Aradan bir gün geçti. Milius ve diğerleri çoktan uyanmıştı. Milius kılıcını bilerken Miranda kahvaltı hazırlıyordu. Daniel yine ormana kaçmıştı. Julian ise Milius'un karşısına geçmiş bir şeyler anlatmaya hazırlanıyordu.
"Benim Efendi ünvanına kadar geldiğimi biliyorsun. Peki daha bu yaşımda bunu nasıl başardığımı biliyor musun?" dedi Julian. Milius bir anda kılıcını bilemeyi bırakıp Julian'ı baktı. Julian'nın gözlerinden ne kadar ciddi olduğunu anlayabiliyordu. Bu yüzden dürüstçe 'hayır' anlamında başını salladı.
" Bende öyle düşünmüştüm. Ne kadar kıta da dolaşsan da bazı bilmediğin şeyler var."
"Bir ünvanı almak için sadece güçlenmene veya evre atlamana gerek yoktur. Eğer O ünvana sahip başka birini öldürürsen onun ünvanını sen alırsın. Bu çok önemli bir noktadır. Eğer José'yi ya da Milliana'yı öldürürsen Hükümdar olabilirsin. Bunun gibi başka yöntemlerde var. Mesela yeteneğin evrimleşirse de yükselebilirsin. Ama bu çoğunlukla biyolojik güçlerde olur. "
Milius duydukları ile şok olmuştu. Böyle bir yöntem dünya tarafından öğrenilirse savaşlar patlak verirdi. Kan gövdeyi götürürdü. Babasına baktığında artık anlamıştı fakat hala şüpheliydi.
" Kraliyet ailesinden birini mi öldürdün? "
Julian Milius'un bu soruyu endişeli bir hal ile sormasına anlam verememişti. Ardından Milius'un cümlesini dinledikten sonra yerinden zıpladı.
"Demek benim İmparatorluğun Kraliyet ailesinden geldiğimi biliyorsun?" diye sordu. Milius ise ona küçümseyici bir bakış attı.
"Sandığından fazlasını biliyorum. Ama konu bu değil. Gerçekten ailenden birini mi öldürdün baba? Bu yüzden mi onlardan uzak duruyorsun?"
Milius'un her bir cümlesi ile Miranda'nın kıkırdamaları artıyordu. Julian ise direk elini yüzüne yapıştırmıştı.
"Hayır evlat. Ailemden birini öldürmedim. Efendi olabilmemin sebebi bir Ünvan Hırsızı öldürmüş olmam." dedi Julian. Milius ise bu sefer daha çok şaşırmıştı. Ünvan Hırsızını kitaplardan biliyordu. Ünvan Hırsızları güçleri olan insanları öldürür ve onların ünvanlarını alan insanlardı. Güçlerini alamıyorlardı ama Ünvanlarını alarak kendi güçlerini arttırıyorlardı. Efendi Ünvanlı bir Ünvan Hırsızı öldürmek gerçek bir başarıydı.
"Kraliyet ailesinde Efendi seviyesine gelmiş birisi yok. Bu Ünvan Hırsızı benim büyük büyük babamı öldürmüştü. Büyük büyük babam efendi seviyesine ulaşmıştı ama çoktan 100 yaşına da basmıştı. Yine de çok dayanıklıydı. O Ünvan Hırsızı sinsi taktiklerle onu öldürmüştü ve ailemiz de onun peşine düşmüştü. Yıllar sonra beni onun peşinden gönderdiler ama beni göndermelerini asıl sebebi ölmemdi. Beni ölüme yolladılar. Yine de hayatta kaldım. Her şeyimle savaştım ve onu öldürdüm. 3 yıl boyunca komada kaldım. Annen beni iyileştirmişti. Yine de hiçbiri beni ziyaret etmedi. Uyandığım gün hemen kralın huzuruna girdim. Babamın bana bakışı şok olmuş bir haldeydi. Hemen beni kendine yakınlaştırmaya falan çalıştı ama ben onu umursamadan gittim. Kimse beni tanımasın diye soy adımı değiştirdim. Ama kalbimde ben hep o soyun asıl sahibiydim... "Julian konuştuktan sonra başını eğdi. Üzülmüştü ama Milius bunu umursamadı. Hayatta o kadar acıklı sahne yaşamıştı ki, artık bir şeyi hatırlayınca üzülmüyordu. Ve bunun bir yalan olduğunu biliyordu.
" O zaman benim asıl adım Milius Peter Aris ve ben Aris İmparatorluğunun prensiyim. "dedi Milius. Julian ise hemen kabul etti. Bazı yalanlar olsa da evet, Milius Aris İmparatorluğunun Prensiydi.
" Neyse önemli değil. Torununu görmeye bile gelmeyen bir büyükbaba ne işe yarar ki. Sen benim babamsın. Önemli olan bu. "dedi Milius ve Daniel'i aramak için dışarı çıktı.
Milius'un kapıyı açtığı sırada Daniel de içeri girdi. Aşırı heyecanlı gözüküyordu.
" Birliğine haber verdiysen gidelim. "dedi Milius. Daniel somurttu.
" Birliğim değil onlar. Hem yemek yemiyecek miyiz? Ben çok açım. "dedi Daniel. Bu sefer de Milius somurttu.
" Sen hiç bir zaman doymuyorsun ki Daniel. Merak etme, oraya bir varalım ben seni en güzel restoranlara götüreceğim. "dedi Milius. Daniel ilk başta kabul etmese de Milius'un ısrarları sonucu kabul etmek zorunda kaldı.
İki arkadaş hazırlanırken Milius Cennet beyazı kanatlarını açtı. Boyları artık eskisi gibi değildi. Artık her biri 2,25 cm boyundaydı ama Milius 16 yaşına girdiği anda büyümesi ile beraber kanatlarının genişlemesi de duracaktı. Kanatları daha büyümeyecek olsada güçlenmesinde herhangi bir sıkıntı olmayacaktı. Bu Ölümsüzlüğün bir kuralıydı.
"Hazır mısın?" dedi Milius. Daniel başını sallarken Milius hızlıca Daniel'i belinden yakaladı ve ikisi birlikte bölgeden uzaklaşmaya başladı. Veda etmelerine gerek yoktu.
Uçarken ki hızları gözle görülemiyordu bile. 3 saat içinde Eria Krallığına vardılar. 1 saat sonra ise Başkente ulaştılar. Fakat Başkente girmeden önce 50 km ötede Milius onları indirmişti.
"Neden indik? Yoruldun mu?" diye sordu Daniel. Milius başını iki yana salladı.
"Hayır, insanların gücümü öğrenmelerini istemiyorum. Aynı zamanda şehirde büyük ihtimalle uçmak yasaktır. Sana tavsiyem zor durumda kalmadıkça kimseye gücünü gösterme. Eğer gücünü bilirlerse o zaman zayıflığını da bilirler." dedi Milius. Daniel ise bu cümleye güldü. Milius'un haklı olmasından değil çelişkiden dolayı güldü.
" Böyle diyorsun ama senin bir zayıf yanın yok ki. Sadece benimle dalga geçiyorsun. "dedi. Milius ise çok ufak bir kıkırdama çıkardı. Bakışları soğuktu ama kalbi değil. O Aydınlığın Efendisiydi. Tabii ki de güldüğü zamanlar da olacaktı.
Milius çevresini biraz süzdükten sonra yürümeye başladı.
" Burası nedense bana çok tanıdık geliyor."
Milius onları ormanın içinde bir yere indirmişti. 10 km yürüdükten sonra ormanın çıkışına ulaşmışlardı. Milius ilk çıkan oldu. Ardından Gördüğü manzaraya biraz şaşırmıştı. En sonunda elini yüzüne yapıştırdı.
"Şimdi neden buranın tanıdık geldiğini hatırladım." dedi. Onun arkasından Daniel de çıktı ve gördüğü manzaraya küfür etmekten kendini alamadı.
Önlerinde tamamen düz bir arazi vardı. Ama düz olmasının doğal değildi. Bir savaştan sonra böyle olduğu çok belliydi. 40 km alan, şehrin bu tarafına doğru tamamen yok olmuştu. Başkentin surlarında çatlak izleri vardı. Daniel ise bu yok olmuş bölgeyi gördüğü anda yanındaki siyah kılıçlı gence baktı. Milius ise hiç bir şey demeden yürümeye başladı. Daniel da cevabını almış oldu.
İkisi hızlıca 40 Kilometreyi yürüdüler ve surların altındaki girişe geldiler.
İnsanlar Turnuvadan dolayı başkente akın ediyordu. Kıtanın her yerinden insan Dövüşleri izlemek için gelmişti.
Milius ve Daniel'e sıranın gelmesi 1,5 saat sürmüştü. Milius beklemekten o kadar yorulmuştu ki sıradakileri öldürmeyi düşünmüştü fakat bu fikirden hemen vazgeçmişti. Bazen kafası garip kötü fikirlere gidiyordu.
Sonunda sıra onlara geldiğinde Muhafız onlara baktı ve sordu.
"Geliş amacınız?" sözlerinde hiç saygı yoktu. Ne olursa olsun düz konuşurdu. Hiç bir şekilde rüşvet de almazlardı. Bugüne özel olarak Eria Süvarileri kapıya muhafızlık yapıyordu.
"Turnuvaya katılacağız." dedi Daniel. Muhafız elindeki deftere bir şeyler karaladıktan sonra ;
"Geçebilirsiniz." dedi. Milius ve Daniel hızlıca şehirde ilerlerken kısa bir süre sonra Daniel Milius'un yanından tuvalet izni için ayrıldı. Milius da o sırada etrafta dönen konuşmaları dinlemek için kulaklarını açtı ve odaklandı.
"Bu dışarıda ki yok olmuş bölgenin nasıl olduğunu biliyor musun? Bir köpeğin ve bir adamın dövüşü ile olmuş. Muhafızlar ne adamı görmüş ne de köpeği. Sadece adamın kılıcını görebilmişler. Onu görebilmelerinin sebebi de dövüşen erkeğin kılıcını düşürmüş olması. Bir süre sonra savaş öyle bir hal almış ki şehir savaş modunda geçmiş. Kraliyet ailesi o sırada Başkentte değilmiş. Onlar 2. Nesiller. Dövüşe katılıp onları engelliyebilirlerdi. Ama savaş bittiğinde insanlar da artık bundan o kadar emin değilmiş. "
" Neden Emin değillermiş ki? Kraliyet ailesi 2. Nesil ise 3. Nesilin çoğunu yenebilmeleri lazım. "
" Hayır öyle değil. Adam yüzünden kılıç toprağa saplandığı anda etrafı kurutmaya başladı. Dövüşte bazı noktalarda çok büyük karanlık enerjinin ortaya çıktığı görülmüş. O adam Karanlığın Efendisi olabilir. "
" Belki de bu yıl buraya gelir. "
" Pek sanmıyorum. Görünüşe göre ünü pek sevmiyor. İnsanların ikide bir onu göstermesi hoşuna gitmiyor olmalı. "
Milius onları dinlerken sağ koluna baktı ve dişlerini sıktı. Yüzünden ve gözlerinden ne kadar öfkeli olduğu belli oluyordu.
" Ah!! şu Lanet köpek! "
***
7 Ay Önce
Bir ormanın içinde bir genç adam yavaş adımlarla ilerliyordu. Bembeyaz saçları gözlerine düşüyordu. Gözleri ise baktığı her şeyi yok edecek gibiydi. Sırtındaki kılıç ise başlı başına korkutucuydu.
Bu genç Milius'tu. Yavaş adımlarla ilerlerken bazen sırtındaki kılıcı çekip ağaçları doğruyordu.
Milius'un kılıcı simsiyah bir kılıçtı. Boyu normal bir kılıçtan biraz daha uzundu. Kılıçtan Karanlık bir aura yayılıyordu. Kılıç daha çok bir katanaya benziyordu.
"Daniel ve şu Birliği.... Ne kadar uğraştırıyorsunuz? Niye ölümsüz değilsiniz ki? Her neyse şu köpeği bulayım ve buradan gideyim."
Milius bir süre daha ilerledikten sonra bir açıklığa çıktı. Sadece bol bir alandı ama güneş çok iyi vuruyordu. Milius'un olduğu yerden Eria Krallığının Başkentinin surları gözükmüştü.
" Ne kadar basit surlar. Yanlışlıkla bile bu surları yıkabilirim. "dedi Milius. Aslında böyle söylese bile o surların arkasında ki insanlar onun için bile tehlikeliydi. 2. Nesil asla hafife alınamazdı.
" Evet, değil mi? Burada yaşadığım süre boyunca bu surları yıkamak için çok uğraştım. Eğer yıkarsam Kraliyet ailesi peşime düşer. "dedi bir ses. Biraz kalın bir sesti. Yine de Milius acale etmedi yavaş yavaş arkasını döndü ve ondan 3 metre uzakta olan köpeğe baktı.
Köpek 1,70 uzunluğunda ve boyundaydı. Başlı başına devasa bir yaratıktı. Yanakları çenesini altına sarkıyordu ve ağzından akan salyayı da daha fark etmiş gözükmüyordu.
Milius ona bakarken gülümsedi. Ardından kılıcını çıkardı.
"Şu lanet zehirin yüzünde buraya kadar gelmek zorunda kaldım. Hemen şu kanını alayım da gideyim. Kanından çorba yapacağım. " dedi Milius. Köpek onun dediklerini duyduktan sonra öfkelenmişti gözüküyordu.
"Siktir!!! Git Yarasa çorbası yap lan!! Ne diye Köpek çorbası yapıyorsun! Hem benim çorbam da yenmez! Peh! Ben niye sana laf anlatmaya çalışıyorum ki. 3. Nesil olsan bile seni yiyeceğim." dedi Köpek. Milius köpeğin onu yemek istediğini duyunca kan kusacaktı. Daha fazla konuşmadı ve saldırdı. Üzerindeki siyah cübbe rüzgarla beraber dalgalanmıştı.
Milius anında köpeğin önünde belirirken elindeki kılıcı düz bir şekilde salladı. Ama köpek zayıf değildi. Anında yana kaçtı ve Milius'u ısırmaya çalıştı.
Milius köpeğin onu ısırmaya çalıştığını görünce elini kılıcından çekti ve sağ eli ile köpeğe yumruk attı.
Köpek yumruğun geldiğini görsede hiç geri çekilmedi ve kolu bir bütün olarak ağzına aldı ve ısırdı.
Milius acı dolu bir çığlık atsa da Yumruğun gücü tam zamanında gelmişti.
Köpek Milius'un sağ koluyla beraber 200 metre boyunca ilerledi. Aynı zamanda her bir metrede bir ağacı deviriyordu.
Milius eline baktığında elinin orada olmadığını gördü. Köpek ağaçların arasından çıkarken Milius'un elini tamemen yuttu ve ardından da geğirdi.
"Lanet köpek!! Seni fazla hafife aldım!! Benim elimi yersen bunu canına ödersin!!" diye bağırdı Milius. Ardından etraftaki ağaçlar çürümeye başlarken Milius öfkeyle köpeğe baktı. Kanatları ortaya çıkarken kılıcı sol eline geldi. Kanatları da tamamen siyah olmuştu
"Karanlığın Efendisi 1. Evre!!!! Dönüş!!!! Kara Kılıç Xalion!!! Karanlığın Kanatları!!!" diye bağırdı Milius.
Milius şu anda aslında Karanlığın Efendisinin gücünü kullanıyordu. Karanlığın gücüyle kılıcı ve kanatlarını değiştiriyordu. Kanatları ve Kılıcı siyah bir duman yaymaya başlamıştı. Şu an dönüştükleri Karanlığın Efendisi gücünden dolayıydı.
Milius'un dönüşümü ile bütün orman kurumaya başladı. Köpek bile nefes almaya cesaret edemiyordu. Milius'un kolu iyileşmeye başlamıştı fakat tamamen iyileşmesi için en az bir gün gerekiyordu. Henüz Ölümsüzlükte bu kadar ileri bir seviyeye ulaşamamıştı.
"L-lanet olsun!! B-bu da ne böyle? Sen Karanlığın Efendisi misin?!?!" diye bağırdı köpek. Artık kimle karşı karşıya olduğunu biliyordu.
Milius'un kılıcı da aynı kanatlar gibi simsiyah olmuştu. Milius kılıcı yere fırlattı ve bütün ormanı kurutmaya başladı. Kılıcın aurası o kadar güçlüydü ki kurutma ile beraber surlar çatlamaya başlamıştı.
Köpek korkuyla altına yaparken Milius elini kaldırdı. Elini yumruk yaptığı anda gökyüzünden bir karanlık sütun köpeğin üstüne düştü.
Milius köpeği de alıp uzaklaşırken şehrin bu kadar Kargaşa içinde kaldığını bilmiyordu. Eline baktığı sırada küfretmekten kendini alamadı.
"Ah şu Lanet Necromancer'ler!"
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..