaman Milius gibi birini görmemişti. Karanlık aura yayan bir melek mi? 


Julian hızla yumruğunu çekip Peter'ın yanına gitti. Peter'ın gözleri bu sefer soğukluktan ayrılmıştı. Ne kadar zor olsa da en azında şimdilik kendini kontrol altında tutabiliyordu. Tabii ki bunun en büyük sebebi bedeninde ki Aydınlık auraydı. Milius Daniel'i kollarına almıştı. 


Daniel'in pençeleri çıkmıştı. Tüyleri de tamamlanması az kalmışken aynı bir kurtadama benziyordu. Çığlık atamayacak hale gelmişti. Belki de bayılmıştı. Belki de daha kötüsü. 


Julian'ın geldiğini gören Milius ona baktı ve hızlıca konuştu. 


"Sen Easterr'ı götür ben Daniel'i getireceğim." dedi ve kanatlarını sonuna kadar açarken bacaklarını gerdi ve tüm gücüyle kendini ittiğinde tavanı delip dışarı çıktı.


Julian hızla Easterr'ın nabzını kontrol etti. Ama tek bir atış bile olmayan bu nabız Easterr'ın öldüğünü gözler önüne seriyordu. Julian hüzünle Easterr'a baktı. Birilerini kaybetmeyeli gerçekten uzun zaman olmuştu. 


"Bu hissi asla unutamayacağım sanırım." 


Peter'ın açtığı deliğe bakarken Easterr'ı kollarının arasına aldı.


"Demek bu yüzden Daniel'i aldın. Belki gerçekten öfkelenmiştin ve üzülmüş olabilirsin ama hala aklın yerinde. Gerçekten tahmin ettiğimden de yeteneklisin. Sanırım artık bir şeyleri saklamamamız gerekiyor." Julian'ın vücudu demir bir alışımla kaplanırken aurasını ayaklarına sardı.


"Altın-Metalik Dönüşüm... " Julian'ın ayaklarından bir ışık çıkarken ayaklarının altında sarı katman ortaya çıktı.


Julian bir anda fırlarken gözle görülemeyecek kadar hızlı gidiyordu.


Şehrin çok büyük olması ve Hastanenin de bu bölgeden oldukça uzak olması gerçekten onlar için büyük bir sorundu. Fakat artık kim normal yollarla devam ederdi ki. 


Peter ise havada uçmaya çalışıyordu. Daniel kollarındayken tam olarak kanatlarını kontrol edemiyordu. Daniel kollarında olmasa da büyük ihtimalle kanatlarını rahatça kontrol edemezdi. 


"Pe-ter" Peter Daniel'e bakarken acıya zor dayandığını anlayabiliyordu. Artık bağıramıyordı bile. Bayılmak üzereydi. 


Peter'ın kanatları gerilirken Peter'ın ağzından bir kaç kelime döküldü.


"Bu sefer değil" Peter'ın kanatları havaya vururken Peter havada inanılmaz bir hıza ulaştı. Hızla hastaneye doğru ilerlerken kimse onu göremiyordu. Sadece beyaz ve siyahtan oluşan bir ışık. 


Peter yine de kanatlarını kontrol edememişti. Sadece kanatları ile bir dalgalanma yapıp kendini hastaneye itmişti. 


Peter hastaneye geldiğinde bir kez daha şoka uğradı. Her yerde insanlar birilerini hastaneye götürmeye çalışırken boynuzlu insanlardan tut ta kuyruklu olanlara kadar bir sürü çeşit insan vardı. Çoğu insanın ise saç renkleri ile göz renkleri değişmişti. Ve bu kişilerin hepsi 13 yaşındaydı!! 


Tabi bu insanların çoğu bayılmıştı. Bayılmamış olanlar ise çığlıklar atıyordu. Moren şehri acı dolu çığlıklar ile kaplanmıştı. 


Peter hızla yere indiğinde bir patlamayla beraber toz tabakası ayağa kalktı. Herkes toz tabakasının arkasına bakarken bazıları hiç umursamadan çocuklarını kurtarmaya çalışıyordu. 


Toz tabakası kalktığında Peter'ı görenler büyük bir şok geçirdi. O.... Ayaktaydı. 


Peter'ın görünüşü şimdiki gördüklerine göre normaldi fakat Peter kadar büyük değişim geçirenler çoğunlukla bayılmış ya da ölmüştü.


O ise ayaktaydı. Daha az değişim geçirmiş olanlarda bile ayağa kalkan olmamışken o kucağında başka birini getirecek kadar dinçti.


Peter hiç kimseye bakmadan hızla hastaneye girerken hastane koridorları dolup taşıyordu.


Buna rağmen Ondan aldıkları acayip baskıyla hemen uzaklaştıklarından dolayı hiç kimsenin yanına gidemiyordu. Karanlığın aurası normal insanlar için fazla zararlıydı. 


"Lanet olsun!! Ne yapacağım?" Peter ne yapacağını düşünürken Daniel'in durumu gittikçe kötüleşiyordu. Baskısını kontrol etmeyi bilmediğinden dolayı doktorlara yaklaşamıyordu. 


Bir anda omzuna dokunan bir elle Peter hemen arkasına döndü. Bu Julian'dı. Herkes ondan uzak dururken babası onun dibindeydi ve hiçbir şekilde bir rahatsızlık belirtisi göstermiyordu ama asıl şok edici şey bu değildi. Asıl şok edici olan babasından hissettiği garip duyguydu, Bir baskı. 


"Öncelikle auranı durdursak iyi olacak evlat. Sonra sana her şeyi anlatacağım." Peter babasının ne dediğini anlamamışken bir anda babasından gelen baskı kendi vücudundan çıkan baskıyı kısıtladı. 


Peter'ın etrafındaki insanlar sonunda rahatça hareket etmeye başlayınca hızla işlerine geri döndüler. 


Peter uzaktan gördüğü kişiyle yine aşırı derece de bir şaşkınlığa uğradı. Burada Neler oluyordu? 


İlerilerden gelen kızıl saçlı yeşil gözlü kadın onun annesiydi.


"Ne oluyor burada!?!? Sana ne oldu?" Annesi Peter'a bakıp endişeyle konuşurken Julian Miranda'nın omuzlarından tuttu.


"Sana sonra anlatırım. Şimdi bir doktor bulmamız gerekiyor." Miranda kafasını sallarken ileride bir adamı çağırdı. 


"Doktor bey bu gence de bakarmısınız?" Miranda adamdan yardım isterken çok masum gözüküyordu. Adam bir an neye uğradığını şaşırsa da hemen kendini toparladı.


"Peki, HEMEN 738. ODAYA GÖTÜRÜN!!" Doktorun bağırışıyla 2 erkek hemşire geldi ve Daniel'i Peter'ın kucağından aldılar.


Hemşireler Daniel'i götürürken Peter endişeyle onları izledi.


"Evlat bizim şu an gitmemiz gerekiyor ama Daniel'i eve getirdiğinde biz de orada olacağız." Peter tam tamam diyecekti ki aklına gelen şeyle sordu. Yoksa.... 


"Daniel niye bizim eve geliyor? Annesinin yanında kalabilir."dedi. Peter o da olmasın diye dua ederken annesi başını iki yana salladı.


"Üzgünüm, bir anda imparatorluk çapında bir aura patlaması oldu. O sırada yıkılan binalardan birinin molozları altında kalmış. " Peter duyduklarıyla derin bir hüzünle kapılırken bunu yapanın o olduğunu hiç bir zaman öğrenemeycekti belki de.


Julian ile Miranda uzaklaşırken Doktor Peter'a baktı.


" Senin bir sorunun var mı? " Peter başını iki yana sallarken en çok merak ettiği soruyu sordu.


"Az önce yanımda olan adam yanında bir kız ile girmiş olması lazım onun odasını söylermisiniz?" Doktor biraz düşünür gibi yaptıktan sonra cevap verdi. 


"Evet öyle biriyle girmişti. Saçlarının yarısı beyazdı. Sırtında ise beyaz tüyler vardı. Gözleri kapalıydı geldiğinde. Hatta tüyler aynı senin kanatların gibiydi. Bu arada o şeyleri kapatabilirsen iyi olur insanlar ürküyor." Peter kanatları içine çekerken kanatlar yavaşça sırtından içeri girdi. Bunu sanki vücudunun bir uzvunu kontrol edermiş gibi kolay şekilde yapıyordu. Sadece uçmak onun için sorundu. 


" Odası 923 numaralı odaydı. " Peter arkasına dönüp 923 numaralı odayı bulmak için yürümeye başladı. Hastane çok büyüktü. Binlerce odası vardı.


" Ha bu arada........ Üzgünüm. " Peter duyduğu kelimeyle kalbinden vurulmuşa dönerken Easterr'ın son sözünü hatırladı. 'üzgünüm' o anda bu kelimenin anlamını bilse de reddetmişti. Şimdi o kelimeyi yeniden duyduğunda yine o kelimeyi reddetmek için koşmaya başladı. 


Peter korkuyla ne yaptığını bilmeden yanlışlıkla bütün arasını yaydı. Kalbinde ki korku hastaneye yansıyordu. 


Hastanede çatlaklar belirmişti. Aurası hastanenin her yerine dağılmıştı. Aurasını kullanmayı tam olarak bilmese de bazı şeyleri anlayabiliyordu. Easterr'ın yerini tespit etti ve Julian'nın ona yaptığı gibi kendi aurasını kapattı. Hızla koşarken insanlar ilk kez ayakta kalabilmiş birini gördüklerinden dolayı şaşkın şaşkın ona bakıyorlardı. 


Peter sonunda 923 numaralı odaya vardığında kapının önünde durdu. 


Yavaşça kapıyı açarken odanın diğer tarafındaki ayakları görebiliyordu. Yanaklarından gözyaşlarının süzülmesini durduramıyordu. Sevdiği kız gerçekten nefes almıyordu. 


Yavaşça yatağın yanına geldi. Beyaz Örtüyü yavaşça açarken o yüzü gördü.


Saçlarının yarısı beyazlamışken diğer yarısı hala sarıydı. Yüzü bembeyaz olmuştu. Milius ona bakarken bir ölünün nasıl göründüğünü sonunda öğrenmişti. Aşık olduğu kızda. 


Peter sandalyeyi yatağın yanına çektikten sonra elini Easterr'ın yanağına koydu.


" Bana üzgün olduğunu söyledin ama Ben daha fazla üzgünüm. Seni koruyamadım. ama sen benden özür diliyorsun." Peter'ın gözyaşları süzülürken vücudundan öfke yavaş yavaş sızmaya başladı. Zihni karanlığa bulanmıştı ama hala düzgün bir şekilde düşünebiliyordu. 


"Şimdi anlıyorum. O Aşı.... Buna o sebep oldu. Hastalar sadece 13 yaşında olanlar. Sadece Aşı olanlar dönüşüyor. 7 Bilim insanı.... Onlar tüm dünyayı değiştirdi ama şüphesiz kendilerine çok düşman kazandırdılar." Peter ayağa kalkarken vücudunda tutmaya çalıştığı aurası taşıyordu.


" Merak etme onlardan intikamını alacağım. Sen benim kalbimde, Ruhumda ve Bedenimde olan bir izsin ve ben seni asla unutmayacağım. "


Peter Easterr'ın dudaklarına bir öpücük kondururken dudakları arasında beyaz bir ışık parladı. Işık göz kamaştırıcı şekilde parlarken Easterr'ın bedeninden bir şey Peter'ın bedenine giriyordu. Peter'ın bedeninde ki az miktarda olan ışık Easterr'ın bedeninden gelen ışıkla Peter'ın karanlığına eşitlenmişti. 


"Ölüm Tao'sunun Ruh Emicisi 2. Evre..." Peter istemsizce söylendi. 


Peter'ın saçları biraz daha beyazlarken artık parlama derecesine gelmişti. İçinde tuttuğu aurası değişirken yoğun Aurayı daha fazla tutamadı.


Aura bütün şehri kapladı ve değiştirdi. Her şey iyileşmeye başlamıştı. Çatlaklarla dolu olan binalar eskisi gibi olurken çığlık atan çocuklar daha fazla çığlık atamadan bayılmışlardı.


Peter'ın hastaneye yaptığı çatlaklar da tamemen yok olmuşken hastanede ki bütün çocuklar iyileşmişti. Hatta bazıları evrim geçirmiş. Saçları beyaz olanların saçları daha da beyazlarken siyah yada mor olanların ki de daha koyulaşmıştı. 


Bütün şehir düzelmişti. 600 kilometrelik alan tamamen düzelmişti. 


Peter Easterr'ın odasından çıkarken doğruca Daniel'in odasına yöneldi. Yaptığı Hiçbir şeyin farkında değildi. 


Daniel'in odasına girince onu yatağının başında düşünürken buldu. Gözleri boş bakıyordu. 10 dakika önce hissettiği acıyı asla unutamazdı. Vücudu da değişmişti. 


Saçları ve gözleri kahverengi olmuştu. 

Ondan gelen orman kokusu orantısız bir şekilde artmıştı. 


"Ne oldu?" dedi. Peter ise hiç cevap vermeden onun koluna girdi. 


Peter'a baktı. 


"Saçlarına ve gözlerine ne oldu?" dedi. Peter da bir ayna alıp Daniel'e verdi. Aynaya bakarken yüzü çok az oynadı. Şoka girmiş olduğundan fazla bir tepki veremiyordu.


"Bana ne oldu?" Onu odadan çıkarırken boş boş etrafa bakıyordu.


"Neler olmadı ki?"


Sonunda çıkışa geldiklerinde Daniel düzelmişti.


"Buradan eve kadar nasıl gideceğiz?" dedi Daniel. Burası şehir hastanesiydi. Tam merkezdeydi. Buradan evleri 50 km di. 


"Sen baygınken çok şey oluyordu Dan. Her şeyi anlatmak için Rira dağına çıkacağız. Orası bunun için daha uygun. En azından ben de sakinleşebilirim. " Daniel Peter'ı dinlerken şoka uğradı. 


"Rira dağı buradan 100 km uzakta Peter nasıl oraya gideceğiz. Yürüyerek gidersek bir günümüzü alır." 


Peter Daniel'in kafasını etrafa çevirdiğinde Daniel kafayı yiyecek gibi oldu.


Az önce gösterdiği yerde boynuzlu bir çocuk vardı. Başka bir tarafta ise yarasa kanatları olan başka bir çocuk.


"Biz değiştik Daniel. Herkes değişti. Saçlarıma bak. Gözlerime bak. Sence bu normal mi? O Aşı bizi değiştirdi. Çok şey değişti. Çok kişi gitti. " Peter bir anda kanatlarını açarken Daniel korkuyla birkaç adım geri çekildi. Etraftaki insanlar ona biraz baktıktan sonra kendilerine bakmaya devam ettiler. Çocuklar uyanmaya başlamıştı ve Milius'a dikkat verecek halleri kalmamıştı. 


" Ben değiştim. Hem de tahmin edebileceğinden fazla. Şimdi gel sana gerçeği göstereyim. " Peter Daniel'in belinden tutarken bir anda yükseldi. Şimdilik kanatlarını kullanabiliyordu. En azından şok dalgalarıyla. 


Peter havada kanat çırptı. Daniel'in en çok merak ettiği soruyu biliyordu ama cevap vermek istemiyordu.


" Easterr nerede Peter? " Easterr'ı hatırlayınca Peter'ın gözünden bir damla yaş süzülürerek Daniel'in yüzüne geldi. Daniel korkuyla Peter'a bakarken Peter cevap vermiyordu.


Rira dağının tepesine geldiklerinde Peter Daniel'i yere bıraktı. Uçuruma bakarken Easterr'ın onu ilk sevdiğini söylediği gün gelmişti aklına. Ona burada söylemişti. Onu ilk kez burada öpmüştü. Şimdi ise o yoktu. Bu sefer bu dağdan yalnız bakacaktı. 


"Easterr nerede Peter?" Peter'ın göz yaşları yine akmaya başlarken neden ağladığını anlayamıyordu artık. Unutmuş olması lazımdı. Ama nasıl unutabilirdi ki? Her gün sevdiğiniz kadını kaybetmiyordunuz. 


"Biz yere düştükten bir süre sonra Easterr yapamayacağını söyledi. O an ne kadar gideceğini bilsemde inanmamıştım. Ama o orada ölmüştü. Benim sevdiğim kız orada hayata gözlerini yummuştu. Onu kurtaramadım. Hastaneye geldik herkes değişmişti. Sadece ben uyanıktım. Herkesin güçleri olmuştu. Farklı farklı yetenekleri vardı. Bir depremde annende molozların altında kalmıştı. Annemle babam da oradaydı. Ben çok az şey bilsemde onların herşey bildiklerini biliyorum"


Daniel şokla yere bakarken kalbi ve zihni sarsılmıştı. Bir acı yaşamıştı ve bayılmıştı. Uyandığında ailesi ölmüştü. İçten içe bunun bir rüya olduğunu düşünüyordu fakat yine de gözlerinden akan yaşlara engel olamıyordu. 


"Düşündüm de ne gerek var ki intikam almama hala onun yanına gidebilirim. İntikam sadece gözüne gözüken şey. Beni tatmin etmek için olan bir şey. Çok kitap okudum Daniel. Biliyorum ki bu şekilde olmasaydı bile başka bir şekilde yine aynı zamanda ölecekti. Ben belki intikamını alamam ama umarım sen alırsın. " Peter arkasına dönüp Daniel'e baktı.


"Bir daha görüşmek üzere eski dostum." Daniel Peter'ın ne yapacağını anlasa da zamanında yetişememişti.


Peter kendini geriye bırakırken rüzgar kulaklarında uğulduyordu. Ölüme düşüyordu fakat hiç üzgün değildi. Aksine yüzünde bir gülümseme vardı. 


Gülümserken ölüme düşüyordu. 








Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44799 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr