Bölüm 482: Hong’er (1)
Bu kız ölmedi mi?
Yun Che her zaman tıbbi yeteneklerine aşırı güvenirdi ve birinin ölüp ölmediğini belirlerken asla şüphe etmezdi. Ancak önündeki kız açıkça hayat belirtisi göstermemesine rağmen uyanmıştı!
"Sen... Ölmedin mi?" Yun Che huşu içinde kıza baktı ve moronca bir soru sorarken ağzından kaçırdı.
"Eh?" Kız gözleri kırptı ve hala derin uykusundan dolayı kafası ayık değilken usulca konuştu: "Ben çoktan... Öldüm mü?"
"Demek istediğim bu değil... Ugh, senin ismin ne?" Yun Che sordu. Kızın aurası aşırı zayıftı... Tamamen normal bir kızdan farksızdı.
"İsim? Ugghhh..." Kız derinden düşündü ve ardından sırıtarak cevapladı: "Bilmiyorum! Büyük kardeş biliyor mu?"
Normal durumlarda birisi ismini bile hatırlamadığı zaman normal tepkisi kaybolmuş hissetmesi veya kafasının karışmasıydı ancak bu kırmızı saçlı kız bunun yerine neşeyle gülüyordu. Gülüşü şüphesiz bir şekilde masumcaydı ve Yun Che insanları görme yeteneği ile ondan bir rol yapma hissedemiyordu. Sanki adını hatırlamaması çok çok küçük önemsiz bir mesele gibiydi.
"Adını hatırlamıyor musun? O zaman... Evinin nerede olduğunu hatırlıyor musun? Ailen kim?" Yun Che ciddice sordu.
"Wuaaahhhhhhhh." Kız güçlüce gerildi ve doğrudan kafasını salladı. Tabii ki bilmiyorum! Tamamen hatırlamıyorum."
"O zaman... Yaşını hatırlıyor musun? Kaç yaşındasın?"
"Bu..." Kız biraz düşündü ve ardından elini yüzüne koyup kafasını salladı: "Bilmiyorum... Ama büyük kardeş çok sinir bozucu. Ben sadece küçük bir güzelliğim. Sen nasıl böyle gelişigüzel bir şekilde bir kıza yaşını sorabilirsin?"
Yun Che: “~!#¥%…”
"Ona bak, ruhu muhtemelen şeytani zehir tarafından etkilenmiş veya belki de Sonsuzluk Tabutunda uzun süre uyuduğundan dolayı geçmiş hatıralarını unutmuş." Jasmine gösterişsizce konuştu. Konuşmayı bitirdiğinde küçük kızın gözleri ona doğru döndü ve yıldızlar gibi parlakça parıldamaya başladı: "Wahhhhhhhhhhh! Ufak büyük kız kardeş, senin kıyafetlerin çok tatlı! Bu kırmızı! Kırmızı... Kırmızıyı severim!!!"
Yun Che Jasmine’ye sayısız elbise alsa da onun en çok giydiği kıyafet ilk aldığı olan yakutlarla işlenmiş Dumanlı Kırmızı Peri Elbisesi idi. Bu gizemli kız kırmızı saçlı, kırmızı gözlü ve hatta kırmızı elbiseliydi. Açıkça Jasmine gibi kırmızıyı seviyordu. Bu nedenle Jasmine'nin giydiği Bulutlu Kırmızı Peri Kıyafetini gördüğünde anında sevgi ile dolmuştu... Ama ana konu bu değildi! Bu kızın tepkisi Jasmin’nin kaşlarının yoğunca seğirmesine neden olurken şok içinde cevapladı: "Beni görebiliyor musun?"
Jasmine'nin bedeni yoktu ve o sadece bir ruhtu. Kendi figürünü kendi göstermezse karşısındaki kişi yeterince güçlü olsa bile Yun Che hariç kimse onu göremezdi. Jasmine’nin şu an figürsüz bir durumda olduğu açıktı... Ancak bu küçük kız onun varlığını görebilmişti!
"Tabii ki seni görebiliyorum, gözlerim bozuk değil." Jasmine'nin tepkisi kızın kafasını bir tarafa çevirmesine neden oldu. Şu an içinde olduğu Sonsuzluk Tabutunu gördü ve usulca konuştu: "Waaah! Bu güzel bir kristal yatak! Benim yattığım yer burası mı? Bu çok tatlı... Ama çok sert, gerçekten rahat değil. Büyük kardeş beni dışarı çıkarır mısın? Kristal yatak çok uzun, eğer tırmanarak çıkarsam bu benim güzel bir genç hanımefendi olarak görüntümü etkiler."
Güzel... Güzel genç hanımefendi...
Görüntü?!?!
Yun Che kıza elini uzatırken ağzı ve gözlerinin kenarı seğirdi. Onun masum bakışını görünce ciddiyetle sordu: "Küçük kız, benim kötü biri olacağımdan... Korkmuyor musun?"
"Kötü biri? Küçük kızın ufak yüzü yukarı baktı, sanki bir şey düşünüyormuş gibiydi. Ardından aniden bir 'aiya' sesi çıkararak krem renkli yüzü korkmuş bir ifade ortaya çıkarırken geri çekildi: "Büyük kardeş sen efsanevi Büyük Kötü Adam olabilir misin? Waaahhhh... Kötü Adam lütfen beni yeme! Ben sadece küçük güzel genç bir hanımefendiyim, hiç lezzetli değilim. Büyüdüğüm zaman yersin, olur mu?"
“~!#¥%… Ben kötü biri değilim!" Kızın tepkisi Yun Che’nin kalbini bir anlığına kontrolsüzce kastı.
"Mn..." Genç kız güçlüce onaylarken gözleri parladı ve zavallı bir şekilde konuştu: "Büyük kardeşin Büyük Kötü Adam olmadığını biliyordum. O zaman büyük kardeş beni dışarı çıkarır mısın lütfeeennnn? Lütfennnnn?"
(FN: Bu karakteri sevdim bak. Rahat, dünya yanmış umurunda değil. Aynı ben :D)
Yun Che ellerini uzattı, bir eli ile onun ince belinden diğer eli ile de küçük kalçasından tutarak çabasız bir şekilde kristal tabuttan çıkardı ve dışarı yerleştirdi. O anda, Yun Che bir şok hissi ortaya çıkardı.
Kız uyanmadan önce ondan herhangi bir hayat belirtisi görmemesi bir yanlış anlama olabilirdi.
Ama şu an ona dokunduğunda bedeninin durumunu da kontrol etmişti... Ancak herhangi bir yaşam belirtisi tespit edememişti! Sadece hayat belirtisi de değil, kan akışı bile yoktu!
Tam olarak burada neler oluyordu?!
"Waahh... Çok rahat!" Kristal tabuttan çıktıktan sonra kız yeniden güçlü bir şekilde gerildikten sonra yüzünü kaldırdı ve yakut benzeri gözleri ile Yun Che’ye baktı: "Büyük kardeş, oynamaya nereye gideceğiz? Bu yer çok eğlenceli gibi gözüküyor."
"… Kim olduğumu bilmek istemiyor musun? Ya da buranın neresi olduğunu? Veya neden burada olduğunu?" Yun Che kafası karışmış bir şekilde sordu.
"Bu, bu... Bu önemli mi?" Kız kafası karışmış bir yüz ortaya çıkardıktan sonra küçük elini kaldırdı ve heyecanla bağırdı: "Oynamak çok daha önemli! Büyük kardeş, ufak büyük abla, hadi, beni oynayacak bir yere götürün! Mavi gökyüzünü, yeşil çimenleri ve renkli çiçekleri görmek istiyorum!"
"…" Küçük kızın tepkisi normal bir insanın davranışından tamamen farklıydı ve bu Yun Che'nin insan beyninin aralıksız sallanmasına neden oldu. Derin bir uykunun içindeydi ve tüm hatırasını neredeyse kaybetmişti. Ancak bunu önemsemiyordu... Kim olduğu bile umurunda değildi! Yun Che iki hayatında birçok masum insan görmüştü ama böyle biri ile ikinci kez karşılaşmamıştı!
Rica edici bir ifade kullanıp Jasmine'ye baktı ama Jasmine'nin ciddi bir ifade ile kıza baktığını gördü.
"Guuuuu..."
Kızdan garip bir ses geldi ve küçük eliyle karnına dokunmaya başladı. Orijinalde heyecanlı yüzü de düştü: "Ummmm... Aniden çok acıktım..." Konuşmayı bitirdiğinde Yun Che'ye baktı: "Büyük kardeş, çok acıktım. Yiyecek güzel bir şeyin var mı?"
Kim bilir kaç senedir uyuyan birinin açlık hissetmesi çok normaldi. Yun Che Gökyüzü Zehir Sedefini aradı ve kuru bir bisküvi çıkardı: "Al."
Kılıç Yönetim Terasında neredeyse öleceği zamandan beri Yun Che her zaman yanında büyük miktarda içecek ve yiyecek barındırıyordu. Yiyecekler doğal olarak kolaylıkla saklanabilen kuru besinler oluyordu. Kız bisküviyi aldı ve küçük burnu ile kokladıktan sonra sulu gözlerini kırptı ve usulca cevapladı: "Ne garip kokuyor, güzel de gözükmüyor... Bu gerçekten yenilir mi?"
"Tabii ki yenilir. İştah kaçırıcı gözükse de ısırdığında lezzetli oluyor." Yun Che kalbinde mırıldanırken gelişigüzel bir şekilde cevapladı... Açken yiyecek bulmak zaten çok iyi bir şey. Kılıç Yönetimin Terasının altındayken neredeyse açlıktan ölüyordum ve Ejderha eti yiyip ejderha kanı içerken hayatımı riske attım. Sen benden çok daha şanslısın. En azından yiyecek büyük bir bisküvin var!
Kız bisküviyi bir kez daha kokladı ve bir süre tereddüt ettikten sonra sonunda ağzını açıp onu ısırdı. Küçük bir parça ısırmak için çok fazla güç harcadığı belliydi.
"Çok sert, dişlerim neredeyse kırılıyordu." Kız çiğnemeye başlamadan önce usulca şikâyet etti. Çiğnemeye başladığında kızın yüzü düştü...
"Pupupupu... Peipei..." Kız anında tamamen çiğnemediği bisküviyi tükürdü ve hatta ağzındaki kalıntıları çıkardı. Bakışından onun bisküvinin tadını ağzından yok etmek için bekleyemediği anlaşılıyordu: "İğrenç, çok iğrenç... Bunu istemiyorum... Çok kötü! Çok kötü! Çok kötü!!"
Mantıklı konuşmak gerekilirse, uzun süre aç kaldıktan sonra birisi yaşamaya devam etmek istiyorsa yenilebilir her şey iyi olurdu. Ancak, kıza bakıldığında sanki zehir yemiş gibiydi. Bir yakınma ifadesi takındı, gözleri sulandı ve ağlayacakmış gibiydi.
Yun Che çaresizce somurttu ve yeniden Gökyüzü Zehir Sedefiini aradı. En sonunda Cang Yue'nin bizzat onun için yaptığı bir parça gül keki buldu... Cang Yue'nin yaptığı gül kekini gören Yun Che bir süre kendinden geçti ve ardından keki neredeyse geri koyuyordu ancak kızın yüzünü görünce yine de eline koydu: "Pekala, daha önceki bisküvi belki ağız tadına uymuyor olabilirdi ama bunun adı gül keki. Bu tatlı ve lezzetli. Kesinlikle seveceksin."
"Tatlı? Lezzetli? Gerçekten mi? Biraz hoş değilmiş gibi kokuyor." Kız gül kekini aldı ve avucu kadar büyük olan keke şüphe ile baktı. Demin bisküvi sayesinde öğrendiği 'ders' nedeniyle çok aç ola bile dikkatli olmasını ve sadece küçük bir ısırık almasını sağladı.
"Puuu... Wah! İğrenç!!!"
Kız yeniden ağzındakileri tükürdü ve gül keki bile yere düştü. Yun Che hızlıca ilerleyip onu topladı. Acı dolu bir bakış ile yüzeyindeki tozu üflemeye başladı ve onu tekrar depoladı. Kızın yüzüne bakınca açıkça bunu iğrenç bulduğu anlaşılıyordu. Lezzetli gül keki onun güzel küçük yüzünün acı çekmesine neden olmuştu. Yun Che çaresizce sordu: "Yoksa... Sadece et mi yiyorsun?"
Bisküvi yemiyor... Muhtemelen sadece et yemeyi seviyordu.
"Et... O ne, yenilebilir mi? Lezzetli mi?"
Yun Che bir parça tütsülü pastırma çıkardı ve kıza attı: "Bunu yemeyi dene bakalım..."
Kız tütsülü pastırmayı aldı, hafifçe küçük burnu ile kokladı... Bu sefer ısırmadan bile bir 'woosh' ile birlikte tütsülü pastırmayı uzağa attı: "Wuaaaaaaahhhhh! Çok kokuyor! İğrenç kokuyor! Bu şeyi yemek istemiyorum!"
"…Peki... Ne yemek istiyorsun?"
"Lezzetli bir şey yemek istiyorum!!!"
"Lezzetli bir şey... O ne?"
"Lezzetli bir şey... Ben sadece lezzetli bir şey yemek istiyorum!"
“…”
---------------ÇEVİRMEN NOTU-----------
Kız manyak ya ???? Neler çektirecek acaba? ????
Kız yemek beğenecek mi? Kızın olayı ne? Gerçekten zombi mi? Jasmine neler diyecek? Merak mı ediyorsunuz? O zaman... Bekleyin, okuyun ve öğrenin :D
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..