Bölüm 481: Kristal Tabuttaki Kız
"Teşekkür ederim... Senin gözlerin içten ve kararlı. Bedeninden güçlü bir ruh hissedebiliyorum ama çok daha güçlü olan şey senin ölçülemez potansiyelin... Bu nedenle sonunda rahat edip kendimi serbest bırakabiliyorum... Ben başka bir dünyada sana ve küçük hanımıma dua edeceğim..."
"Teşekkür ederim..."
Yaşlı kadının sesi zayıf ve yavaş hale geldi. En son sesi solduğunda yun Che ona soru soracak zaman bile bulamamışken onun figürü havada kayboldu.
"Ruhunun kalanı yok oldu, tahmin ettiğim kadar sürdü. Ne yazık ki asla reenkarne olamayacak ve sözde 'başka dünya' ya gidemeyecek." Jasmine düz bir şekilde konuştu.
Yun Che önündeki ışık topuna baktı ve soru soracağı sırada ışık topu aniden titremeyi bıraktı ve tamamen olduğu yerde dondu, ardından aniden usulca ses çıkardı.
Bu bir bardağın çatlama sesi gibiydi.
Anında, donmuş durumdaki ışık topunda dikey bir çatlak oluştu. Kısa süre sonra ışık topu anında buharlaştı, sanki delinmiş bir sabun köpüğü gibi sayısız kırmızı parçaya bölünerek havada daha küçük hallere gelip yavaşça kayboldu.
Kırmızı koruyucu ışık topu kayboldu ama kırmızı ışık kaybolmadı. Kırmızı ışık topunun dağılmasıyla birlikte zayıf bir kırmızı parlaklık yayan bir kristal tabut Yun Che'nin önünde ortaya çıktı.
Bu kristal tabutun içinde bir insan uzanıyordu... Bu kişi Yun Che'nin beklediğinden çok daha minyon, küçük bir kızdı!
Bu küçük kız minyondu ve elleri göğsünde çapraz şekilde uzanırken yüzündeki durgun ve yalnız ifade ile orada uzanıyordu. Uzun saçı arkasında dağılmıştı. Saçı alt bedenine kadar uzamıştı ve parlak kırmızıydı... Bu ateşli bir kırmızı gibi değil, bunun yerine yakut benzeri, parlak bir kırmızıydı.
Kızın yüzü yeşimden oyulmuş gibiydi. Mükemmelliğinin içinde sadece bir çocuğun sahip olduğu olgunlaşmamışlık vardı. Krem rengi yüzündeki tatlı, zarif burnu yukarı doğruydu ve su gibi hassas dudakları nazikçe kapalıydı. Benzer bir şekilde kırmızı kaşlarının altındaki gözler eğer açık olsaydı kimsenin inanmayacağı gibi yıldız gibiydi.
Parlak kırmızı imparatorluk cübbesi giyiyordu ama kıyafetleri çok ince gibiydi, minyon bedeninin tüm hatlarını belli ediyordu. Kar beyazı ince kolları ve beyaz, hassas bacakları belliydi, ayaklarında bir çift kristal parlaklığında yakut prenses ayakkabıları vardı. Ancak en göz alıcı şey el ve ayak bileklerindeki yakut bilekliklerdi. Bu bileklikler çok küçüktü ve ince bileklerini sıkıca sarmıştı.
… Böyle tatlı bir kız...
Bir dakika... Neden küçük bir kız?
"O kişinin bahsettiği 'küçük hanım' bu mu?" Yun Che genişçe baktı. Bu kız gençken karşılaştığı Jasmine'den daha küçüktü. Her ne kadar çok genç olsa da felaket getirebilecek bir güzelliğe sahipti. Onu gören herkes belki de uyuyan bir oyuncak bebeğe baktığını düşünecekti.
“Artık onu daha da kurtarmak istemiyor musun? Seni büyükkkkkk saaaappppııııkkkkkkkkkk!" Jasmine yarı dalga geçici yarı nefret eden şekilde konuştu.
(FN: Jasmine’ni de böyle konuşturdunuz ya yatacak yeriniz yok.)
"… Bana bir tehlike yaratır mı?" Yun Che otomatik olarak Jasmine'nin söylediği son üç sözü duymak istemedi.
"Oh? Senin gibi kadınları güzel sözlerle aldatmakta uzman büyük bir sapık böyle genç bir kızdan korkuyor mu?"
“Sen de onun muhtemelen İlkel Çağdan gelen biri olduğunu biliyorsun. Senin kadar güçlüyse ne olacak?" Yun Che konuşurken yüzünde dikkatli bir ifade vardı. Jasmine ile tanışmadan önce oyuncak bebek gibi gözüken tatlı bir kızın 'dehşet verici' sözü ile ilişkilendirilebileceğine asla inanmazdı. Ancak Jasmine örneği Yun Che'nin bu küçük kıza karşı istemsizce dikkatli olmasına neden oluyordu.
Jasmine uzun süre sessiz kaldıktan sonra cevapladı: "Bu kristal tabut 'Sonsuzluk Tabutu' olmalı. Benim bilinçliliğim ona giremiyor ve onun aurası da tamamen içeride mühürlenmiş; biraz bile sızmıyor. Bu nedenle sana tehdit olup olmadığını söyleyemem. Korkuyorsan sadece görmezden gel."
Yun Che ilerleyip kristal tabutun önünde dururken tereddüt etmedi: "O kişiye söz verdiğimden sözümü yine de yerine getirmeliyim. Üstelik... Eh, böyle tatlı küçük bir kız, nereden bakılırsa bakılsın kötü biri gibi gözükmüyor... Ve onu kurtarırsam, kurtarıcısı olarak sayılmaz mıyım?"
Yun he konuşurken ellerinden birini kristal tabuta yerleştirdi ve hafif bir güçle itti... Ancak bu küçük itişinin tabutun açılmasına neden olacağını beklememişti.
Yok olmakta olan ruh kaybolmadan açıkça koruyucu ışık topu ve Sonsuzluk Tabutunu dağıtmıştı.
"Bu gerçekten bir şeytani zehrin aurası... Çabuk, ona zehri yok etmesinde yardım et!" Jasmine aniden endişeli bir şekilde söyledi. "Sonsuzluk Tabutu açıldığından şeytani zehrin bastırılması da çoktan dağıldı. Çabuk, onu Gökyüzü Zehir Sedefi ile temizle!! Aksi halde onun hayatı, bilinçliliği ve ruhu zehir tarafından tüketilecek!"
Jasmine konuşurken siyah bir sis korkutucu bir hızda kalınlaşırken kırmızı saçlı kızın etrafında belirdi.
Yun Che kaşlarını çattı ve hafifçe onaylarken hızlıca sol elini uzatıp kızın göğsüne yerleştirdi. Yeşim yeşili parlaklık anında ortaya çıkarak onu kapladı.
Yun Che 'şeytani zehir' kavramını daha önce duymamıştı ancak aşırı korkutucu bir zehri bu kızın bedeninden hissedebiliyordu. İki hayatındaki anılarla birlikte bile böyle korkutucu auraya sahip bir zehir deneyimlememişti... Bunun korkutuculuğu Jasmine'ninki gibi olsa da onunki kadar domine edici değildi.
Bu dünyada, Gökyüzü Zehir Sedefinin temizleyemeyeceği bir zehir yoktu ve Gökyüzü Zehir Sedefinin temizleme gücünün altında kırmızı saçlı kızın şeytani zehri de yavaşça bastırıldı. Ardından tükenerek temizlendi, siyah sis de hızlıca tamamen dağıldı.
Otuz dakika sonra kızın şeytani zehri tamamen arıtıldı... Gökyüzü Zehir Sedefinin bu kadar zaman harcaması bu şeytani zehrin aşırı güçlü olduğu anlamına geliyordu. Şeytani zehrin gücü düşünüldüğünde eğer kızın ruhuna tamamen girseydi tıpkı Jasmine de olduğu gibi onlarca günde bile tamamen temizlense kısa olarak görülürdü.
Yun Che elini çekip alnındaki terleri silerken Gökyüzü Zehir Sedefinin ışığı da kayboldu.
Kız hala huzurluca uyuyordu, birisinin onu uyandırmak için ses yapmaya dayanamamasına neden oluyordu. Yun Che aniden kendine gelmiş gibiydi ve elini onun göğsüne yeniden yerleştirdi... Bir süre sonra elini çekti ve yüzünde şaşkınlık vardı.
"Hayat belirtisi yok mu?" Jasmine sordu.
"Biraz bile hayat belirtisi yok..."
(Ç:N Harem +1 umudu puf oldu ???? )
"Çoktan öldüğü anlamına mı geliyor? Yun Che'nin yanında kırmızı bir ışık parladı ve Jasmine'nin silueti ortaya çıkarken kristal tabutun içindeki kıza baktı, hisleri ile onun bedenini inceledi ancak yaşam belirtisi keşfedemedi. Ardından mırıldandı: "Yani demek doğru... Görünüşe göre boşa çabalamışsın."
Yun Che kalbinde gizli bir pişmanlık hissetti. Tüm çabaları ile kızın şeytani zehrini arıtmıştı ve dikkatini farklı yere dağıtmaya cüret etmemişti. Ancak zehri temizledikten sonra kızın bedenindeki elinin herhangi bir hayat belirtisi tespit etmediğini fark etmişti. Şu an zehir tamamen temizlendiğinde bile herhangi bir hayat belirtisi yoktu. Açıkça Sonsuzluk Tabutunun içindeyken çoktan hayatını kaybetmişti ancak koruyucusu yanında kalıp onu acı bir şekilde korumaya devam ederken bundan habersizdi. O ruhunun ufak bir umut için parçalanması konusunda bile kararlıydı.
Şimdi beklediği Gökyüzü Zehir Sedefi gelmiş ve sonunda huzurlu bir şekilde dağılabilmişti. Ama ne yazık ki...
Kalıntı ruhun çoktan yok olduğu iyi olmuştu aksi halde bu manzarayı görseydi muhtemelen huzurlu bir şekilde hayatını sonlandıramayacaktı.
Yun Che elini onun boynuna, alnına, bileklerine ve göğsüne koyarken pes etmedi... Belki de her zaman Sonsuzluk Tabutunun içinde olduğu için beden sıcaklığı soğuk gibi görünmüyordu. Cildi yumuşak ve hassastı, aynı zamanda yeşim kadar pürüzsüzdü. Ancak Yun Che ne kadar denerse denesin hayat belirtisi hissedememişti. Kan akışı bile yoktu.
Yun Che sonunda pes ederken içten içe iç çekti. Kafasını kaldırıp gökyüzüne bakarken konuştu: "Yaşlı kıdemli... Bu küçük sözünü yerine getirdi ve sizin küçük hanımınızın bedeninden şeytani zehri temizledi, ancak her şey planlandığı gibi gitmedi... Tek yapabileceğim onun huzurluca uyumasına devam etmesine izin vermek."
Konuşurken Yun Che eli ile Sonsuzluk Tabutunu kapamak için bastırdı... Kapağı yerine koyup kızın uyumasına engel olmayacağı sırada kızın kırmızı kirpikleri aniden nazikçe hareketlendi. Bunun ardından hayal edilemez zaman dilimi boyunca kapalı olan gözleri yavaşça açıldı.
Bunlar yakut gibi sersemletici gözlerdi. Açıldıkları an sanki karanlık gökyüzünde aniden yıldızlar parlamış gibiydi. Jasmine’nin gözleri de ara sıra kırmızıya dönüyordu. Bu kana susamışlığın kırmızısıydı. Ama önündeki gözlerin kırmızılığı yeryüzünün ve gökyüzünün özünün en mükemmel bir şekilde birikiminin oluşturduğu renk gibiydi. Boğacak kadar güzeldi.
Yun Che hareket etmedi; donmuş gibiydi. Gözleri hala küçük kızın açılmış gözlerine bakıyordu. Sanki taşa dönmüş gibiydi... Sürekli onun bedeninden hayat belirtisi gelmediğini onaylamıştı ve Jasmine bile aynı sonuca varmıştı ama o gözlerini açmıştı... Ve onlar sersemletici bir güzelliğe sahip gözlerdi.
(FN: Gözleri güzel demek iyi demek değil. Bak White walkerlara, parlak, masmavi gözleri var ama insanlığın içinden geçmek istiyorlar. Güzel gözlere kanmayacan.)
Yun Che sersemlemiş ifade ile ona bakarken o da güzel kırmızı gözleri ile Yun Che'ye baktı. Bir süre sonra sonunda göz kırptı ve kristal tabutun içinde oturdu. Yun Che'nin hala afallamış halde ona baktığını fark ettiğinde yeniden göz kırptı. Aniden, kaşları yay halini aldı ve ince tatlı hilaller gözlerinin üzerinde ortaya çıktı. Yüzü dayanılmaz bir tatlı gülümseme oluşturdu: "Merhaba büyük kardeş!"
(Ç.N: Oley artık bir zombimiz var ???? )
“…”
Kim bilir ne kadar uzun süren derin uykusundan uyandıktan sonra bu boş ve karanlık alanda yabancıların karşısındayken... Bu küçük kız korkmadı veya gergin olmadı, hatta afallamış ve kafası karışmış bile değildi. Bunun yerine parlakça gülümseyip... Onu selamlamıştı!!
-----------ÇEVİRMEN NOTU------------
Kız gerçekten zombi mi? Jasmine neler diyecek? Kızın kökeni neresi? Kız neler yapacak? Yun Che babamı oluyor? Merak mı eidyorsunuz? O zaman... Bekleyin, okyuun ve öğrenin ????
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..