İlk 64'ün başlaması ile Milius'un yanındaki insanlar teker teker sahaya çıkıyordu.
Dövüşler yine çok sıkıcı geçiyordu. Aida, Ian, Condrad, Nesus ve Wu Liu gibi isimlerin karşısına kendilerinden güçsüz rakipler gelmişti. Onlar da ezip geçmişti.
"Daniel VS Kude. "dedi yönetici.
İmparator başlama duyurusunu yapsa da dövüşleri o okumuyordu. Daha fazlasını yapması Hakaret olarak kabul edilirdi.
Daniel ve Kude sahada dövüşe başlamıştı. Daniel yürüyerek ilerlerken Kude inanılmaz bir hızla Daniel'e ilerliyordu.
Kude'un yeteneklerinden biri hızını inanılmaz derecede arrtırıyordu. Diğer yeteneği ise Ruh silahı idi.
2 Yıl önce tüm dünya değiştikten sonra Türlü türlü güç ortaya çıkmıştı ve aynı güce sahip bir kaç kişinin ortaya çıkması sıradan bir şeydi. Ruh silahı ise dünya da en yaygın oluşan güçtü.
Ruh silahı Ruh bağı ile yapılmış silahtı. Gücü ve dayanıklığı normal bir silah ile kıyaslanamazdı ama ruh bağına sahip olmasından dolayı eğer kılıç büyük bir hasar alırsa sahibi de büyük bir geri tepme yaşayacaktı. Silahın gücü çok fazla olsada kullanıcısı çok fazla olduğundan zayıf noktası hemen bulunmuştu.
Kude Daniel'in dibine girdiğinde Daniel'in Vahşi bakışlarına maruz kalmıştı. Yine de hiç yavaşlamadan elindeki ruh kılıcını Daniel'in kafasına savurdu. Vahşi doğada uzun zaman geçirmiş birisi için bu bakışlar hiçbir şeydi. O Ruh Silahının Zayıf Noktasına rağmen onlarca kişi öldürmüştü. O nasıl böyle bir bakıştan etkilenebilirdi?
Seyirciler nefesini tutmuş dövüşü izlerken İmparator ve ailesi de neler olacağını merak etmiş bir şekilde dövüşü izliyorlardı.
Milius ise bu sahneyi görünce gülmeden edemedi.
"Aptal"
Kude'nin kılıcı Daniel'in başını ortadan ikiye ayıracağı sırada Daniel hareketlendi ve dişleri ile Ruh kılıcını parçalara ayırdı.
Seyirciler gördükleri güç gösterisi yüzünden nefeslerini tutarken bazı bölgelerde ufak hareketlilikler oluyordu.
Kude Ruh Silahının kırılması yüzünden geri tepki alırken pes etmekten başka çaresi kalmamıştı. Daniel de geri yerine ilerlerledi. İmparator da o sırada ona parlayan gözlerle bakıyordu.
"Bir kurtadam. Avcıların burada olmasından endişelenmiyor sanırım. Arkasında çok önemli biri mi var acaba? Yine de sahip olduğu güçte inanılmaz. Dişleri ile bir Ruh silahını parçalayabiliyor. Etkileyici." dedi İmparator. İçten içe Daniel'den etkilenmişti. Sadece cesaretine değil. Gücünden de etkilenmişti. Normal bir kurtadamdan daha güçlüydü.
İmparator aklına gelen şeyle gözlerini açıp bir kez daha Daniel'e baktı.
" Yoksa-"
" Büyükbaba bu abi gerçekten çok güçlüydü. Bende o kadar güçlü olabilir miyim? Dişlerimle kılıç parçalamak istiyorum."
Prenses Elizabeth dişleri ile Daniel'in yaptığı kılıç ısırışını taklit ederken ağız bölgesi demiri bir tabaka ile kaplanıyordu. İmparator ona bakıp hafifçe başını okşarken Jasper konuşmaya başladı.
" Baba sanırım o çocuk Peter ile arkadaş. Belki de buna güveniyordur. Peter'ın onu koruyacağına. " dedi.
"Saçmalama! Peter'ı uzun zamandır görmedim ama onun aptal olmadığını biliyorum. Zorunda olmadığı sürece soyunu yeni tanıdığı birine anlatmaz. Eğer O çocuğa bizi anlatacak kadar değer veriyorsa zaten onu koruruz. Sadece avcıların yeteneklerinden çekiniyorum. Şu anda saldırmamalarının tek nedeni büyük ihtimalle biziz. Sıradan bir kurtadam için bize karşı çıkmayacaklardır. "dedi İmparator. Böyle söylemesine rağmen endişeli görünüyordu.
" Peki baba o zaman neden endişeleniyorsun? "dedi Jasper.
" O çocuğun sıradan olmamasından dolayı. "
***
Aradan 40 dakika daha geçti. Birkaç dövüş yine basit bir şekilde bitti. İnsanlar yavaştan sıkılmaya başlıyordu.
" Nina VS Abra!!"
Sıradaki dövüş duyurusu yapıldığında insanlarda herhangi bir heyecan duygusu belirmedi. İki genç sahaya çıktığında Önce birbirlerine baktılar. İlk başta nazik olan Bakışları zaman geçtikçe öfkeli bir hal almıştı.
"Başla!" Yöneticinin sesi ile beraber iki tarafta birbirine doğru koşmaya başladı. Hızla birbirlerine doğru gelirlerken iki tarafın da yüzü değişmeye başladı.
Nina 16 yaşında gibi görünen bir genç kızdı. Kızıl saçları ve turuncu gözleri özniteliğini ortaya koyuyordu.
Abra ise uzun siyah saçlı siyah gözlü bir gençti. Çoğunlukta olduğu gibi o da 15 yaşındaydı.
Nina'nın dişleri uzarken beyaz olan teni daha da beyazladı. Aynı zamanda göz rengi de farklı bir hal alarak parlamaya başladı. Gözlerinde ki kana susamışlık ve görünüşü onun vampir olduğunu açıkça ortaya koyuyordu.
Abra da değişirken gözleri Sarı oldu ve tertemiz olan yüzünde uzun kıllar oluşmaya başladı. Onun da dişleri uzarken ağzından belirsiz bir madde akıyordu. Tırnakları bir pençe halini aldı. Kulakları sivrileşti ve çenesi gerildi. Tamamen bir kurtadam olmuştu.
İkisi de birbirine yaklaşırken Abra hızla Nina'ya bir pençe attı ama Nina eğilerek Pençeden kurtuldu. Hızla Abra'nın karnına sert bir yumruk atsada Abra Yumruğun etkisi ile sadece 1 adım gerilemişti. Nina Abra'nın karnına bakarken küfür etmeden edemedi.
Abra, fırsatı yakalayıp Nina'ya atıldı ve omzunu ısırmak için hamle yaptı. Eğer Nina Kurtadam ısırığı alırsa vücudunda ki bütün iyileşme durur. Şimdilik sadece tehlikeli olarak adlandırılsa da bir kaç yüzyıl sonra yaşları dolayısıyla Vampirler ısırıldığında bu ölümcül olacak. Vampirler ölümsüz olsada eğer Ölümsüzlükleri yok edilirse onlar da yok olur.
Nina durumu fark ettiği anda geri çekildi. Abra toprağa doğru saldırırken kılları daha da uzamaya başladı. Vücudundan çatırdama sesleri geliyordu. Nina bunu görünce lanet okudu.
"Daha Ne kadar güçlü olabilir?" Nina dehşete düşmüşken Abra gökyüzüne doğru kükremeye başladı.
"Kurtadam Dönüşümü 2. Evre!!"
Nina bunu görünce acı bir şekilde iç çekti.
"Daha ilk 64'de tüm gücümü Açığa çıkaracağım. Yapacak bir şey yok."
Nina anında olduğu bölgeden yok olurken Abra'nın dibinde belirdi. Abra'nın boğazını koparmadan önce onun kulağına eğildi ve
"Vampir Dönüşümü 2. Evre." dedi.
Abra'nın bedeni yere düştüğünde Nina geri savaşçı bölümüne ilerledi. Nina'nın Vampir olması gerçekten dikkatleri çekmişti ama Avcılar onun gücünü görünce pek katkısı olmayacağını anladılar ve geri seyircilerin arasına karıştılar. Hala dövüşecek bir sürü insan vardı.
Nina yerine geçtikten sonra yine türlü türlü dövüşler oldu. Prensler, Prensesler ve Milius gibiler dövüşleri rahatlıkla kazanmıştı. Hatta en sonunda bir Vampir avcısının da turnuvada olduğu öğrenildi.
Bu tabii ki de Aida ve Nina'yı endişlendirmişti. Fakat Vampir acısının tüm gücünü görünce Aida kendi adına onun için endişelenmeyin bıraktı ama Nina hala kendisi için endişeleniyordu.
İlk 32 kaldığında Milius arenada dolaşmak için savaşçı bölümünden ayrıldı. İlk 64'de Aşılmış Vücut 3. Evreyi kullanmıştı. Yine de gücü bundan çok daha fazlaydı. Şu anki dövüşler onun için çerez gibiydi asıl savaşlar Çeyrek finalden önceki dövüşlerle başlayacaktı.
Milius koridorlarda dolanırken hızlıca başını çevirdi ve Xalion'u karanlıkta ki bir yere fırlattı.
Kılıcın duvara çakılma sesi geldiğinde karanlıktan bir ses konuşmaya başladı.
"Hala canavar gibisin Peter. Seni anlamıyorum. Fiziksel kuvvetin Nasıl bu kadar yüksek? Kaç tane gücün var senin?"
Karanlıkta ki ses sustuktan sonra Xalion'u Milius'a doğru geri fırlattı. Milius ise kaygısızca kılıcını keskin tarafından yakaladı ama ne avucuna sarılı siyah kumaş ne de Milius'un teni zarar görmedi.
"Sen nasıl bir şeysin Peter? O kılıcın oluşturduğu vahşeti bizzat gördüm. O kılıç senin elini nasıl kesmiyor? Hem o kıyafet de ne? Neden hiç çıkarmıyorsun? Gerçekten çok gizemlisin Peter."
"Ne istiyorsun Arkhes?!? Buraya onun için geldiysen bu sefer kafanı koparmadan bırakmam!!" diye bağırdı Milius. Milius'un sözlerinden sonra karanlıktan bir kahkaha sesi yükseldi.
"Burada tüm gücünü göstermezsin Peter!!! Karanlığını herkes görebilir ama peki ya ışığın? Onu da herkese göstermek mi istiyorsun? Bu benim için kesinlikle zararlı olur. Ne de olsa ben 7 Element Avcısıyım! Eğer İmparatorluklar senin peşinde koşarsa seni öldüremem. "
Arkhes konuştuktan sonra Milius ona küçümseyici bir bakış attı.
" Gerçekten beni öldürebileceğini mi düşünüyorsun Arkhes? Senin gücün bana yetmez! Rakibim değilsin! Seni şu anda burada öldürmeyeceğimi nereden biliyorsun?!? Seni elimden kim kurtarabilir Arkhes?!!" Milius'un vücudundan şeytani bir aura yükselirken Arkhes terlemeye başlamıştı. Hala Milius'un gücü ile kıyaslanamazdı. Hatta aralarında terlemesine sebep olacak kadar ağır bir fark olduğunu söylemeden de geçmemek gerek.
" Merak etme Peter! Ben kendimi kurtarabilirim. Benim yeteneğimi biliyorsun Peter. Benim için 7 Elementin öz niteliğine sahip herkes potansiyel av. Özellikle sen! Hem Karanlığın hem de Aydınlığın Efendisisin. Seni öldürürsem bu kıtada yenilmez olurum! Sadece o zamana kadar bekle ve ölme! Şu kıza da söyle ölmesin. Ona da ihtiyacım var. Hedefim bütün Jaeron! Şimdilik görüşürüz Peter. Bir daha ki karşılaşmamız umarım seni öldürmek için gelmiş olurum. "dedi Arkhes ve yok oldu.
Milius onun gidişini görünce kendini serbest bıraktı. Bir anda duvara yapışırken yüzünde ne kadar endişeli olduğu belli oluyordu. Avcılar onu bile endişeye veren insanlardı. Bu kıtada şu anda avcılar mutlak güçtü.
Milius yine yürümeye başladığında tamamen yorgun hissediyordu. Yumruğunu sıkıp duvara vurdu. Duvar içeri göçerken Milius'un gözleri alevlenmişti.
"Bir daha kimseye zarar veremeyeceksin Arkhes! Bir daha ki karşılaşmamız da seni öldüreceğim! "
10 dakika geçerken Milius kaybolduğunu hissetti. Yürümeye devam ederken ayak sesleri işitti.
"Acaba Savaşçı bölümü ne tarafta biliyor musunuz?" dedi Milius. Gölgelerin içinden çıkan yaşlı adamı görünce ise hemen söylediklerine pişman oldu.
"Büyükbabana bir merhaba demeyecek misin Peter?"
***
"Ne dememi bekliyorsun? Sana sarılamam, ağlaşıp koklaşmamızı mı?" dedi Milius. Sözleri biraz soğuk çıksa da bu onun gerçek hisleri idi.
"Biliyorum. Neden senin yanına hiç gelmedim diye düşünüyorsun ama bilmediğin şeyler var. Gelemezdim." İmparator konuştukça karanlıktan dışarı çıkıyordu.
"Bilmediğim şeyler olduğunu biliyorum. Babam bana bir şeyler anlatsa da yalan olduğunu hemen anladım. Bana yalan söylemenize gerek yok. Bana bir şey söylemenize bile gerek yok. Senin büyük babam olduğunu öğrendiğimden beri uzun zaman geçti. Artık bir kin hissetmiyorum. Açıkçası endişelenecek o kadar çok şey var ki sizin için de endişelenemem. Sen benim için gerçek bir büyükbabasın. Ne kadar seni ilk kez görüyor olsamda. "
Milius konuştuktan sonra İmparatorun arkasından küçük bir kız çocuğu fırladı. Saçları omuzlarına geliyordu. Açıkça görünüşü İmparatora ve Milius'un eski görünüşüne çok benziyordu.
" Bu kız kim? "dedi Milius. Bakışları kızı görünce daha da yumuşamıştı. Böyle ufak bir kız onun bakışlarından dolayı korkabilirdi.
" O senin kuzenin. Amcan Jasper'ın kızı Elizabeth. Turnuvadan sonra belki onunla vakit geçirmek istersin. Hem onun Büyük Abisi olarak ona bir şeyler öğretmen gerek. Ona eğitim de yardım edersin umarım." dedi İmparator.
İmparatorun böyle nazikçe konuşacağı ve bir şeyler isteyeceği çok kişi yoktu ama olanlar da zaten şu an onunla beraberdi.
Milius biraz düşündükten sonra küçük kız çocuğuna baktı. Elizabeth ne olduğunu anlamamış bir şekilde büyükbabasının eline sarılmıştı. 9-10 yaşlarında görünüyordu. Yine de yaşına göre fazla umursamaz ve itaatkarsızdı. Milius bunu fark ettiğinde yüzünde biçimlenen gülümsemeye engel olamadı.
"Aynı benim gibi."
Milius bir süre daha Elizabeth'e baktıktan sonra İmparatora döndü.
"Sanırım şimdi nedenini anlıyorum. Benim Aşılmış Bedenim ile Dönüşüm Vücudunun çalışma biçimi aynı. Aşılmış Bedende ne kadar ilerlediğini anladınız sanırım. Peki, Elizabeth'e bazı şeyleri öğretebilirim. Duyduğuma göre zaten çok yetenkliymiş. Bu iş kolay olacak. "dedi Milius. İmparator bunu duyunca gülümsedi.
" O zaman saraya gelip ona bir şeyler öğretirsin. "dedi İmparator. Milius bunu duyunca biraz yüzü düştü.
" Aslında.... Bir süre Saraya gelmezsem güzel olur. Bir kaç ay sonra gelirim. "dedi ve Başka bir şey demeden sahaya gitmeye başladı.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..