Akşam karanlığında çoğu grup elleri boş geri dönmüştü. Su kaynağı bulamamışlardı ama çoğu ağaç ve bitkiden birkaç yudumluk su elde edilebileceğini öğrenmişlerdi. Bu neredeyse hayat kurtaran bir keşifti.
Ağaçların arasından biri koşarak fırladı. Gecenin sessizliğini bağrışıyla yırtıp atmıştı.
"ONU BULDUUK.!"
------------------
Kamp artık eskisi gibi canlı değil, neredeyse herkes bir köşede oturup beklemedeydi. Arden'in zamansız ölümü, zaten susuzluk, soğuk ve kısmen açlıkla boğuşan kalabalık için tutunacakları bir dalı daha kaybetmek demekti. Son sıçanın eti de bu akşamki yemekte bitmişti, açlık için yeniden endişelenmeye başlayacaklardı.
Aynı zamanda Arden'in yokluğundan faydalanıp kovulan çetenin yine üzerlerine karabasan gibi çökmesinden korkuyor, onlardan gözlerini ayırmıyorlardı. Artık geceleri rahat rahat uyuyamazlardı da.
Zeren yavru kurtla ilgilenirken, yavru kurdun susuzluktan bitkin halde olduğunu görünce dudaklarını büzdü. Zeren de bir hayli susuzluk çekiyorken, diğerleri gibi keşif ekibinden güzel bir haber gelmesini bekliyordu. Bir süre sonra kendini düşünceleri arasında buldu.
İçinde müthiş bir korku vardı, öyle ki en derinlerine kadar sızlatıp canını yakıyordu. Neden korkuyordu ve ne için korkuyordu kendi bile bilmiyordu. Bilmediği bir yerde hiçbir şey hatırlamadığından mı korkuyordu? Yine birilerinin ona zarar vermesinden mi korkuyordu? Hayır bu kadar da değil. O henüz bilmese de yüzlerce insanın arasında yapayalnız kalmaktan korkuyordu, kalabalığın içinde yalnızlık çekmekten korkuyordu.
Sadece korkmak mı? Anlayamadığı hisleri de onu çepeçevre sarmalıyordu. Özlem vardı içinde, öylesine güçlü bir özlemdi ki boşluğa sıkıca sarılmak istiyordu adeta. Sarılıp kendi içine çekecek ve özlemini bastıracaktı. Korktuğu başka bir şey de özlediğinin ne veya kim olduğunu bilmemekti, boşluğa sarılmak istemesinin sebebi de buydu. Onun yerine yavru kurda sıkıca sarılmaya devam etti, sıcacık yumuşak tüyleri onu biraz olsun rahatlatıyordu.
Düşüncelerinin içine çekilip dünyayla iletişimini kesmiş Zeren, keşiften dönen gencin bağrışıyla kendine geldi. Bitkinlikten köşelerine çekilmiş kalabalık, "Onu Bulduk." diye bağıran genci duyunca yerinden fırlayıp gelen gence koştu. Nefes nefese kalan genç nefeslenene kadar Eren onu bir ileri bir geri sarsıyordu, "Ne buldunuz be adam?" Onun ağzından çıkacak birkaç kelimeyi duymak için can atıyorlardı. Genç nefesini toparlamaya çalışırken kampta konuşmalar dönmeye başladı.
"Sonunda su bulduk ölmek üzereydim." dedi susuzluktan dudakları çatlamış bir genç kız.
"Evet sesim bile çıkmıyor artık, umarım bol bol vardır." onun yanındaki arkadaşı da ona hak verdi. Bugün çoktan on kişiden fazlası susuzluktan ölmüştü, bu ölümler insanları daha fazla panikletmişti.
Sonunda konuşacak kadar kendine gelen kaşifin ağzından kelimeler döküldü. "Sıçan avcısı.. Onun cesedini bulduk arkadaşlarım getiriyorlar ama hala çok uzak yardım edin."
Su bulunduğunu düşünen kalabalık büyük bir hayal kırıklığı yaşadı. Her ne kadar o kişi önemsiz olmasa da şu anki ölüm kalım meselesinde onu düşünecek durumda değillerdi, yüzlerine yansıyan umutsuzlukla dönüp yerlerine geçtiler.
Zeren olanları dinlerken çıt bile çıkarmayıp, yerine geri döndü.
Eren, birkaç muhafızı Arden'in cesedini almak için yolladıktan sonra ölüleri nereye gömmeleri gerektiğini düşünüyordu. Diğerleri gibi o da su bulunduğunu düşünmüştü ama su bulunmasa bile ağaçlardan birkaç yudumluk su çıkarabiliyorlardı, bu işi Klaus'a vermişti.
Klaus birkaç muhafızla beraber kampın çevresindeki ağaçları kontrol ettirmeye başladı, olabildiğince kampın yakınında su bulmak istiyordu. Güney ormanı daha canlı, oradaki ağaçlar kuzey ormanına göre bin kat daha gür görünüyordu.
Beklediği gibi de oldu, güney ormanında gövdesini deldikleri ağaçların çoğundan su damlıyordu. Mızraklarıyla kırdıkları ağaç kabuklarını, akan damlaların altında beklettiler. 10 dakikada her bir ağaç kabuğundan birkaç yudumluk su elde ediliyordu. Yüzlerce kişilik kamp için çok bir şey olmasa da, bir süreliğine dayanmaları için çok önemliydi.
Klaus suyu önce muhafızlara içirdikten sonra bir taraftan daha fazla ağaç gövdesini deldiriyor, bir taraftan da kamptan onar kişilik grupları getirtip su içmelerini sağlıyordu. Böylece kargaşanın da önüne geçmişti.
Bir tarafta bunlar olurken, Arden'in cesedini getiren keşif grubu ve muhafızlar kampa ulaşmıştı. Dört kişi bir uçtan tutup onu kampın içlerine kadar getirip yere bıraktılar. Arden'in cesedine bulaşmış yeşil sıvı, insanların merakını kabartmıştı.
Örümcek mağarasından kurtarılanlardan biri onu gördü ve öne atıldı. "Bu örümceği öldürüp bizi ağlardan kurtaran adam."
Aslında örümceği öldüren Arden değildi ama yerde yatan cansız örümceği ve yeşil kanını gördükten sonra, Arden'i ve üzerine sıçramış bu kadar kanı gördüklerinde onun öldürdüğünü düşünmüşlerdi.
Eren, Arden'in yerde yatan cesedinin yanına yaklaştı. Tek dizinin üzerine çöküp bir süre onu izledi, neredeyse rengi beyaza kaçacak kadar soluklaşmıştı. Nasıl yaralandığını görmek için üzerindekileri çıkardı, ona dokunurken vücudunun buz gibi olduğunu hissetmişti. Sırtında iyileşip yara izi bırakmış üç çizik haricinde, derin olduğu belli olan yarı iyileşmiş iki delik vardı. Üzerini yeşilimsi bir kabuk bağlamıştı. 'Sanırım örümceğin yaptığı buydu.' düşüncelerinden sonra "Karanlık çöktü, onu yarın gömelim." dedi.
O sırada onu bulan keşif ekibinin üyesi elindeki parlak taşı Eren'e uzattı. Eren bunun ne olduğunu düşünürken genç konuştu. "Onu bulduğumuzda Arden'in yanındaydı."
Eren taşı avcunun içine aldı, aldığı gibi hafif sıcak bir his elinden içeriye akıyordu. Ne olduğunu anlamamıştı belki ama normal bir taş olmadığı belliydi. Eren bir süre durup düşündü. 'Arden bunu bir yerden bulup saklamış, belki ne olduğunu bile biliyordu. Önemli olmalı.'
Eren onları izleyen Zeren'i fark etti, onun üzgün ve solgun gözlerini görmek niyeyse içini parçalıyordu. Arden'in üzerinden çıkarttığı, arkasında 2 deliğin olduğu hafif kirlenmiş kurt postunu ona verdi. "Sanırım kaftan, yavru kurt ve bu taş artık sana kaldı." deyip verdikten sonra, su bulma görevi verdiği Klaus'ın yanına gitmek üzere uzaklaştı.
Zeren yavaşça Arden'in yanına oturdu. Eren'in verdiği güzel, parlak taşı ve kaftanı hemen yanına bıraktıktan sonra yavru kurdu kucağına çekti. Arden ile çok derin bir bağları yoktu ve ondan bir şey bekliyor da değildi ama bu kısa sürede ona desteğini hissettirebilmişti. Onun için kendini tehlikeye atan, onu kurtarıp kollayan tek kişiydi ve şimdi cansız bedeni onun önünde uzanıyordu. Arden'in "Yanım kalıp bana yardımcı ol." dediğini anımsıyordu, yanına doğru sokulup öylece oturdu.
..
Kampın bir diğer köşesinde düzinelerce ağaçtan aynı anda su topluyorlardı. Gecenin geç saatlerine gelindiğinde hala su içmeyi bekleyen sayısız insan vardı. 4 günü geçen susuzluğun ardından dudakları kurumuş insanlar konuşmakta bile zorlanırken, susuzluk onların içini kavuruyordu. Bir de saatlerce sıra bekleyen insanlar sabırlarının son damlalarına ulaşmışlardı bile. Sıra tartışmalarının başlamasından sonra hala su içemeyen kampın yarısı, ne sırayı ne de onları tutmaya çalışan muhafızları umursuyordu.
Sıra kavgalarından sonra karmaşanın patlak vermesiyle herkes ağaç kabuklarına hücum etmişti. Bazıları kabuğu kapmak için birbirlerini çıldırmışcasına paralarken, bazıları da ağaçlara kafalarını yaslayıp akan damlaları yalamaya çalışıyorlardı. Şimdiden onlarca kişi yaralanmıştı.
Klaus olanca gücüyle bağırdı. "Şimdi sıraya geçmeyen bir daha ne su ne de yemek alacak.!" Gür sesinden otorite yayılıyordu, çoğu onu duyduğunda taşkınlığına son verdi.
Bir süre duraklayan kalabalıktan çete üyelerinin de içinde olduğu birkaç insan, kendini kaybetmiş şekilde Klaus'a doğru koştu. Aralarından biri "Sen kimsin ki bizim yemeğimizi verm-"
O hala konuşmasını bitirmemişken, Klaus çoktan mızrağını savurmuştu. Gencin suratını boydan boya çizmiş, koca bir et parçasını da koparıp atmıştı. Kanlar içinde kalan adam acıdan bağırıyordu. Kalabalığın bunu görmesi, akıllarını başına getirmişti.
Klaus devam etti. "Ağaç kabuklarını da bırakıp yerinize dönün. Hemen.!"
Muhafızlar tekrar ağaçların yanına geçip düzeni sağladılar. Eren burayı kontrol etmek için geldiğinde olaylar çoktan patlak vermişti, Klaus'un böyle sert bir karakteri olduğunu bilmiyordu. Şimdiden onu Arden gibi kontrol edip edemeyeceği düşüncesiyle boğuşuyordu.
Aslında ne kadar sert görünse de şiddete pek meraklı bir kişiliği yoktu. O da Arden'i izlerken kampı nasıl yönettiğini görmüştü, şiddet ya da baskı yerine küçük entrikalar ve sözleriyle yapıyordu her şeyi ama Klaus bu yeteneklerden yoksundu. Yapabileceği tek şey korkunç cüssesi ve gücüyle onları dize getirmekti, onun yolu da buydu.
İlerleyen saatlerde su sırası azalmış olsa da hala sıra devam ediyordu.
Kargaşa yatıştıktan sonra bazı grup liderleri de Arden'i görmek için uğradı. Soluk rengini gördükten sonra buz gibi bedenine dokunuyorlardı. Arden'in böyle garip bir hal alması ilgilerini çektiği kadar da onları korkutuyordu.
Aralarından biri sessizce oturan Zeren'e "Gerçekten örümcek mi yapmış bunu?"
Zeren cevap vermedi, bunu öğrendiğinden beri kimseyle de konuşmamıştı. Onlarca insan gelip giderken öylece oturup Arden'i izliyordu. Sabah olup güneş, ışıklarını kampa ulaştırmadan önce hala biraz zaman vardı. Zeren henüz uyumamıştı ve uyku aklına bile gelmiyordu. Arada gözlerini boşluğa dikip, kendini hiçbir şey düşünmezken buluyordu.
Sonra önünde cansız bedeni uzanan Arden'i görüp gözlerini yeniden ona dikiyor, onun hatırası olan yavru kurdun yumuşak kürkünü sevmeye başlıyordu. Tüm gece böyle bir döngü içinde kısılıp kalıyor, ara ara hala Arden'i görmek isteyen insanlar tarafından rahatsız ediliyordu. İki gündür su içmediğinden, susuzluktan içi kavruluyor ama onun yanından ayrılmak istemiyordu.
Yavru kurt, Zeren'in yanındaki gözüne ilişen parlak taşa uzanmaya çalıştı. Zeren onu tuttuğundan yetişemiyordu, çırpınmaya başladı. Zeren çırpınan kurdu fark ettiğinde kollarını biraz gevşetti. Kollarının arasından kayıp kurtulmayı başaran yavru kurt, taşı ağzına alıp Arden'in yanına adımladı. Ağzındaki taşı Arden'in yanına bıraktıktan sonra Arden'e baktı. Beklediği tepkiyi alamayınca yerdeki taşı tekrar ağzına alıp Arden'in eline bırakıp bir süre öylece bekledi.
Arden, yavru kurdu kampa getirirken ölü sıçandan düşen taşı aramıştı. Yavru kurt taşı bulup Arden'e getirdiğinde, Arden de ona biraz et verip yemesini beklemişti.
Şimdi acıkan yavru kurt bulduğu taşı yine ona verdi ama bir karşılık bulamamıştı. Karşılık bulamamasının yanında hiçbir tepki vermeyen Arden'i gördüğünde, o gün yerde cansız yatan annesini hatırladı. Yanına gidip onu itekleyerek kaldırmaya çalışıyordu, Zeren ise tepkisizce yavru kurdu izledi. Kurt birkaç çabadan sonra kalkmadığını görünce vazgeçti. Zeren'den yardım istercesine kafasını kaldırıp ona baktı, Zeren ile kısa bir süre gözleri buluştu.
Kurt daha sonra dönüp tekrar Arden'e baktı, Zeren kafasını eğmişti. Yavru kurt birkaç kez uzun uzun uludu. Çevredekiler yavru kurdun ulumasını ilk defa duyduğundan Arden'in başında uluyan kurda bakıyordu.
Onun acıklı ulumasını duyduğunda Zeren'in dudakları bükülüp birkaç kez titredi. Kendini tutmaya çalışırken bir damla gözyaşı gözünden dudaklarına kadar akmıştı, gözyaşının tuzlu tadını ağzında hissetti. Bu da sabahtan beri ne konuşan ne de bir duygusunu belli eden Zeren için kırılma noktası oldu.
Tüm karışık duygularının içinde yıpranan Zeren hıçkırıklar içinde ağlamaya başladı, ağlama sesi kurdun ulumasıyla karışıyordu. Arden'in yanına uzanıp ağlamaya devam etti. Onu izleyen çevredeki insanlar başını yere eğiyordu, bazılarının gözleri dolmuştu.
Çok kısa süre sonra yorgun olan Zeren uykuya teslim oldu. Eren ve Klaus kamp ile ilgili görüşlerini paylaşırken, Zeren'in ağlama sesini duymuşlardı. Klaus su sırasının bitmesinden sonra, iki ağaç kabuğuyla Zeren ve yavru kurda su getirip yanlarına bıraktı. Arden'e ufak bir bakış attıktan sonra geri döndü.
..
Karanlık bu toprakların üzerine çökmüş ve henüz gün aymamışken sadece ay, ışığını birazcık ulaştırıyordu. Zeren kızarmış gözlerini zorlukla açtı, yavru kurdun su içerken çıkardığı sese uyanan Zeren bağırmaya başladı. "Eren, Eren.! Klaus.!"
Tüm kamp uykusundan kalktı, ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı..
9. BÖLÜM SONU
-------------------------------------------------------
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..