10. Bölüm - Küçük Bir Umut

avatar
1815 6

Yeryüzünün Hakimi - 10. Bölüm - Küçük Bir Umut


 

 


Karanlık bu toprakların üzerine çökmüş ve henüz gün aymamışken sadece ay, ışığını birazcık ulaştırıyordu. Zeren kızarmış gözlerini zorlukla açtı, yavru kurdun su içerken çıkardığı sese uyanan Zeren bağırmaya başladı. "Eren, Eren.! Klaus.!"

Tüm kamp uykusundan kalktı, ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı..

 


----------------------

 

Bu diyarın gecesi insanın kemiklerini sızlatacak kadar soğuk oluyordu. Her bir grubun insanları birbirine sokulup soğuktan olabildiği kadar az etkilenmeye çalışsa da soğuğun iliklerine kadar işlemesinin önüne geçemiyordu. Soğuk, gecenin son demlerine doğru iyice şiddetini arttırıp güneşin sapsarı ışıklarını kemiklerinde hissedinceye kadar da devam ediyordu. Sabahları ise hava öylesine mükemmeldi ki ne üşüyorlar ne de sıcaktan bunalıyorlardı.

Sabah olmasına kısa bir süre kalmışken, Zeren bir sesten dolayı uyandı. Uyandığında sert zemin üzerinde yatıyordu, hala hava karanlıktı. Ayrıca soğuktan tüm vücudu uyuşmuş, ellerini bile sıkamıyor haldeydi. Yanında su içen yavru kurdun, çıkarttığı sesleri duyuyordu. Onu uyandıranın o olduğunu anladı.

Yanına konulmuş ağaç kabuğundaki suyu görünce gözleri genişledi, kalbi aniden hızlanmıştı. Hemen kabuğu alıp kurumuş dudaklarını içindeki birkaç yudumluk suya daldırdı. En son ne zaman bu kadar rahatladığını hatırlamıyordu, kafası ve vücudu susuzluktan hala sızlıyordu ama hiç önemli değildi.

Havanın soğukluğundan verdiği nefesler buhara dönüşüp gözünün önünde gökyüzüne doğru akıyordu. Uyuşukluğu geçmeye başladığında yanında yatan Arden'i fark etti. Uykudan kalktığında onu birkaç saniyeliğine unutmuştu sadece. Biraz doğrulduktan sonra dönüp onun yüzüne baktı. Ufak bir detay onu, bir anlığına tüm vücudunun yaşam fonksiyonlarını durdurmuşcasına heyecanlandırdı.

Arden'in yüzüne bakarken ufacık bir buhar görmüştü.!

En yüksek sesiyle bağırmaya başladı, "Klaus.! Eren.."

Tüm kamp gibi uykusundan bağrış sesiyle uyanan Eren'in aklından geçen ilk şey canavar saldırısı olduğuydu. Kalbi aniden hızlandı, göğsünden çıkacakmış gibi atıyordu. Mızrağını hızlıca kapıp sese doğru koşmaya başladı, Zeren'in sesini tanımıştı çünkü. Ona bir şey olma ihtimali öyle çok korkutmuştu ki birkaç nefeslik zamanda yanındaydı. Düşündüğü gibi bir canavar saldırısı yoktu, derin bir nefes verdi. "Ne oldu? Niye bağırıyorsun?"

Zeren, cevap vermeden birkaç nefes boyunca Eren'in yüzüne baktı. Onun ardında yel gibi eserek gelen Klaus vardı. Kendine geldiğinde Arden'i göstererek, titrek sesiyle "B-buhar vardı yüzünde."

Eren onun neden bahsettiğini anlamaya çalışırken, gözlerinin önünde yükselen nefesinden oluşan buharı fark etti. Anladığı anda gözleri genişçe açıldı, bir hışımla Arden'in yanına çökmüştü. Çevredeki meraklı gözlerin arasında, Arden'in yüzüne yaklaşıp vereceği en ufak bir nefesi beklediler. Zeren de onlarla beraber gözlerini dikip beklemekteydi.

Bu olası görünmeyen ufacık ihtimal ikisini de derinlerinden heyecanlandırıyor, inanmasalar da denemekten kendilerini alıkoyamıyorlardı. Onların dikkatle odaklandığını gören kamp halkı çıt bile çıkarmadan onları bekliyordu. Biraz önce Zeren'in çığlıklarıyla yankılanan kamp, şimdi en ufak bir ses bile çıkarmıyordu.

Zeren ufacık da olsa umutlarının yok olup gitmesinden çok korkmuştu, içinden 'Lütfen ölmüş olma.' 

O anlarda ufacık bir buhar görünür gibi olsa da böylesine küçük bir buhardan emin olamamışlardı. Klaus diğer ikisine "Nefesinizi tutun." dedi.

Zeren derin bir nefes alıp, yanlarına dikkatlice yaklaştı. Arden için önemli olan bu iki kişi, heyecanlı ve meraklı gözlerle onu izliyordu. Sonunda net bir şey görmeyi başardılar, Arden'in burnundan etrafa yayılan ufacık bir buhar. Eren, parlayan gözleri ve aniden takındığı sert ve keskin bakışla Zeren'e baktı. Zeren ile bir saniyeliğine şaşkın bakışları ilişti. İkisi de şaşkınlıktan ne diyeceklerini ve ne yapacaklarını kestirememişlerdi.

Eren donuk sesiyle "Nefes alıyor." dedi. Zeren duyguları karıştırmış gibi şaşırmış yüzüyle hafifçe gülümsedi, gülümseyen yüzünde birkaç damla gözyaşı aşağı akıyordu. Onu duyan çevredekiler de şaşkınlığını gizleyemedi, bir süre şaşkınlığın verdiği hareketsizlikten sonra son zamanlarda aldıkları en güzel haber olduğundan sevinçlilerdi.

Klaus, Arden'in vücuduna hafifçe dokundu, dünkü kadar olmasa da hala buz gibiydi. Muhafızlara, "Biraz su getirin." dedikten sonra, "herkes yakacak bir şeyler toplasın acele edin." dedi.

Gecenin son demlerinde, kamp sanki şen şakrak bir panayır yeriydi. İnsanlar kendilerini sevindirecek bir şey bulup, buna sımsıkı sarılmayı istediklerinden bu fırsatı da kaçırmamışlardı. Bazıları atlattıkları korkunç hadiselerinin üzerine bugünlük bir çizgi çekip unutuyor, bugünlük de olsa sorunlardan ve kafalarındaki sorulardan uzaklaşmak için kendilerini eğlendiriyorlardı.

Sadece 4-5 gün geçmesi bir yana açlık ve susuzluğun getirdiği çaresizlik, canavarlarla karşılaşmanın getirdiği korku ve onlar için böcekten farksız olduklarını anladıkları aşağılayıcı his. Sadece birkaç gün ama bu onlar için sanki haftalarca sürmüş gibi akıllarının bir kenarına kazınmıştı.

Ayrıca hiçbir şey hatırlamayan bu insanların, geride bırakmış olabilecekleri güzel insanlar ve bu güzel insanlarla geçirmiş olabilecekleri muhteşem ötesi o kısa anlara olan özlemleri. Hepsi böyle düşünüyor ama gerçekten öyle olup olmadığı hakkında bir şey bilmiyorlardı. Bugün ise hepsini bir süreliğine unutma şansı bulmuşlardı, bir süre yetecek sıçan etleri, az da olsa içebilecekleri suları ve şimdilik canavarlar tarafından tehdit edilmemeleri. Ufak bir kutlamayı bile hak etmişlerdi.

Gecenin karanlığı hala üzerlerine çökmüş haldeyken kamp, gökyüzünün parıltılı ışığıyla süsleniyordu. Kızıl düz bir kayalıktan oluşan büyük alan, gökyüzünden akan açık beyaz huzur verici bir ışıkla örtülüyordu. Sabahları sadece 6 dikili taş ve kayadan oluşan bir alan olarak görünen kamp yeri, geceleri insanların derinlerine kadar büyüleyen eşsiz bir manzarayı gözlerinin önüne sunuyordu.

Burayı çevreleyen 6 devasa antik taş, adeta gökyüzünün ışığını içine çekiyor ve gözlerinin önünde büyüyordu. Taşların arkasında olan ağaçlık ormanınsa sadece görebildikleri yüzü aydınlanıp, hemen birkaç ağaç arkası zifiri karanlıkla kaplanıyordu. Sanki her an devasa bir yaratık fırlayacak gibi duruyor, insanların içine korku salıyordu. Aynı zamanda kampın güzelliğiyle bütünleşip, bu korku insanın bir daha yaşayamayacağı bir heyecana dönüşüyordu.

Bu güzelliğin arasında her grup kendi içinden birkaç kişiyi ayırıp, Klaus'un istediği yakacak ihtiyaçlarını toplamaları için gönderdi. Ormanın ürkütücü görüntüsü, toplamak için ormana girecek insanların enerjisini çekiyor, ormana girmek için yaklaştıkça korkularını daha da pekiştiriyordu. Sonunda ormana giren topluluklar, kampın çevresinden çok uzaklaşmayıp olabildiğince aydınlıkta yanabilecek her şeyi topluyorlardı.

Muhafızlar Zeren'e birkaç tane suyla doldurulmuş ağaç kabuğu getirip, yanına bıraktı. Olayların içinde kaybolup durma lüksüne girmiş Zeren, sonunda susadığını bedeninin her bir köşesinde derinden hissetti. Hızlıca bir kabuğu alıp kafasına dikti.

İçini yakıp kavuran bu susuzluğu, ne derece kesip atmak istediğini gösterircesine nefes almadan içmeye devam etti. İlk kabuğu bitirdikten sonra hafif bir rahatlamayla hofladı. Su içebilmenin hiç böylesine güzel bir şey olduğunu düşünmemişti, sonuçta sadece renksiz ve tatsız bir sıvıdan ibaret değil miydi?

Daha sonra dönüp Arden'i kucağına çekti, hafifçe saçlarını düzelttikten sonra ikinci kabuğu eline aldı. Önce parmaklarını kabuğa daldırıp ıslattı. Parmaklarında kalan suyu Arden'in ağzına damlatmaya başladı, bunu uzun süre devam ettirdi. Su azaldığında son kalan suyla parmaklarını ıslatmaya devam edip, Arden'in kurumuş dudaklarına sürdü. Onun dudaklarını ıslatıp yumuşatan Zeren, ona tam bir anne şefkatiyle yaklaşıyordu. Hafif gülümsemesinin yanında gözleri, çocuğuna bakan bir annenin parlayan gözleri gibi parlıyordu.

İnsanların ormana girmesinin üzerinden biraz zaman geçerken, Klaus hala gelecek malzemeleri beklemekteydi. Gelen yakacaklarla ufak bir ateş yakmış, onu büyütmeye çalışıyorlardı. Arden'i ısıtmak için ateşin yakınına taşıdılar.

Ormanın karanlık yüzünü yarıp gelen birçok grup topladıklarını kampın ortası getirip bıraktı. Hala gelmeyen birkaç grup varken, tüm kampın neşesini ve sonunda rahatlayabildikleri bu kısa molayı sonlandıran bir çığlık duyuldu. Artık çığlıklardan bıkıp usanmış insanlar, o çığlığın sebebini lanetlerle anıyordu.

Çığlığı duyan tüm muhafızlar hızlı bir şekilde Eren'in yanında toplandılar, onun ağzından çıkacak birkaç kelimeyi bekliyorlardı. "Herkes ormandan uzaklaşsın, ateşin yanında toplanın." dedi ve sesin geldiği yöne doğru yürüdü. Aynı anda hala dönmemiş olan birkaç grup da çığlığı duyunca koşarak kampa girdi. Çığlığın geldiği yönden de can havliyle koştukları belli olan birkaç kişi kendini insanların arasına attı. Nefes nefese kalmış bu insanlar muhafızların kıyafetlerine yapıştı. "Yardım edin. O geliyor.."

Eren birini sıkıca yakalayıp kendine doğru çekti. "Kim geliyor? Düzgün anlat.!."

Korkusu sesi ve yüzünden net şekilde anlaşılan gencin üzerinde kan vardı. Gözlerini Eren'e dikerek, "O şey diğerlerini yakaladı.."

Daha sözünü bitirememişken ağaçların arasından geçen bir şey dalları kırıyor, kırılan dalların sesi kamptaki her bir canlının kulaklarına kadar ulaşıyordu. Sesler yakınlaşmaya başladığında yavru kurt Berrin'in önüne kadar koştu. Hırlamaya başladığında kamptaki insanların dikkatini çekmeyi başardı. Yavru kurt gelenin düşmanca bir hava yaydığını hissetmişti.

Biraz sonra sonunda ormanın girişinde görünüyordu, karanlığın içinde parlayan bir çift gözü kampın üzerinden ayrılmamış, dakikalar boyu öylece bakarak beklemişti. Tüyleri diken diken olan tüm kamp halkı, bu süre zarfında onu izlemekten başka bir şey yapamıyordu. Bundan sonra yavaşça geri çekilen yaratık gözden kayboldu.

İnsanlar rahat bir oh çektikten sonra hala çevreye bakınıyorlardı. Eren muhafızlara, "Ormanı iyice izleyin." dedikten sonra canavarla karşılaşmış olan kamp üyelerini toplayıp konuşmaya başladı. "Ne gördünüz anlatın."

Biraz önce konuşan genç yine öne atılarak, "Anlattığım gibi sadece önümüzdeki iki kişi aniden yere yığılırken, üstümüze kan sıçradı. Görebildiğim tek şey buydu. Canavarın sesini duyduğumuz gibi kaçtık." Gözleri hala korkuyla titriyordu.

Eren derin bir nefes verdi, Arden gittiğinden beri tüm iş onun omuzlarındaydı ve bu beklediğinden çok daha yorucuydu. "Kimse bir şey göremedi mi ?" Kimseden ses çıkmayınca gençlerden birinin omzuna elini koydu, "tamam toplayın kendinizi, şimdi iyisiniz." dedi ve Arden'in yanına gitti.

Seslenmeden önce bir süre Zeren'e baktı, onun yüzünde hala endişeli bir ifade vardı. "Farklı bir şey var mı?"

Zeren aniden duyduğu sesle irkildi, "Eh.! ah, vücudu biraz daha ısındı ama henüz farklı bir şey yok."

Eren Arden'e kıskanç ufak bir bakış attıktan sonra, "Tamamen onunla ilgileniyorsun, onu bu kadar sevdiğini bilmiyordum." dedi.

Zeren bir anlık şaşkınlıktan sonra, heyecanlı sesiyle " Ah öyle değil bu.." dedi ama ne diyeceğini bilemediğinden devamını getirmedi.

Eren üzerine gitmemek için zorlamadı, "Bir şey olursa bana haber ver." dedikten sonra uzaklaştı.

Bunlar olurken Klaus onları uzaktan izliyordu, bir şeylerin yanlış olduğunu kendince hissetmişti. Ayrıca Arden'in kovduğu zorba çeteden geride kalan insanlar da vardı kampta, Klaus onların bir atak yapabileceğini düşündüğü için bir gözü hep Arden'in üzerindeydi.

..


Eren yanan ateşin yanına sokuldu. Odunların yanarken çıkardığı çıtırtıyı dinlerken, yükselen alevlerin içinde sarı ve kırmızı rengin birbiriyle savaşını bir süre zevkle izlemesine rağmen yüzünde acı bir ifade vardı.

Ateşe birkaç odun daha atmak için yere eğildiği sırada bir genç kız ve oğlanın bağırışlarını duydu ve doğrulup çevresine baktı. Acı çektikleri belli olan bu ikili birkaç saniye sonra yere yığılıp kalmışlardı. Ne olduğunu kimse anlayamamıştı, ne bir yaraları ne de bir saldırı vardı. Onlar sadece oldukları yerde aniden bir çığlık atıp yığıldılar.

Herkes bu ikisine odaklanmışken ufak bir sarsıntı hissedildi. Diğer insanlar da bu ufak ama giderek şiddetlenen sarsıntıyı hissetmiş ve şaşkın gözlerle etrafa bakıyorlardı.

Aniden sarsıntının şiddeti arttı. Alanın çevresinde dikili duran 6 antik taş titriyor, her biri harika birer renge ev sahipliği yapıp parlamaya başlıyordu..


 

10. BÖLÜM SONU 

 

-------------------------------------------------------

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46898 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr