Babalık ve feyzai beraber iki kilometre boyunca yürüdüler. Feyzai nereye gideceklerini bilmediği için süreki sorular sordu.
Feyzai-- Nereye gidiyoruz?
Babalık-- Yıldız tepesine velet
Feyzai-- Yıldız tepesi nerde? Yıldızlarda mı?
Babalık-- Ne saçmalıyorsun velet!
Feyzai-- Ne kadar yolumuz kaldı?
Babalık--Az kaldı
Feyzai-- Az ne kadar?
Babalık-- Az kaldı işte
Feyzai-- Orası nasıl bir yer?
Babalık-- Cehennemin dibi gibi bir yer. Yeter lan! Kafam şişti
Feyzai-- Ama kafan hiç şişmiş gibi durmuyor?
Babalık-- Kes diyorum velet sessiz ol
Feyzai-- Neyi keseceğim?
Babalık-- Bak şimdi tokadı yiyeceksin!
Bir şekilde Feyzai bu adama karşı iğrite oldu ve antipati duydu. Ve suskunluğa daldı. Bir müddet sonra feyzainin aniden sessizleşmesi bu sefer babalığı işkillendirdi.
İçinden '' Acaba bu çocuk gerçekten mutant mı? Hem niye sustu bu geveze velet Yoksa beni öldürmeyi mi planlıyor! HEr ihtimale karşı dikkatli olmalıyım. Ahh lolan ahh bu belayı başıma sardın" dedi.
''Heeey velet, niye sustun? '' Feyzai asık bir suratla babalığa baktı. "E sen sus dedin". Babalık çok karmaşık ve hain bir cümle beklerken bu kadar basit bir cevap alınca ne diyeceğini şaşırdı.
"Canım konuşşşş konuş amaaa ... saçmalamadan konuş. Ne biliyim kendin hakkında biraz bilgi ver ''.
Feyzai şaşkınca ve biraz da sinirli bir şekilde karşılık verdi." Moruk sen galiba biraz salaksın. Sana hiç bir şey hatırlamıyorum dedim ya. Neyimi anlatayım ''
Babalık öyle bozulmuştu ki, yüzü bir anda çarşamba pazarına döndü. "Şeeyyy bennn, sen bana moruk mu dedin lan!!! ". Feyzai gayet sakin ve sade bir dille '' Evet, moruk dedim '' dedi.
Babalık aniden öfkeyle Feyzaiyi yakaladı kendi kendine gözüne yakaladı. Ancak Feyzaide korkudan zerre eser yoktu. Daha çok çatık bir kaşla babalığa bakıyordu.
" Ona bakarsan sen de bana velet deyip duruyorsun. Ben velet değilim. Benim adım Feyzai ''. Babalık o an için hiç de olgun davranmadığını fark edip kendinden utandı.
Küçücük bir çocukla resmen münakaşa ediyordu. Mutant olması muhtemel bir çocukla kavga etmesi pek yakışık alan bir durum değildi.
Gururunu korumak adına Feyzaiyi yavaşça aşağı indirdi ve konuştu. '' Bak velet, yaşın küçük olduğu için muhtemelen olan bitenin farkında değilsin. Abdora denilen gündüz feneri bir köle tüccarı. O adamın işi köle alıp köle satmak.
Az önce seni Lolan teyzene sattı. Lolan da seni bana verdi. Yani artık benim malımsın. Ben ne dersem yapmak zorundasın. Anlıyorsun değil mi velet?''
Feyzainin yüzü daha da buruştu. '' Ben sana köle falan olmayacağım." Babalığın siniri iyice tepesine çıktı. '' Bana bak seni tokat manyağı yaparım '' diye tehtitte bulundu.
Ama feyzai eşine az rastlanır bir cesaretle bir adıma atıp babalığın önüne geldi. Ve minik başını kaldırıp
'' Hiç durma, Assan bana günlerce dayak attı. Sırtımda sopa kırdı. Alışığım dayağa. Senin tokatlarından mı korkacağım moruk ''.
Babalık belki de yıllardır ilk kez kendini bu kadar çaresiz hissetmişti. Küçücük bir çocuk dayak yemek pahasına kendisinden korkmuyordu. Ama bir şekilde üstün olma feyzaiye kabul ettirmek zorundaydı.
Aksi taktirde söz geçiremezdi. '' Ben sana yapacağımı bilirim. Assan mıdır onun dayaklarını mumla arayacaksın ''. Babalık Feyzaiyi ensesinden yakaladığı gibi sürüye yıldız tepesine götürdü.
Labirent gibi karmakarışık sivri kayaların gibi geçtiler ve bir yılan gibi kıvrılarak tepenin etrafını saran patika yol yukarı çıktılar. Babalığın dağın içine oyulmuş mağaradaki evine geldiklerinde
'' Bu gece burada kal da aklın başına gelsin '' dedi. Ve feyzaiyi havaya kaldırıp duvardaki taş bir çıkıntıya pantolunundan astı. Esaslı bir dayak bekleyen feyzai pantolunundan asılınca hem şaşırdı hem de sinir oldu.
Babalık Feyzaiye üstündeki elbiseleri aldırış etmeden çıkardı. Altında beyaz bir ketenden yapılma tek parça pijamasıyla yatağına yattı.
Duvarda asılı feyzai beş dakika kadar bağırıp çağırdı. '' İndir beni moruuuukkkk, sana diyorum indir beni buradaaan, sen pis kokan yaşlı bir moruksun tamam mı! Kokun aynı köpek kakası kokusu gibi. Sen var ya bok kafalı birisin. Umarım gözlerinden çiş akar. Kulaklarından da cıvık bok akar. Zaten suratında bok gibi aahhh ''.
Feyzai yüzüne sert bir sekilde yastık yemişti. Kendi yastığını Feyzaiye fırlatan babalık battaniyesini üstüne çekmeden önce döşeğinden çıkardığı
pamukları Feyzainin görebileceği şekilde kulaklarına tıkadı. Sonra sırıtarak yattı. Feyzai bir kaç kez daha bağırarak hakaret etti. Ama babalığın duymadığını anladığında pes etti.
Ertesi günün sabahı Feyzai ince ve garip bir sesle inliyordu. '' Aaaağğhhh, indir beni bok suratlııııı, moruuuuukkkk, sen adi bir köpek çişisiiiinnn, aaağğğhhh cevizlerim acıyooorrrr!!! ''. Erkenden kalkan babalık kulağındaki pamuklarını çıkardı ve feyzainin bir kaç iniltisini duydu." Cevizlerin mi?" Diye feyzaiye sordu.
Esasen ceviz yeryüzünde son derece nadir bulunan bir meyveydi. Ve yeryüzündeki tek kuru meyveydi. ADını bilen kişi sayısı son derece azdı.
Babalık hiç de kibar olmayan bir şekilde çocuğu askısından kurtarır kurtarmaz bıraktı. Minik Feyzai top gibi yere düştü ve minik elleriyle apış arasını tuttu.
'' Aağğhhh cevilzeriiiiim '' diye bir kez daha inledi. Bu sefer babalık ne demek istediğini anlamıştı. Askıya olduğu gibi pantolonu feyzainin bacak arasına ciddi bir baskı yapmıştı.
Ve bu da minik hayalarının sıkışmasına ve ağrımasına neden oldu. Babalık bu duruma katıla katıla gülerken bir an için durdu.
Eğildi ve '' Heeey velet, sen cevizi nerden biliyorsun? '' Diye sordu. Feyzai yerde acı içinde kıvranırken bir beyninde bir şimşek çaktı. Yine o beyaz elbiseli kadını gördü.
Yüzü hala puslu ve silikti. Ancak uzunca bir havluyla Feyzainin ıslak başını kuruluyordu. Ve feyzaiye
'' Feyzai, kurulandıktan hemen sonra üstünü giyin. Eğer cevizlerini üşütürsen hasta olursun '' diyordu. Sonra bir anda görüntü yok oldu.
Sayıklar gibi konuşan FEyzai ''Aaanneeemm annem öğretmişti '' dedi. Babalık şüpheli bir yüzle '' Hani anneni hatırlamıyordun? '' Dedi.
Acısını unutan feyzai beline kadar doğruldu ve '' Hatırlayamıyorum. Annemin yüzünü hatırlayamıyorum. Huaağğğ huuaaaaağğğ '' diye kulak tırmalayan bir sesle ağlamaya başladı.
Sesten cidden rahatsız olan babalık
''TAmam beee tamam. Bir şey demedik. Zırlamayı kes de gel kahvaltını yap '' dedi. Yemek lafını duyan Feyzai anlık olarak sesini kesti.
Babalık mağaranın daha iç kesimlerine gitti. Hızlıca çakmak taşıyla bir parça samanı tutuşturup ocağı yaktı. Çok geçmeden bir şeylerin çıtırtısı duyulmaya başladı.
Bir çay demlemelik süre sonra babalık duvara dayanmış büyük yuvarlak bir masayı mağaranın ortasına koydu. Üzerindeki tozu üfledi.
Sonra masaya iki metal tabak koydu ve içlerine tahta şişlere saplanmış iki çöl kertenkelesi koydu. '' Hadi zıkkımlan velet'' dedi. Feyzai derisi yüzülmüş ve ateşte kızartılmış kertenkeleleri görünce midesi ağzına geldi.
'' Ööööggğğ '' diyerek ağzını tuttu ve mağaranın dışına doğru koştu. Bu duruma hayıflanan babalık arkasından bağırdı. '' Bana bak sakın girişe kusma haaa. Salak çocuk! '' Dedi.
Bir kaç dakika sonra geri gelen Feyzai '' Beni sabaha kadar duvara assan da o şeyi yemem tamam mı! '' Dedi. Babalık arsızca sırıttı ve '' Keyfin bilir velet. Senin payını da ben yerim. Ihhmm aahhmm ummhhh vaaağ yaaa seğğn tım biiğğ enaaaisin veğet ''
Feyzai şaşkınca sordu. '' Neeee? '' Kertenkeleleri '' colllp '' diye yutan babalık '' Dedim ki sen tam bir enayisin velet. Hiç böyle güzel bir kahvaltıya hayır denilir mi? '' diyerek sözünü tamamladı.
Feyzai tiksinerek midesini tuttu. Yemeğini bitiren babalık dikkatle Feyzaiyi inceleyerek. "Ben senin neyinim?" diye sordu. Feyzai yine asık suratını gösterip '' Sen bok kafalı bir moruksun '' dedi. Babalığın sinirleri yine oynamıştı.
'' Bana bak senin o ağzını var yaaa, ben senin efendinim ulan. Sen de benim kölemsin ''. Hala feyzai üstünde üstünlük kurmaya çalışan babalık feyzainin karşısında sinirleri harap olmuştu.
Ancak feyzai ruhen ve zihnen hatta bedenen bu adamın kölesi olmayı reddediyordu. Üstelik babalıktan zerre kadar korkmuyordu. Sırf ten rengi siyah diye Abdoradan korkan Feyzai nasıl olurdu da kendisinden korkmazdı.
Kendince Feyzaiye göz dağı vermek isteyen babalık mağaranın en dip kısmına gitti. Oradan tahta bir kukla çekti. korkuluğa benzeyen kuklanın tek bacağını sertçe yere çatkı. Sonra Feyzaiye öfkeyle bakıp
'' Sen benim kim olduğumu biliyor musun lan velet. Çölün en azılı haydutları benim karşımda tir tir titrer. Neden biliyor musun? ''.
Feyzai yan gözle babalığa baktı. Resmen o bakışta bir küçümseme vardı. Bunu fark eden babalık dişlerini gıcırdattı. Sonra yatağının yanına dayadığı ve simetrik bir şeklide yanyana duran iki kılıcına bir tekme attı.
Ama bu tekme öfkeli veya yıkıcı bir tekme değildi. Daha kontrollü ve daha yumuşak bir tekmeydi. Tekmenin etkisiyle her iki kılıç havalandı ve daha yere düşmeden babalık iki kılıcı da kabzelerinden kavrayıp kuklaya sallamaya başladı.
Sadece bir nefeslik zamanında babalık kılıçları salladı ve kukla 7 parça halinde düştü. İki kılıcı elinde taşıyan babalık gururla ve aynı anda öfkeyle göğsünü şişirip
'' Ben en güçlü adamlarını bile kağıt gibi keserim velet. Sen kim oluyorsun da ... Haaaa! Ne yapıyorsun lan!? ''.
O sırada babalık Feyzaiye üstünlük taslarken Feyzai onu zerre kadar takmayıp eğilmiş kesilen kuklayı inceliyordu. Kuklanın kesilmiş kısımlarında elini gezdirdi.
Hayatında hiç bu kadar pürüssüz bir yüzey görmemişti. Üstelik bu yedi parça sadece bir nefeslik sürede ortaya çıktı. Bu Feyzai için son derece şaşırtıcı, bir o kadar da heyecanlı bir şeydi.
Feyzai gedik dişini gösterip sırıttı ve '' Bir daha yapsana '' dedi. Nihayet bir şekilde FEyzainin ilgisini çektiğini fark eden babalık bu yapmaya karar verdi. Ve mağaranın içine gidip bir kukla daha dile getirdi.
Onu da yere çaktı. Sonra '' Dikkatli bak velet, benim kılıcımı kınından çıkardığımı herkes görmez. Bir kere gören de yarını göremez. '' dedi ve yine bir nefeste kuklayı yedi parçaya ayırdı.
Sevinçten yerin de duramayan Feyzai zıplayarak '' Bana da öğret bana da öğret '' diye çığlık atıyordu. Babalıksa muhasebe yapıyordu. '' Tek eliyle bir adamı öldürebiliyor. Ve kılıçlara karşı ilgi duyuyor. Bu çocuk kesinlikle şeytan tohumu.
Ama Lolanın dediği gibi benim için iyi bir yaver olabilir. Onu eğitmeye başlamalıyım '' diye düşündü.
Sonra İlk müridini edinmiş bir rahip gibi '' Beni iyi dinle velet. Tamam anladık. Köle olmak istemiyorsun. O zaman benim öğrencim olursun. Ben de senin ustan olurum. Bildiğim her şeyi sana öğretirim.
Buna karşılık sen de benim ona dediğimi yapacaksın. Ve bana ulu, yenilmez, güçlü ve yüce ustam diyebilirsin ''. Bir anda havaya giren babalık durumu fazla abarttığını farketti.
Ama sonra birazcık hava atmanın kimseye zararı dokunmaz diye düşündü.
Minik Feyzai ise bazılarını ilk defa duyduğu sözcükler karşısında şaşırmıştı. "Haaa, ne dicem?". Feyzainin saflığı yüzünden havasını atamayan babalık bozulmuştu.
Omuzları düştü ve '' Aman beee, tamam sen sadece usta de '' diyerek kestirip attı. Feyzai yeniden gedik dişiyle sırıttı ve '' TAmam moruk usta '' diye cevap verdi.
Feyzainin gülen yüzüne bakan babalık onu moruk dediği için elli parçaya ayırmak istiyordu. Ama yapamıyordu. Çocuğun gülüşündeki masumiyet garip bir şekilde babalığın yüreğine sıcaklık veriyordu.
"Pek ala FEyzai, sana ilk emrimi veriyorum.Hemen ortalığı toparla. Sonra içeride dizdiğim odunları kes ve küçük parçalara ayır. İçerideki nemi almak için büyük ocakta biraz ateş yak. Hazır yakmışken biraz su ısıt. Banyo yapmak istiyorum. Ben banyo yaparken de elibeslerimi yıka veee .... ''
ilk öğrencisini kazanan babalık ilk öğrencinin coşkuyla biraz fazla uçtuğunu farketti. Sonuçta karşısındaki bir çocuktu ve tüm bu emirleri yerine getirmesi imkansızdı.
Kendinden utanan babalık ensesini kaşırken uslu bir sesle '' Taaamammm, sen sadece şu masayı duvara daya yeter. Öteki işleri ben yaparım. Sonra seninle birlikte Osiriana gidip biraz alış veriş yaparız."
Feyzai çok sevindi ve '' TAmamdır moruk usta '' deyip minik boyuyla koca masayı çekiştirerek duvara dayamaya çalıştı. Tam beceremese de yine de hırsı ve uğraşı taktire şayandı.
Bir süre sonra ortalığı toparlayan babalık üstünü giyindi. Yine kasvetli ve gizemli siyahlara büründü. Siyah sivri şapkasını başına takıp FEyzaiyi de yanına alarak tepenin eteklerine indi.
Ve bir sürü sivri dikit kayanın arasından dolaşarak çöle çıktılar. Feyzai '' Moruk usta, sen bu kayaların arasında nasıl kaybolmuyorsun? '' Diye sordu.
Babalık hemen yanında usulca yürüyen feyzainin yüzüne bakmadan '' İz sürmeyi biliyorum sana da öğretirim. Ayrıca bana moruk deme bacağına sıçtığımın veledi '' diyerek feyzainin kafasının arkasına bir şaplak yapıştırdı.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..