Bölüm 5: Sonsuz Döngünün Işığı

avatar
170 1

7 Büyük Güç - Bölüm 5: Sonsuz Döngünün Işığı


Peter Rira dağından düşerken arkasında ki havayı hissediyordu. Uzaklardan gelen bir ses duyarken bunun Daniel'e ait olduğunu biliyordu.


Uçurumun en dibine geldiğinde yaklaşık 5 dakika geçmişti.


Peter'ın sırtı toprağa çarptığı anda Peter derin bir acı hissetti. Ardından başı da toprağa çarptı ve Peter öldü. Yeryüzüne bir meteor gibi çakılmıştı. Yapacak bir şey kalmamıştı 


                             ***


Peter gözlerini açıp etrafına baktı. Hissediyordu...... Her şeyi...... ölmemişti.


"Nasıl? Nasıl ölmem?" O an etrafına baktığında çevresinde ki hasarı gördüğünde bir şok daha yaşadı. Etrafta ki kayalar tamamen erimişken dağda da devasa çatlaklar vardı. En korkuncu ise vücudundan dışarı mor bir sis tabaka yayılıyordu. Bu tabaka her şeyi eritmişken Milius aurasının daha fazla güçlendiğini fark etmişti. Bunları düşünürken Ağzından istemsizce kelimeler döküldü. Aynı zamanda bedeninde bacaklarından itibaren bir cübbe oluşmaya başlamıştı. 


"Karanlığın Efendisi 1. Evre" Vücudundan yayılan mor sis dururken Milius öfkeyle yerdeki kalın sivri taşı karnına sapladı ve keskin acı bedenini kapladı. 


Taşı çekerken karnı geri eski haline dönmüştü. Gözleri şokla parlarken taşı kalbine, kafasına, boğazına sokmayı sürdürmüştü. Yine de hiç bir değişiklik olmadan vücudu her aman yeniden iyileşmişti. 


"Matui'nin Lanetli Bedeni 2. Evre...." 


Milius'un ağzı bir kere daha Milius'dan izin almadan konuşmuştu. Milius kendine neler olduğunu anlayamıyordu. Vücuduna verdiği hasar iyileşmişti fakat acı Milius'un bir dizinin üzerine düşmesine sebep olmuştu. 


AAAAAHH!!!


Milius Gökyüzüne öfke ile kükrerken vücudundan çıkan Aura'nın ne kadar zarar verdiğini umursamıyordu. Bitkiler ve ağaçların olmadığı bu yerde Milius'un zarar vereceği bir şey kalmamıştı zaten. Kanatlarına doğru siyah bir duman yayılıyordu.


"Gerçekten Karanlığın Efendisi olmaya en uygun kişisin. Vücudundan yayılan Karanlık aurayı 100 km öteden bile anlayabiliyorum. Hem de sen sadece bu güçteyken." dedi bir ses. Milius gözlerindeki öfke ile sesin geldiği yöne baktı.


Sesin geldiği yönde orta yaşlı bir adam vardı. Siyah saçları ve gözleri vardı. Tam olarak söylemek gerekirse kırklarına yeni girmiş gibi idi. 


Yüzündeki gülümseme Milius'un kanatlarını görünce dondu. Yüzünde şok olmuş bir ifade vardı. Milius'un saçları ve gözleri onu bile şaşırmıştı ve öfkelendirmişti. 


"Böyle olmaması gerekirdi. Bir sorun var!! Bu kanatlar sadece Aydınlık Nitelikli birinde ortaya çıkabilir!! Hey çocuk!! Senin sevgiline ne oldu?!" Peter adamın sözlerine şaşırmıştı fakat daha fazla öfkelendirmişti. Bedeninde ki siyah cübbe tamamlandığında öfkeyle orta yaşlı adama çıkıştı. 


" Easterr'ı nereden tanıyorsun?!?! " adam elini umursamazca salladı.


" O kızın adını neden bildiğim önemli değil! Sana ona ne olduğunu soruyorum!"


Milius dişlerini sıktı. Bedeninden yayılan karanlık aura sınırlarına ulaşmıştı ve Siyah Cübbe bile aurasını tutamıyordu. 


" Sen...... Kimsin?!..."


Orta yaşlı adam Milius'un ısrarcı olduğunu anlayınca bedeninde tuttuğu Aurayı bıraktı. 


" Madem bu kadar merak ediyorsun sana kim olduğumu söyleyeyim. Ben Karanlığın Hükümdarı José. Dur, ama sen beni böyle tanımazsın. Ben Jaeron'a değiştiren aşıyı bulan 7 Bilim insanındanım. Şimdi kim olduğumu anladın mı?" 


José'nin alaylı sözleri tam da dokunması gereken noktaya dokunmuştu. Milius'un bedeni titriyordu. Öfkeliydi fakat o an nereden geldiği belli olmayan bir güç gözlerinde belirdi. Milius'un gözleri simsiyah olurken José gerçekten karanlığa bu kadar uyan birisini seçtiğine şaşırmıştı. 


Milius'un enerjisi bedeninden taşmaya başlamıştı. Vücudundaki fazla güç gökyüzüne doğru yükseliyordu. Karanlık aura yüzünden bütün vücudu mor ve siyah ile karışmıştı. Vücudundan yayılan Aurayı dağın başındaki Daniel bile hissedebiliyordu. 


"Easterr!! Easterr!! O ÖLDÜ!! ONU SEN ÖLDÜRDÜN!! BEN DE SENİ ÖLDÜRECEĞİM!!" 


Milius öfkeyle yerinden fırladı ve José'ye doğru atıldı. Sağ yumruğunu José'ye savururken José iç çekti ve parmağını kaldırıp Milius'un yumruğuna savurdu. 


Milius'un yumruğu beyaz bir ışıkla kaplandı ve José'nin parmağına çarptı. José gitgide şaşırıyordu. 


Milius çarpışmadan sonra 50 metre geriye doğru uçtu. José ise hiç hareket etmeden yerinden duruyordu. Parmağına baktığında çok küçük bir iz vardı. İzi çok dikkat etmedikçe göremezdiniz bile. 


Milius'un yumruğunda ki beyaz ışık daha da büyüdü ve Milius'un gözlerinden birini bembeyaz yaptı. Milius'un bir tarafı Bembeyazken diğer tarafı ise simsiyah olmuştu. 


Çarpışmadan dolayı Milius'un her yeri yara bere içindeydi. Ama yaraları hızlıca iyileşmişti. Ama José hala Milius'un karanlık ve Aydınlık elementin birleştirmesindeydi. 


"Sen gerçekten onun gücünü aldın mı?! Bu....imkansız. İkisi zıt elementler beraber olmaları imkansız. Sen nasıl onları bir arada tütüyorsun? Gerçekten inanılmaz. Ama benim için tehlikeli olabilirsin. Belki de bugün seni öldürmeliyim. Sevdiğin kızın yanına gitmiş olursun. "


" KAPA ÇENENİ!! "Milius bir anda kanatlarını açmaya başladı. Kanatlarından beyaz bir ışık yayılıyordu. İki yumruğu da Karanlığın içindeydi. Saçları ve elbiseleri vücudundan yayılan aura ile dalgalanıyordu. 


Karanlıkla kaplı elini birbirine vurmasıyla yer parçalara ayrıldı. Kanatları daha da beyaz parlamaya başlamıştı. 


" N-ne yapıyorsun sen?!?!?" dedi José. Milius ise onu hiç takmadı. Bütün gücünü Açığa çıkartıyordu. Vücudunun heryerini beyaz ve siyah bir aura kaplamıştı. 


"AYDINLIĞIN EFENDİSİ 1. EVRE!! " 


Milius'un bedeninden bembeyaz bir aura yayılırken hızla Milius'un elinde toplanmaya başladı. Milius ışığı iki elinin arasında bir top şekline büründürüyordu. Bedenine oturmuş Karanlığın Efendisi cübbesi şimdi Aydınlığın Efendisi cübbesi ile birleşiyordu. Yarı yarıya bir dönüşüm oluyordu. 


Milius'un bedeninden karanlık bir aura da elindeki ışık topuna ilerlemeye başladı. 


Milius'un mor gözleri parlıyordu. Aynı şekilde bembeyaz saçları da da dalgalanıyordu. Gözlerinde vahşi bir ifade ile sınırlarını zorluyordu. 


"SENİ ÖLDÜRECEĞİM!!! 


SONSUZ DÖNGÜNÜN IŞIĞI!!" 


Milius'un elindeki Karanlık ve Aydınlığın birleşimi olan toptan hızla iki sütun çıktı ve Jase'ye doğru ilerlemeye başladı. Karanlık sütün Geçtiği yerlerdeki toprağı yok ederken içi içe olduğu Aydınlık da yeniden düzeltiyordu. Milius, kükreyişi ile elindeki bütün gücü ışığa doğru gönderiyordu. 


José şaşkınlıkla kendisine doğru gelen ışığa bakıyordu fakat o da sorunu açıkça görüyordu. Elini sallamasıyla aydınlık gökyüzü karanlığa büründü. Bütün Krallık Karanlığın altında kalmıştı. 


Julian evinde Miranda'ya bakıyordu. Miranda'nın ne kadar endişelendiği gözlerinden belli oluyordu. 


Gökyüzü Karanlıklaşırken Julian hissettiği aura ile ciddileşti. Hemen tabanları altın bir ışıkla parlarken olduğu yerden fırladı. 


"José!" 


Julian'nın şu anki hızı Easterr'ı hastaneye getirdiği zamankinden çok daha hızlıydı. Bu sefer ki olayın ne kadar ciddi olduğun farkındaydı. 


Rira dağının zirvesinde Daniel ise Milius'un atladığı yerden gelen aurayı hissedebiliyordu. Bedeni aura yüzünden titriyordu ve herşeyini bir rüya olmasını istiyordu. Rira dağının zirvesinde olmasına rağmen hiç üşüyormuş gibi de gözükmüyordu.


"Peter?"


                                  ***


Milius'un saldırısı tam José'ye çarapacağı anda gökyüzünden bir siyah sütün indi ve Sonsuz Döngünün ışığı ile José'nin arasında koruma oluşturdu. 


Karanlık sütun ile Sonsuz Döngünün Işığı birbirine çarptığında etrafa göz alıcı bir ışık yayıldı. Göz gözü görmezden Rira dağının tepesine varan Julian, Daniel'i kaptığı gibi dağdan uzaklaşmaya başladı. Beyaz ve siyahtan oluşan bir ışık arkasından geliyordu. Tüm gücüyle koşmasına rağmen gökyüzüne uzanan ışık dalgası ona gittikçe yaklaşıyordu. Daniel ise bir şey anlamamıştı ama arkasından gelen dalgayı görebiliyordu.


"Boşluk Stili Titanik Dönüşüm!! " 


Julian her şeyi ile karşı koyuyordu. Bacakları Titanium'a dönüşürken hızı gözle görülemeyecek bir hıza ulaşmıştı. Arkasından gelen ışık da onu takip ediyordu. 


Aslında Julian bu ışıktan hiç etkilenmeden kurtulabilirdi ama Daniel kurtulamazdı. O yüzden ışıktan kaçıyordu


Julian hiç vakit kaybetmeden Daniel'i bir ağaca doğru bıraktı. Tabi ki o hızda bırakması ile Daniel bir kaç ağaca çarpıp ancak durabilmişti. 


Julian Kendisine doğru gelen ışığa doğru döndü ve derin bir nefes aldı. 


"Orantısız Emilim!! " Julian sakince söylediği anda Moren Şehrine kadar sesi giden Metalik sesler gelmeye başladı. 


Julian'nın bütün vücudu Demire dönüştü. Yüzünde uzun zamandır görülmemiş bir gülümseme vardı. 


"Böyle bir fırsatı kaçıracağımı düşünmüyor herhalde." 


Julian sağ elini ileri doğru uzattı ve ayağını yere doğru bastırdı. 


"GEL BAKALIM!!" Işık hızla Julian'a çarptığı anda Karanlık ve Aydınlığın birleşiminden oluşmuş olan Güç Julian'ın avuç içine girmeye başladı. Avuç içine giren enerji ile Julian toprakta sürünmeye başladı. Ayakları ile yere tutunurken vücuduna giren enerjiyi vücudunu sağlamıştırmak için kullanıyordu. 


Enerjinin hepsi vücuduna girdiğinde Vücudu mavi bir Işıkla parladı. 


"Saf Dönüşüm Vücudu 3. Evre" dedi Julian. Kıyafeti tamamen parçalara ayrılmıştı. Vücudu Elmas gibi parlıyordu. Gözleri yorgunluktan ölüyordu. Önce dizlerinin üzerine düştü. Sonra ise yüz üstü yere kapaklandı.


"Üzgünüm evlat. Kendimi hala şu güç arzusundan arındıramadım." dedi ve bayıldı.


                                  ***


O sırada Milius ve José'nin olduğu yerdeki Işık yok oldu. José yerinden bir adım dahi kıpırdamamıştı. Milius ise olduğu yerden 1 km ötede Rira dağının içine gömülmüştü. Yüzünde hala nasıl kaybettiğini anlayamadığını belli eden o bakış vardı. Gözleri açık olsada daha fazla dayanamayıp gözlerini kapattı. Yüzünde pişmanlık vardı. Hayatında ilk kez düşünmeden hareket etmişti. 


"Seni öldürsem iyi olacak. Gelecekte başıma bela açabilirsin. O Sonsuz Döngünün ışığı ne bilmiyorum ama kesinlikle normal değildi. Daha ilk kez uygulamanda böyle bir güç...... Olağanüstü. " 


José Yavaş adımlarla Milius'a yaklaşırken omzundan bir el onu durdurdu. Kafasını çevirip baktığında ona dokunan kişinin kim olduğunu gördü.


"Milliana, senin burada ne işin var?" Beyaz saçlı beyaz gözlere sahip güzel yüzlü bir kadın vardı karşısında. Saçları beline kadar varıyordu.


"Salak mısın? Az önce tokatladığın çocuk benimde varisim. Aynı zamanda acele edip buradan gitmeliyiz. Yaşlı adam bu aurayı hissetmiş olmalı. Bizim için gelecek." José yaşlı adamın konusu açıldığında acale etmesi gerektiğini anladı. Öfkeyle dişlerini sıktı sonra da yüzünde bir gülümseme oluştu ve Milius'a baktı.


" Sen zaten beni aramaya geleceksin. Kendimi yormama gerek yok. Hmph. Sevgilisinin intikamını alacakmış. Peh, asla beni öldüremeyeceksin." dedi ve Beyaz saçlı kadınla beraber ortadan kayboldu.


1 Gün Sonra 


Peter yavaşça gözlerini açtı. Vücudundaki bütün yaralar iyileşmişti. O çarpışmada herşeyini vermişti fakat ona karşı hiç bir şey yapamamıştı. Gücünü yeni alsada o saldırının şehrin yarısını yok edebileceğini biliyordu.


Peter Rira dağının içinden çıktı ve Kanatlarını açıp sallana sallana uçmaya başladı. Garip bir şekilde şuan düzgünce uçabiliyordu. Belki de Aydınlığın Efendisi Evresini kontrol ettiğinden dolayıydı. 


Peter bir saat boyunca uçtuktan sonra ileride bazı ağaçların devrilmiş olduğunu gördü.


"Burada ne olmuş böyle? Sanırım benim saldırımdan dolayı. Yıktığım herşey geri iyileşti. Bu ağaçlar düzelmemiş olduğuna göre Demek ki saldırım buraya ulaşmamış." dedi ve aşağıya doğru süzüldü. 


Peter yere indiğinde 30 tane ağacı devirmiş olan arkadaşını gördü. 


Daniel ağaçların arasında iyileşiyordu. Bilinci kapalıydı. Milius Onu bir eliyle belinden yakaladıktan sonra yeniden yükselmeye başladı. Tam Moren şehrine dönecekken bir kişiyi daha gördü. 


Babası yerde yatıyordu ama Peter onun ciddi bir durumu olmadığını olduğu yerden anlayabiliyordu. Yere inip onu da belinden yakaladı. 


"Sende her zaman garip bir şeyler olduğunu biliyordum baba. Bazı konularda hiç yalan söyleyemiyorsun."


Peter elinde 2 kişi ile birlikte Moren şehrine döndü. İnsanlar havada uçan birini görünce çok şaşırmıştı ama eskisi gibi bayılacak duruma gelmeleri imkansızdı. Sadece kendini bu kadar hızlı toparlamış birini görmek onları şaşırtmıştı o kadar. Onun dışında birilerinin onlara bir açıklama yapmasını istiyorlardı. 


Peter hiç kimsenin bakışını umursamadan evine gitti. Kapıyı açtığında annesinin komşuları tarafından sakinleştirmeye çalışıldığını fark etti. Onları da hiç umursamadan ayakkabılarını çıkardı ve Daniel ile babasını annesinin yanındaki koltuğa fırlattı.


"Ben geldim." herkes başını Peter'a çevirdiğinde onun görünüşünden dolayı çok şaşırmışlardı. Özellikle kanatlarında dolayı. Peter onların bakışlarını fark etti ve kanatlarını kapattı.


"Anneme yardımcı olduğunuz için sağ olun. Ama şu anda ailevi meselelerimizden dolayı gitmeniz gerekiyor. Yanlış anlamayın. Sadece durumların farkındasınızdır sanırım." komşular da Peter'ın konuşmasıyla hiç de yanlış anlaşılmaya kapılmadan evden ayrıldılar.


" Oğlum ne oldu size?! Ne bu haliniz?! "Peter üstündeki yırtık kıyafeti çıkardı ve yere attı. Cübbesi yok olmuştu. Hayatı boyunca ilk kez böyle bir şey yaşıyordu. O daha 13 yaşındaydı. Annesinin karşısına geçti. Dizlerinin üzerine çöktü. Gözlerinin dolmasını engelleyemiyordu. Başını annesinin dizlerine koydu. Gözyaşlarını tutamıyordu artık.


" Anne! Korkuyorum.... Çok korkuyorum anne." öyle bir duruma geçmişti ki sanki 1 gün önce şehrin yarısını yok edebilecek olan o gücü ortaya çıkaran kişi o değildi. Artık annesinin ufak meleğiydi o. 


"Biliyorum Oğlum. Ama korkanın sırası değil. Çünkü her şey yeni başlıyor." 








Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44795 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr