20. Bölüm - Kemik Denizi

avatar
1785 3

Yeryüzünün Hakimi - 20. Bölüm - Kemik Denizi


 

Gün ışıdığında insanlar gecenin getirdiği tatsız olayları çoktan zihinlerinden atmıştı lakin guruldayan karınların sesi kampın dört bir yanından yükseliyordu. Arden uyandığında göğsünde yatan Zeren ve onların arasına sıkışmış yavru kurdu fark etti. 'Fırsatçısın ha..'


Uyanmaması için Zeren'in başını nazikçe kaldırıp kurt kürküne koyduktan sonra ayağa kalkmıştı ki bir ses tüm kamp boyunca yankılandı.


"Arden.!! Ardeen.!"


Pek çok insanın dikkatini çekmesinin yanında Zeren de uykulu gözlerini araladı. "Ne oldu Arden?"


İki genç koşarak Arden'e ulaştığında ellerinde koca birer ağaç kabuğu vardı, içindeyse onlarca taze balık. "Arden görüyor musun!??" dedi gençlerden biri, o kadar heyecanlanmışlardı ki gülen yüzleri kıpkırmızıydı. Geçen gün sarmaşıkları getiren gençlerdi. "Uyanır uyanmaz su kaynağına bakmaya gittik. Gerçekten de yaptığın hiçbir şey boşuna değil, ağın içinde bir sürü balık vardı. Hem de hepsi koca koca, şunlara bak körpecikler.." dedi ağzı sulanmış şekilde.  (Bunu bilen var mı :D)


Arden gençlerin aşırı coşkusunu görünce iç çekmeden edemedi, "Tüm kampı uyarmasaydınız daha iyi olurdu gerçi.."


Gençler arkalarında onları aç kurtlar gibi izleyen kalabalığı geç fark etti, yutkunmadan edemediler. "Heheh, fazla heyecanlandık sanırım."


Şamataya ve daha çok da taze balıkların çekiciliğine kapılıp pek çok insan oraya yönelmişti, bunlara Eren, Emila, Klaus bile istisna değildi. Yutkunma sesleri yükselmeye başladığında herkes Arden'in gözünün içine bakıyordu. Bu insanlar günlerdir bir şey yememişti, her birinin vücudu zayıflamaya başlamıştı.


Eren bile gözlerini dikip onu izliyordu, balıkları istememiş olması zaten çok şaşırtıcıydı ama kıvranıp durması gözlerden kaçmadı. Arden bu işin kolaylıkla çözülmeyeceğini anladı, 'ne yapmalı.?'


Balığı getiren genç erken davrandı. "Arden hemen pişirip yiyelim.. Ne bekliyoruz?"


"Olmaz."


Balıkları tutan gençler hatta kalabalık bile şaşırdı, Zeren ile Klaus bile bunu beklemiyordu. Yoksa tüm balıkları kendine mi almaya çalışıyordu? Onun böyle biri olduğunu düşünmemişlerdi.


"Neden?" diye sordu önündeki genç, endişeli görünüyordu. "Yoksa bize vermeyecek misin?"


Arden hafif bir kahkaha attı, "Öyle değil.. bunların yenip yenmeyeceğini bilmiyorum. Zehirlilerse hepimiz ölürüz, belki görünce yenip yenmeyeceğini anlarım diye düşünmüştüm ama.." ağaç kabuğundaki balıkları eliyle tarttı ama bu pek sonuç vermedi.


"O zaman ne yapacağız Arden, birazcık yesek anlayamaz mıyız?" Zeren'in de midesine kaç gündür doğru düzgün bir şey girmemişti, acınası bir ifadeyle Arden'e bakıyordu.


Arden "Ölmek istiyorsan deneyebilirsin Zeren." dedi umursamaz tavrıyla.


Pek çok insan onu duyunca korksa da Eren'in hissettiği duygu öfkeydi, 'Böyle umursamaz ve kötü davranıyor ama o kız hala onun yanında kalıyor.!' Dişlerini sıkmadan edemedi. Kamp lideri olup tüm olanakları elinde bulundurduğundan beri Zeren'e her türlü ayrıcalığı el altından vermişti, hatta yemeğin azaldığı zamanlar onu fazladan bile vermişti ama yine de o kız hala Arden'in yanından ayrılmaya niyetli değildi.


"O zaman kurda yed-" Arden ona baktığında genç erkek sözlerine devam edemedi. 


"Neyse aklımda bir fikir var, denemekten zarar gelmez." İnsanların meraklı bakışları arasında Arden yavru kurdu rahat yatağında rahatsız etti, kurt hırlayıp uyanmaya başladı. Arden gülümsemesiyle, "Kızma kızma, gel bak yemek var."


Sanki onu anlamış gibi yavru kurdun gözleri genişçe açıldı, hemen ayağa fırladı. Ağzından salyalar akarken sahibine bakan gözleri parlıyordu. 


İnsanlar onları gözlerken sanki kurt anlıyormuş gibi Arden onunla konuşmaya başladı. "Bazı hayvanların burnu hassastır. Sana gösterdiklerimin yenilip yenilmeyeceğini burnunla anlayabilir misin?" 


Çevredeki insanlar gibi yavru kurt da meraklı bakışlarını Arden'e dikti. Kalabalığın arasından Arden'in akıl sağlığıyla ilgili tartışmalar bile yükselmişti ama Arden onları önemsemedi. Ağaç kabuğundan bir balık kapıp kurdun önüne getirdi, yavru kurt balığın etrafında bir tur döndükten sonra burnuyla koklamaya başladı.


Ağzından salyalar tekrar akmaya başlayınca Arden başka bir balık getirdi, sonra başka bir balık daha. Eline aldığı yedinci balığın hoş olmayan görüntüsü ve dikenli derisi vardı. Yavru kurt onu kokladığında bir anlığına hırladıktan sonra "hımp"layan tsundere bir kız gibi başını yana çevirdi.


"Ne!? Anlayabildi mi yani zehirli olduğunu?" Başta onlara aptal olarak bakan insanlar bile şimdi kurda şaşkınlıkla bakıyordu çünkü bir diğer değişle onların hayatlarını koklayarak kurtarabilirdi.


İki balığın haricinde diğer balıklar yavru kurdun iştahını kabartmayı başardı. Arden küçük balıklardan birini insanların kıskanç bakışları altında yavru kurda fırlattı, insanlar içleri acımadan bu sahneye bakamadı.


Çoğu balığın zehirli olmadığı anlaşılınca asıl sorun olan noktaya gelindi, yirmi küsür balık vardı ama kamp mevcudu neredeyse bin kişiydi. Eren hala bir şey söylememiş olsa da kıpırdanıp duruyordu, bakışlarını balıklardan alamadı. 


Arden açlıktan kıvranan Eren'e bir bakış attı, Eren de onu fark ettiğinde uzun süre bakıştılar ama ikisi de tek kelime etmedi. Eren açlıktan kıvransa da araları kötü olduğundan ondan bir şey isteyip gururunu hiçe sayamıyordu ama açlık da artık sınırlarına dayanmıştı. Pek çok insan da Eren'e bakıyordu, Klaus ona acımadan edemedi.


Arden yeterince eziyet ettiğini düşündüğünde büyük balıklardan birini Zeren'e verdi, bir başka balığı da ağı kontrol eden gençlere verdikten sonra kalan yirmi balığı Eren'e verdi. "Nasıl istiyorsan öyle paylaştır."


Başta Eren'e iyilik yapmış gibi görünse de Eren'in ifadesi çirkinleşmişti. Bin kişiye yirmi balığı paylaştırma işini Eren'e bırakmıştı hem de yumuşak bir hareketle. Hem insanlar için yemek bulan kişi olmuştu Arden hem de bombayı Eren'in ellerine bırakmıştı. Klaus gibi Emila ve Alvin bile izlerken ona acımadan edemedi.


Eren sonunda balıkların sadece muhafızlara bölüneceğine karar verdiğinde kampta yine kavga gürültü koptu. Yemekler gürültü arasında pişirildi ve muhafızlara verildi. Arden de kendilerine aldığı koca balığı pişirip Zeren'le birlikte yedi.


"Çok.. güzel." diyebildi Zeren, ağlamaklı bir ifade ve titreyen sesiyle. Neredeyse 1 haftadır gerçek bir yemek yememişti, ellerinin titremesine engel olamadı. 


..



Arden yemekten sonra kalan iki zehirli balığı değerlendirmek için muhafızları buldu, şansına Klaus da oradaydı. "Sıçan avcısı her zamanki gibi." dedi alayla, "Bugünü de kurtardı." Sıçan avcısı denilmesini sevmediğini biliyordu Klaus ama ne kadar uğraşırsa uğraşsın sonunda bunu engelleyememişti Arden. Klaus da bunun üzerine oynamayı seviyordu, sonuçta onunla uğraşabilecek pek kimse yoktu bu kampta.


"Aman aman.. birilerinin karnı doymuş da çalışmaya can atıyor." Arden yüzünde sinsi gülümsemeyle Klaus'a baktı.


Klaus'un dudakları seğirdi onu duyunca. 'Siktir.. şu gülümsemesi hiç hayra alamet değil. Yine bana iş kitleyecek lanet sıçan avcısı.' O kaçamadan Arden eline bir ağaç kabuğu tutuşturdu, içinde yenilmeyen iki zehirli balık vardı.


"Bunları pişirip ormana bırakıver sana zahmet. Bir ihtimal etçil hayvanlardan biri gelip yerse yiyecek kaynaklarımıza katıveririz." dedi Arden.


"Arden daha önce birkaç hayvan yakaladığını duydum, şimdi bu kadar zor durumdayken neden tekrardan avlanmıyoruz?" Mertens de o çembere dahil olduğunda konuşmaları duymuştu.


Mertens ikinci kafileyle birlikte geldiğinden gerçek bir savaşa dahil olmuşluğu yoktu, kendi kafilesi içinde sözü geçse de henüz savaşmamıştı. Sadece Arden ve diğerlerinin pek çok avdan döndüğünü, görmese de korkunç olduğunu duyduğu örümceklerden birini öldürüp pek çok insanı kurtardığını duymuştu. Tabi bu örümcek öldürme meselesi tamamen abartılmış bir söylentiydi, Arden bırak örümcek öldürmeyi ufukta görecek olsa kaçmaya başlardı.


Arden onun cesaretini gördüğünde hafifçe gülümsedi. "Yeni doğmuş kuzu kurttan korkmazmış." Grubun yanındaki bir boşluğa oturdu. Onu gören Emila, Alvin ve birkaç muhafız daha gruba yönelip çemberi tamamladı. Ne zaman sıçan avcısının bir muhabbete girdiğini görseler pek çok insan onun çevresinde toplanıyordu, Zeren'in yanında olmadığı neredeyse her zaman durum böyleydi. Saygılarından ya da sevgilerinden mi bilinmez insanları çekmek gibi bir özelliği vardı.


"Doğru.. daha önce Klaus olsun Alvin olsun birkaç hayvan avlamayı başardık ama şimdi çıkmamamızın sebebi de bu." Arden'in sözlerini dinlerken ilk kafiledekiler ne demek istediğini çok iyi anladıklarından kafasını eğdi ama ikinci ve üçüncü kafileden gelenlerse merakla onu izliyordu.


"Boğazınızdan geçen her parçada bir muhafızın o parça için kanını akıttığını hatta can verdiğini hatırlamanız lazım." Aslında hepsi bunu biliyordu ama yine de düşünmek istemediklerini düşünmemek bu zor yaşamda kaçış yollarıydı. Kaçtıkları gerçek yüzlerine çarpılınca yutkunmadan edemediler. "Her sıçan avladığımızda en azından iki kaybımız oldu ki şu ana kadar gördüğümüz en zayıf yaratıklar bunlardı. O kurtlardan biriyle karşılaşırsak kaç kişinin öleceğini bırakın kazanıp kazanamayacağımız muamma, örümcekler deseniz en azından elli insan kaybettik. Dahası şanslı olup bir av yakalasak bile bizim olmuyor, tüm kampa dağıtıldığından sadece bir ya da iki günlük yiyecek için canımızı tehlikeye atmak istemiyoruz. Ayrıca hala bilinmeyen düşmanlarımız da var, ok ve balta kullanacak kadar gelişmişler. Onlara yakalanırsak iki ateş arasında kalmak gibi olur. Açıkçası buradaki çoğu muhafızın benim gibi düşündüğüne eminim. Özellikle de benim gibi ölümden dönenler..  zaten kimsenin ava çıkmaması da bunu gösterir."


Sözlerini bitirdiğinde kimseden tek kelime çıkmadı, en son  hepsi onun haklı olduğunu biliyordu.. biliyordu ama böyle gitmeyeceğini de biliyorlardı. Yiyecek kalmamışken nasıl devam edebilirlerdi ki? Açlık da kampı sardığından son zamanlarda insanların öfkesi daha kolay patlak veriyordu, kampın düzeni de bozulmuştu. Mertens dişlerini sıktı, bir şey söylemek üzereyken ormandan koşarak gelen bir gencin bağrışı onu durdurdu.


"Klaus.. Klaus! Bunu görmeniz lazım." Genç kalabalığın arasına daldığında nefes nefese kalmıştı. "Klaus.. Hah.. Bir şey.. Bir şey.. Bulduk.. Hah.." dedi ormanı gösterirken. Normalde önemli bir şey olduğunda kamp liderine gidilmesi gerekiyordu ama kamptaki muhafızlar için muhafız başı Klaus kamp lideri Eren'den daha yüksek bir konumdaydı, ona olan saygıları Eren'i aşıyordu.


Eren gelen muhafızın kendisine değil de doğrudan Klaus'a gittiğini görünce kaşlarını çattı. O daha bir şey diyemeden tanınan figürler ve birkaç muhafız ormana yönelince Eren de onları takip etti. Arden mızrağını kapıp ormana yönelecekken sırtında buz gibi bir soğukluk hissedince yüzüne hoş gülümsemesini takınmadan önce yutkundu. "Zeren.." dedi sevimli bir şekilde. 


"Bir yere mi gidiyorsun acaba.? Haber vermeden." onun yüzünde de bir gülümseme takılıydı ama altında yatanları Arden çok iyi anlamıştı. 


"Haber vermek istemiştim ama göremeyince.." Çırpınışlarının arasında bahanelerin işe yaramayacağını fark edince bir nefes verdi. "Tamam biraz acelem vardı. Muhafızlar bir şey bulmuşlar, ne olduğunu görmek istiyorum. Belki de kurtuluşumuz olabilir, onlara yetişmem gerek."


Zeren onu durdurmadı ama kaşlarını çattıktan sonra umursamıyormuş gibi kafasıyla gitmesini işaret etti. Arden ne demek istediğini oldukça net anladı, "Peki, tehlikeli herhangi bir şeye bulaşmıyorum." Koşarak kamptan çıkarken alnındaki teri sildi, 'Sen de tehlikelisin be, senle de uğraşıyorum.! Ne zaman bu kadar korkunç olmaya başladın..?'


O ormandan çıktıktan hemen sonra küçük bir figür de onun gittiği yöne doğru koştu.


..



On beş kişilik grup ormana girdikten sonra uzun bir yolculuk yaptı, bu kadar uzakta olacaklarını düşünmemişlerdi. Muhafızlar koşmaktan yorulduklarında ormanın daha önce gelmedikleri bir yerine ulaşmışlardı.


"Bu ağaçlar biraz tuhaf görünmüyor mu?" dedi Emila, eliyle ağaçlardan birinin gövdesini yokladı. Buradaki ağaçlar kampın çevresindekilerden neredeyse iki kat daha büyüktü, genç ve sağlıklı görüntüleri vardı ama onlardan garip bir his de yayılıyordu.


"Gerçekten biraz fazla büyükler.. Buradaki ağaçlar neden bu kadar büyük?" Alvin ağaçların tepesini görmek için kafasını yukarı çevirirken neredeyse düşüyordu. 


"Önemli olan bu değil. Niye buraya getirdin bizi? Ne bulduysanız umarım önemli bir şeydir, yoksa bizi buraya kadar koşturduğunuz için sinirlenirim." Klaus onlara haber eden muhafıza sordu ama daha muhafız cevaplayamadan önlerinden birkaç kişinin sesi geldi.


"Buraya buraya.!" diğer iki muhafız el sallayarak kendilerini gösterdi. Grup onlara ulaştığında gördükleri manzara karşısında yutkunmadan edemediler. 


Neredeyse kamp alanı kadar büyük açıklık bir alan görüldü, orada tek bir ağaç yoktu lakin dehşete düşüren bembeyaz zemin gözler önüne serildi. Dehşete düşüren şey alanın beyazlığı değildi, beyazlığa sebep olan şeydi. Kemikler.. Koca bir alanı tıka basa dolduracak kadar fazla kemik vardı, binlercesi.


"Burası da ne böyle?" Emila kemik denizine bakarken şaşkınlıkla mırıldandı.


Arden güvenli olup olmadığını anlamak için çevresini kontrol ettikten sonra kemik denizine adım attı. Önündeki birbirine girmiş onlarca iskeletten birine eğildi, birkaç kemiği elinde tarttı. "Bu insan değil gibi.."


"Nereden anladın?" dedi Alvin, kemiklere incelese de hepsi birbirine benziyor gibiydi.


Arden yerden bir kemik çekip Alvin'e gösterdi. "Bu kol insanınkinden çok daha kısa, dahası çok kalın." sırıtarak Klaus'a baktı. "onun kadar iri olsanız bile böyle kemiğe sahip olmak zor."


Klaus dudaklarının seğirmesine engel olamadı ancak bir şey söylemedi. Bunun sıçan avcısı alayının geri dönüşü olduğunu biliyordu.


Arden kemikleri karıştırıp bir şey çıkardı. "Bu kafatası da gereğinden fazla kalın ve bizimkilere kıyasla enine daha büyük ama insanlara benzediklerini inkar edemem."


Emila onun hep bir şeyler karıştırdığını düşünse de her zaman çıkar yol bulduğunu ve çok bilgili olduğunu düşündü, istemese de saygı duymaktan kendini alamıyordu. 


"İnsan değilse o zaman ne bunlar?" dedi üçüncü kafileden bir muhafız.


"Bilmiyorum.. Belki de bize saldıran yaratıklar bunlardır. Yine de bir çıkarım yapmak için henüz erken, diğer iskeletlere de bakmalıyım. Muhafızlar dikkatli olsun alanı korusunlar." Arden kemik denizinin içine doğru yürürken her adımında birkaç iskeletin çatırtısı ayaklarının altından geliyordu. Alanın ortalarına doğru attığı her adım dibe batmaya başladı, buradaki iskeletler metrelerce yükseliyordu, daha fazla ilerleyemeyeceğini anlayınca durdu ve iskeletleri inceledi. 


İncelediği iskelet insan boyutundan uzun bir yaratıktı ama bu da insanımsıydı. 'Gerçekten insan olabilirler mi??' ama düşüncesi o yaratığın kafatasını incelediğinde tamamen değişti. Kafatasının çene kısmı sanki bir kurdun ağzı gibiydi. İnsan vücudu ve kurt kafası birleşimiydi sanki bu yaratık. 'Ne boklar dönüyor böyle? Bu şeyin canlısıyla karşılaşmazsak memnun olurum.'


"Arden, bunu görmelisin çabuk.!" yan tarafta Klaus da başka bir iskeletin başında duruyordu. Arden iskeletin başına geldiğinde şaşkınlığına engel olamadı, sadece bir kısmı yer üstünde olsa da yaratığın yalnız kafatası bile 1 metre civarıydı. Elleriyle yandaki iskeletleri temizlediğinde yaratığın üst kısmı açığa çıktı. 


Kafatası sanki bir kuştan alınmıştı lakin sivri uçlu çenesi yarım metreyi aşıyordu. İskeletin görülen kısmı bile iki metreden fazlaydı, iskeletin üst kısmında ikiye katlanan birkaç metrelik kemikler vardı. Bunlar bir çift taraklı kanada benziyordu.


"Bu s*kik şey de ne böyle? En azından benim üç katım kadar lan.!" dedi üçüncü kafileden gelen genç, adı Ramsey'di. Kızıl saçları hareket ettiğinde aslan yelesi gibi dalgalanıyordu, ateş saçan gözleriyle beraber yüzünde hep ciddi -daha çok asabi- bir ifadeyle dolanıyordu. 


"Bir çeşit kuş" dedi Arden.


"S*ktir lan ordan, böyle kuş mu olur!?" dedi Ramsey, bir kuşa baktı bir de Arden'e. Muhafızlar istemsizce kahkahayı patlatmıştı bile ama Ramsey neye güldüklerine anlam veremedi. Yanında duran Klaus'a eğilip fısıldadı, "Lider, o bizi kekliyor olmasın? Bu adam g*tünden uyduruyor bence."


Klaus bile bunu duyunca gülmeden edemedi. Ramsey onu tanıdığından beri ilk defa güldüğünü görmüştü, her zaman ciddi olan adamdı Klaus. 'S*ktir, komik bir şey mi dedim lan, yoksa benimle t*şak mı geçiyor bunlar!?' Ramsey üçüncü kafileden olduğu için doğal olarak Arden'e en uzak insanlardan biriydi. O geldiğinde Arden çoktan liderlikten ve kamp işlerinden elini çekmişti, ikinci kafile birçok hikaye duysa da üçüncü kafileye birkaç küçük konu ulaşmıştı.


Arden kuş iskeletini incelemeyi bitirince ayağa kalktığı gibi geri döndü. "Ne kadar az kalırsak o kadar iyi, hemen gidelim buradan."



20. Bölüm Sonu






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr