... Huuuh neyse ki bütün şarjörünü zombilere boşaltmış.
“Ben … ben bilmiyorum özür dilerim.” diyerek ağlamaya başlamıştı. Pala bıyıklı polis bana yaklaşıp kol ve bacaklarımı kontrol etti. “Tamamdır temizsin, TEMİZ tamam mı lan Samet” kısa bir es verip nefeslendi. “Kusura bakma evlat, Yücel ben.” deyip elini uzattı. Elini sıkarak “Deniz” dedim. “Önemli değil hepimiz çok korkuyoruz... ben ee aslında bir şey soracağım memur bey izin verirseniz.” dedim. Kafasını salladı. “Dilimin kusuruna bakmayın fakat ne oldu burada amına koyayım?” dedim telaşlı bir sesle...
“Hücredeki mahkumlardan biri ısırılmıştı tahminimce ve görevli memur içeride kavga ediyorlar sanınca hücreyi açıp içeri girmiş…” deyip sustu. “Genç çocuklar... çok fazla adam öldü bugün ve neden olduğunu eminim sen daha iyi biliyorsundur.” deyince anlamlandıramadım. Kaşlarımı kaldırıp “Nasıl yani?” diye sordum. “Isırılıp ısırılmadığını sorduğumda garipsemedin. Bir şeyler biliyorsun değil mi?” dedi. “İnternet internete bakmadınız mı?” deyip. Olayları özetledim ve haberleri gösterdim. Ortama sessizlik hakimdi, o küçük sakin aralıkta şehrin de bu kaosun içine sürüklendiğini etrafımızdaki gürültüden anlayabiliyorduk.
Birkaç dakika sonra bana bakıp “Biz görevimizi yapıp insanları korumalıyız. Gel benimle” deyip bir polis aracının arkasına getirdi bizi. “Normalde bunu yapmamam lazım ancak pek normal bir durumda değiliz belli ki, al bunları arkadaşının yanına dön ve en yakın zamanda İstanbul’dan ayrılın.” es verip bana 2 tabanca, 2 kutu mermi ve 2’de cop uzattı. “Abi delirdin ne yapıyorsun?” dedi Samet. “Canik bu, 5 yıldır bunu kullanıyoruz iyi alettir şu tuş, emniyet tuşu, gerek olmadıkça açma, 15 mermi alır şarjörü.” dedi. “Ben... teşekkür ederim ama siz ne yapacaksınız ki?” diye sordum. “Belli bir süre boyunca bu durum yatışmazsa, insanlara silah dağıtırız elimizden geldiği kadar.” durdu. Omzumu sıkıp “Senden bir şey isteyebilir miyim genç?” dedi. “Buyur abi ne demek.” dedim. Telefonunu uzatıp “Numaranı yaz. Sana ailemin konumunu ve bilgilerini atacağım. Tabi ki ilk önce kendi ailene ve sevdiklerine bakacaksındır ama lütfen İstanbul’dan ayrılmadan önce buraya git tamam mı evlat? Senin kadar soğukkanlı davranabilecek çok kişi yok bu saçma süreçte.” deyip bir de telsiz uzattı. “Umarım tekrar görüşürüz...” dediğinde gözündeki umutsuzluk görülecek seviyedeydi.
Yanlarından ayrılıp arabaya döndüğümde, Ümit arabaya yaslanarak oturmuş, ağlıyordu. Karşısına oturup sarıldım. Birkaç saniye sonra bana bakıp “İyiki seni aramışım yoksa ben de...” deyip ağlamaya devam etti. Ümit sakinleşip arabaya girdimizde ne yapmamız gerektiğini konuşuyorduk. “İlk olarak mı kesinlikle eve gitmeliyiz Yıldırım hala evde sen de Salih’i ara bu arada.” dedim. Eve, yoldaki birkaç kaza kalıntıları dışında sorunsuz bir şekilde vardık arabayı apartmanın karşısındaki her zamanki yerine park ettim. Copları ve silahları alıp içeri girdik. Yıldırım elinde telefon gülüyordu. “Uyanık mıydın birader...” diyerek yanına oturdum. “Lan bildiğin zombi istilası lan bu...” dedi, mutlu mu yoksa delice mi olduğunu anlamadığım bir gülümsemeyle bana bakıyordu. “İyi misin oğlum?” dedim. “Asıl siz iyi misiniz neredesiniz oğlum böyle bir gecede?” diye sordu. Ümit ağlamaklı bir sesle “Ceren...” diyebildi sadece. Yıldırım “Hassiktir bee...” dedi suratını düşürerek. Biraz sonra “Salih, Salih’le konuştunuz mu?” dedi aceleyle. “Ulaşılamıyor, 3-4 defa aradım.” dedi Ümit. “Gidelim alalım abi...” dedi. Salih karşıda Sarıyer’de oturuyordu. “Birader çok uzakta be, karşıya geçmek çok çok tehlikeli abi.” dedi Ümit.
Haklıydı ama bunu dile getirmek çok zordu. Yıldırım sinirle Ümit’in yakasına yapışmış “Sikerim tehlikesini Ümit, Deniz basalım gidelim alalım ulan işte.” diye bağırıyordu Yıldırım. “Dışarda olanlar, yaşamadan, ne olduğunun farkında olamazsın.” dedim. Yıldırım sinirle bana döndü. Ben Ümit’e bakıp “Ama her şey tamamen sıçmadan gitmek daha mantıklı olabilir.” deyip kafamı kaşıdım. Yıldırım, Ümit’e dönüp “Ümit hadi oğlum en kafası çalışan adam sensin hadi gidip alalım lan, sensiz dışarda sıçarız.” dedi. Ben mutfağa gidip su şişelerini doldurdum ve yeterince büyük olduğunu düşündüğüm birkaç bıçak aldım. Ümit gelmese bile en iyi şansımız şuandı, eğer şimdi gitmezsek sonrasında köprü çıkışları cehenneme dönebilirdi. Salona döndüğümde sessizce orada oturuyorlardı. Şişeleri sokuşturduğum çantayı odanın ortasına koydum, tam söze girecekken...
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..