1. Bölüm: Katliam

avatar
1834 3

Age Traveler - 1. Bölüm: Katliam


Bir insan ne zaman kaybeder? 

Onurunu hiçe sayacak şeyler yaptığında mı? 

Koruması gereken değerleri yitirdiğinde mi? 

Vicdanından yoksun kaldığında mı? 

Elini kana buladığında mı? 


Harang bunların tamamını yaşamış birisi olarak şu an yerde yatıyor. Acaba kazandı mı yoksa kayıp mı etti? 


Cansız bedenini yıkayan yağmurlar bulutların çekilmesiyle ve güneşin Gökyüzü Yıldırım kıtasını kavurmaya başlamasıyla buharlaşıp gökyüzüne yükseldiğinde Harang' ın ruhunu da beraberinde götürecekler mi? 


Bunu bilmiyoruz. 

Bildiğimiz tek şey Ulu Yıldırım Ejderhası tarikatının en güçlü savaşçısı olan Harang' ı birilerinin hafife aldığı. 


Tarikatın gönderdiği gizli bir görev sebebiyle ortada olmamasını fırsat bilen düşman tarikatlar hain köpekler gibi sırtından vurdu onu. Anne babası ve kız kardeşini öldürüp onu yıkmayı, acı bir çılgınlığa sürüklenip yitip gitmesini planlamışlardı. Harang eve döndüğünde bulduğu manzara ile ilk karşılaştığı an ki duruşu ve psikolojisi ile zaten bu planı bozmuştu. 


Çıldırmadı, en azından onların beklediği gibi. 

Yitip gitmeye de hiç niyeti yoktu. 


Kız kardeşlerinden geriye kalam et yığınını toparladı ifadesiz berbat bir surat ile, parçaları gömdüğü mezarlara yerleştirdi, usulca ve saygıyla. Önce son gorevini yerine getirdi utanç içinde, koruyamadığı ailesine karşı. 


Tarikat? 


Uğruna canı pahasına mücadele ettiği davanın sahipleri? 


Onu göreve gönderdiklerinde ailesinin güvenliğinden de sorumlu olması gerekenler? 


Hiç kimse ortada yoktu, görev teslime de gelmemişlerdi. Harang tarikatın gizli mabedinde yalnızlık ile baş başa kalmıştı başka bir şey ile değil. Ordan da garipliği sezip evine döndüğünde çocukluk anılarıyla dolu evin ailesinin kanıyla ve organları ile yeniden dekore edildiğini görmüştü. 


"Hepsi işin içinde" dedi annesinin toprağını severken. Babasının mezarına yüzünü çeviremiyordu utancından. Kız kardeşinin de toprağını sevdi tüm defin işlemleri ve ritüeller bittikten sonra. 

"Hepsi işin içinde" 


Banyoda kendisine bakıyordu, kıyafetlerini çıkardı. Tarikatın geleneği saçlarını bıçakla hallice kısa kılıcı ile kesti, göğsünde ki Ulu Yıldırım Ejderhası dövmesini aynı kılıç ile keserek attı. 


Ne akan kan, ne canından giden can, hiçbir şey gözlerini yaşartmadı. 


O andan itibaren de kimsenin gözünün yaşına bakmadı. 


Herkes birşeyler de iyidir, kimisi kumarda iyidir, kimisi sekste, kimisi aşçılıkta, kimisi sanatta. Harang' da öldürmekte iyiydi, en iyi olduğu şeyi en yüksek motivasyonla yapmasına sebep olanlar oturup izlediler gün be gün. Kıta kan gölüne dönerken çaresizce saklandılar, kaçacak delik aradılar, Harang' ın başına ödül koydular, ordular kurdular hatta çukurlarından yağdırdıkları emirlerle. 


Nafile… 


Harang önce kendi tarikatından başladı, önce reisleri buldu, o kabahatlerini kabullenmeyip özür dilemek yerine fellik fellik kaçan reisler tattı Harang' ın kılıcının tadını. Sonra da onların soyları, sonra da onların destekçileri. 


Harang' ın kılıcı kanla yıkandıkça rengi daha da kızıla çalıp parlayan bir güce kavuşuyordu. 


Kan fedası… 


Artık sadece kılıcı savurması ile bile on metrelerce alanda ki herşey ortadan ikiye ayrılıyordu. 


Harang asıl kontrolü düşman tarikatlara saldırmaya başladığında yitirdi, artık yemiyor içmiyor uyumuyor sadece öldürüyordu. 


Kılıcı da deştikçe keskinleşiyor, keskinleştikçe güçleniyor, güçlendikçe de sıradan bir kılıç olmaktan çıkıp bir felaket getirene dönüşüyordu. 


Savaş makineleri icatları ile meşhur olan Metal Kaplan tarikatının bölgesini düşürmesi sadece birkaç saatini aldı Harang' ın. Tüm o savaş makineleri uçan metal kuşlar ve toprağın altından çıkan dev parlak fareler, onları kullananlar ve icat edenler, onlara emir yağdıran reisler ve mahiyetlerindeki fahişeler, onların çocukları… 


Bazılarını vahşice öldürüyordu, bazılarını ise merhametli bir keskin ölümcül darbe ile. Bazılarının kanından içiyordu kininden, bazılarını ise elleri ile görmüyordu. Reislerin evlerini kendi ailesini bulduğu gibi yapıyordu, hepsini paramparça edip organları evi dekore etmek için kullanıyordu. Bunları yaparkende bu sahneleri meşru ve gayrimeşru oğulları ve kızlarına izletiyordu, sonra da onları da katlediyordu. 


En nihayetinde Metal Kaplan tarikatının hepsi birkaç saat içerisinde geberdiler. 


Artık Harang intikamı geçmiş, yaşadığı kıtayı evreni ve her şeyi lanetlemeye, kesmeye yemin içmiş bir şeytana dönüşmeye başlamıştı. Kılıç kan istiyor, Harang' da kana doymuyordu. 


Tarikatlar öldü… 


İnsanlar öldü… 


Hayvanlar öldü… 


Ona ihanet edenler öldü, karşı koyanlar öldü, ondan kaçanlar öldü, ondan saklananlar öldü, Harang ve kılıç tüm kıtayı ortadan ikiye kesti neredeyse. 


Kıta bile öldü… 


Peki Harang? 


Geriye kalan son sekiz savaşçıyı arıyordu, Sekiz Gözlü Kutsal Örümcek Tarikatı' nın efsanevi katilleri. 


Hiçbir yerde karşısına çıkmamışlardı ta ki son ana kadar. 


Sekiz savaşçı bir feda büyüsü ile Harang' ınkine denk bir kılıç yapmışlardı, yedi savaşçı bu kılıç için canını feda etmiş tüm güçlerini sekizinci savaşçıya aktarmışlardı. 


Harang en son sekiz ile karşılaştı. 


Akarsuların da kan akan, toprağı irinden çamura bulanmış Gökyüzü Yıldırım Kıtasını tanrılar yağmurlarla yıkayıp arındırmaya çalışıyordu. Bu kutsal yağmurun altında Harang son kalan sekizinci savaşçı ile karşılaştı. 


"Son savaş" dedi içinden, artık bu kadar ölümün içinde olmak kendi ölümüne de susatmıştı. 


Sekiz ona doğru koşmaya başladı, elindeki kılıç buz mavisi parıldıyordu. 


Harang' da sekize doğru koşuyordu, kıpkırmızı alevler saçan kılıcı ile. 


Tek bir darbe… 


Kıta çalkalandı, depremler, heyelanlar ve yarınlardan dışarı sızan magma… 


Tek bir darbe… 


Birbirine aynı güçle çarpan kılıçlar paramparça oldu, Harang sekizin kılıcının parçaları ile delik deşik olurken, sekiz de Harang' ın kılıcının parçaları ile delik deşik oldu. 


Yine de ilk ölen sekiz oldu ve Harang bunu kafasını kaldırdığında gördü. 


Başını tekrar yasladı toprağa, kıyamet herşeyi yutmak isteyen azgın bir canavar gibi geziyordu kıtada, yağmurlar çaresizce Harang' ın parçalanmış yüzünü ve vücudunu yıkıyordu. 


Harang ise gülümsüyordu. 


Gülüşü dondu ve yüzü kasıldı, son nefesi ağzından kanlı bir köpük gibi çıktı. 


Bir insan ne zaman kaybeder? 

Onurunu hiçe sayacak şeyler yaptığında mı? 

Koruması gereken değerleri yitirdiğinde mi? 

Vicdanından yoksun kaldığında mı? 

Elini kana buladığında mı? 


Harang bunların tamamını yaşamış birisi olarak şu an yerde yatıyor. Acaba kazandı mı yoksa kayıp mı etti?


Cansız bedenini yıkayan yağmurlar bulutların çekilmesiyle ve güneşin Gökyüzü Yıldırım kıtasını kavurmaya başlamasıyla buharlaşıp gökyüzüne yükseldiğinde Harang' ın ruhunu da beraberinde götürecekler mi? 


Artık bunu biliyoruz… 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr