19. Bölüm - Pata Pata Pata

avatar
1667 3

Yeryüzünün Hakimi - 19. Bölüm - Pata Pata Pata



Bugün kendimizi bu cehennemde buluşumuzun 9. günü. Hala buraya neden ve nasıl geldiğimizi bilmiyoruz, tek bildiğimiz gökyüzünden inen beyaz ışıkla insanların burada belirmesi. Bazen küçük anılar hatırlıyorum ama çok çok küçük, bazen sadece bir anlığına gelip kayboluyor. İnsanlar yaşam mücadelesi yüzünden artık bunları düşünmeyi bıraktı ama ben düşünmeden edemiyorum, ne anlamı olabilir burada olmamızın?

Bu antik taşları kim inşa etti? Niye buraya insanları gönderip duruyor bu ışık? Daha önemlisi bizden önce gelen başka insanlar yok mu? Olsaydı çoktan gelip bizi bulmuş olurlardı diye düşünüyorum ama bize saldıran o şeyler onları haklamış da olabilir. Ah.. düşünmek işe yaramıyor, yine acıktım.


..


11. güne ulaşabildik ama işler yine sarpa sarmaya başladı, eski zorba lideri kovduğumda biraz daha rahatlarım diye düşünmüştüm.. Baştan beri istediğim de buydu aslında, rahatlamak. Lider olmayı hiç istemedim, sorumluluk almayı hiç istemedim. Diğerleriyle uğraşmayı hiç istemedim ama biri bunu yapmalıydı çünkü rahatım buna bağlıydı ama artık liderlik bana rahatlığı sağlamayacak. Bu yüzden liderliği geri almadım, artık insanların yönetilecek kadar mantığa sahip olduğunu düşünmüyorum.

Her geçtiğimiz gün kamptaki huzursuzluk artıyor. Kavgalar arttı, gürültü arttı, kamptaki o ağır çaresizlik havası kalınlaştı. Bunun sebebi olarak şu devin nefesi dedikleri ara ara çıkan sesi görüyorum. Hala o sesin nereden geldiğini, neyin çıkardığını bilmiyoruz ama duyduğumuz her seferinde işler daha kötüye gidiyor. İnsanlar daha da öfkeleniyor, huzursuzlanıyor, ağlayıp sızlanıyor.

Özellikle kızlar ve Zeren.. sürekli ağlıyorlar, belli bir sebepleri bile yok ama onları suçlamıyorum. Çünkü bunlara ben bile istisna değilim, olmadık şeylerden kalbimde yükselen öfkeyi sık sık hissediyorum ama hala kendimi dizginleyebilecek kadar iradeye sahibim. Bu yüzden henüz bir olaya karışmadım, diğerleri de bana bulaşmıyor. Bana saygı duyduklarından.. biraz da korkuyorlar sanırım, herhangi birinden ya da birkaçından korkuyor değilim ama daha ne kadar böyle gideceğini bilmiyorum.


..


İlk kafilenin buradaki 14. günü. Yiyeceklerimiz neredeyse tükendi. Eren günlük yemeğimizi tek parça ete çekti, pek çoğu ona karşı çıktı ve yine bilindik kavgalar oldu ama ben olsam yine aynı şeyi yapardım.. hatta çok daha öncesinden. Bu yüzden liderliği geri almadığıma memnunum, kafasız insanlarla uğraşmak insanı yoruyor. Neyse ki en azından su sorunumuz yok, bunu bir teselli olarak kullanmak tüm kampta bir adet oldu. Bu cehennemde tutunabileceğimiz küçük bir dal..


Müjdeli bir haber.! Geçen hafta kazdırdığım mızraklı çukur tuzağıma bugün şişkin bir sıçan yakalandı. Seni kafasız yaratık, mızraklara oturmak için niye bu kadar bekledin.? Yine de bizi etinle beslediğin için teşekkür etmeliyiz, bizi biraz daha idare et..

Bu arada en son Eren'le avdan gelen yaralı iki gencin durumları kötü. Gittikçe daha kötü olmaya başlıyor, son zamanlarda yerlerinden bile kalkamıyorlar.


..


Lanet olsun.! Bugün 15. günümüz. Tam tuzağıma bir sıçan daha yakalandı derken kötü bir haber de beraberinde geldi. Sevinmeli miyiz üzülmeli miyiz bilmiyor kimse.. Bir grup daha geldi kampımıza, bu 3. kafile. Yine antik taşlarımız titreşti, yer ve gök sarsıldı. Garip renk bulutları her yeri sardı ve gözlerimize bir ziyafet verdi, ne yazık ki sadece gözlerimizeydi. Açlığımız manzaranın güzelliğini bastırıyor.

Neyse işte o bilindik beyaz ışık gökten indi ve üç yüz civarı daha insanı bize kattı. Heh. Eren al da uğraş bakalım bunca insanla, çok istiyordun liderliği. Şimdi toplam binden daha fazla insana sahibiz, tek sahip olduğumuz su ve insan sayısı. Normalde iş gücü için müthiş bir sayı ama ne yazık ki herhangi bir işimiz yok, şimdi ihtiyacımız olan şey yiyecek.


..



17. gün. Berbat.. Sayımız arttı ama yiyeceğimiz az, nereye kayboldu bunca yaratık? Geldiğimiz ilk günler her yerden fırlıyordu namussuzlar. Günlük azığımız bir parçadan yarım parçaya düştü, öyle olsa bile birkaç gün bile idare etmeyeceğine eminim. Yakında tekrar böcek, mantar ve yaprak yemeye başlayacağız. Birkaç kişi gelip yine sıçan avlamaya çıkmamı istedi. Sıçan avcısı diyorlar bir de, ağızlarına.. Neyse kendimi feda etmek gibi bir niyetim yok, özellikle bir kez ölümden döndükten sonra..

Bu yaratıkların da dev gibi olması ister istemez geri adım attırıyor. Bir sıçan, bir kurt ve o iğrenç örümcekler.. Örümcekleri yiyip yiyemeyeceğimizi bilmiyorum, gerçi onları avlayabileceğimizi sanmıyorum. Şu anda besin zincirinin tepesinde duruyorlar, bizse en dibinde debeleniyoruz. Sıçanlar olmasa ne yapardık kim bilir?

Zaten Zeren'in de bir gözü üzerimde, enseme işleyen delici bakışları hissetmemek elde değil ama yine de yanımdaki iki kişiden biri o. O kadar çok vakit geçiriyoruz ki o olmadığında yalnız hissettiğimi söylesem yalan olmaz.

Yakında Eren'in de ava çıkmamı isteyeceğine eminim. Emin olmadığım beni zorlamaya mı çalışacağı yoksa rica mı edeceği..


..


18. gün. Tam tahmin ettiğim gibi Eren gelip bir şeyler avlamamı istedi, hem de nazikçe. Eren artık Eren'e benzemiyordu. Diğerleri gibi saç sakal birbirine karışmış, artık insanı bile andırmıyordu. Neredeyse herkes böyle olmuştu, pislikleri ve bakımsızlıkları yüzünden bazılarını tanımak bile zorlaşıyor. Klaus'un da sakalları uzamaya başladı, kel olan kafasında da saçlar uzamış. Gerçekten de kel değilmiş herif ama böyle de tam bir hayduda benzedi, çete liderliğine soyunsa sırıtmaz. Neyse ki benim sakallarım çıkmıyor, bu durumdan memnunum.

Neyse Eren diyordum.. Geldiğinde sarı yüzü fena solmuştu, gözleri artık yorgun ve çaresiz bakıyordu. Liderliğin ona iyi gelmediğini yüzüne bakarak söyleyebilirim, uzun süre devam edebileceğinden şüpheliyim ama yine de reddettim isteğini. Demek istediğim bir hayvan yakalamak için en azından iki kayıp vermek olağan bir şey, iki insan kaybettikten sonra -ki bu iki insan seçkin muhafızlar oluyor- kampa 1 gün ancak yetecek yiyecek için çabalamak mantıklı gelmiyor. Özellikle de bu iki kişiden biri olma ihtimalim varsa.

Ayrıca uzun zamandır düzgün yemek yemedik. Vücudumuz zayıfladı, eski gücümüze çok uzak olduğumuzu hissediyorum. En mantıklı seçenek tuzaklarımın işe yaramasını beklemek.. Olur da o noktaya gelirsek avlanmaya çıkmaktan başka seçeneğim kalmayacak.


..



24. gün. Tüm yiyeceğimiz tükendi, tek parça bile yok. Havalar ısınmaya başladı ama hala herhangi bir yaratık görünmedi. Açlık benim de dayanamayacağım noktaya geliyor, bu sefer başı tuttuk gibi hissediyorum. Eren insanların çevreyi araştırmasını istedi, bu aynı zorba liderin ilk yaptığı iş gibiydi ama bu kez bunu yapmak zorunluluk. İki gündür arama bölgemiz daha da genişledi, kaybolmamaları için geçtikleri yerleri işaretlemelerini söyledim.

Bir de aklıma gelen ufak bir fikir ile belki küçük bir kazanç sağlayabilirim, bunun için birkaç kişiden sarmaşık toplamalarını istedim.


"Yine kendi kendine mi konuşuyorsun? Delirmeye mi başladın Arden?" Gelen hoş ses biraz yorgun olsa da endişe hali daha baskındı.


Arden kafasını kaldırıp karşısındaki endişeli kadına baktı. Onun gözlerinin altı yorgunluktan çökmüş, vücudu zayıflamaya başlamıştı. Arden zorla gülümsemeye çalıştı, "Buna durum değerlendirmesi diyorlar, durumumuzun üzerinden geçiyorum."


Zeren her gün gelip onu kontrol ederken kendi başına konuştuğunu görüyordu, bir yerden sonra endişe etmeye bile başlamıştı. Derin bir nefes verdi, "Umarım öyledir.. Biliyorsun yarın için yiyecek bir şeyimiz yok, ne yapacağız?"


"Bir şeyler düşündüm ama ne kadar işe yarayacak göreceğiz.." dedi Arden, onun sesi de yorgun geliyordu. "Hah işte geldiler."


"Kim?" dedi meraklı bakışlarını arkasına çevirirken Zeren.


"Sıça- ah Arden.." dedi gelen siyah saçlı genç. O ve yanındaki genç Alvin'in grubundaydı, ilk gün tanışmışlardı. "İstediğin sarmaşıkları bulduk ama çok uğraştırdı. Kim bilebilirdi ki bu kadar sağlam olacaklarını." 


Arden yorgun bir gülümseme olsa da dudakları hareketlendi. "İşe yararsa faydasını göreceksiniz merak etmeyin."


"Ne yapacaksın ki-"


"Ne yapacaksın ki?" Meraklı iki ses sarmaşıkları getiren genç ile Zeren'indi.


"İzleyin şimdi.." Arden sarmaşıkları meraklı bakışların altında sarmaşıkları önüne çekti. Uzunluklarını ayarlayıp baltasıyla eşit parçalara böldü. Birkaç parçayı yere eşit serdikten sonra başka bir sarmaşık parçasını onların arasından geçirmeye başladı.  İzleyenler ne yaptığını anlamasa da onun kolaylıkla yapacak el yeteneğinin olduğunu anlayabiliyorlardı.


Son sarmaşık da diğerlerinin arasından yılan gibi kayıp sarmaşıkları bir araya getirdiğinde sanki delikli bir torbaya benzemişti. Ağzı geniş torba bir ayak uzunluğundaydı ve içe doğru daralıyordu. Arden'in uğraşları sonuç verdiğinde çoktan hava kararmış, mavi ayın ışığı kamp alanına vurmaya başlamıştı.


Zeren delikli torbanın her köşesini inceledi ama gözleri hala merakla Arden'e bakıyordu. "Imm.. Bu ne Arden?"


"İşe yararsa anlayacaksın.. umarım." Arden sarmaşığı getiren gence döndü. "Bunu su kaynağına bağlayacaksınız, sıkı bağladığınızdan emin olun. Yarın sabah tekrar kontrol etmeye gidin."


İki genç birbirine baktı, hala tam olarak bir şey anlamamışlardı ama Arden ne zaman bir şey yapsa kesinlikle ilginç oluyordu. Dahası yararsız bir şey için uğraşmayacağını bildiklerinden sorgulamadan uzaklaştılar.


Giden gençleri izlerken gözüne bir parlaklık çarptı, kampın ortasında birkaç kişi ateş yakıp bir şeyler pişirmeye çalışıyordu. Arden'in kaşlarının çatıldığını görünce Zeren de o yöne döndü, "Ne old-"


Pata Pata Pata..


Kampın üzerinde yüksek bir ses dizisi tüm insanların sesini bastırdığında Arden kafasına giren şiddetli acıdan yere çökmüştü. Kafasının içinde uğuldayan, cızıldayan şeyler yavaşça netleşti ve kamptaki ses ona bir şeyi anımsattı. Geçmiş anılarından küçük bir parça.. "Helikopter mi!?"


Heyecanla kafasını kaldırdı ama gerçek beklediğinden çok farklıydı, insanlar çığlıklar içinde kampın dışına kaçmaya başladı. Zeren de korkuyla birkaç adım geri atmaktan kendini alamadı. "Bu- Bunlar da ne!?"


Pata Pata Pata..


Sesin kaynağı iki kara varlık gökten yere inmeye başladı. Bir insan uzunluğundaki yaratıkların iki büyük kanadı hızla çırpılıyordu, tüm kampı dolduran sesin kaynağı bunlardı.! Yaratıklar kamptaki ateşin etrafını çevirdi, ateşin çevresindeki birkaç insan onların arasında kalmıştı.


Çığlıklarla kaçmaya çalıştıkları anda uzun bir sineğe benzeyen yaratık genç kızı iki bacağıyla yakaladı. Genç kız korkudan çığlıklar atarken böcek ağzından uzayan bir iğneyi kadının göğüsleri arasına soktu. Genç kızın korku çığlıkları bir anda acı çığlıklarına dönüştü, acı çığlıkları da genç kızın vücudu sömürülüp derisi kemiklerine yapışacak kadar emildiğinde kesildi.


Diğer sinek de başka bir genci yakaladığında sonunda muhafızlar tepki verebildi. Öne çıkan bir muhafız mızrağını savurup uçan sineğe vurdu ama sineği havada hafifçe sallanmaktan başka bir şeye yaramadı.


"Nasıl olur?? Hiç yaralanmadı bile.." Korkuyla geri çekilmeye başladı muhafız ama sinek fark edince ona yöneldi. Muhafızı yakalayıp havaya kaldırdı ve iğnesini çıkardı.


Zeren olanlardan dolayı hala titriyordu, Arden'in koluna yapışmak için döndüğünde onun çoktan gittiğini fark etti. "Nerde!??"


Arden çoktan yeni yaptığı kalın mızrağını kapmış yakındaki sineğe ulaşmıştı. Yeni mızrağı diğerlerinden en az iki kat kalın ve biraz daha uzundu, dahası mavi taştan geldiğini düşündüğü yeni kuvvetiyle onu indirebilirdi.


Mızrağını gerip genişçe savurdu, yaratığı vurduğunda sinek acı bir çığlıkla metrelerce savruldu. Bir kanadı kırıldığından uçamıyordu, birkaç bacağı da onu taşımıyordu artık. Yaratığın düştüğü yerde iki figür belirdi, mızraklarını kaldırıp sineğin iki hayati noktasını deldiler.


Arden zaman kaybetmeden yaratığı delen iki figürün, Emila ve Klaus'un yanına ulaştı. "Bu kadar kolay ölmeyebilir.." demesiyle mızrağını kıllı yaratığın sanki yüz parçaya bölünmüş gibi duran parlayan gözlerine soktu. Son bir çırpınıştan sonra sinek hareket etmeyi bıraktı, diğer sineğin öldüğünü görünce kalan sinek hızla uzaklaştı.



Emila kıllarla kaplı iğrenç yaratığa bakarken tüm vücudunun ürperdiğini hissetti. "Sağlam vuruştu.." dedi Arden'e dönünce ama Arden onu duymuyordu bile. Arden ya da Klaus olsun ikisi de kıllı iğrenç yaratığa odaklanmıştı, ikisinin de aklında tek bir soru vardı.


Klaus kafasını kaldırıp Arden'e baktı, "Yenir mi sence?"


"Sanmam.. yazık oldu." dedi iç çekmeden önce. Çok geçmeden Eren ve kamp halkı da orada toparlandı, insanlar onu överken bir çift gözün boğacakmış gibi ona baktığını hissediyordu. 'Zeren'i kızdırdık yine..'


Olay yatıştıktan sonra kampın önde gelen insanları yerdeki iki figürün çevresinde toplandı, bu ikisi ateşin başında sineklerin öldürdüğü iki gençti. "Karanlık çöktükten sonra ateş yakılmasın demiştim.!" dedi Arden, sesi oldukça sertti.


İnsanlar ateşin niye yakılmaması gerektiğini bilmiyordu ta ki şu ana kadar. Bunun yanında bazı insanların akıllarına bir şüphe düşmeden durmuyordu, "Arden bunların hepsini nereden biliyor? Hem de hiçbirimiz bir şey hatırlamazken." Özellikle de Emila sürekli onu izliyordu, daha zorba kovulmadan önce bile.


Yerdeki cesetlerin ifadeleri dehşetle doluydu. Derileri sanki vücutlarında başka bir şey yokmuşçasına kemiklerine yapışmıştı, sanki içindeki her şeyi silip süpürmüştü sinek.


"Neredeyse örümceklerin yaptığı gibi.." dedi Klaus.


Çoğu örümceklerin kurbanlarına ne yaptığını bilmiyordu, çok az kişi geriye kalanları görmüştü. Meraklı bakışların altında başını salladı Arden, "Örümceklerden kalanlar tamamen dış kabuktu, bu şeyler kemikleri bırakıyor en azından."


İkili konuşurken Emila onlara baktı, her seferinde olanların dışında kalıyor gibi hissediyordu. 'Bu ikisi ne kadar çok şey yaşadı?' Derin bir nefes çekti, "Şimdi ne yapacağız? Tekrardan gelebilirler."


"Yapabileceğimiz bir şey yok." dedi Arden, "Daha fazla muhafız dikmeliyiz ve geceleri ateş yakmaktan kaçının."


Gecenin devamı Zeren'in birkaç azarlama ve nutkundan sonra huzurlu geçti ama gizemler bununla sınırlı kalmayacaktı..



19. BÖLÜM SONU 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46894 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr