Feyzai Ann ablasının açıklamasıyla başına gelecek her şeyi az çok kavramıştı. Bir gün önce Abdoranın elinde can veren çocuk gibi o da köle olmayı istemiyordu. Ama elinden bir şey gelmiyordu.
Daha küçücük yaşında tatmıştı çaresizliği. Çaresizlik öyle bir şeydi ki; insan ciddi bir mesele karşısında en ufak bir çıkış yolu bulamadığında her şeyin rengi değişiyordu. Ve insanın aklına sürekli ölüm geliyordu. Ölüm çaresizlikten daha cazip geliyordu.
Ama Feyzai şanslıydı. Onun Ann ablası vardı. Yüzü her asıldığında genç Ann minik kardeşi Feyzaiye derdini sorardı. Ve bulduğu her fırsatta Ona en kötü durumlarda bile insanın sıkıca sarıldığı şeyi aşılardı. Umudu!
Eğer Feyzai daha küçük yaşta akli dengesini yitirmiş bir mazlum olmadıysa bu Ann ablası sayesindeydi. Assan eğitim verdiği zamanlarda köle çocukların direncini ve inadını kırmak için Onları sistemli olarak aç ve susuz bırakırdı.
Feyzainin açlıktan karnının guruldadığı ya da susuzluktan küçük dilinin damağına yapıştığı zamanlarda imdadına Ann yetiştirdi. Kendi ekmeğinden feragat eden Ann ekmeğini göğsündeki içliğe saklardı. Ve aç kaldığı zamanlarda Feyzaiye verirdi.
Su istihkakı olan bir tas suyunu ise askerlerin bakmadığı anlarda çaktırmadan Feyzaiye içirirdi. Ann ablasını taparcasına seven Feyzai kendisi yüzünden aç ve susuz kalan ablası için çok üzülürdü.
Ama Feyzaiyi tüm kalbiyle seven Ann ne yapıp yapıp Onu güldürmenin ve acısını unutturmanın bir yolunu bulurdu.
Feyzai bir gün önce yaşadığı her şeyi en ince ayrıntısına kadar Ann ablasına anlattı. Efendi Abdoranın Feyzaiyi bizzat yetiştirmesi demek artık bu kafeste kalmayacağı anlamına geliyordu. Artık Feyzai ve Ann için ayrılık yolu görünmüştü.
Ann, durumu henüz kavrayamamış olan Feyzaiye tatlı bir dille olacakları anlattı. Ann her ne kadar güzel kelimeler kullansa da ayrı kalma fikri hiç hoşuna gitmemişti. Eskisi kadar çok ağlamıyordu Feyzai. Ama biricik ablasından ayrı kalma düşüncesi kalbini kırmıştı.
Zaten hiç kimsesi yoktu. Şu fani dünyada tek sahip olduğu şey Ann ablasıydı. Üstelik durumu en sefil köpeklerden bile daha sefildi. Günde üç tas su ve bol bol kurtlu lapa yiyordu. Yer altında güneş görmeyen bir yerde pislik içinde uyuyordu. Paslı bir kafesinde içinde çiş kokusuyla günleri geçiyordu.
Ama her şeye rağmen Ann ablası vardı. Ablasının başını bir kez okşaması denizlere dağlara bedeldi Onun için. Lakin şimdi Ann ablası ayrı kalmaktan bahsediyordu. Daha fazla kaldıramadı Feyzai.
Kafasını Ann ablasının göğsüne gömdü ve isyan ederek ağlamaya başladı. '' Neden Ann abla neden? Niye ayrılmak zorundayız? Niye köleleri hep böyle ayırıyorlar? Bana istedikleri cezayı versinler ama senden ayırmasınlar!!! ''
Feyzai yine Ann' ın cevaplayamayacağı soruları sıralamaya başlamıştı. Ann Feyzainin çenesini tutup başını kaldırdı. '' Niye üzülüyorsun Feyzai? Eğer efendi Abdora seni bizzat yetiştirecekse muhtemelen çok iyi bir efendinin yanına gideceksin. Orda rahat edeceksin. Yumuşak bir yatağın olacak. Her gün güzel yemekler yiyeceksin. Hem ben satıldığım zaman benim efendim izin verirse arada sırada senin yanına gelirim. ''
Ann yine başarmıştı. Yine Feyzainin minik yüreğine umut ekmişti. Kafasını kaldıran Feyzai
'' SAhi mi Ann abla? Gerçekten arada sırada yanıma gelir misin? Seni yine görebilecek miyim? '' dedi. Ann başını sallayarak onaylayınca belki de o an için Feyzai dünyanın en mutlu çocuğu oldu.
Kafesteki diğer köleler Ann ve Feyzainin her muhabbetine kulak misafiri oluyorlardı. Ann ın çoğu zaman bol keseden attığının hepsi farkındaydı. Ama bu ikisinin birbirlerine olan sevgileri hepsini sarmıştı.
Ann arada sırada yanına gelirim dediğinde FEyzai sevinçten zıplamaya başlayınca bir kaç kadın kölenin gözleri yaşlarla doldu. Çünkü bu olasılığın ne kadar düşük olduğunu hepsi biliyordu.
Ağlayan kadınlar Feyzainin sevincini kursağıda bırakmamak için yüzlerini kafesin dışına döndüler. Her biri içten içe köleliğe lanet okudu.
Vakit akşam olduğunda Assan geldi. '' Gel bakalım Feyzai. Hadi yine iyisin. Efendi Abdora seni evine götürmek için yukarda bekliyor. Hadi köle ablalarınla vedalaş da gidelim '' dedi. Her zaman asık suratla dolaşan Assan bile yumuşamıştı.
Başka zaman olsa belki Feyzaiye tek kelime etmeden ite kaka çıkarıp sürüyerek yukarı götürürdü. Ancak nedendir bilinmez Assan bile bu çocuğa karşı şefkat duymaya başlamıştı. İçi halen buruk olan Feyzai bir taraftan da sevinçliydi.
İyi bir efendiye gidecekti. Ne yapıp yapıp kendisini efendisine sevdirecekti. Böylece Ann ablasının ziyaret etmesi için izin isteyecekti. Ya da bazı zamanlarda Ann ablasına gitmek için O izin isteyecekti.
Kurduğu hayaller fevkaladenin fevkindeydi. Ann ve Feyzai ışıl ışıl gözlerle birbirlerine baktılar.
Feyzai-- Ann abla ben gidiyorum. Ben gittikten sonra sakın üzülme olur mu? Hep yüzün gülsün. Çünkü sen gülünce çok güzel oluyorsun Ann abla.
Ann-- Tamam Feyzai. Senin hatrın için hep gülerim.
Feyzai-- Ama şimdi ağlıyorsun Ann abla!
Ann-- Yok, demin parmaklıklara tutunmuştum. Gözümü ovalarken parmaklıkların pası gözüme kaçtı. Ondan ağlıyorum. Yoksa şimdi çok mutluyum. Kardeşim iyi bir efendiye gidecek.
Assan-- Hadi Feyzai efendi Abdorayı bekletmeyelim.
Feyzai-- Tamam efendi Assan hemen geliyorum. Merak etme Ann abla. Ben büyüyünce ne yapıp yapıp özgür kalacağım. Sonra da gelip seni satın alacağım. Ama asla köle gibi yaşamayacaksın. SEni saraylarda yaşatacağım.
Feyzai altı yaşında bir çocuk ne kadar kararlı olabilirse o kadar kararlı bir şekilde söylemişti bu sözleri. Kafesten çıkıp Assanın elinden tuttu. Ve minik adımlarla uzaklaşmaya başladı. Ann arkasından bakarken bir an için durdu.
Elinden tutan Assan da şaşırmıştı. Feyzai arkasına döndü. Ann ablasının gözlerine bakarak gülümsedi. Sonra kaldığı kafese el sallayıp '' MErak etmeyin, sizi de unutmadım. Ben büyüdüğüm zaman hepinizi kölelikten kurtaracağım. Seni de kurtaracağım dilsiz abla '' dedi. Sonra minik eliyle el salladı.
Bütün kafes Feyzaiye el salladı. Feyzai karanlık koridorda kaybolduğunda olan oldu. Kafesteki dilsiz kadın '' Aauuğğ aaauuğğğ'' diyerek Ann a sarıldı. Sonra diğer kadıların toplandı ve hepsi de topluca Ann a sarılıp ağlamaya başladılar. Ann ise bir taraftan göz yaşı dökerken diğer taraftan gülümsüyordu. Kardeşine olan inancı tamdı. Bir gün Feyzai Onu kurtaracaktı.
Çocuğu merdivenlerden yukarı düzgünce çıkaran Assan bile duygulanmıştı. Issız arazide bir kölenin özgür kalmasının tek bir yolu vardı. O da Kral tarafından azat edilmekti. Ve bunun olasılığı o kadar düşüktü ki!
Assan çocuğun hevesinin kırılmasını istemediği için ağzını açmadı. Ama içten içe durumuna üzüldü. Son basamakları çıkarken kendi kendine '' Ne oluyor bana yahu? Yıllardır ben de köleyim. Köle eğitmek için iradesini kırmadığım adam kalmadı. Hiç birine de zerre kadar acımadım. Bu masum yüzlü çocuğun durumu niye şimdi içimi burktu? '' diye düşündü.
Boynunda demir tasması ve zinciriyle FEyzai yolculuğa hazırlanmıştı. Köle evinin salonuna getirildi Feyzai. Abdora duvara zincirlenmiş köle numarası yaptığından daha farklı görünüyordu.
Kafasında altın sarısı bir kavuk vardı. Burnundaki kalın hızmadan uzanan altın zincir kulağındaki küpeye kadar uzanıyordu. Kavuğunun tam ortasındaki mücevherin üstündeki tavus kuşu tüyü dim dik bir şekilde asker gibi duruyordu.
Sarı kaftanının altına bir şey girmemişti. Göğsü ve göğüs kılları belli oluyordu. Beyaz şalvarındaki gümüş işlemeli motifler ayrıca göz alıyordu. Görüntüsü tıpkı bir krala benziyordu.
Yuvarlak ve kırmızı bir kadifeyle örtülmüş bir yatakta yanlamasına uzanmıştı. Bir kaç köle kız etrafına oturmuş Abdoraya içki ve meyve ikram ediyorlardı. Ki o meyveleri her babayiğit parasıla bile bulamazdı.
Assan ve Feyzaiyi gören Abdora yerinden doğruldu.
Abdora-- Ooo Sen mi geldin Feyzai. Hoş geldin bakalım.
Büyük salon rüya gibi bir yerdi. Abdoranın yattığı yuvarlak yatak daha çok tahta benziyordu. Sanki Abdorayı buraların kralı gibi gösteriyordu.
Bunun dışındaki her şey oldukça gösterişliydi. Duvarlar altın rengi çiçek motifleriyle doluydu. Üstelik bu motifler kan kırmızısı bir duvar kağıdının üstüne işlenmişti. Büyük salonun her bir köşesinde tekli, ikili ya da dörtlü deri koltuklar vardı.
İçerisi kadın ve erkek olmak üzere hınca hınç doluydu. Gelenler kendilerine köle arayan zengin veya soylu insanlardı. Baldırı çıplak köle kızlar şuh tavırlarla misafirlere içki ve yiyecek ikram ediyorlardı.
Bazı arsız müşteriler yarı çıplak kızların kalçasına şaplak indirirken kadın misafirler kahkahalar atıyordu. Feyzai ortamı çok da sevmemişti. Tek düşündüğü '' Bu amcalar ve bu teyzeler niye habire gülüyor ki'' olmuştu.
Abdoranın önünde diz çökmüş vaziyetteyken bir anda ortam karıştı. Bütün erkek ve kadın misafirler yüksek sesle aynı şeyi söylemeye başladılar. '' Laheyl Sekasen geliyor. '' '' Dikkat edin LAheyl Sekasen geliyor '' '' Yanında Miheyl Andebun denilen kerkenez de var dikkat edin'' '' HErkes dikkatli olsun. Sakın gülmeyin. Göz teması da kurmayın. Laheyl Sekasen geliyor''
Feyzai ne Laheyl unvanını bilirdi ne de Miheyl. Tek anladığı şey gelen her kimse çok tehlikeli biri olmalıydı. Bunu etrafındaki amca ve teyzelerin paniğinden anlamıştı. Diz çöker pozisyondan doğrulup ayağa kalktı.
O sırada uzun boylu ve sakalı güzel traşlanmış bir adam yanında kısa boylu ve göbeği nerdeyse burnuna değecek olan bir adam yanında bitti.
Şişman adam çatık kaşlarla Abdoraya bakıyordu. Abdora tembel ve ağır hareketlerle yerinden doğruldu. Bunu isteksizce yaptığı her halinden belliydi. Adamlara öyle bir hoş geldiniz dedi ki , hoş geldinizden çok sittir olup gidin der gibi oldu.
Şişman olan Miheyl Andebundu. Andebun çatlak sesiyle konuşmaya başladı.
Miheyl Andebun-- Ulan suratına '+'^+%^& mın evladı. Hani lan bana en iyisinden iki köle kız bulacaktın?
Abdora-- Elbette yüce Miheylim, elbette bulacağım. Ancak henüz sipariş ettiğim köleler gelmedi.
Miheyl Andebun-- Hooştt ulan köpek. Aklın sıra fındık kadar beyninle beni mi kandıracaksın. 2 ayda iki köle bulamadın haaa! Sen ne cüretle bana yalan söylersin ulan?
Abdora-- Böyle bir şeye asla cesaret edemem Miheylim. Lütfen biraz anlayışlı ve sabırlı olun. Benden öyle kriterler istediniz ki; sizin istediğiniz şartlarda iki güzel köle bulmam elbette biraz zaman alacak.
Ayrıca bütün bir ıssız arazide sözümün eri olarak bilinirim. Sizi kandırmaya kalksam şurdan iki sümüklü köle kız ayarlarım. Onları öyle bir allayıp pullayıp boyarım ki kimse ne denli çirkin olduklarının farkına bile varmaz. Ancak ben böyle ucuz numarala kaçmam. Miheylime en güzel kızları bulacağıma dair söz verdim. Öyle de olacak. Ama bu iş biraz zaman ister.
Miheyl Andebun-- Uuulan Abdoraaa uuulan Abdoraaaa!!!
Laheyl Sekasen-- Ne o Abdora, eski efendine bir selam yok mu?
Abdora-- Siz de hoş geldiniz yüce Laheylim. Mekanıma şeref verdiniz.
Laheyl Sekasen-- Andebunun derdi beni bağlamaz. Ben kendim için köle bakmaya geldim.
MEkanda yiyecek ve içecek servisi yapan bütün köleler olduğu yerde mıh gibi kaldı. Sekasenin kendim için köle bakmaya geldim lafı hepsinin canını iliğinden çekti. Çünkü Sekasene köle olmak demek acıların en büyüğü demekti.
Köle kızlardan biri korkudan titrerken elindeki şarap testsini düşürdü. O anda hiç kimse bu köle kızı yadırgamadı ya da kızmadı. Tam tersine, bir kaç kadın misafir o köle kıza acımıştı.
Salonda gözünü gözdiren Sekasen bir an için Feyzaiye baktı. Miniminnacık suratı, iri ela gözleri ve melek gibi yüzü adamı tahrik etmişti. Böylesi masum bir yüzü bıçakla kesmenin hayallerini kurdu bir an için.
Adamın gözünde nasıl bir görüntü canlandıysa ağzının suyu aktı. '' İşte bunu istiyorum '' derken sağ elinin işaret parmağını Feyzaiye dikip sertçe gösterdi.
Abdoranın yüzü bir anda düştü. Adam yarı açık gözleriye Sekasene bakarken sanki bir insana değil de sıçılmış boka bakar gibi baktı. Bir kaç nefes boyunca sessiz kaldı.
Sonra Sekasenin yanına gelip gözlerini tamamen açtı. Doğruca Sekasenin gözlerinin içine bakarken konuştu.
Abdora-- Yüce Laheylim beni bağışlasınlar. Ancak bu köle çocuğu size satamam.
Laheyl Sekasen-- O niyeymiş lan?
Abdora-- Çünkü bu çocuk çoktan satıldı. İş resmiyete bile döküldü. Bu saatten sonra ben sadece bir emanetçiyim. VE çocuğu size veremem.
Laheyl Sekasen-- Ooo Abdora efendi benim kim olduğumu unutmuş. Sana bir hatırlatmak lazım.
Abdora-- ( Göğsündeki derin yara izini kaşıyarak) Sizin kim olduğunuzu nasıl unutabilirim Laheylim. İmzalarınızı hala vücudumda taşıyorum.
Laheyl Sekasen-- Ne demek veremem lan?!! Senin karşında Osirianın götü fişekli zengin züppelerinden biri durmuyor. Ben Laheylim laheyl. TAnrının soyu Kral behemetin 3. derece kuzeniyim. Ben bir köle isteyeceğim deeee sen yok diyeceksin. Var mı lan öyle bir hayat?
Abdora-- Laheylim olayı büyütüyorlar. Dediğim gibi, ben sadece bir emanetçiyim. Sahibi olmadığım bir çocuğu nasıl Size verebilirim.
Laheyl Sekasen-- Uuulan köpeeeek, ulan kapımdaki it seniiii, ne çabuk unuttun lan benim kölem olduğun günleri! Dünkü köle kalkmış bana kafa tutuyor. LAn şimdi senin o pis kafanı gövdenden ayırmaz mıyım!!!
Laheyl Sekasen elini kılıcının kabzesine attığı anda bütün salondan kadınların çığlığı yükseldi. Sekasen kılıcını Abdoranın boynuna sallamıştı. Vuruş hızı ve açısı tam bir acemilik abidesi gibiydi. Yılların tecrübelisi Abdora elini doğruca kabzenin biraz altında duran Laheylin bileğine attı.
Bileği sanki mengeneye sıkışmış gibi canı yanan Sekasenin erkeksi tavrı bir anda çocuksu bir isyana dönüştü.
Laheyl Sekasen-- Aaahhh bileğimmm! Neeee, demek bana dokunmaya cüret edersin haaa! Aaahh bıraksana lan adi it. Seni krala söyleyeceğim. Sen nasıl olur da bir soylunun bileğini tutarsın. Seni en yüksek mahkemede en ağır cezaya çarptıracağım. Bırak diyorum sana elimi.
Abdora-- Cidden mi Sekasen efendi? Bana kılıç mı çektin? Ben sadece Osirianın değil aynı zamanda Kralın resmi Köle tüccarıyım. Bana çekilen kılıç Tanrının soyu yüce BEhemete çekilmiştir. Cidden sen bu hatayı yaptın mı? Yoksa bana mı öyle geldi?
Laheyl Sekasen-- Ulan &(&/)'^+!&+% çocuğu seni! Senin özgürlüğün şartlıydı. Elbet bir gün bir hata yapacaksın. Elbet sana çizilmiş olan çizginin dışına çıkacaksın. O gün geldiğinde seni mahkemede yargılatıp özgürlüğünün elinden alınması için varımı yoğumu harcayacağım. Yeniden köle olduğun zaman ise seni yine ben satın alacağım.
Abdora-- Bence ortam daha fazla çirkinleşmeden Laheylim dinlenmeye çekilmeli. Kulunuz Abdoranın nacizane tavsiyesidir.
Miheyl Andebun-- Ulan Abdora, aldığın nefes fazla mı geliyor sana?!!! Sen kimsin ki Koskoca LAheyle kafa tutuyorsun.
Laheyl Sekasen-- Hıhhahaha hahaha hahaha.
Miheyl Andebun-- EFendimiz iyi misiniz?
Laheyl Sekasen-- Boş ver Andebun, dediğim gibi, nasıl olsa bir hata yapacak. Ve özgürlüğünü yine kaybedecek. Hı hahahahahaha!
Sekasen kılıcını kabzesine geri soktu. Hızlı adımlarla mekanı terk etti. Baş yalakası Andebun da Onu takip etti. Sekasenin söylediklerinde doğruluk payı vardı. Evet, Abdora Kral Arimetin emriyle azat edildi. Ancak köle azatları bile sınırlı inisiyatife bağlıdır.
Azat olmuş bir köle her hangi bir suç işlerse özgürlüğü resmi olarak yeniden elinden alınırdı. Abdoranın suç işlemeye ne niyeti ne de meğili vardı. Ama pek ala Sekasen adama iftira atabilirdi.
Bir kaç yalancı şahit tutup başını belaya sokabilirdi. Abdora artık sürekli olarak tetikte olmak zorundaydı. Ancak buna rağmen Sekasenden ölesiye nefret ediyordu. Ona tek bir köle dahi satmak istemiyordu.
Sekasen mekanı terk edince bütün kafalar Abdoraya döndü. Feyzai bile başını kaldırmış burnundan soluyan Abdoraya bakıyordu. Abdora salona dönüp sertçe bağırdı. '' Merak etmeyin. Hiç birinizi bu hayvan herife satma niyetinde değilim. Bütün köleler işinin başına dönsün. Misafirlerimiz eğlenmeye devam etsin ''
Abdoranın konuşmasıyla salon yeniden eski canlılığına döndü. Koca Osirianda Sekasenin tek bir seveni yoktu. İnsanlar Onu sevmemekle kalmayıp tiksinirlerdi. Hiç kimse Sekasenle muhattap olmak istemez ondan adeta kaçarlardı.
Varlığıyla koca salonun havasını bozan Sekasen gider gitmez insanlar rahat bir soluk aldı. Eğer Sekasen kraliyet ailesinden bir Laheyl olmasaydı kuvvetle muhtemel şimdiye kadar çoktan bir suikaste kurban giderdi.
Abdora biraz bekleyip Feyzaiyi de yanına aldı. Dört paralı asker ve dört köle tahteravana kadar Ona eşlik ettiler. Ancak Abdora yürümek istediğini söyledi. Korumalar eşlik etmek istediyse de Abdora engel oldu.
'' Sekasenden korktu da yanına koruma almadan çıkamadı mı dedirteceksiniz lan siz '' diye paralı askerleri azarladı. Böylece önde Abdora arkada Feyzai yürümeye başladılar. Abdora sosis gibi kalın parmaklarıyla Feyzainin boynundaki demir tasmaya bağlı olan zinciri tutuyordu.
Yarı yola geldiklerinde Abdora durdu. Kafasını kaldırıp sağına baktığında eski dostu Opak' ın mekanı olan Kartal göz hanını gördü. HEm eski dostu Opak hem de Opak ın karısı Parpetia ile biraz çene çalmak istedi
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..