Cilt I - Bölüm 6: Kızlar, lütfen gözlerinizi kapatın!

avatar
605 13

Anime Savaşçısı - Cilt I - Bölüm 6: Kızlar, lütfen gözlerinizi kapatın!


***


Ana Karakterin Ağzından; 


Önümde titreyen ve her dediğimi çok dikkatli bir şekilde dinleyen yedi orta yaşlı adama baktım. Hepsinin gözünde ortak bir duygu fazlasıyla belirgindi!


Korku! 


"Herkes planı anladı mı? Peter... Anlat." on dakikadan uzun süredir Sicily'i kaçırma ve kurtarma planının tüm ayrıntılarını anlatıyordum. Onlara ne kadar pürüzsüz davranırlarsa o kadar iyi davranacağımı söyledi. Bu yüzden şüpheleri olsa da korkuları baskın gelmişti. Biliyorlardı ki onları öldürmek için yerimden kalkmama dahi gerek yoktu. Onları korkuya boğar ve delirtebilirdim. Öldürme niyetini asıl gücü buydu. İnsanı içinden kırardı. 


"Evet, efendim. İlk olarak biz hedefi kaçıracağız ve 3. Caddeden koşacağız. Yanında ki korumaları en iyi gizlenen kişi olan Gerald halledecek. Sonrasında açtığınız [Geçit]'ten geçecek ve hedefi gizleyeceğiz. Sonrasında siz kahraman rolünü üstlenecek ve onu kurtaracaksınız. Hedef ve hedefin arkadaşı hariç herkesi öldürme hakkımız var. Ancak hedefe ve arkadaşına bir zarar gelmemeli..." Peter dikkatli bir şekilde anlattı. O kadar dikkatliydi ki Sicily'in ismini bilmesine rağmen kullanmamıştı. Bunu anlayabiliyordum. Korkunun gücü buydu, işte... 


"Evet, doğru anlamışsın! Gerald saldırana kadar komutayı alacak, Parker operasyonu yürütecek. İşleri sonuna kadar yerine düzgün bir şekilde getirmeyi unutmayın..." dedikten sonra şehrin haritasını Parker'a verdim ve oradan ayrıldım. Her şey hazırdı. Şimdi taşların harekete geçmesi gerekiyordu - ki geçmemeye cüret edemezlerdi. 


Yürürken ara sokaklardan birisine geçtim ve [Geçit] açarak hızlıca yeryüzüne gittim. Bir yerlere gitmek için yürümeme gerek yoktu. Hatta uçma büyüsünü dahi kullanabiliyordum. 


Geçitten çıktığım gibi 3. Caddenin sokaklarından birisine bir [Geçit] kurdum ve Sicily'in bulunduğu kafeye gittim. Arada görev panosundan Sicily'in hareketlerine dikkat ediyordum. 


[Sizilien von Claude: Yakın arkadaşı Maria ile birlikte Kahraman Merlin ve Guru Melida ile tanışmak için girişe gelirken, kötü adamlar tarafından yakalanıyor. Ancak kullanıcı bu olayı olay örgüsünü değiştirdiği için yok etti. Sizilien von Claude şuan da Maria ile birlikte bir kafede çayını içiyor. Bu yüzden olması gereken olmadı ve Sizilien kahramanı ile buluşamadı. En yakın zamanda onu kendine aşık et.]


Kafe oldukça şık ve pahalı bir sokaktaydı. Bu yüzden korumalar oldukça sıkı ve güçlüydü. Her birisi düşük seviye şovalyeydi ki bu kadar büyük bir koruma ekibi bir kontluğu korumak için yeterliydi. 


Kafenin ismi 'Nordika' idi. Oldukça garip olsa da içeride ki fiyatlar oldukça pahalı ve fahişti. Sadece zengin ve soylu aileler geliyordu. Bende her ne kadar istemesem de kalan son paralarımla içeriye girdim. 


İçerisi beklediğim gibi oldukça kadınsıydı. Yaprak yeşiline boyanmış duvarların üzerinde açık yeşile çalan noktalar vardı. İçeride daire masalar ve dörder sandalyenin arasına dizilmişti. İçeride yaklaşık on tane masa vardı ve neredeyse hepsi doluydu. Sicily'i aradığımda Maria ile birlikte bir köşede büyük bir zevkle konuştuklarını gördüm. Sicily'i görünce kalbim birkaç saniyeliğine atmayı bırakmıştı. 


Bunun sebebi ona aşık olmuş olmam değildi. 


'Gerçek bir anime kızı ve...' 


Gözlerim daha da aşağıda bulunan iki büyük kavuna indi. 


'Yaşına göre oldukça gelişmiş bir beden. Oh, tanrım... Pek inancım kalmadı ama bunları görebilmeme izin verdiğiniz için teşekkürler.' 


Sapık damgası yememek için etrafı araştırıyormuş gibi yapıyordum. On saniye kadar ayakta bekledim ve Sicily'in yanında ki masalardan birisi boşaldı. İki çift kumru büyük ihtimalle işlerini halletmek için kafeden çıkmışlardı. Her neyse beni ilgilendirmez diyerekten, kimseye kaptırmadan oturdum. 


Oturduğum yer oldukça güzeldi. Arkam Sicily'e dönük olsa da [Arama Büyüsü] ile her şeyi rahat bir şekilde görebiliyordum. Hassiktir. Burnum kanamaya başladı sanırım... 


Oh... Sümükmüş. 


Hastalandım sanırım, ilginç. Etrafa bakınırken güzel olduğunu düşündüğüm, fransız isimlerinin kullanıldığı yiyecekler sipariş ettim. Hepsi en ucuz olanlardı. Garsonun yüzünü ekşittiğini fark ettiğimde orta parmağımı kaldırdım ve onu gönderdim. Sadece kimliği gösterirsem bile sahibin bana burayı teslim etmek için yalvarır... 


Zaman yavaş yavaş geçti ve kafenin etrafını tanıdık auralar kapladı. Hepsi yeteneklerini sergiliyor gibilerdi, auraları ve büyü dalgalanmaları oldukça azdı. İşlerinin ehli oldukları belliydi, bunu ilk kez yapmadıkları da.


Hiçbir şey fark etmedim ve sakince sipariş ettiğim yiyecekleri yedim. O sırada onların harekete geçtiğini anladım. Auralar bir anlığına kaybolmuştu. 


Sicily von Claude'un Ağzından; 


Maria ile Nordika ismi ile bilinen oldukça ünlü bir kafedeydik. Arkadaşlarım önerdiğinden dolayı burayı seçmiştik ki pişmanda değildik. Bir vikont kızı olarak buranın masrafını karşılayabiliyordum. 


"Sicily, büyü akademisi konusunu ne yapacaksın? Ayrıca şu Kurt olayı da var." 


Maria her zaman ki gibi konuşkandı. Söylediği konular çözmeye çalıştığım ancak sürekli başımın ağrıdığı konulardı. Kurt'tan nefret ediyordum, lakin bu nefreti gösteremiyordum. Babam onun babasını altında çalışan birisiydi. Bu yüzden ona karşı gelemez ve babamın işlerini zorlaştıramazdım. 


O sırada kapıdan içeriye mor saçlı ve mor gözlü birisi girdi. Kafeye girdiği gibi gözlerini benim üzerime getirmiş ve derinlemesine incelemişti. Bunu fark etsem de göstermemeye çalıştım. Ancak bir sebepten dolayı bu bakışlardan rahatsız olmamıştım. 


Bir saniye daha baktıktan sonra kafasını çevirdi ve yakınımda ki bir masaya oturdu. Sesini hiç gizlemiyordu, bu yüzden en ucuz yiyecekleri aldığını duyabilmiştim. 


"Hey! Sicily, Sicily!" 


"Heh?" 


Maria benim bakışlarımı takip etti ve tam olarak baktığım çocuğa baktı. Yüzünde arsız ve adi bir gülümseme belirdi. Dirseğiyle beni dürterken dalga geçiyordu. 


"Hey, hey! Yakışıklı çocuk! Kurt bile önünde sıradan kalıyor. Bakışları da durgun ve sakin. Duruşundan bahsetmiyorum bile, yüksek ihtimalle büyük bir ailenin çocuğudur. Evlenmek için iyi bir aday..." 


Asiller için kesin bir şey vardı. O da evlilikti. Ailem bu konuda beni sıkıştırmaya başlamıştı bile, Kurt ile nişanlı olsam da onun yakınında olmak bile beni korkuya boğuyordu. Kirli bakışları beni sevdiğinden değil, egosunu tatmin etmek için elde etmek istediğini gösteriyordu. 


O sırada etrafın bir anda soğuduğunu fark ettim. Nedense aniden bir üşüme vücudumu sarmıştı, hızlıca kafamı yanımda ki korumadan bir şal istemek için çevirdim. Ancak daha bir şey bile söyleyemeden korumanın başsız vücudu yere düştü. Ağzımı bir el kapatırken, kafamı Maria'ya çevirdim. O da benzer bir durumdaydı, benim gibi tutulmuştu. 


Bağırmak istedim ve çırpınmaya çalıştım, ancak anında gözlerim karardı ve bilincimi kaybettim. 


***


Ana karakterimizin ağzından; 


"Gerald işlerini bitirdi. Hızlıca kaçalım!" Parker Sicily'i omuzlarken bağırdı. 


"Anlaşıldı! Everett ve Moverick yolu temizleyin!" Peter Maria'yı omuzladıktan sonra Parker'i takip etmeye başladı. Önlerine çıkan korumalar diğer kişiler tarafından anında katlediliyordu, kafaları vücutlarından ayrılıyor ne olduğunun farkına dahi varamadan canlarından oluyordu. 


O sırada ise ben çayımı zarafetle içiyordum. Auram ile burada ki herkesi anında bayıltmış, plana engel olabilecek kadar güçlü kişileri anında indirmiştim. 


İçimden zaman tutmaya devam ettim ve bir dakika geçince ayağa kalktım. Bu süre içinde her şey tamamlanmış olmalı ve Sicily ile Maria alana götürülmeliydi. Bundan sonra sahneye kahraman çıkıyordu ki bu kahraman bendim.


Önümde bir [Geçit] açtım ve bir adımla içinden geçtim. Kapını ardında ki Merlin ile yaşadığımız ormanın derinliklerinde bir mağara da ortaya çıktım. Bu sefer havada ve uçuyordum. 


Parker ve Peter endişeyle koşuyor ve kızları mağaraya doğru yaklaştırıyordu. Koşan erkeklere bakarken, yüzümde ki korkutucu gülümsemeyi kontrol edememiştim. 


Yedi kişi toplanınca mağaraya girdiler ve kızları uyandırdılar. Basit sözlerle taciz ettiler ve onlar korkutmaya başladılar. Sicily'in ve Maria'nın çığlıklarını duyabiliyordum, büyük ihtimalle çevrede ki insanların dikkatlerini çekmeye çalışıyorlardı. 


***


Greyson Blake'in Ağzından; 


Ne söylemem gerektiğini bilmiyorum. Burada ki tüm arkadaşlarımdan daha güçsüz ve deneyimsizim. Ancak onlardan daha akıllı olduğumu düşünüyordum. Çünkü onlar şimdiden dahi alacakları paranın hayalini kurmuşlardı. 


"Hey! Peter, kızlarla biraz oynasak mı? Oldukça güzeller ve tazeler. Taze kan tatmayalı uzun zaman oldu, biraz rahatlamamız gerektiğini düşünüyorum?" 


Aramızda böyle bir cümleyi kurabilecek kadar sapık ve korkusuz sadece bir kişi vardı; Cone Acre... 


İşe yaramaz bir baronun, işe yaramaz oğluydu. Babası kumar bağımlısıyken, annesi bir kontun gizli metresiydi. Sadece hikayesini dinlemek bile benim midemi bulandırıyordu. Olabildiğince ondan uzak durmamın sebebi de buydu. 


'Acaba neden bu kızı istedi? Ve bizi neden buraya getirdi?' 


Para yüzünden gözüme perde inmemişti. Diğerleri gibi değildim, bir ailem ve bakmam gereken kişiler yoktu. Bu parayı sadece daha iyi ekipmanlar almak ve güzel yiyecekler yemek için alacaktım. Üstelik daha 28 yaşımdaydım, yani oldukça gençtim. Yetenekli birisi olarak geleceğim vardı da... gerekli ekipmanları alınca zaten kaçacaktım bu krallıktan. 


Yanlış hatırlamıyorsam, imparatorluk ordusunu genişletiyordu. Oranın keşif birliğine katılarak kendime bir yer edinebilirim. Yetenekli bir izci olabilirdim. Buna eminim...


"Cone, iğrenç ellerini 'o'nun malına mı sürmek istiyorsun? Yaşamaktan mı sıkıldın?" Peter kaşlarını çattı ve iğrenerek konuştu. O da benzer şeyler düşünüyordu, lakin bunu sesli söylemeye dahi cesareti yoktu. Daha bir saat önce olan şeyi unutmamıştı. 


"Ne var ki? Bir şey olmaması yeterli değil mi? Alt tarafı onunla birlikte olacağız? Hiç mi yapmadın?" Cone omuz silkti ve onun dediklerini umursamadı. Daha önceden kaçırdıkları kadınlara birçok kez tecavüz etmişlerdi. Çünkü yolları çok uzun olmuştu. Rahatlamaları gerekiyordu. Bu insanlardan iğreniyordum, ancak onlara ihtiyacım vardı. 


Umarım müşteri zamanında gelir. 


"Hm?" bir anda mor renkli bir şey fark ettim. Göz yanılması demek istesem de bize doğru uçarak gelen bir şey vardı. Müşteriye hiç benzemiyordu...


Hızlıca ayağa fırladım ve kükredim, "Düşman saldırısı! Müşteriden önce başka birisine yakalandık! Bu o değil! Öldürün!" 


Herkesi öldürme yetkimiz vardı. Ayrıca o kişiden çok korkuyorduk, bu yüzden mantığımız sadece güçlü büyücülerin uçabileceğini unutmuştu. 


Bu yüzden belimde ki kılıcı çekmeye kalktım ancak, aniden bir sızı vücudumu kapladı. Kıpırdayamıyordum, bu his nedense bir anda tanıdık gelmeye başlamıştı. Kafamı çevirdim ve korkuyla titreyen mavi saçlı kıza baktım. Bu kişi hedefimizdi. Müşteri oldukça güçü birisiydi, bu yüzden onu isteyebilirdi. 


Dilimi ısırdım ve korkumu acıyla bastırdım. Gözlerim yaşarsa da hedefe doğru koştum ve onu rehin aldım. Kılıcımı şahdamarına dayamıştım. 


"Yaklaşma! Buradaki kişi; çok güçlü birisinin istediği malı! Ölmek istemiyorsan yaklaşmazsın!" müşteri daha burada değildi. Bu yüzden bu kızı kullanarak onu tehdit edebilir ve bu kişiyle çarpışmasını isteyebilirdim. 


***


Sizilien von Claude'ın Ağzından; 


Her zaman iyi ve terbiyeli bir kız olmuştum. Kurt gibi adi birisiyle evlenmem gerekse dahi, kimseye sesimi çıkarmamıştım. Çocukken okuduğum kitaplarda, yazardı; Kötüler her daim kaybeder, iyiler her zaman kazanır. 


Peki... Neden burada ölümle burun burunayım? 


Boynumda ki soğukluğu hissettikçe gözlerimden akan yaşlara engel olamıyordum. 


"Sicily!" Maria'nın korkuyla haykırdığını duydum. Ancak beni rehine alan kişi onun suratını tekmelemişti. 


Endişelenmemesini söylemeye çalıştım ama ağzımdan hiç bir şey çıkmadı. Korkuyordum. 


Ölmekten, korkuyordum. 


Babamı düşündüm. Yavaşça ilerleyen yaşından dolayı, kırışmaya başlayan yüz hatları. Her zaman beni kılıçtan ve savaştan uzak tutardı. 


Ben ölürsem kararından pişman olur muydu acaba?


'Beni kurtaracak bir kahramana ihtiyacım var!' 


Aklımdan geçenler bunlarken, nedense aklıma kafede bana bakan kişi gözlerimin önüne geldi. Ondan garip bir şeyler hissediyordum, sanki kayıp bir eşyayı bulmuş gibiydim. Kaybettiğim ancak, sonunda bulduğum bir şey gibi... 


Acaba beni sonrasında hatırlayacak mı? 


Her şeyin solduğunu ve ölümü düşünürken, bir anda görmek istediğim şeyi gördüm. Gözlerim titrerken, mağaranın girişinde havada duran gence bakakaldım. 


Soğuk bir şekilde etrafta ki insanlara bakıyordu. Bana bir kere bile bakmamıştı, bu kalbimi kırmış ve korkutmuştu. 


'Kahramanlar sadece peri masallarında olur.' 


Kahramanım olarak düşündüğüm kişi bana bakmamıştı bile. Herkese baktıktan sonra bir anda beni sıkıca tutan ellerin titrediğini ve yavaşça gücünü kaybettiğini fark ettim. Bir kaç saniye sonra kurtulabilirdim. 


Ailemin öğrettiği su büyülerinden birisini fısıldamaya başladım. Ancak stres yüzünden sürekli zihnimde ki görüntü dağılıyor, sözleri yutuyordum. Dişlerimi sıktım ve dudaklarımı oynattım. 


Maria'yı kurtarmalıydım. 


Sözlerimi mırıldanırken, beni tutan kişi bileğimi sıktı ve dikkatimi dağıttı. Kulağımın yanındaki sesleri duyuyordum. 


"Bir kere daha denersen, arkadaşın ölür." beni tehdit etmişti. Hem de en yakın arkadaşımla! 


O sırada gencin derin bir iç çektiğini duydum. Bütün stresimi atan sesi mağarada yankılandı. 


"Kızlar, lütfen gözlerinizi kapatın." 


Eğer kapatmazsam, pişman olacağım bir şey göreceğimden emindim. Bu yüzden ona güvenerek gözlerimi sıkıca yumdum. 


Farkında olmasam da çoktan onu kahramanım olarak görmüştüm bile! 


***


Parker Kallan'ın Ağzından;


Diğerlerinin ne yaptığını anlamamıştım, neler oluyordu? Karıma alacağım kıyafetleri düşünürken, bir genç mağaranın kapısında belirmişti. Hiç bir aura yaymıyor, sıradan bir genç gibi gözüküyordu. Tahminlerime göre 17 yaşlarındaydı. 


Hiç bir şey söylemedi ve sadece yedimize de bir bir baktı. Diğerlerine bakarken, hızlıca kılıcımı çekmiştim bile. Onu bekleyecek kadar çok zamanımız yoktu. Cone aptalı yüzünden zaten tehlikedeydik, eğer mala bir şey olursa kesinlikle ölürdük. 


'O'nun bizi öldürürken, gözlerini kırpacağından şüpheliyim. 


Genç adam gözlerini altı kişide sırasıyla gezdirdi ve son olarak bana baktı. Onun moz gözleri benim üzerime gelince, ruhuma kazınmış o his tekrardan vücudumu sarmıştı. Gözlerimi o gençten ayıramıyordum. 


Karşılaştırılamayacak mor saçları ve mor renkli gözleri vardı. Üzerinde ki kıyafet iyi bir marka olsa da oldukça ucuzdu, bunu biliyordum çünkü bir zamanlar aynı yerden giyinirdim; mor renkli gözleri bir göl kadar durgundu. Onun etrafında ki mananın titreyişini görebiliyordum, bu bir öfke göstergesi miydi? Yoksa mana gerçekten ondan korkuyor muydu?


Bundan emin değilim. 


Emin olduğum bir şey varsa, bu kişinin kendine duyduğu özgüven. Sadece orada durmasına rağmen, mağaranın girişine bir duvar örülmüş gibi hissediyordum. Kaçınılmaz ve aşılmaz bir duvar gibi! 


Gözlerini benden çekti ve mavi saçlı kıza baktı. 


"Kızlar, lütfen gözlerinizi kapatın." 


***


2000






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44598 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr