Bölüm 508: 25 Yıl Önce
"İyi çocuk..." Mu Yurou usulca mırıldanırken Yun Che'yi destekledi. Gözleri tamamen pusluydu ve gözyaşları anında aktı.
"Ah!" Annesinin ağladığını gören Yun Xiao şok oldu ve hızlıca ileri atıldı: "Anne, ne oldu? Bu neşeli bir durum, neden aniden ağlıyorsun?"
Mu Yurou kafasını salladı ve gözyaşlarını eli ile silmeyi denedi ama gözyaşları akmayı kesmiyordu ve gözleri hızlıca tamamen kızarmıştı. Duygu ile boğulmuş bir şekildeki sesiyle konuştu. "İyiyim. Belki de başka bir çocuğum olduğundan şu an çok mutluyum..."
Yun Che ona 'anne' dediğinde onun kalbi şiddetlice sallanmıştı ve gözyaşları kontrolsüzce akmıştı; o bile bunun nedenini açıklayamıyordu.
"Ah, annenin en eşsiz karakteristik özelliği ağlamaya bayılması. Küçükken her iki günde bir ağlar ve her üç günde bir de feryat ederdi. Anne olduktan sonra bile ağlamayı sevme huyunu korudu. Hoho..." Yun Qinghong gülerken kafasını çevirip Mu Yuro’ya ilgi ve sevgi dolu bir bakış attı. Yun Che 'küçüklüğümde ailem beni terk etti' lafını söylediğinde onun kalbinde ne hissettiğini tahmin edebiliyordu... Bu yıllarda o ne zaman o çocuğu düşünse gözyaşları yağmur gibi yağıyordu.
Mu Yurou gözyaşlarını sildi ve yüzünü Yun Qinghong'a çevirdi. Hafif bir somurtma ile konuştu: "Ben Yun Che'nin annesi oldum ama sen onun önünde benimle dalga geçiyorsun. Xiao'er ve Che'er gidene kadar bekle ardından seninle nasıl ilgileneceğimi göreceksin... Che'er onun sözlerine inanma, ben sadece çok mutluyum. Hadi, kalk."
Yun Qinghong omuzlarını gerdi ve af dileyen bir sesle konuştu: "Bizim bir oğlumuz daha var. Bu mutlu bir an. Ne olursa olsun biraz içmeliyiz. Che'er bugün bir şey yemedin, acıkmış olmalısın. Hadi, bu yaşlı adamın şişene kadar içmesine izin verin, hahahaha!"
(ÇN: Adam ilk kez haha diye güldü lan ???? Hoho dedikçe noel baba olarak hayal ediyorum adamı.)
(FN: Yazar yanlış şeyetmiştir düzelir birazdan :D)
Yun Qinghong çekingen olmayan bir şekilde güldü ve aşırı güzel bir ruh hali olduğu açıktı. Ama Yun Che kafasını salladı ve cevapladı: "Babam istediği sürece memnuniyetle eşlik ederim. Ancak şu anda daha önemli bir mesele ile ilgilenmeliyiz ve o da sizin bedeninizde olan soğuk zehir. Özellikle de annemde kalan soğuk zehir... Bu şu anda çok acil bir mesele. İlk önce bedeninizdeki soğuk zehri çıkarmama izin verin."
"Sen zaten çok yoruldun. Kendini zorlama, ben iyiyim. Soğuk zehri kaldırma işlemiyle yarın ilgileniriz." Mu Yurou nazik bir sesle konuştu.
Ama Yun Che tereddütsüzce kafasını salladı: "Bu annemin sağlığı ve güvenliğini ilgilendiren büyük bir mesele, tedaviyi ertelemek istemiyorum."
Yun Qinghong nazikçe başıyla onayladı: "Che'er zihinsel gücünün çoğunu yenilemiş gözüküyor ve dedikleri inkâr edilemez. Pekâlâ! Che'er'in önerisini yapalım."
"Yun Xiao, neden öncelikle dinlenmiyorsun. Sen de yaralısın ve tüm gün boyunca koşuşturdun. Eğer erkenden dinlenmezsen yaraların istikrarlı olmamasının yanında daha da kötüleşebilir." Yun Che ciddi bir ifade ile konuştu.
Yun Xiao aslında yaralarının bedenine verdiği strese tüm bu zaman boyunca katlanıyordu. Bu meseleyi zorlamadı. Yun Che'ye aşırı büyük bir güven duyduğu gerçeği nedeniyle onayladı ve cevapladı: "Pekâlâ, o zaman dinleneceğim. Ağabey, annemi ve babamı senin ellerine bırakıyorum."
Yun Xiao ayrıldığında Yun Che daha fazla oyalanmadı ve hızlıca Mu Yurou'nun bedenindeki soğuk zehri dağıtma sürecine başladı. Mu Yurou'nun düz oturmasını söyledi ardından Yun Xiao'nun getirdiği uzun gümüş iğne kutusunu aldı. Bir elinde on uzun iğne tuttu ve parmaklarının hafif bir oynamasıyla birlikte tüm iğneler sessizce uçtu. Onlar Mu Yurou'nun kıyafetlerini kolayca delerek bedenine nüfuz eti.
Yun Che elini iğnelerden kaldırdığında Yun Qinghong'un gözleri zıpladı ve istemsizce ağzını açıp elini yükseltti. Ama ağzından bir ses çıkmadan önce bedeni kasılırken on iğnenin girdiği yerlere şok içinde baktı... Bunlar herhangi bir kaynak uygulayıcının sırtında bulunan on çekirdek akupunktur noktasıydı.
Normal doktorların akupunktur yapabilmesi için öncelikle bu akupunktur noktalarının yerlerini tespit etmek için hastalarının soyunmasını istemenin yanında her bir iğneyi dikkatli ve ihtiyatlı bir şekilde yerleştirirdi. Ama Yun Che onları beden elbiseler ile kaplıyken yapmıştı. Sadece bu da değil, on iğneyi aynı anda yerleştirmişti. Ve her bir iğne tam olarak hedefini vurmuştu... Bu sadece tanrısal bir yetenek olarak açıklanabilirdi.
Yun Che pozisyonunu değiştirmeyi sürdürdü. Sağ elindeki beş parmağı dans ediyor gibiydi ve hayali bir şekilde hareketleniyordu. Kısa bir sürenin ardından Mu Yurou'nun bedenine yüz iğne çoktan girmişti. Tüm bu süreçte o ne bir şey duymuş ne de en ufak bir acı hissetmişti.
Mu Yurou ve Yun Qinghong'un bedenlerindeki soğuk zehir çok derinlere yerleşmişti, yani Yun Che onu temizlemek için doğrudan Gökyüzü Zehir Sedefini kullanamazdı. Bunun yerine gümüş iğneleri bir araç olarak kullanıp bedenin çeşitli yerlerindeki soğuk zehri dışarı çıkarmak için kayak enerjisini kullanmalıydı. Ancak bundan sonra Gökyüzü Zehir Sedefini kullanarak soğuk zehri hızlıca temizleyebilirdi. Üstelik bu yöntemi sözlerle tarif etmesi çok kolay olsa da uygulamaya koyması kıyaslanamayacak kadar yavaş ve zordu.
Tüm iğneleri yerleştirdikten sonra yun Che Mu Yuoru'nun arkasına oturdu. Avucunu onun sırtının ortasına bastırırken yavaşça ve nazikçe kaynak enerjisini ona aktardı.
Yun Qinghong ayrılmadı ve bunun yerine Yun Che'nin yaptığı her harekete ve Mu Yurou'nun her bir ufak değişikliğine şahit oldu. Çok sayıda ünlü dahi doktorların yok edemediği ve imkansız olarak düşündüğü soğuk zehri Yun Che'nin nasıl yok edeceğini görmek istiyordu.
Dört saatlik sessizliğin ardından yüz dokuz gümüş iğnede derin bir mavi renk yavaşça ortaya çıktı... Bu derin mavi renk donuktu ama bakıldığında birinin tüm bedeninin ürpermesine neden olacak bir tür dehşet ile doluydu. Yun Qinghong'un bakışları dondu ve hafif bir iç çekmeden edemedi: "Bu gerçekten..."
Bu sözleri mırıldandıktan sonra Yun Che'yi rahatsız etmemek için hemen sessizleşti. O anda Yun Che gözlerini açtı ve konuştu: "Bu doğru, bu annemin bedenindeki soğuk zehir."
Konuşmayı bitirdikten sonra Yun Che avucunu Mu Yurou'nun bedeninden çekti. Çektiği an o yeşil bir ışık ile parladı. Aniden derin mavi renk tamamen yok oldu. Zehir en ufak iz kalmayacak şekilde temizlendi. Buna karşın, Mu Yurou'nun gözleri kapalıyken uykuya dalmış gibiydi.
"Bu çoktan başardığın anlamına mı geliyor?" Yun Qinghong heyecanını dizginlemeye mücadele ederken konuştu.
Yun Che kafasını salladı ve cevapladı: "Henüz değil, çıkarıdığım soğuk zehir bedenindeki küçük bir parçaydı. Annemin bedenine yirmi yıldan fazla zamandır işlemiş olan soğuk zehir çok derinlemesine yayılmış. Açgözlü olup hızlıca davranamayız. Ufak bir kısmını çıkarsam da bu yine de içinde annemin canlılığından bir parça da taşıyordu. Annem canlılığının bir kısmını kaybettiği için yoruldu ve uyuyakaldı. Ama baba endişelenmene gerek yok, bu canlılık kaybı çok ağır değil. Yavaş tempoda devam ettiğimiz sürece annemin bedenine en ufak bir zarar vermeyecek ve kaybettiği canlılığı hızlıca geri kazanacak."
Yirmi yıldan uzun süredir soğuk zehre maruz kaldıkları için ikisi de bu ölümcül soğuk zehre fazlasıyla aşina olmuşlardı. Ve o anda, Yun Qinghong karısının bedenindeki soğuk Yin enerjisinin en azından yüzde yirmi oranında azaldığını açıkça söyleyebiliyordu. Bunun arından Yun Che'ye olan en son şüphesi de havanın içinde yok olmuştu. Geriye kalan şey sadece umut, hayranlık ve sevinç dolu bir kalpti. Yun Che açısından, Yun Qinghong ezici bir minnettarlık ve şaşkınlık tarafından sessizleştirilmişti. O sadece gözleri nemlenirken başıyla ağırca onaylayabiliyordu.
"Baba, biraz nefes almama izin ver. Ardından senin bedenindeki soğuk zehri dağıtma işlemine başlayacağım." Yun Che rahatlamış bir ifade ile konuştu.
"Acelem yok. Kendini bizim için aşırı yorma." Yun Qinghong hafif bir tonda konuştu. Her ne kadar Yun Che'nin onların ailesine karşı bu kadar yardımsever olmasını aşırı şüpheci bulsa da Yun Che’nin içtenliğinden ve onlara karşı olan kalpten endişesinde en ufak bir yalan tespit edemedi.
Kısa bir sessizliğin ardından Yun Che'nin zihinsel enerjisi yarıdan fazla yenilendi. Gözlerini bir kez daha açtı ve aceleyle konuştu: "Baba, annemin kalbinin içinde bir tür büyük hüsran olduğunu hissediyorum. Onun yaraları ve zehri babamınki kadar kötü değil ama fiziksel durumu seninkinden daha ağır. Duygusal eziyet bunun nedenlerinden biridir... Annemi üzen şey... Nedir? Çözebileceğim veya bunu taşımasına yardım edebileceğim bir yol var mı?"
"Ah." Yun Qinghong fazlasıyla uzun bir iç çekti: "Bu uzun bir hikâye. O gerçekten kalbinde bir hüsran taşıyor. Ve bu yirmi küsur yıldır asla kalbinden bir kere bile gülümsemedi."
Yun Qinghong bunun ardından devam etmedi. Yun Che istemsizce dudaklarını ısırdı. Ardından nazik bir ton ile konuştu: "Ben Şeytan İmparatorluk Şehrine yeni gelsem de çoktan Yun Xiao'nun sizin öz oğlunuz olmadığı hakkında dedikodular duydum... Bu doğru mu? Ben sadece merak ediyorum ve aynı zamanda Yun Xiao'nun adına kızıyorum. Yakışıksız bir soru sorduysam lütfen bundan dolayı alınmayın, baba."
Yun Qinghong kafasını salladı ve donukça güldü: "Bu mesele aslında tüm hayali Şeytan Ülkesi tarafından biliniyor. Benim önümde bunu söylemenin yakışıksızlığı yok." Bir anlığına dururken tereddüt etti. Hızlıca bir karar verdi ve hüsranını yansıtan sesiyle devam etti: "Belki de içimi dökeceğim birini bulmalıyım. Xiao'er çoktan yetişkin oldu ama ondan her zaman sakladığımız bazı şeyler var. Ancak onun hayat ve kökeni ile ilgili olduğundan bilmesi gerek. Biz sadece onunla konuşacak uygun bir zaman bulamadık... Sen ve Xiao'er yeminli kardeş oldunuz ve gelecekte ona büyük bir yardımcı olacaksın. Belki de ilk olarak sana anlatmalıyım, bu uzun vadede Xiao'er için daha iyi olur."
Yun Che kafasını kaldırdı: "Babamın dediği..."
Yun Qinghong nazikçe konuştu: "Söylentilerdeki gibi. Xiao'er, o... Gerçekten bizim öz oğlumuz değil."
(Ç.N: Biliyoz Yun Amca. Sen rahat ol ???? )
Yun Che, “…”
"Onun Kaynak Gökyüzü Kıtasından geldiği hakkındaki söylentileri de duyduğunu düşünüyorum... Bu söylenti de doğru." Yun Qinghong yandan Yun Che’ye baktı ve tepkisini izledi. Yun Che'ye bunları söylemesi kesinlikle acelecilik ile yapılmamıştı. Hayali Şeytan Ülkesindekiler Kaynak Gökyüzü Kıtasındaki kişilere karşı derin bir nefret besliyorlardı. Yun Xiao'nun Kaynak Gökyüzü Kıtasından olduğu bir gün açığa çıkacaktı... Gerçeğin çoğunu çoktan bulan insanlar da vardı. Yun Che ve Yun Xiao yeni yeminli kardeş olmuşlardı. Eğer o da Kaynak Gökyüzü Kıtasındaki kişilere karşı kötü niyet taşıyorsa onun şimdi bilmesi gelecekte bilmesinden iyi olacaktı.
Ama hemen Yun Che’nin bunu biraz bile önemsemediğini fark etti. Bunun yerine doğrudan sordu: "Yun Xiao, sizin Kaynak Gökyüzü Kıtasından aldığınız bir bebek olabilir mi?”
Yun Qinghong kafasını salladı ve doğrudan pencerenin dışına bakarken bakışları sislendi ve uzaklaştı, unutamadığı zamanlardan hatıraları hatırladı: "Yirmi beş yıl önce annen ve ben Yun Ailesinin gizli aletini kullanarak kayıp babamı bulmak için Kaynak Gökyüzü Kıtasına yolculuk yaptık. Tüm elimizdekiler ile oynamaya karar verdik ve Kaynak Gökyüzü Kıtasına girdik."
"Kaynak Gökyüzü Kıtasında Kudretli Cennetsel Kılıç Bölgesi adlı bir yere sızmayı denedik ama düşmanlar tarafından keşfedildik. Gücümüz ve etkimiz orada yetersizdi, bu nedenle kaçmaktan başka seçeneğimiz yoktu. Kaçışımız sırasında Kaynak Kulpumun ruh istilası yeteneğini kullandım ve babamın Kudretli Cennetsel Kılıç Bölgesi üyelerinden biri tarafından öldürülmediğini ve bunun yerine gizlice kaynak Gökyüzü Kıtasının Yedi Ulusundan biri olan Mavi Rüzgâr Ülkesinin içindeki Cennetsel Kılıç Villası isimli bir yerde kilitli olduğunu öğrendim. Bu nedenle Kudretli Cennetsel Kılıç Bölgesinin takibinden kaçtık ve büyük bir mesafeyi geçerek Mavi Rüzgâr Ülkesine geldik.
"Ve Mavi Rüzgâr Ülkesine geldiğimizden sonra... Hayatım boyunca sahip olduğum en iyi kardeşi tanıdım."
Yun Che, “…”
"… Mavi Rüzgâr Ülkesinin doğu bölgesinde şehirden uzak olmayan Yüzen Bulut Şehri diye bir yer var." Her ne kadar yirmi yıl geçse de 'Yüzen Bulut Şehri' ismi onun kalbinde hala işliydi: "Onunla benim karşılaşmam tamamen tesadüftü. Çalışmak için dışarı yolculuk yaptığında ve bir grup kötü adam bir kıza saldırdığında o tereddütsüzce onun için orada durdu ama kaynak gücü çok yüksek değildi ve onlar sayıca çok avantajlıydı, bu nedenle hızlıca haydutlar tarafından yenildiği bir duruma düştü... Annen ve ben Kaynak Gökyüzü Kıtasındayken çok dikkatli davranıyorduk ve başkalarının işine burnumuzu sokmuyorduk. Ama o adamın yenildikten ve haydutların kılıcının altındayken inatçı ve boyun eğmez karakterine şahit olduğumda dayanamadım ve karışarak o haydutları bozguna uğrattım."
"Ve bu... Kıdemlinin ismi neydi..." Yun Che mümkün olan en sakin tonuyla konuştu.
"Onun ismi Xiao Ying idi."
Yun Che “…”
"Bu onunla tanışma şeklimizdi ve bir süre konuştuktan sonra her ne kadar kaynak gücü zayıf olsa da dürüstlük ile dolu olduğunu, sabit ve boyun eğmez bir karaktere sahip olduğunu keşfettim. Böyle bir adamı sevmemek imkânsızdı. Üstelik onun mizacı benimkine oldukça benziyordu. Başlangıçta sadece yoldan geçen birini kurtardığımı düşünmüştüm ama konuştuktan sonra daha erken tanışmadığımız için yoğun bir pişmanlık hissettim. O anda Yurou yaralıydı ve ben de Xiao Ying'e ikimizin takip edildiğini ve her an büyük bir tehlike ile karşılaşabileceğimizi söyledim. Ancak o bize karşı en ufak bir kabullenememe göstermedi ve bunun yerine saklanıp kendimize gelecek aşırı iyi bir yer buldu."
"Yurou'nun yaralarının iyileştiği sürede Xiao Ying her gün bizi ziyaret etti. Ve istisnasız her gün bize iyi bir şarap ile iyi yiyecekler getirdi. Bana kaynak yolu ile ilgili sorular sordu ve ben de ona Kaynak Gökyüzü Kıtası hakkında sorular sordum. Zaman geçtikçe biz birbirimize aşırı uyumlu hissettik ve çok geçmeden ayın altında yemin ederek yeminli kardeş olduk."
Yun Qinghong uzun bir iç çekti: "Ben, Yun Qinghong, hayatımda sahip olduğum en yakın ve en samimi arkadaşın aslında en çok nefret edilen Kaynak Gökyüzü Kıtasından olacağını asla hayal etmemiştim."
"O yerde üç ay kaldık. Ve bu üç aylık sürede Yurou beklenmedik bir şekilde hamile kaldı... O zaman annen ve ben bunu bilmiyorduk. Yurou tamamen iyileştiğinde Xiao Ying'e veda ettik ve bizzat bizim için çizdiği haritayı alarak babamın kilitli olduğu Cenetsel Kılıç Villasına gittik."
"Ama orada uzun süredir bir tuzağın olduğunu beklememiştik, onlar sadece bizim gelmemizi bekliyorlardı. Biz Cennetsel Kılıç Villasına yaklaştıkça Kudretli Cennetsel Kılıç Bölgesinin güçlü bireyleri tarafından çevrilip saldırıya uğradık. Bize saldıranlar zirve seviyeli uzmanlardı. Annen ve ben en sonunda kaçmayı başarsak da yaralanmıştık... Bunun ardından durmaksızın Kudretli Cennetsel Kılıç Bölgesi tarafından takip edildik."
"Ama tabii ki annen ve ben kesinlikle zayıf değildik ve Kaynak Gökyüzü Kıtasında bizi alıkoyacak sadece birkaç birey vardı. Her ne kadar onların takibi bizi zor bir duruma düşürse de bizi öldürmek için yeterli değildi. Ancak birkaç ay sonra Kudretli Cennetsel Kılıç Villasının yanında bir grup insan daha bizi takip etmeye başladı. Bizi hazırlıksız yakaladılar ve onların zehirli formasyonuna düşerek bu zehre maruz kaldık. İkimizin bedeni de kaynak enerjisi ile defedilemeyen bu zehir tarafından istila edildi... O ölümcül zehir şu an hala bedenlerimizde bulunuyor."
"O zaman, Yurou'nun hamile olduğu belli olmaya çoktan başlamıştı ve çocuk taşıdığını biliyordu. Ölümcül zehrin rahmindeki çocuğa zarar vermemesi için zehri kendi organlarına yönlendirmek için elinden geleni yaptı ve altı ay boyunca gece gündüz kalp delici bir acıya katlandı..."
Yun Che: "!!!"
----------ÇEVİRMERN NOTU---------
Ana yüreği diyecek bir şey yok ????
Hikayenin devamı nasıl olacak? Neler öğrenilecek? Neler yaşanacak? Merak mı ediyorsunuz? O zaman... Bekleyin, okuyun ve öğrenin ????
Fullbringer Notu: Vay ınısını.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..