Güneş daha yeni doğarken dışardan gelen gürültüyle gözlerimi açtım. Kafamı pencereden uzattığımda 3 yıldır haftada 4 gün çalışıp, yarısını da annemlerin kredi çekip aldığımız Clio’nun kelebek camından girmeyi başaramayıp komple camı indiren iti görünce “Ebeni sikerim yavşak herif” deyip yatağın yanında duran silaha uzanıp aşağıdaki piçe doğru salladım. Neyse ki çok geçemeden koşarak kaçan herifi bir yerden tanıdığıma yemin edebilirdim. Birkaç dakika daha kimsenin arabaya yaklaşmadığını teyit ettikten sonra spor çantamı bulup içine gerekli olabilecek giysileri sokuşturdum. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra salona yöneldim.
Ümit pencere kenarında sandalyenin birinde oturmuş, boş bakışlarla dışarıyı izliyordu. Kendime de bir sandalye çektim ve omzuna dokunup yanına oturdum. İrkildi ve bana döndü beni gördükten sonra yüzünde acı bir gülümsemeyle “Günaydın...” dedi. Başımla karşılık verdikten sonra “Hadi git uyu çocuklar uyanana kadar dururum ben...” dedim. “Aslında ben de seni uyandıracaktım, çocuklar seni göndermeye pek hevesli değiller sen yattıktan sonra seni bırakmayacaklarına dair konuşuyorlardı.” dedi. Daha azını beklediğimi söyleyemezdim. Yüzümde bir gülümsemeyle “Ben kaçtım o zaman...” dedim.
Kalkıp geçen gece salonun ortasına bıraktığım sırt çantasını açtım. İçinden bana yetecek kadar su ve bıçak aldım ve spor çantama koydum. Ümit’e dönüp bendeki silahı uzattım “Silah kullanmayı bilmiyorum Yıldırım anlar o işten ona ver.” dedim ama uzattığım silaha bakmadı bile “Ne yapıyorsun ya saçma...” sözünü kestim ve ekledim “Polisin çocukları ve evi bence silah vardır.” deyip göz kırptım. Silahı eline tutuşturup spor çantasını elime almıştım ki oldukça güçlü bir şekilde Ümit bana sarıldı. “Bana bak ölürsen seni affetmem lan daha Ceren için ağlamadın bile...” deyip ayrıldı benden. “Görüşürüz...” dedim ve arkamı döndüm, kapıya yöneldim. “Deniz görüşelim.” dedi sesi pusluydu ağlamamak için kendini tuttuğu belliydi.Ona dönmeden elimi kaldırdım ve kapıyı açtım çünkü ağlayan bendim. Bana ne dersiniz aptal mı cesur mu kahraman mı bilmiyorum ama çoğunuzun benim yaptığımı yapacağına inanmak istiyorum. Muhtemelen aptalın tekiyim.
Yola çıktıktan yaklaşık 15 dakika sonra ilk engelime ulaşmıştım, 3 araba zincirleme kaza yapmış ve gelen çekici pek yardımcı olmamıştı. Kazadan yaklaşık 20 metre kadar uzakta arabayı durdurdum. Bir elime copu aldım, diğer elimi ceketimin cebindeki bıçağa attım ve sessizce çekiciye yaklaştım. Planım çekiciyi biraz sola hareket ettirip arabamın geçebileceği bir aralık, açıklık yaratmaktı, diğer arabalara yaklaşıp bugünkü aptallık kotamı aşmak istemiyordum. Tabi ki bu planımda işlemesini beklemiyordum, kaza yapan arabalardan en öndekinden gürültülü bir demir sesi geldi. Gözlerimi o tarafa yönlendirince gördüğüm yüzü hayatım boyunca unutabileceğimi zannetmiyorum.
Çenesinin yarısı olmayan diğer yarısı ise sallanan her yanı kan ile kaplı o yaratık bana doğru gelmeye başladı. Aramızda çekici olduğundan ilklerde bana ulaşamayan zombi en sonunda küçük vinç ile aracın arkası arasından geçmeye çalışırken oraya sıkıştı. Ben mi ne yapıyordum olduğum yerde dehşete düşmüş, hareket etmiyordum.
Şu ana kadar soğukkanlı ilerlememe şaşmamalı gün ışığında açıkça ve olabilecek en iğrenç halinde bu yaratıklardan birini ilk görüşümdü. Sonunda gerçekle tamamen karşı karşıyaydım bir oyun bir dizi falan değildi bu. Gerçekten de yaptığımız planlar, rahat hareketlerimiz, çocukları tekrar göremeyecektim kimi kandırıyordum, Yücel abi kendi ailesini göremeyeceğinin farkındaydı. O ana kadar olan her şeyin zihinsel yorgunluğu bir anda beynime saplandı ve sonunda Ceren... onu hayatım boyunca bir daha görmeyecek, kahkahasını duymayacaktım bu kesin olan tek şeydi bunun ağırlığıyla birlikte olduğum yere çöküp bir çocuk gibi hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Otobanın ortasında bir kaza ve ölülerle dolu bu dünyada yolda öylesine yerde oturmuş bir bebek gibi ağlıyordum.
En sonunda baş ağrılarım düşüncelerime engel olmaya başladığında kafamı kaldırdım ve zombiye baktım tam olarak bir buçuk saattir aynı hevesle bana saldırmaya çalıştığını fark ettim ne yorulmuş ne yaralanmış ne de sıkıştığı yerden geriye dönmeye çalışıyordu. Saate baktım 8:37’yi gösteriyordu. Ayağa kalktım ve içimde bulduğum son cesaret kırıntısıyla zombiye yaklaştım. Sadece hırıldıyordu cop ile sallanan çenesini tek vuruşta koparttım. Zombi attığı acı çığlıktan hemen sonra aynı hırıldamaya devam diyordu. “Gerçekten korkunç acı bile etki etmiyor, durmak ne bilmiyorsun, farkındalığa sahip olduğuna bile şüphe duyuyorum.” dedim aldığım cevap farklı bir hırlama bile değildi. Tereddütte yer olmadığını kendim teyit etmiştim, bu öldürmek bile sayılmazdı, bıçağı alıp göz yuvasından içeri soktum birkaç nefes sonra zombinin öldüğüne emindim.
Çekiciye binip arabayı boşa aldım yeterli aralığı sağlayana kadar aracı ittirdim sonrasında arabama döndüm. 2 saate yakın mental savaşın sonucunda hayatım tehlikede olduğunda bir daha asla donup kalmayacağımı veya tereddüt etmeyeceğimi biliyordum ya da öyle sanıyordum.
Birkaç dakika sonra henüz bu apokaliptik dünyada hiçbir şey görmediğimi anlayacağım manzarayla karşılaştım. Arabalar üst üste binmiş aralarında sıkışmış zombiler ve dahası... nerdeyse otoyolun hepsini kapatmak üzere olan bu sahne düşünmeyi bile gerektirmiyordu. Spor çantamı çapraz bir şekilde sırtıma aldım ve arabadan çıktım. Otomatik kilidi bozuk olduğundan manuel bir şekilde kilitleyip anahtarı alışkanlıkla cebime attım. Neredeyse varmak isteğim otoyol çıkışında olduğum için kaza mahaline hiç karışmadan çokta yüksekte olmayan yoldan aşağıdaki çimlere atladım. Oldukça kontrollü bir düşüş olsa da ayak bileğime bir ağrı girdi. Ayağa kalktığımda pek umursamadan konuma doğru yürümeye devam ettim.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..