Milius'un arkasında bıraktığı 7 kişi şaşkınlığa uğramıştı. 30 dakikadır kovaladıkları adamı sadece tek bir hareketle öldüren bir çocuk. Hem de onlarla aynı yaştaydı. Yapabilecekleri tek şey Milius giderken arkasından bakmak oldu. Sadece bunu yapabilecek güçleri kalmıştı. O ışık onlara zarar vermese de ışıktaki gücü hissetmişlerdi. O güç........ Tek kelimeyle dehşetti!!
Milius onlardan iyice uzaklaştıktan sonra en öndeki çocuk da yerinden ayrıldı ve geldiği yoldan geri gitmeye başladı.
"Böyle devam ederse insanlardan çok geride kalacağız. Şimdiden çalışmaya başlasak iyi olur. Bir daha görüşmek üzere dostlarım." dedi ve uzaklaştı. Diğerleri de birbirleri ile bir daha görüşmek üzere anlaştıktan sonra ayrıldılar.
O sırada ise Milius evine doğru gidiyordu. Bu Kargaşadan faydalanıp iki teknik oluşturmuştu fakat kendini güçlendirmesi gerekiyordu. Bu şekilde o adamların tırnağına bile zarar veremezdi.
Milius bir süre daha ilerledikten sonra 10 kişi gördü. Hepsi bir kişinin etrafında dönmüşlerdi. Milius ise onlara yaklaştıkça etrafı sarılı kişiyi tanımaya başlamıştı. Biraz daha ilerledikten sonra Daniel'i gördü. Ona saldırmaya çalışan sivri dişli gençlere yumruk atarak engelliyordu.
"Sizi pis vampirler hepinizi öldüreceğim!! Nerede lan benim arkadaşım?!?!" Milius gördüğü manzara ile gülmeden edemedi. Gerçekten Daniel vampirleri yumrukluyordu. Belli ki bu vampire dönüşmüş insanlar da Daniel'in kokusunu alıp onun kurtadam olduğunu anlamışlardı. Milius zaten bunu biliyordu. İlk kez onun dönüştüğü zamanda zaten bazı şeyleri anlayabilmişti.
Milius aslında onları kolayca yok edebilirdi fakat bir şeyler denemek istiyordu. Bir saldırı tekniği oluşturmak istiyordu. Daha hiç Karanlığı ele alan bir teknik yapamamıştı. Önce sakinleşti ve elindeki karanlığı yoğunlaştırdı.
Kısa bir süre düşündükten sonra bunun yeri ve zamanı olmadığını düşünerek geri gözlerini açtı. Ardından elini salladı ve karanlığın içinden dumandan ufak toplar çıktı. Hepsi vampirlerin kafasını deldikten sonra Milius yavaşça arkadaşının yanına gitti. Yüzünde bir gülümseme vardı.
"Gerçekten benim için mi o vampirlere saldırıyordun? Yoksa başka bir nedenden mi?" Milius'un sesi ile ölü vampirlerden gözünü çeken Daniel Milius'a baktı.
"Sanırım gücümü bir test etmek istedim diyebiliriz ve nedense vampirlere karşı içimde bir tiksinti var. Ondan da olabilir. Ne yapabilirim ki hiç bir şey anlamamış durumdayım. Bayılıp bayılıp duruyorum." Milius ise Daniel'in bu tepkisine gülümsedi ve yine yürümeye başladı. Daniel de arkasından yavaşça onu takip etmeye başladı.
" Onları geride mi bırakacağız?" dedi Daniel. Milius ise hiç umursamadan elini salladı.
" Onlar vampir Daniel. Bu kadar kolay ölmezler bir kaç dakikaya kalkarlar. Onları öldürebilmek için birinin onların ya kafasını kesmesi ya da kalbini sökmesi lazım. Ben buna uğraşamayacak kadar üşengecim." dedi Milius. Daniel ise hala şüpheliydi.
"Ya kitaplarda ki gibi değilse! O zaman ölürler ve suç da bize kalır. Sonsuza kadar hapis yatarız." dedi Daniel endişeyle. Milius ise yüzüne alaycı bir gülümseme yerleştirdi.
"Ben zaten ölümsüzüm. O yüzden 70-80 yıl yatsam sorun olmaz. Ama senin zaten ömrün kısa bir de başına böyle bir sorun gelirse bitersin." dedi gülerek. Daniel ise hala ciddiydi. Milius onun ne kadar ciddi olduğunu görünce gülmeye başladı.
"Hahahaa sadece şaka yapıyorum. Kim bize bir şey yapabilir ki? Hem nereden bilecekler bizim yaptığımızı? Önemli bir mesele değil bu. Sadece hak edenlere cezasını verdim. Hadi bir an önce buradan gidelim." dedi ve Daniel'in cevap vermesine fırsat vermeden eve doğru yürümeye başladı.
Daniel olduğu yerde şaşkınlıkla dururken ne olduğunu anlamamıştı. Ama daha fazla yerinde beklemedi ve Milius'un arkasından ilerlemeye başladı.
Daniel ve Milius eve geldiklerinde ilk gördükleri yüz Miranda'nın yüzü olmuştu.
İki arkadaş korkuyla Miranda'ya baktılar. Milius az önce çok korkutucu görünsede şu anda deli gibi korkuyordu. Annesine karşı güçlerini kullanamazdı. Ama annesi bütün gücüyle ona saldırabilirdi. Miranda'nın gözlerinden de zaten hedefinin bu olduğu anlaşılıyordu.
"A-anne!..... S-senin babama bakman gerek miyor mu?" dedi Milius. Gözlerinden ne kadar korktuğu anlaşılabiliyordu.
Miranda sertçe Milius'a baktı. Milius ne kadar korkuyorsa Daniel de o kadar korkuyordu. Artık vücudu o kadar gelişmişti ki duyguların kokusunu bile alabiliyordu. Ve şu anda Miranda'dan aldığı öfke burnunu tıkamıştı.
"Baban uyandı!! Aslında neden bu kargaşa da dışarı da olduğunu sormak isterdim ama babanın size anlatacakları var!! O yüzden beni daha fazla sinirlendirmeyin ve içeri girin!!" Milius ve Daniel acele ile içeri girdi. Hem Julian'ın ne diyeceğini merak ediyorlardı hem de Miranda tehlikesinden uzaklaşmak istemişlerdi. Onlar içeri girince Miranda da kapıyı kapatıp içeri girdi. Etrafta olanları pek umursadıkları söylenemezdi.
Milius ve Daniel içeri girdikleri anda önce oturma odasına geçtiler. Odada Milius'un babası Julian oturuyordu. Saçları yine her zamanki gibi omuzlarına dökülüyordu. Gözlerini yere dikmiş ne diyeceğini düşünüyor gibi gözüküyordu.
"Baba biz geldik." dedi Milius. Yüzünde sakin bir ifade vardı. Çok kötü bir şey olduğunu düşünmüyordu. En azından şu ankinden daha kötü olamazdı.
Julian yavaşça kafasını çevirdi ve Daniel ile Milius'a baktı. Easterr'ı hastaneye getiren oydu. Easterr'ın ölmüş olduğunu herkesten daha iyi biliyordu. Şu an ise hayatı boyunca bildiği gerçekleri nasıl anlatacağını bilmiyordu.
Julian önce derin bir nefes aldı ondan sonra da gözlerini Milius ve Daniel'ın gözlerinin içine dikti.
"Bu olanlar hakkında neler biliyorsunuz? Bana ne bildiğinizi anlatın. Bende sizi tamamlıyım."
Julian'nın cümlesi ile 2 arkadaş da şaşkınlığa uğrasalar da hemen kendilerine geldiler. Milius bazı şeyleri anlamış olsa da hala çoğu şeyi bilmediğini düşünüyordu. Daniel ise hiç bir şey bilmiyordu. Ne kız kardeşini öldüren ve kendilerine güç veren o şeyi. Ne de annesinin ölmesini sağlayan o binanın nasıl yıkıldığını. Gözlerini kapatmıştı ve geri açtığında sahip olduğu her şeyi kaybetmişti. Bu yüzden o da neler olduğunu öğrenmek ve intikam almak istiyordu. Milius'un konuşmasına fırsat vermeden kendisi konuşmaya başladı.
"Emin değilim ama....... Sanırım 1 Ay önceki o Aşı bunun nedeni. Bütün gezegene nasıl bunu yapabildiklerini bilmiyorum ama bulmak istiyorum. Uyandığımda her yerim kaşınıyordu ve kollarıma inanılmaz bir kuvvet gelmişti. Hala da öyleyim. Kendimi köpek gibi hissediyorum. "dedi Daniel. Daniel'in konuşması ile Julian ufak bir kahkaha attı. Ondan sonra yüzünde yeniden ciddi ifade belirdi.
" Evet bunun olmasının sebebi sizin 7 bilim insanı diye bildiğiniz kişiler. Hepinizi değiştirdiler. Senin kaşınmanın sebebi ise sana verdikleri güç. Büyük ihtimalle bir kurt adamsın. Ne kadar güçlü olduğuna bakacak olursak belki bir gücün daha vardır. "
Julian bir kere daha konuşunca Milius sorularına cevap alabileceğini fark etti. O da hiç beklemeden konuşmaya başladı.
" Ben anlatayım. Benim bildiklerim haliyle Daniel'inkilerden daha fazla. Öncelikle bir anda acı çekmeye başladık. Kalbimde derin bir acı hissediyordum. Gözlerimin önünde Easterr ve Daniel da yere düştü. Acı artmaya devam etti. O sırada ise Easterr bana yapamayacağını söyledi. " Milius derin bir nefes aldı ve tekrar konuşmak için hazırlandı. Bu konu hakkında konuşmak onun için çok zordu.
" Gözlerimin önünde sevdiğim kız ölürken ben ona öylece bakmaktan başka bir şey yapamadım. O öldüğü anda kalbimden koluma bir şey aktı. Kolumdan elime geldiğinde Easterr'ın bedeninden beyaz bir duman bedenime girmeye başladı. Acım katlanarak artsa da ben yine dayanmaya başardım. Karanlık ve Aydınlık kalbimde oluştuğunda bütün acı kesildi. Sırtımdan bir çift beyaz kanat çıktı. Bende hiç beklemeden Daniel'i hastaneye götürdüm. Babam da Easterr'ı hastaneye götürdü. Hastane de onun gerçekten öldüğünü öğrendim. Aynı zamanda orada Daniel'in annesinin de öldüğünü öğrendim. Ardından Daniel'i de alıp oradan ayrıldım. Doğruca Rira dağına gittim. Aslında orada olanları Daniel'a anlatacaksın fakat oraya gidince Easterr'ı gerçekten ulaşabileceğimi fark ettim. Onun yanına gidebilirdim. Belki o buraya gelemezdi ama ben gidebilirdim. " Miranda ve diğerleri duydukları ile şaşkına dönmüşlerdi. Miranda ne olduğunu artık duymak istemiyordu. Milius'un gözlerinden ise o anda göz yaşları akıyordu.
" Atladım..... Ama ölmedim. "Miranda ve Julian duydukları üzerine şok olmuştu. Daniel zaten atladığında oradaydı. Nasıl hala yaşadığını bilmese de şimdi öğreneceğini biliyordu.
" Gökyüzünden yeryüzüne çakıldım. Ne kadar hızlıydım bilmiyorum ama kafamın patladığını biliyorum. Gözümü açtığımda yerde bir krater açmış olduğumu gördüm. Her yer parçalanmıştı. Vücudumdan karanlık bir aura yayılıyordu. Yerden sivri bir taş parçası koparıp karnıma sapladım..... Defalarca...... Ama ölmedim. Çünkü garip bir şekilde Ölümsüzdüm. "
" Öfkeliydim.... Ona bir daha kavuşamayacağım için. Özlememek gibi bir lanetle lanetlendim için. Karanlığın Efendisi olduğum için...... " Julian Karanlığın Efendisini duyunca şok oldu. Bunun ne anlama geldiğini biliyordu. Artık parçalar yavaş yavaş yerine oturmaya başlamıştı. Ama hala tamam değildi.
" Ben öfkeyle ağlarken uzaklardan bir adam yaklaştı. Saçma sapan bir şeyler dedikten sonra bana kanatlarımı sordu. Ardından da Easterr'a neler olduğunu sordu.
Sinirle ona bağırdım. Bana bakıp Easterr'ı öldürenin kendisi olduğunu söyledi. Adı José idi. Hiçbir şey söylemese de kalbimde anlamıştım.
Karanlığın Hükümdarı Jase.... " Julian José'yi de duyduktan sonra derin bir nefes aldı. Şimdi taşlar yerine oturmuştu. Doğrular ortaya çıkmıştı. Ama Milius'un José ile karşılaşacağını hiç tahmin etmemişti.
" Her şeyimi bir saldırı da topladım. O an birde Aydınlığın Efendisi olduğumu öğrendim. Easterr'dan aldığım Aydınlık. Her şeyi bir saldırıda topladım. Karanlığı ve Aydınlığı içine kattım ve bir teknik oluştu. Sonsuz Döngünün Işığı..." Julian Milius'un Aydınlığı ve Karanlığı birleştirdiğini duyduğunda artık ne diyeceğini bilmiyordu. Daha fazla şaşırmasına imkan yoktu. Karanlığa ve Aydınlığa birisi sahip olabilir miydi? Olsa bile onu birleştirerek bir saldırıda kullanmak!! Bu inanılmaz bir şeydi.
"Saldırımın ona çarapacağı sırada kendi savunması ile kendini korudu. Kendi saldırımın gücü yüzünden ağır bir şekilde yaralandım. Rira dağından atlasam da düştüğümde Karanlığın Efendisi Evresi oluştu ve benim gücümü arttırdı. Rira dağına tekrar çarptığımda ise bütün gücüm tükenmişti. Ertesi gün uyandım ve geri döndüm. Yoldayken Babamı ve Daniel'i buldum. İkiside savaştan çıkmış gibiydi. Eve geldim. Buradan anladığım sadece bir kaç şey var. 7 büyük insanı da aynı bizim gibi güçlere sahip ve bize bu güçleri verenlerde onlar. Sanırım 7 Büyük bilin insanından kastı 7 Element. Onlardan biri de Benim saldırıdığım José idi. 4 ana element. 2 evren elementi. Ve diğeri de........ Uzay-Zaman mı? Ya da Boşluk mu? Aynı zamanda seni anladım baba. Senin de güçlerin var. Ama sen o aşıyı olmadın. Sen o gün sapasağlamdın aynı zamanda. Benim yaptığım saldırının dönüşümünü özümsemişsin. Vücuduna bakarak bunu anlayabiliyorum artık. Şimdi bana sadece bir sorunun cevabını ver!!
Burada neler oluyor?!?! "
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..