Arden kemik denizinden çıkmadan Emila'nın sesi geldi kulaklarına. "Bunu görmeniz gerek.." Emila kemik denizinin kenarında bir iskeleti inceliyordu.
"Nedir?" dedi Arden, sanki acelesi varmış gibi zaman kaybetmedi.
Emila iskeletin altından bir şey çekip çıkardı. Küçük bir parça bezden ibaretti lakin yılların verdiği yorgunlukla rengi neredeyse solmuştu, Emila dokunduğunda bile ufalanıp gidiyordu.
Arden iskelete eğilip kafatasını eline aldığında ifadesi değişti, kafatasını incelerken birkaç parçası ufalanmıştı bile. Dahası onun altında küçük parçaları kalmış kıyafetin üzerinde birkaç düğme bile vardı. "Bu.. insan."
Onu duyan herkesin kalbi heyecanla atmaya başladı, "Bizden başkaları da var yani.."
Eren bile son zamanlarda olan tüm kötü olayların yorgunluğunu atmışçasına sevindi, "Eğer bu yerdeki insanları bulabilirsek kurtuluruz, yemek sıkıntımız da kalmaz." Onun gibi diğerleri de aynı şeyi düşünüyordu.
"Ben olsam o kadar emin olmazdım." dedi Arden. Bu kadar iyimser olmak için ne kadar saf olduklarını düşünmeden edemedi ama daha kötü düşüncelerini paylaşmaktan kaçındı.
Eren'in tüm iyi halini birkaç kelime bozunca Arden'e çatmadan duramadı. "Neden sürekli kötü düşünüyorsun? Nereden biliyorsun belki de kurtuluşumuz onlara bağlı.. Yoksa kurtulmak istemiyor musun bu bok çukurundan.!"
Arden onun sözlerini umursamadan arkasını döndü. "Belki de doğrudur ve burada bizden başka insanlar da vardır ya da bunlar bizim gibi gökten inip ormanda kaybolanlar olabilir bilemeyiz. Gerçi bu insan öleli çok çok uzun zaman olmuş, kemikleri bile ufalanmaya başlamış. Dahası iki türlü de onları bulsak kurtulacağımız kesin değil, onlar da bizim gibi bu yollardan geçmiş olabilir. Hatta daha kötü koşullarda hayatta kalmışlarsa artık insan bile olmayabilirler."
Emila onun ne demek istediğini anlamamıştı, onun gibi diğerleri de. "Ne deme-"
Tıkır tıkır tıkır..
Emila'nın sözlerini ormanın uzak köşesinden gelen bir takım tıkırtılar kesti, herkes o yöne kulak kabarttı. Ses sanki onlarca tahtanın birbirine çarpmasından çıkıyormuş gibiydi ama daha önemlisi hızla yaklaşıyordu.
Arden sesin yükseldiğini ve yerin hafifçe titremeye başladığını hissettiğinde hızla kemik denizinden uzaklaşmaya başladı, onu görenler de peşinden takip etti. Ne yazık ki derin kemik denizi batıp çıkan insanların adımlarını yavaşlatıyordu.
Grup kemik denizinden çıkamamışken ormanın diğer tarafından bir figür fırladı, istemsizce hepsi dönüp o figüre baktığında gözleri genişledi. En azından beş insan boyu uzunluğunda kara geniş vücutlu bir yılana benziyordu lakin vücudun iki tarafında onlarca eklemli bacak onun yılan olmadığını gösterdi. İğrenç ağzının yanında iki büyük kıskaç ve kafasında iki anteni vardı.
Onu gören her bir insanın içi ürperdi, korkudan titreyen insanlar arasında Eren istemsizce kaba etinin üzerine düştü. Onun dışında her zaman asabi olan Ramsey'in bile titrediği görülüyordu, bu canavara cesaret falan işlemezdi.
Çatırt..
Muhafızlardan birinin geri adım atarken bastığı kemik parçası ikiye bölündüğünde sessiz ortamda yankılandı. Ses canavarın dikkatini çekmiş ola ki aniden olduğu yerde iki insan boyu yükselip sesin geldiği yöne döndü başı. Tiz bir çığlık bıraktıktan sonra dört düzine kadar ayağı birbiri ardına çalıştı, bir grup insana doğru delicesine koşarken altındaki kemikler ufalanıyor sağa sola fırlıyordu.
"Koşun aptallar, ölümü mü bekliyorsunuz!?"
Çıldırmışçasına hareket eden onlarca bacak ve kana susamış yaratığın ani gelişi grubu dehşete düşürdü, Arden bağırdığında kendilerine gelmeseydiler bu şeyin yemi olmaya çok yaklaşacaklardı. Arden de bu arada çoktan ormana yaklaşmıştı, ayakları poposuna değiyordu.
Her biri canları buna bağlı gibi tüm güçlerini bacaklarına verdi, hayır canları buna bağlıydı zaten. Kemiz denizinden geçip ormana ulaştıklarında hızları artsa da o yaratığın bacaklarının ürpertici sesi daha da yakınlaşıyordu, sanki enselerindeymiş gibi..
Eren şimdiye kadar bu denli koştuğunu hatırlamıyordu, korktuğunu da.. Yüzünden akan soğuk terleri silmeye bile vakit harcamadı.
Klaus daha önce örümceklerle karşılaştığından diğerleri kadar etkilenmedi ama yine de koca adımlarıyla hemen Arden'in arkasına yetişti.
Emila daha hızlı koşmak için mızrağını bir yana fırlattı, bu onun ilk kez büyük bir yaratıkla karşılaşmasıydı. Elleri titrese de bir anlığına bile ayakları durmadı, geriden adının sayıklandığını duysa da geriye bile dönmedi. Sonuçta bu durumda düşüneceği tek şey kendisiydi.
Arkada kalan ikiliden biri Emila'nın birkaç kişilik kadın muhafızından biriydi. Gözlerinden yaşlar durmaksızın dökülüyordu, can havliyle koşarken bir yandan Emila'nın ismini haykırıyordu ama o dönüp bir kere bile bakmadı. Arkada kaldığı için korkusu daha da büyüktü ama neyse ki onun da arkasında kalan biri daha vardı, böylece başkasının canı pahasına olsa bile kendini azıcık rahatlatabiliyordu.
En arkada kalan muhafız üçüncü kafileden gelen tecrübeden yoksun bir gençti. O kadar korkmuştu ki yüzü bembeyazdı, onun da gözlerinden yaşlar akıyordu. Her geçen an o ürpertici sesin kendine yaklaştığını hissedebiliyordu, sonunda kesinlikle yakalanacaktı o iğrenç yaratık tarafından.! Dişlerini sıkıp daha da hızlanmaya çalıştı, en azından önündeki kızı geçene kadar ama yaratığın neredeyse dibinde olduğunu hissettiğinde umutsuzca haykırdı.
"Klaus.! Klaus.! Yardım edin, lanet olsun. Beni geride bırakmayın! Yardım ediiin.!" Avazı çıktığı kadar haykırdı ama tek kişi bile dönüp ona bakmadı, o olsa kendisinin de yapmayacağını biliyordu ama başka çaresi yoktu.
Bir sonraki an içlerini ürperten acı bir çığlık duyuldu, kimse arkasına dönmek için vaktini harcamasa da arkada koşan gencin artık orada olmadığını biliyorlardı. Bu en çok o gencin önünde koşan genç kızı etkiledi, artık en arkada kendisi kalmıştı.
Ayrıca umulduğu gibi arkadaki yakalandığında yaratık onunla yetinip kovalamayı bırakmadı, hala çıldırmış gibi grubu takip ediyordu. Grupla aralarındaki mesafe kapandıkça kapandı, birkaç metrelik mesafe kaldığında Arden'in önünde garip bir göl belirdi. "S*ktir nerden çıktı bu şimdi!?"
Yemyeşil garip gölün iki tarafına baktı, onlarca metre mesafe vardı. Dolaşmaya çalışsalar yaratık kesinlikle yakalayacaktı, suya atlamayı düşündü ama o yaratığın sudan korkacağını hiç de düşünmüyordu. 'S*ktir, s*ktir.! O kadar şeyden sonra burada yem olmaya hiç niyetim yok.' Pek ümidi olmasa da mızrağını kavrayıp yaratığa doğrulttu.
Onun arkasından gelenler onu gördüğünde kafayı yediğini düşünmeden edemedi. "Bunu öldürmeye mi çalışıyorsun kafayı mı yedin!?" dedi Emila, gölün etrafından dolanmak için koşmaya devam ediyordu ama o da zamanında yapamayacağını anladı.
Arden gelen yaratığı net gördüğünde yutkundu, yüzü ekşidi. "Bu.. kazanamayız." Canavar yaklaştıkça yaklaştı iki kıskacını arkadaki kadın muhafıza geçirmek için açtı ama bir an sonra tüm hareketleri dondu. "Noluyor?"
Onun gibi diğerleri de sesin kesildiğini duyunca geriye baktı. Yaratık bacaklarının üzerinde yükselip çevreyi gözlüyordu. Yarısı yükselmiş olsa da boyu birkaç metreyi aştı, vücudunun altında kıpır kıpır duran onlarca bacağı içlerini ürpertti. Birkaç nefes sonra tiz bir ses çıkarıp geldiği yoldan geri dönerken toprakta derin boşluklar yarattı.
Kadın muhafız ölümden kıl payı kaçındığını anladığında gözlerinden yaşlar tekrar boşalmaya başladı. Vücudundaki tüm güç rahatlamasıyla boşalıverdi ve bacakları tutmayınca yere çöktü. "Yaşıyor muyum?" diye mırıldandı iki kez.
"İyi misin?" Bir an sonra önüne bir el uzandı, genç kız kafasını kaldırıp elin sahibine baktı. Uzun bir genç, yakışıklı ve kemikli yüzü vardı. Açık kahve rengi saçları ve zekasını açığa çıkaran keskin gözleri vardı. Gülümseyerek ona bakarken kesinlikle diğerlerinden farklı olduğunu hissedebiliyordu. Genç kız istemsizce elini uzatıp gencin elini tuttu. "T-teşekkür ederim."
O genci daha önce görmüştü, evet kendilerine mızrak eğitimi verdikleri zamandı. O zamanlar çok fazla dikkat etmemişti ama şimdi Arden'i yakından gördüğünde kalbinin hızlandığını hissetti. Korkusu yavaşça solmaya başlayınca sonunda ayakları üzerinde durdu.
Arden arkasına döndüğünde kaşları çatılmıştı, düşünceli görünüyordu. Aynı şekilde Klaus da kaşlarını çatıp çevreyi incelemeye başladı. İlk konuşan Eren oldu, "O şey de neydi!?" dedi titreyen sesiyle, yüzü hala kireç kadar beyazdı.
Arden'i düşüncelerinden çeken de onun sesiydi, kolunu kaldırıp üzerine kenetlenmiş ölü çıyan bedenini Eren'e gösterdi.
"Bu.. Bu!? O şeye benziyor." dedi Eren, gözleri inanamadığı bir şeye bakıyor gibi bomboş ve çaresizlik içindeydi.
Onun yanında Emilanın kırgın sesi geldi, "Nasıl? Nasıl bu kadar büyük olabilir?"
Şaşkın insanların düşüncelerini Klaus böldü. "Şimdi düşünmemiz gereken şey bu değil."
Arden bir nefes bıraktı, 'Sonunda kafası çalışan bir insan..' Arden önünde durduğu geniş göle bir göz atmadan önce çevresini kontrol etti. Gölün yanında çok yaşlı ama geniş bir ağaç vardı, göle yakın tek ağaç buydu.
Gölün elli adım kadar genişliği vardı. Garip gölün ışıldayan suları turkuaz rengindeydi ancak turkuaz renge rağmen o kadar berraktı ki on adımlık derinliği tamamen görülebiliyordu. İçinde yüzen onlarca balık vardı, her biri o kadar büyüktü ki Klaus bile onlardan birini taşımakta zorlanırdı.
Arden turkuaz gölün sularına hayranlıkla bakarken gölün kenarına geldi, göl suyunun garip kokusu burnuna girdiğinde içinde bir şeylerin hareketlendiğini hissetti. İstemsizce elini uzatıp parıldayan suya sokmadan önce gölün üzerinde sert bir rüzgar esti.
GRRRRRR..
Rüzgar daha da hararetlenirken sanki ormandaki tüm ağaçlar eğilip bükülüyormuşçasına gıcırdamalar yükseldi. Rüzgar daha da hararetlenip saçlarını ve elbiselerini uçurduğunda sesleri boğuldu. Emila sesini ulaştırabilmek için bağırmak zorunda kaldı. "Yine ne oluyor!?"
Klaus uzun zaman sonra bir küfür savurdu, "Biliyordum.! O yaratığın bizi bırakmasının bir sebebi olmalıydı, burada başka bir şey var. Gidelim Arden.!!"
Arden de onun gibi düşündü, çok geç olmadan kaçmak için hareketlendiği anda rüzgar aniden kesildi. Yine de hiç durma emaresi göstermeden koşmaya başladı. Tam birkaç adım atmıştı ki bir ses herkesin dikkatini çekti.
Yorgun.. ölümüne yorgun bir ses "hııım.." dedi. Ses o kadar yorgundu ki sanki bin yıllık bir ihtiyardan geliyor gibiydi. "Sizi böcekler.." ağzındaki kelimeler o kadar yavaş çıkıyordu ki dinlerken bile insanı yoruyordu. "Bölgeme izinsizce, kurnaz ve saygısızca girdiniz, pınarımdan tatmaya cüret ettiniz ki bu yaşlı kayın buna müsamaha göstermez."
Kısa bir gıcırtıdan sonra Arden'in önüne koca bir kütle düştü, yer sarsıldı ve topraklar çevreye saçıldı. Görüş netleştiğinde bunun köklü koca bir kütük gibi olduğu görüldü, Arden kütüğün devamını görmek için kafasını yukarıya çevirdi. Gözleri genişledikçe genişledi, korkması mı şaşırması mı gerektiğini bilemedi.
Orada bir insan suretini andıran dalları ve budaklarıyla koca bir ağaç vardı, üstelik hareket ediyordu.! Ağaç birkaç nefeslik arada esnedikten sonra gözlerini köklerinin dibindeki küçük insana çevirdi, bir hareketle insan eline benzeyen dalları Arden'i yakalayıp havaya kaldırdı.
"Müsahama gösteremez çünkü şu sebepten dolayıdır ki.." dedi, neredeyse otuz nefes süresinde tamamlayabildi cümlesini. "Efendi Alderon.. Ah benim muazzam büyük velinimetim, bu mütevazi ve değersiz kuluna can suyundan lütfetmeseydi bu yaşlı kayın dünyaya gelir miydi?" Belirsiz bir sebepten konuşması başka bir yöne kaydı ve önceki sözlerini tamamlamadı.
Yaşlı kayın kendi dünyasında bir şeyleri yad ederken önündeki grup hareket edemeyecek kadar şaşırmıştı. Bu dünyaya geldiklerinden beri onlarca absürtlük onlarca garip olay görmüş olsalar da bu karşılarındaki şey kesinlikle ilk sıralara yerleşirdi. Kocaman, metrelerce yükseklikteki bir ağaç hareket ediyordu. Dahası bu ağaç konuşuyordu, hem de gayet mantıklı bir şekilde.!
Klaus artık neye şaşırıp neye şaşırmayacağını bilemedi, önce koca ağaca bir göz attı sonra da onun dalları arasında kalan Arden'e. Şimdi kaçmanın en mantıklı şey olduğunu biliyordu ama Arden'in geride kalması büyük bir kayıp olacaktı. Hayır onun arkadaşı falan olmasından dolayı değil, bu lanet yerde hayatta kalmaları için en büyük şanstı o.
Emila da önündeki ikiliye baktı ama o Klaus'dan daha net bir cevap bulmuştu, şimdi kaçmalıydı.! Geriye doğru bir adım atmıştı ki koca ağaç homurdanıp ona bağırdı. "Minik aklınızdan bile geçirmeyin.. bu yaşlı kayından kaçmayı" Yorgun ses gürlediğinde başka bir adım atmaya cüret edemedi Emila.
Arden yaşlı kayının dalları arasında savrulurken onun sözlerine de kulak vermişti, hiçbir şey yapmadan duramayacağını bildiğinden şansını denedi. "Öhm- Eh, büyük yaşlı kayın." Koca ağaç tekrar dikkatini dallarının arasındaki küçük yaratığı çevirdiğinde devam etti. "Biz insanlar yaşlı kayını bilmeden gücendirdik mi?"
Yaşlı kayın ağır bir nefes verdi, tüm gövdesi gıcırtılarla kasılırken sesi sanki yerin binlerce adım altından geliyor gibiydi. "Küçük insanlar mı?" dedi yuvarlak gözlerini Arden'e yaklaştırırken. "Bir insanoğlu küçüğü görmeyeli onlarca dünya dönümü geçti. Evet.! Eveet, gerçekten de bu yaşlı kayın incindi, ürperdi ve gücendi insanoğulları yüzünden."
21. Bölüm Sonu.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..