Milius'un çekirdek bölgeden çıkmasından beri saatler geçmişti. Milius karşılaştığı insanları öldürse de hala arenaya geri ışınlanamamasından dolayı birilerinin elenmediğini anlayabiliyordu. O kişiyi bulamadığından dolayı hiç bir yere gitmemişti.
Milius bir ağacın üstünde otururken neredeyse gece karanlığında Minor aya baktı. Minor ay Jaeron gezegenin en küçük uydusu idi. Ondan daha büyük olan Orta ay ve Büyük ay da vardı.
"Şimdi ne yapmayı düşünüyorsun Peter?" dedi Xalion. Peter ise hiç kafasını çevirmeden aya bakmaya devam etti.
"Bir süre daha ayı izlememe izin ver. Tam 2 Yıl oldu. En azından biraz onu hatırlamama izin ver."
***
O sırada arena da bambaşka bir sahne vardı.
Devasa arenanın içinde çok az kişi vardı. Tera ekranında biten maçlar ve devam eden maçlar gösteriliyordu.
A-1 Bitti = Kazanan Aida Futsu
A-2 Devam
A-3 Devam
A-4 Devam
...
A-18 Bitti = Kazanan Nesus Garcia
...
B-20 Bitti = Kazanan Daniel Burma
...
B-23 Bitti = Kazanan Huan Eria
...
C-3 Bitti = Kazanan Jura Eria
...
C-4 Bitti = Kazanan Hera Eria
...
C-16 Bitti = Kazanan Kira Amano
...
C-32 Bitti = Kazanan Wu Liu
...
D-1 Bitti = Kazanan Condrad Rean
...
D-7 Bitti = Kazanan Ian Freya
...
D-13 Bitti = Kazanan Siya Hermon
...
D-16 Bitti = Kazanan Mest Hermon
...
Kazananlara birer oda verilmişti. Herkes de o odalara yerleşmişti. O sırada bazı camlar açılmıştı.
"2 Yıl geçti aradan. Easterr.... Seni çok özledim kardeşim. Bazen durduk yere senin hayaletini görüyorum. Ne zaman unutacağım? Ne zaman bu lanet sona erecek? Korkuyorum abla. Sarıl bana. Bana korkacak bir şeyin olmadığını söyle.... Lütfen."
Daniel camdan kendini sarkıtırken gözlerinden yaşlar akıyordu. Bir süre ağladıktan sonra kafasını kaldırıp gökyüzünde ki Minor aya baktı.
" Umarım yarın yeterince şanslı olurum. Yoksa bütün ünü Milius'a bırakmak zorunda kalırım. "
***
" Hala kazanamadın mı Peter? Neden bu kadar uzadı? Neden bekliyorsun?"
Aida kendi odasında yatağına uzanırken düşünüyordu. Kafasını çevirip Minor aya baktı.
" Onun için mi gelmedin Milius? Sadece bunu orada mı hatırlamak istiyorsun? Yoksa Suikasçiye bulamadığından dolayı mı? "
Aida ve diğerleri dövüşleri görebiliyorlardı. A-30 da saklanan Suikasçiyi görebiliyorlardı. Yine de Suikastçi hayatında yaptığı en büyük hatayı yapmak için Milius'a doğru gidiyordu.
Aida, Milius'u pek fazla tanımıyordu. Hatta onun asıl adını bile bilmiyordu. Ama içinden bir ses onun bu kadar kolay yenilmeyeceğini söylüyordu.
***
O sırada Milius gökyüzüne bakmaya devam etti. Bir ağacın altına geçmişti ve son rakibini elemek için çok da acaleci görünmüyordu.
"Ortaya çıkmayı düşünüyor musun?"
Milius'un kayıtsızca söylediği sözlerin ardından ağaçların arkasından bir genç çıktı. Üzerinde bütün vücudunu kapatan simsiyah bir kıyafet vardı. Ağzını bir peçe ile kapatmıştı fakat gözleri ve saçları hala görünüyordu. Elinde sıradan bir hançer vardı.
Milius hiç tavrını değiştirmedi. Aynı şekilde gökyüzüne bakmaya devam etti. Karşısındaki gencin onu bu zayıf anında yakalayamayacağından o kadar emindi ki.
" Öldürdüğüm Bütün insanlarla olan dövüşümü izledin. En azından Planın olmadan beni takip etmemişsindir." dedi Milius.
Suikastçi genç Milius'un onu fark ettiğini anladığında biraz şaşırsa da yine de onu öldürmeye kararlı gibi görünüyordu.
"Burası orman. Bir Suikastçi ile ormanda karşılaşmak istediğine emin misin? Hemen pes et. Ben de senin canını bağışlayayım." dedi genç. Milius ona aptala bakar gibi baktı.
"Eğer beni yeneceğine gerçekten bu kadar emin olsaydın bu soruyu sormazdın."
Milius yavaşça bakışlarını çekti ve bedeninden yok edici bir aura yayılmaya başladı.
"Senin diğerleri ile arandaki fark ne biliyor musun?"
Suikastçi Milius'un söylediklerine sinirlense de sabırla eğitim almıştı.
"Senin ile onlar arasında ki fark, seni yenmek için azıcık daha gücümü ortaya çıkarmam gerektiği."
Milius bir anda oturduğu yerden yok oldu ve Suikastçinin arkasında ortaya çıktı. Hızı öncekinden 10 kat daha fazlaydı. Koşarken rüzgar da onunla beraber Suikastçi'nin yüzüne esmişti.
" Aşılmış Beden 2. Evre. "
Suikastçi'nin yüzünde şaşkın bir ifade vardı. Göğsünde hissettiği ani acıyla yere yığıldı ve bilincini kaybetti.
Suikastçinin göğsünde omzundan çapraz olarak inen devasa bir kılıç yarası ortaya çıkmıştı.
O sırada Arenada bir kaç anons yapılmıştı. İnsanlar geceden yararlanıp düşmanlarını etkisiz hale getirmişlerdi.
A-30 Bitti = Kazanan Milius Peter Aris
Tabii ki çoğu insanın anonsu yüzünden Milius'un anonsu arada kaynamıştı ama bir kaç kişi Aris soy adını fark etmişti. Bu birkaç insan tabii ki de Daniel, Aida, Ian ve Wu Liu idi. Wu Liu ve Daniel bunu fazla umursamadı. Daniel zaten Milius'un soyunu biliyordu. Wu Liu ise bu bölge hakkında fazla bir şey bilmiyordu ve Aris İmparatorluğunu bir anda hatırlamamıştı tabi ki.
O sırada Daniel, dışarı çıkmak için koridorlarda yürümeye başladı.
Aida da Milius'a soyunun nereden geldiğini sormak için ilerlemeye başladı.
İki kişi yürürken bir anda göz göze geldiler. İlk başta ikisi de garip bir his algılayınca şaşırmış bir yüz ifadesine büründü. Ardından ikisi de etrafı koklayınca yüzlerinde öfkeli bir hal belirdi.
"Küçük köpek!!"
"Lanet Vampir!!" ikisi de birbirine ters ters bakarken aralarında geçmişten kalan bir mazi yoktu. Sadece biri vampir iken bir kurttu. Aralarındaki çekişme buydu.
1 yıl 7-8 ay önce bir vampir Birliği bir Kurt adama saldırdı. Kurt adam bütün vampirleri öldürmek ile kalmadı. O vampirleri gönderen kişileri de arkasından yolladı. Bunun sonucunda Vampirler çok sinirlenirken Kurtlar ise o kişiye destek verdi. O günden beri Vampirler ile Kurt Adamlar arasında bir savaş vardı.
Aida ve Daniel auralarını ortaya çıkarırken Aida'nın aurası etrafta uçan kağıtları yakmaya başlamıştı ama Daniel'e herhangi bir etkisi olmuyordu.
Toprak aurasına sahip olan kişilerin aurası tamamen korunmaya yöneliktir. Aida eğer Ateşin Efendisi olmasaydı bu toprak aurasını hiç bir şekilde geçemezdi ama Aida Alevlerin Efendisi olduğu için sahip olduğu aura çok saftı.
Aida'nın aurası yavaş yavaş Daniel'in aurasını yakarken bir anda ikisinin de aurası yok oldu. İkisi de ne olduğunu anlamamış bir şekilde bakmayı sürdürdüler. Bir süre sonra Milius geldi. Yüzünde şaşkın bir ifade vardı.
"Siz burada ne yapıyorsunuz? Dışarıda hissedilen aura sizindi sanırım. Bir genç sizin auranızı yok etti. Herhalde bununla alakalı bir yeteneği var."
Daniel Milius'a şüphe ile bakarken onu alıp uzaklaştı. Aida ise umursamadan arkasına döndü ve gitti.
Milius Daniel'in ona bir şey söylemesine izin vermeden kendi odasına gitti.
Odada sadece bir yatak vardı ama Milius da daha fazlasını istemiyordu zaten. Hemen yatağına girdi ve yeni kazananlara hiç bakmadan uyudu. Bu gece daha fazla düşünmek istemiyordu.
***
Milius yatağa girdikten sonra 2. Etaba geçmiş kişilere verilmiş odalardan birinde bir genç camın önüne bir sandalye koymuş ayı izliyordu. O sırada kapıyı tıklama sesi ile sessiz alan bölündü.
"Gir"
İçeri 16'sına yeni girmiş gibi görünen bir genç girerken yüzünde herhangi bir ifade yoktu. Sakin sakin karşısında ki kişiye bakıyordu.
"Usta, 3 numara dışında herkes başarıyla geçti." dedi adam. Usta ise duydukları ile kafasını çevirip karşısında ki gence baktı. Yüzünde öfkeli bir ifade vardı.
"3 numara yenildi mi? Nasıl yenildi?" dedi Usta.
"Şu anda ağır yaralı. Göğsünde kocaman bir kılıç yarası var. Belli ki onu yaralayan kişi ondan çok daha güçlüydü. Çünkü hançerindeki kan sadece onun kanıydı. Karşısındaki kişiyi yaralayamamış."
"Peki karşısında ki kişi hakkında bir şeyler öğrenebildiniz mi?"
"Sadece görünüşü. Beyaz saçlı ve biraz uzun. Üstünde Siyah bir cübbe vardı. Gözlerini gece karanlığı yüzünden tam göremedik ama koyu bir renkte olduğunu düşünüyorum." dedi. Usta biraz düşündükten sonra elini salladı.
"Çıkabilirsin. 3 numaranın yaralarını iyileştirin. 2. Etabta onu yenen kişi ile zaten karşılaşırız. Şimdi çıkabilirsin. "dedi Usta. Ardından genç kapıyı kapatıp hızla uzaklaştı.
" Yarın çok eğlenceli olacak. "
***
Güneş yeniden kendini gösterdiğinde insanlar arenanın içinde ortaya çıkmaya başladılar. Milius odasından çıkıp arenaya indiğinde Nesus ve Condrad'ın yine birbirleri ile atıştığını gördü. Nadiren de olsa bir şey onu eğlendirmeyi başarmıştı. Milius açıkça onların atışmalarını seviyordu.
Karanlık Lonca ve Aydınlık Loncanın aurası uzun bir süre birbiri ile kapıştı. Fakat hiçbir taraf galip gelememişti.
Hem Karanlık Loncadan hem de Aydınlık Loncadan 8'er kişi 1. Etabı geçmişti.
O sırada Milius'un onları izlediğini fark edince ona bakmaya başladılar. Ama onlar konuşmadan Milius konuşmaya başladı.
"Beni kimin yeneceğine karar verdiniz mi? Yoksa onun için mi çarpışıyorsunuz? Gücünüzü bu şekilde Açığa çıkarmaya devam ederseniz 2. Etap başlayana kadar bütün enerjiniz bitmiş olacak. "
Milius'u duyan diğer Savaşçılar ona küfür etmeye başladı. En güçlü düşmanların zayıflaması tabii ki de onların işine geliyordu. Ama Milius konuşunca iki tarafta yaptıkları saçmalığı bırakıp birbirlerinden ayrı köşeler geçmişlerdi.
Aradan bir kaç saat geçti. Arenanın dövüş bölgesi tamamen insanlarla kaplanmıştı. Seyirciler her bir yandan bu dövüşü izlemek için gelmişti. Hatta İmparator bile bunu izlemek için gelecekti. Asıl dövüşler daha başlamadığı için İmparatorluk Ailesi daha gelmemişti. Onlar önemli insanlardı. Onlar erken gelemezdi. Boşu boşuna İmparatorluk Ailesi değillerdi.
Milius ve diğer savaşçılar odalarında beklerken hazırlanıyorlardı. Her şey hazır olduğunda bütün savaşçılar arenaya indi. Arenanın ortasında 12 yöneticiden biri belirirken Arenada mutlak bir sessizlik oluştu.
"Evet sayın seyirciler! Turnuvanın 2. Etabı başlamak üzeredir. Lütfen herkes yerlerine otursun. Savaşlar konusunda merak edecek bir sorun yok. Önünüzde olan duvarda bariyer vardır. Yani hiçbir şekilde hasar alamayacaksınız."
"128 kişi 1. Etaptan geçerek 2. Etaba geçmeye hak kazanmıştır. 2. Etap tamamen Teke tek dövüş olarak belirlenmiştir. Şimdiden iyi şanslar. Buna ihtiyacınız olacak."
Yöneticinin duyurusu ile beraber insanlar çılgınlar gibi tezahürat yapmaya başladı. Ardından ilk dövüş başladı.
O sırada Milius ise arenanın üst kısımlarında Kraliyet aileleri ve İmparatorluk Ailesi için olan yere baktı. İmparatorluk Ailesi için olan yer Kraliyet Aileleri için olan yerden yüksekteydi. Bu yüzden oranın daha özel bir yer olduğu anlaşılabiliyordu. Aynı zamanda Eria ve Hermon Kraliyet Ailesi çoktan yerlerine geçmişti. Ama çocukları yanlarında değildi. Prensler arena da diğer savaşçılar ile aynı yerdeydi.
Daniel Milius'un baktığı yeri görünce iç çekti.
"Orası neresi?" dedi Milius. Aslında neresi olduğunu biliyordu. Sadece başkasından duymak istiyordu. Bakışları soğuktu fakat bunun nedeni İmparatorluk ailesinden nefret etmesi ya da başka bir şey değildi. Bu kalbinden geçen ve kendi has özelliğiydi.
"Benim Görüşümü anlarım da sen nasıl buradan orayı görebiliyorsun anlayamıyorum. Orası buradan 5 km uzakta." dedi Daniel.
Arena aslında devasa büyüklükteydi. Sadece 2. Etapın yapıldığı alan bile 10 km idi ve arenanın tamamı 50 km gibi inanılmaz uzunluktaydı. Şehir ise 1000 km uzunluğundaydı. Tabi şehrin her bölgesi bina ile kaplı değildi.
Tabii ki arenanın tamamını dövüş için kullanmıyorlardı. Diğer bölgelerin farklı farklı kullanım alanları vardı.
"Orası neresi?" Milius tekrarlayınca Daniel bakışlarını ona çevirdi.
"Hadi ama Pet-"
"Neresi orası Daniel?" Milius sorusunu tekrarlayınca Daniel bakışlarını sahada ki dövüş çevirdi. Milius ne kadar umursamıyor gibi görünsede o İmparatorluk Ailesinden olmasını önemsiyordu. Bir büyükbabanın şefkatini hissetmek istiyordu. Bir Amcanın ona hatalarında yardım edişini, eskiden olsaydı kuzeniyle oynamak bile isterdi. Ama artık böyle bir şans yoktu. Milius sadece geçmiş Anılara bakıp iç çekebilirdi. Artık o sonuna kadar ailesini korumak ve intikam almak için güçleniyordu. Daniel derin bir iç çekti
"İmparatorluk Ailesinin Balkonu."
"Peki ben neden orada değilim?"
"Çünkü sen İmparatorluk ailesinden değilsin."
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..