Artık hatırlayan kimsenin yaşamadığı bu zamanlarda, eski dünyada hüküm sürüp yitip gitmiş bir kıta kabilesinin sözü vardır:
'Köyü tarafından sevilmeyen çocuk, sonunda o sevgi sıcaklığını hissetmek için köyünü yakar…'
İnsan yüreğine neyin hükmettiğini bilmeden atılacak her adım, sizi nereye götüreceğini bilmediğiniz bir yola çıkartır, ne güneş ne de ay ışığı aydınlatmaz bu yolun karanlığını.
Gökyüzü Yıldırım Kıtasına olanlar bu sefer tanrıların işi değildi, aksine tanrılar bile engel olamamıştı.
Şu anda yapabildikleri tek şey kıta da ki her bir kare toprağın kızıla dönmüş rengini sanki ağlayan bulutlarla arındırmaya çalışmaktı.
Yeryüzünde esen her bir esinti, yaşayan birisi olsaydı eğer kan kokusundan kusmasını sağlardı, her bir adım atışında ise yerlerde bulunan organların etrafa saçılmış cesetlerin nasıl acı çektiğini hissederdi.
Hani derler ya ölüm korkusu diye, işte yerde yatan her parçalanmış ceset o korkuyu hissetmeye zamanları kalmadan ölümün ta kendisini yaşamışlardı.
Harang' ı bu olaya sürükleyenler kendi tarikatından başkaları değildi, lakin bilmiyorlardı ki ailesini elinden aldıklarında kendi kanlarında yıkanacaklarını, tarih bunu her zaman göstermiştir.
Çağlar yıkılıp yeni düzenler kurulur, gücü elinde tutanlar kanla iktidarlarını korur ama bilmedikleri şudur; 'Sevgidir insana hükmeden'
Ve yanılıyor ki elinden alındığında güçsüz düşürmez bu insanı…
Ve anladıklarında artık gerçeği çok geçtir, bir adamın kararmış yüreğinde attıkları adımlarla yollarını kaybetmişlerdir.
Harang' a ihanet edenlerde bilmiyordu güce çok fazla tamah ettikleri için, gözlerini bürümüştü güç, zenginlik ve saygınlık.
Şu anda gücü elinde tutan ise Harang' idi ve ailesine yapılanlara karşın tüm kıtada kanla iktidarını kurmuştu.
O anda Harang.
Gökyüzü Yıldırım Kıtası, göğsünden söktüğü kalbini tanrılara kaldırıp yemin eden bir adamın çığlıkları ile yıkılırken, öfkesi zincirlerinden kurtulmuş, kini akılları zehirlemiş, aldığı her nefeste omuzlarında dünyayı taşıyan Atlas'a biçileni kabullenmişti.
Bu yıkımın öyküsüdür; güce tamah edenlerin…
Yeniden doğuşun öyküsüdür; kayıpların ve yerine konulanların…
Başlangıcın öyküsüdür; kainatın günleri devir edip, sancıları dindirişinin…
Ahir zaman göstermiştir içerisinde yaşayan nice kahramanlar.
Onlarında bazıları kötü, bazıları ise kahramanlıkları ile hatırlanır, Harang ise yaşadıklarını bilmeyenler yüzünden kötü hatırlanacaktı, eğer ki ismi tarih kitaplarında geçerse.
Zamanmıydı insanları ölümlerine sürükleyen, yoksa hiçbir zaman gerçekleşmeyecek hayallerimi? Bence bu konu tartışılır.
Harang kızıla dönmüş toprağın üzerinde hareketsiz bir şekilde yatıyordu, ve artık nice zamanlar geçmeye devam etse de yatacaktı, kıtada ki son çarpışmasında kendisine verdiği intikam yeminini tamamlamıştı, aynı zamanda ise son nefesini vermişti, ama son bir kişi bile kalmayana kadar ölümlerini izlemişti.
Olayların üzerinden günler, aylar, yıllar hatta asırlar geçti.
Harang' ın bedeni yitip gitmişti geriye kalan tek şey cılız bir iskeletten başka bir şey değildi.
Ve Harang bunun oluşunu her bir gün izlemişti, izlemeye devam ediyordu, tanrılar sanki Harang' ın yaptığı her bir şey için cezalandırıyordu, bedenk yitip gitse bile ruhunun yitip gitmesine izin vermemişlerdi.
Lakin o güne kadar…
Bazı yaralar asla kapanmaz ama eski günlerden bir tat her şeyi doğru kılar demiş bir bilge…
Bize düşen buna tanık olmak… Çünkü yaşam tam olarak budur işte…
Fırtınadan geriye kalan nedir?
Sessizlik ve huzur..
Kimbilir?
Belki Harang için bile..
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..