Yeni bir günün sabahına yağmurlu bir hava ile uyanmıştım, havanın kapalı olması kasvetli bir ortam oluşturuyordu. Diğer odada Clara teyze kahvaltı hazırlıyordu, Çayın fokurtusu ve ateşin sesi kulaklarıma geliyordu, eskimeye yüz tutmuş koltuğumdan kalktım ve eski çatlak bir pencereden dışarıya baktım, kabiledeki insanların evlerine giderek yağmurdan kaçışını kuşların yağmurdan korunmak için ağaç yapraklarının altına sığınmasını, toprağın ıslanışını ve gökyüzünden yere inen kızgın yıldırımları görüyordum. Kurtların göklere isyan edercesine ulumaları kulaklarıma çalınıyordu, o sırada yağmurdan ıslanmış bir şekilde eve giren Siyon amcanın ellerinde yağmurdan ıslanmasını istemediği için sakladığı ağaç dalları vardı, ayağa kalkıp boyası kurumuş dökülmek üzere olan demir bir kova da ellerimi ve yüzümü yıkadım ellerim ve yüzüm yağmurun soğuttu hava ve suyun soğukluğu ile adeta uyuşmuştu, o anda ne zaman gittiğimi hatırlamıyorum sobanın yanına ilişmiş kendimi ısıtırken buldum. Diğer yandan Clara teyze kahvaltı için ekmek dilimliyordu, Siyon amca ise getirdiği calıları iki gözlü sobaya sıkıştırıyordu sönmemesi için, yağmur ile ıslanmış halde havanın soğukluğundan üşümüştü Siyon amca. Evin eski olmasından dolayı evin çatısında ki çatlak kısımdan yağmur suları yere damlıyor ve ıslatıyordu, artık kahvaltı hazırlanmıştı tatsız ekmek ve biraz ısıtılmış pirinç ile karnımızı doyurmaya çalışıyorduk, öğlen sonuna kadar yağmur toprağı doyurmuş ve dinmişti. 

Üçü hala kahvaltı masasında otururken Siyon söze girdi. 

"Evladım bugün ailen için anıt yapacağız unutmadın degilmi?" 

"Nasıl unuturum Siyon amca!" 

"Ben sabah erkenden kalkıp oduncu Stev amcan ile konuştum, bir şeyler hazırlayacak kahvaltıdan sonra onları al gel, hemde kabileyi öğrenmiş olursun." 

"Peki Siyon amca." 

İkilinin çok iyi anlaşmasına Clara çok sevinmişti, bundan sonra onlarla yaşayacaktı sonuçta Harang. 

"Siyon amca bu zamana kadar ben kendi kabilemin dışına hiç çıkmadım bana dünyayı anlatırmısın?" 

"Tabi ki anlatırım." 

Kısa bir süre nereden başlasam diye düşünen Siyon daha sonra söze girdi. 

"Dünya çok büyük evlat bir kutsal kıta ve yedi yan kıtalardan oluşuyor, bunlar dışında iki kıta daha var ama onları en son açıklarım evlat, öncelikle kutsal ve yan kıtaları anlatayım yan kıtalar şöyle; Kızıl Ateş Kıtası, Mor Yıldırım Kıtası, Buzul Fırtına Kıtası, Derin Okyanus Kıtası, Kadim Orman Kıtası, Pubas Kıtası, Gömülmüş Demir Kıtası, en son iki kıtada birer tane kabile var diğer kıtaların her birinde ise dörder tane kabile var evlat. "

Siyon yan kıtaları anlattıktan sonra bir kaç lokma daha pirinç yedikten sonra anlatmaya devam etti. 

" Kadim Orman Kıtasında insanımsılar yaşıyor evlat, tavşan insanlar, kurt insanlar, panter insanlar ve birçoğu savaşmayı hiç sevmezler, çiçek böcek doğa ile ilgili ne varsa severler. Lakin tam bir savunma uzmanlarıdırlar, kalkanlara, silahlara, hatta bir kabilenin etrafına bile savunma ve saldırı tılsımları yapabilirler. Yaptıkları tılsımları onlara özeldir silahların gücünü kalkan ve zırhların savunmalarını arttırır, başka kimse onların yaptıklarını kopyalayamaz. "

Siyon da her zaman onlarla tanışmak istiyordu, insanımsıları anlatırken heyecanlanmış olacak ki masada ki sıcak su hiç istenmeyen bir yerine döküldü daha kimse olayı anlamadan yerinden fırlamıştı. 

" Aaaahhh uf uf uf ufuuu!"

Hemen odasından üzerinde ki gibi yamalı başka bir pantolonu giyerek kahvaltı masasına geri geldi Siyon. 

"Nerede kalmıştık evlat?"

"En son insanımsıları anlatıyordun amca." 

"Heh doğru devam edeyim, insanımsıların yaptığı tılsımlar onlara özel bu yüzden onların yaşadığı kıtada birtek onlar vardır." 

"Muhteşemler Siyon amca!" 

'Ben bunları eski hayatımdan zaten biliyorum ama yine de dinleyeyim.' 

Siyon bir süre sessiz kaldıktan sonra anlatmaya devam etti. 

"Evlat eğer birgün güzel ekipmanlar yaptırmak istersen Gömülmüş Demir Kıtasına uğra, o kıtada cüceler yaşar demircilik marifetleri ile kimse yarışamaz, dünyanın önde gelen savaşçıları bile onlara yaptırır ekipmanlarını onlarda kıtalarında tek yaşarlar." 

"Kesinlikle birgün yolum düşecek Siyon amca." 

"Kızıl Ateş Kıtası, Mor Yıldırım Kıtası, Buzul Fırtına Kıtası, Derin Okyanus Kıtası, Kadim Orman Kıtası, bunların her birinde ise dörder tane kabile vardır, biz Mor Yıldırım Kıtası, Yıldırım Chi Kabilesiyiz." 

Harang bunların bildiği şeyler olsa da tekrardan dinlemenin faydalı olacağını düşündü, çünkü uzun zaman olmuştu. 

" Evlat iki tane kutsal kıta var demiştim, işte onların arasında güç farkları var ama onlar yedi yan kıtayı birlikte yönetirler, kutsal kıtaların isimleri de Göksel Işık Kıtası ve Gök Zirve Kıtası ancak en güçlüsü Gök Zirve Kıtasıdır, o kıtada daha neler olduğunu bilen kimse yok diğer Göksel Işık Kıtasına gidebilmeninde bir yolu var akademi secmelerine katılmak. "

" Bunların dışında iki kıta vardır, birisi karanlık kpkıta olarak bilinir orada neler döndüğü pek bilinmese de söylentilere göre kutsal kıtalara düşmanlık besleyen kabileler orada yaşıyor bu yüzden o kıtanın adını karanlık kıta koymuşlar, kim bilir daha neler vardır merak etmiyor değilim ama kutsal kıtalar oralara girişleri yasakladı, kim bilir belki bizim iyiliğimiz içindir. " Siyon biraz soluklandıktan sonra tekrardan konuşmaya başladı." Dün gece sana verdiğim parşomeni okudun değil mi? Kendini geliştirmeye devam eder ve üstlere çıkarsan Yüce Ruh Canavarları Kıtası na gitmeye hak kazanırsın evlat, orada kendine bir ruh canavarı bağlama şansın var ama herşey yeteneğine bağlı, bu şekilde dünyayı kısaca anlattım evlat belki bilmediğim bilmediğimiz yerler vardır evlat. "

" Çok teşekkür ederim Siyon amca, bilmediklerini de ben gider bulur ve sana anlatırım. "

'Tabiki de bilmediğin çok yer var Siyon amca, Yedi Ölü Denizler, Çıkmazın Ölüm Mağaraları, Felaket Kanyonları ve daha fazlası.' 

Siyon karşısındaki gencin dediklerini duyduğunda gülmeye başladı, 'Umarım zamanı geldiğinde böyle birşey yapabilirsin evlat.' diye düşündü içinden. 

Zaman neleri gösterir bilinmez ama bu sefer Harang yeni ailesinin öldürülmesine göz yummayacaktı.