22. Bölüm - Yaşlı Kayın ve Yüce Efendisinin Mirası

avatar
1379 3

Yeryüzünün Hakimi - 22. Bölüm - Yaşlı Kayın ve Yüce Efendisinin Mirası


 

Arden hemen onu yatıştırmak için bir şeyler düşündü, "Biz büyük yaşlı kayını gücendirdiğimiz için üzgünüz, gücendirmek gibi bir amacımız yoktu. Hayır, sinsice ya da saygısızca gelmedik buraya. Kovalandığımız için buraya sürüklendik, umarım büyük kayın bizi bağışlar."


Yaşlı kayının gözlerinin üzerindeki göz kapağı niyetine olan kalın ağaç kabuğu parçaları birkaç kez kırpıldı. İlgili bir hım sesi çıkardıktan sonra sordu, "Kim!? Kim küçük insanoğullarını benim bölgeme kovalamaya cüret eden?"


Arden daha iyi bir izlenim için boğazını temizleyip, sesini sanki kalabalığa hitap edercesine yükseltti. "O yaratık öyle büyüktü ki koca kayın kadar uzundu, öyle korkunçtu ki büyük kayının bölgesine girmekten başka çaremiz kalmadı. Onlarca bacağı sürekli kıpırdıyordu, ağzında iki koca çirkin kıskacı vardı. Koca bir çiyandı. Bir dostumuzu bile kaybettik." dedi grubun şaşkın bakışları arasında. Hepsi onun ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışıyordu.


"Ah.!" dedi koca kayın, bir şeyi hatırlamış gibi homurdandı. "Ah.. Yaşlı kırkbacak, bu o olmalı. Demek yine benim bölgeme girmeye cüret etti, sadece birkaç bin dünya dönümü yaşıyor lakin yaşlı kayını rahatsız etmeye cüret ediyor." dedi kızgın bir sesle, yine konuşmasını bitirmesi çok çok uzun zaman aldı.


Arden aralarının kötü olduğunu anlayınca körüklemek istedi. "Bu çiyan büyük kayını da mı rahatsız etti?"


"İnsanoğlu yaşlı kırkbacağın aslında birkaç bacağının neden eksik olduğunu bilebilir mi?" dedi ama sorusundan sonra devam etti yaşlı kayın. "Üzerinden neredeyse beş yüz dünya dönümü akıp gitti. Umarsızca, saygısızca bölgeme girdi yaşlı kırkbacak. Bölgeme girmekle kalmayıp efendimin emaneti değerli pınarıma göz dikti. Onu durduğumda da yaşlı bedenime tırmandı, kıpır kıpır bacakları kabuklarımın üzerinde gezindi. Bununla da yetinmeyip yaşlı bedenimi ısırdı, oydu ve kopardı. Sonunda öfkeme yenik düştüğümde yaşlı kırkbacağın birkaç bacağını koparmadan durmadım. O zamandan beri ne geri döndü ne de göründü."


"Büyük kayını bile rahatsız ediyorsa biz küçük insanlar ona karşı ne yapabiliriz." dedi Arden. "Büyük kayın olmasaydı biz çoktan ölmüş olurduk, bunun için teşekkür ederim." Onu duyduklarında grubun kalanı da teşekkür etmek için öne çıktı.


Yaşlı kayın tekrardan homurdandı. "Minik insan yine de bölgeme izinsiz girdi ve emanet pınarıma göz dikti. Bu yaşlı kayın bunu nasıl görmezden gelebilir, minik insanlar cezalandırılmalı." demesiyle dalları daha da sıkılaştı ve Arden acıdan bir çığlık attı.


"Bekle.." dedi Arden, acıdan nefes nefeseydi ve dallar daha da sıkılaşıyordu. "Biz isteyerek girmedik ve de büyük kayının pınarında gözümüz yok. Pınarına dokunmadık bile."


Yaşlı kayın sözlerini umursamadan dallarını daha da sıktı, "Minik insanın pınarıma eğildiğini gördüm, kirli ellerini bile uzatmaktan çekinmedi. Nasıl inanmasını beklersiniz bu yaşlı kayının?"


Dallar daha da sıkılaştı ve Arden artık nefes alamamaya başladığında kıpkırmızı kesildi. Diğerleri de izlemekten başka bir şey yapamıyordu. Arden artık öleceğini düşündüğü anda ormandan küçük bir figür fırlayıp yaşlı kayına doğru koştu. 


AAAUUV..


Güçsüz bir ulumadan sonra figürün hırlaması herkesin dikkatini çekti, yaşlı kayın bile istisna değildi. Arden aşağı baktığında yavru kurdun yaşlı kayına hırladığını görebiliyordu. 


"Amaan.!" dedi heyecanla yaşlı kayın, sesi hiç olmadığı kadar canlıydı. "Amaan, aman. Bu bir ulu kurt mu.. yüce kurt musun sen??" Yaşlı kayın dallardan oluşan parmaklarını yavru kurda doğru uzattı. "Yüzlerce dünya dönümü zamandır bir ulu kurt görmedi bu gözler.. Artık soylarının tükendiğini düşünmeye başlamıştı yaşlı kayın."


Yavru kurt koca kayından hiç mi hiç korkmadı, uzatılan dalları kokladıktan sonra Arden'e dönüp uludu. Yaşlı kayın ikisini bir süre merakla inceledikten sonra aniden bağırdı. "Amaan, aman aman. Ruhlarınız birbirlerine bağlanmış, kaderleriniz ve geleceğiniz birbirine dolaşmış." demesiyle dalları arasındaki Arden'i serbest bıraktı.


"Yaşlı kayın neredeyse varoluşuna ihanet edecekti, efendisinin haşmetli yüzünü utandıracaktı." dedi yorgun ve hüzünlü bir sesle. "İnsanoğlu küçüğü, bir ulu kurdun ruhu asil ve yücedir. Senin ruhunu kabul ettiğine göre sen de buna layıksın demektir, sonuçta ulu kurdun ruhu benim efendimin ruhunun parçasından meydana geldi." 


Arden olanlardan sonra ne kadar çalıştırırsa çalıştırsın beyni olayları algılamakta zorluk çekiyordu, ne kadar parça birleştirirse birleştirsin onun için bile resmi görmek imkansız gibiydi. 'Ne ruh birleşmesi ne ulu kurdu? Yaşlı kayın ağaç? Böyle bir canlının efendisi? Efendisinin emaneti olan pınar? Efendisinin ruhu? Yaşlı kırkbacak? Ah beynim patlayacak, neler dönüyor burada? ve neden efendime ihanet edecektim dedi?'


"Ah.. Afedersiniz sayın büyük kayın." dedi Emila, sesi hoş ve yumuşaktı. "Bu dediğiniz Arden'in de temiz bir kalbi olduğu yani iyi biri olduğu anlamına mı geliyor?" Bunca zamandır Arden'i gözleyen Emila geçmişi hatırlayabilen tek kişinin, her şeyi yapabilen ve bilgili olan tek kişinin o olmasından huylanıyordu ve bu olayları netleştirmek için iyi bir fırsattı. En azından o böyle düşündü.


Yaşlı kayın gıcırtılarla yavaş yavaş konuşan kıza döndü, "Arden mi? Ah! Şu küçük böce- öhm yani insanoğlu küçüğü mü Arden.. Hayır, Hayııır. Efendimin ruhu başka bir ruhu temiz yürekli olduğu için kabullenmez. Bir ruhu kabullendiyse bu ruhun büyük bir geleceği olduğu içindir, büyük umutlar barındırır lakin ne kadar büyük geleceği olursa olsun kara kalpli birini de kabullenemez. Bu yaşlı kayın iyi kalpli diyemese de kötü kalpli olmadığını söyleyebilir."


Diğerleri Arden'in potansiyelinin müthiş olduğuna dair hemfikirdi lakin Arden hiç de öyle düşünmüyordu. 'Sürekli bizi tek hamlede yutacak yaratıklar tarafından kovalanırken nasıl bir geleceğim olsun!?'


Emila'nın gözlerinde artık korku yerine parlayan merak vardı. "Buradaki tüm ağaçlar senin gibi hareket edip konuşabilir mi?"


Yaşlı kayın derin bir inilti çıkardı. "Hayır. Buradaki tek ent benim, belki de dünyadaki tek ent benimdir. Başka bir enti ne duydum ne de gördüm, bir dişi ent olsaydı belki de yalnız kalmak zorunda olmazdım."


Arden olanları kendi başına anlayamadığında sonunda sesini duyurdu. "Büyük yaşlı kayın.. bizim bu olanların hiçbirinden ufacık bir fikrimiz bile yok, birden kendimizi bu ormanda bulduk. Nerede olduğumuzu bile bilmiyoruz, neden buraya geldiğimizi bilmiyoruz. Dahası bu ruhların bağlanması, efendin ve pınarı ya da beni kabullenmesi meselelerini açıklayabilir misin?"


"Ahh.! Zavallı insanoğulları.." dedi iç çekerek. "Sizi buraya getiren şeyin ne olduğunu bu yaşlı kayın bile bilmiyor, neredeyse beş bin dünya dönümü evvel başka insanoğulları gelip o yeri ve garip taşları inşa etti lakin oradan hissettiğim şey kadim zamanlarda bile görülmemiş bir güç. İnsanoğullarının veya kadim ırkların ulaşamayacağı bir şey, dışarıdan yardım almış olmalı insan."


Eren birden öne çıkıp heyecanla sordu, "Bizim kampımızı gördün mü yani?"


Yaşlı kayın gıcırtılarla başını iki yana salladı, "Efendim bana can verdiğinden beri buradan bir adım bile dışarı çıkmadım, neticede benim görevim onun emanetine sahip çıkmak. Elli bin dünya dönümünden sonra saymayı bıraktım, belki de bir o kadar daha zaman akıp geçmiştir."


İnsanların gözleri şaşkınlıkla genişledi, tam elli bin dünya dönümü ne demekti? Çok.. çok fazla zaman olduğundan hepsi emindi. Ayrıca buradan tek bir adım atmadan nasıl olur da kaldıkları kampı bilirdi ki?


"Hiç dışarıya çıkmadıysan nasıl bilebilirsin?" dedi Ramsey.


"Efendimin hayat verdiği yaşlı kayını hafife almayın. Burada kalsam bile istediğimde ormanın her bir köşesindeki ağaçlar ve bitkiler ile bağ kurabilirim ama son birkaç yüz dünya dönümü zamandır ormanın kuzeyiyle bağ kuramıyorum. O karanlık yaratık geldiğinden beri kuzey ormanına musallat oldu, orayı mesken tuttu. Ağaçlar ağlamaya başlamıştı, acı çektiklerini buradan bile hissediyorum. Zamanla güçlerini tükettiler, ölüm üzerlerine çöktü ve kurumaya yüz tuttular."


Klaus tanıdık gelen sözleri duyduğunda istemsizce konuştu. "Örümcekler.!"


"Doğru, karanlık şeytan Karkas'ın soyundan gelen üç yaratıktan biri örümcekler. O geldiğinden beri sayıları çoğaldı, bölgeleri genişledi ve ormanımı kuruttular. Ayrıca yüce efendimin ebedi istirahatgahının tek kapısını da tutar oldular."


Arden'in kaşları birden kasıldı, ifadesi kötüleşti. "Tek- kapı mı!?"


"Doğruu.! Bu dağların arasından çıkmanın tek ama tek yolu karanlık yaratıkların mesken tuttuğu iniydi. Efendimin bölgesinde başıbuyruk davrandığından dolayıdır ki ona bir ders vermeyi pek çok kez düşündü bu yaşlı kayın lakin emanet terk edilemez, terk edebilsem bile kazanacağıma pek büyük ihtimal de veremem."


Özellikle Arden ve Klaus'un başlarına bir ağrının saplanması normaldi, buradan kurtulmanın tek yolunun bir daha görmek istemedikleri o şeylerle tekrar yüzleşmek olduğunu öğrendiler. "Ormanın her köşesini bildiğinizi varsayarsak yaşlı kayın bize yol gösterebilir mi? Kırkbacak gibi canavarlardan ya da bize zarar verecek diğer şeylerden nasıl kaçınabiliriz veya nereye gidebiliriz?"


"Ulu kurdun ruhuyla birleşmiş insanoğlu, üzülerek belirtir ki bu yaşlı kayın siz zayıfsınız. Üç bölgeye hiçbir koşulda adımını atmaman gerek. Bunlar; ormanın tüm güneyi, ormanın batısı ve ormanın kuzeyindeki kurumuş ormanlardır. Ah, ormanın ortasında gezen yaşlı kırkbacağı da unutmamalısın."


'Neresi kaldı lan gidecek!? Doğusunda da bizim kampımız var zaten.!' Bunca şeye rağmen umutsuzluğa kapılmamış Arden'in bile gözlerindeki ışık sönmeye başladı, diğerlerini konuşmaya gerek yoktu. Şimdi neden daha önce gelenleri göremediklerini anladı, bölgede neredeyse hareket edecek tek bir yer yoktu ve her köşe tehlikelerle doluydu. 


"Ulu kurdun ruhu tarafından kabullenmiş biri umudunu kaybetmemeli. Yaşlı kayın sana bir ödül vermeli.. yaşam pınarından bir yudum almana izin veriyorum, yaşarsan efendimin dileğini yerine getirmen için."

 

Arden merakla sordu. "Büyük yaşlı kayın.. bu ruh bağı dediğiniz tam olarak nedir? ve efendin benden ne istiyor?"


"Bunu bilmenin şu anda bir faydası yok." Yaşlı kayın dallardan oluşan parmaklarıyla turkuaz rengindeki nefes kesici gölü işaret etti. "Git ve pınardan bir yudum al ki efendimin dileğini yerine getirmeye bir adım daha yaklaş."


Arden parıldayan göl suyuna bir bakış attı, o suyu içtiğinde ne olacağını bilmiyordu ve bilinmezlik de insanı korkuturdu lakin yaşlı kayının bu kadar korumak için uğraştığı pınardan bir yudum vermeye razı olması kıymetli bir şey olduğunu gösteriyordu. 


Pınarın kenarına eğildiğinde turkuaz gölün o ağır ama hoş kokusunu içine çekti. Ellerini uzatıp avuçlarını göl suyuyla doldurup içmeye başladığında tüm bedeni kaskatı kesildi, gözleri bile yaşarmıştı. Göl suyunun boğazını hafifçe yaktığını hissetti ama daha önemlisi bu hayatında içtiği en güzel en tatlı şeydi. 'Nasıl böyle güzel bir şey olabilir!?'


Hiç nefes almadan son damlasına kadar emdikten sonra dudaklarını istemsizce yaladı. Şaşkınlıkla titreyen avuçlarına baktı, şu anda hayatta istediği tek şey bir yudum daha bu sudan içebilmekti. Pınara açgözlülükle bakarken yutkunmadan edemedi, ellerini uzatıp gölden biraz daha su almayı o kadar çok istiyordu ki gözlerini gölden alamadı. 'Hayır.!'


Bir sonraki an kendini geriye atıp sonunda gölden uzaklaşabildi, biraz daha orada dursa yaşlı kayını kızdıracak bir şey yapacağından tamamen emindi. 


"İnsanoğlu beklentilerimi aştı." memnun bir sesle konuştu yaşlı kayın. "Efendimin mirası için bir aday olmaya hakkın var minik insan. İçtiğin pınar suyu efendimin mirasına tepki verir, onu bulmana yardımcı olacak lakin mirasın sana görünüp görünmeyeceğini senin hak edip etmediğin belirleyecek. Efendimin mirası antik yapının çok uzağında değil, kurumuş orman ile antik yapının arasında bir yerde."


Arden tereddütle sordu, "Bunun miras olduğunu nasıl anlayacağım? "


"Gördüğünde zaten anlayacaksın.. ama bir şey söylemek gerekirse yeryüzünün efendisi mirası yıldırımı çeker. Kara bulutlar çöktüğünde en kuvvetli yıldırımlar ona düşer." dedi koca kayın.


Arden'in aklında birden geçen yağan kuvvetli yağmur geldi, şiddetli bir yıldırımın kampın yakınlarına düştüğünü hatırladı. Bu oldukça da dikkatini çekmişti, şimdi nereye bakması gerektiğini az çok biliyordu.


Yaşlı kayın sözünü bitirdiğinde gözlerini kapatıp mırıldandı. Tüm ormanın derinlerinden gıcırtılar yükselmeye ve ormanı doldurmaya başladı. Yaşlı kayın gözlerini tekrar açtığında tüm gıcırdanmalar aniden kesildi. "Yaşlı kırkbacak ormanın güneyinde zavallı bir av peşinde. O geri dönmeden geçebilirsiniz, şimdi gidin minik insanlar."


Arden arkasına dönüp "gidelim." demeden önce yaşlı kayına döndü. "Yardımınız için teşekkür ederim, verdiğiniz her bilgi bizim için hayatımız değerindeydi. Olur da bir gün başka bir ent ile karşılaşırsam yaşlı kayının yalnız kalmaması için elimden geleni yapacağım."


Arden uzaklaşırken arkasından son kez yaşlı kayının dünyalar kadar ağır sesini duydu. "Yaşa minik insan, yaşa ki bu yaşlı kulun yüzü yere düşmesin."


Minik insanlar bölgeden uzaklaştıktan bir süre sonra yaşlı kayın turkuaz göle döndü. "Yaşamın ruhu.. onun hakkında ne düşünüyor?"


Gölün turkuaz suları titremeye başlamasıyla gölün ortasında bir girdap göğe yükselmeye başladı. Göl suyu birleşti ve insanımsı bir figür oluşturmaya başladı. Turkuaz renginde iki metreye yakın sudan oluşmuş asil bir figür belirdi. İnce bir beli, asil duruşu ve kendini gösteren güzel göğüsleri vardı.


"Genç bir insan." dedi su figürü. Sesi yaşlı kayın kadar derinlerden geliyordu lakin onun aksine hoş ve cezbedici bir kadının sesiydi. "Üç yüz bin dünya dönümünden fazla zaman bekledikten sonra o genç bizim ikinci adayımız. İlkinin bin dünya dönümü önce o yaratığın ellerinde ölmesi büyük bir kayıptı. İradesi kuvvetli, en kuvvetli cazibemle onu test etmeme rağmen direnebildi. Zekası ilk adayın üzerinde görünüyor, şu ana kadar en kuvvetli adayımız."


Yaşlı kayın koca gözlerini grubun gittiği yöne çevirdi. "Belki de.. belki de bu kulun görevini tamamlayacağı zaman gelmiştir."



22. Bölüm Sonu







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr